PİRHA-İstanbul Ümraniye’de Koçgiri Derneği ‘96. Yılında Belgeler Işığında “Koçgiri İsyanı Sosyo – Analiz” konulu panelde bir araya geldi.
İstanbul Ümraniye’deki Koçgiri Derneği’nin “96. Yılında Belgeler Işığında “Koçgiri İsyanı Sosyo – Analiz” konulu paneline Koçgiri Derneği Üyesi Gültekin Uçar, Munzur Üniversitesi Öğretim Üyesi Dilek Kızıldağ Sauileau ve Alişan Akpınar panelist olarak katıldı.
KOÇGİRİ’DE NE YAŞANDI?
1921 senesinde Koçgiri bölgesindeki Zara, İmranlı, Divriği, Hafik, Kuruçay, Kangal, Refahiye ve Sarız’da yaşanan ve on binlerce Kürt Alevinin katledilmesine, binlercesinin dağlarda sefalet içinde ölümle mücadele etmesine sebep olan Kocgiri kırımına ilişkin devlet arşivlerinde yeni belgelere ulaşıldı.
KOÇGİRİ İSYANINA İLİŞKİN 5 BİN BELGEYE ULAŞILDI
Alişan Akpınar Koçgiri İsyanına ilişkin 1990’lara kadar çok az sayıda doküman ve belge olduğunu söyleyerek, şu ifadeleri kullandı:
“Neredeyse herkesin elinde sadece bir broşür kadar belge vardı. Bir de anne, baba, dede ve nenelerimizden duyduğumuz hikayeler vardı. Bu hikayelerin hepsi de farklı dillendirildiğinden hangisinin doğru olduğunu ayırt edemezdik. Yıllar sonra Osmanlı arşivine girdim ve çok şaşırdım. Koçgiri isyanına ilişkin 5 bin belgeye ulaştım. Ancak bu sadece bir kişinin yapacağı bir iş değil. Koçgiriye ilişkin halen çok sayıda belge ve doküman var. Bu nedenle bu konuya ilişkin çok kişinin araştırma ve çalışma yürütmesi gerek. 1800’lü yıllardan itibaren Koçgiri aşireti Dersim’den gelip Sivas bölgesine yerleşiyor. Ve Osmanlı Devleti Koçgiri aşiretiyle çok ciddi bir şekilde ilişkiye geçiyor. Osmanlı kayıtlarında Koçgiri diye kazalar oluşturulduğunu ve buralarda oturanların Ermeni mi, Kürt mü olduğu hane hane kayıt altına alınmıştır. Ancak Devlet ve Koçgiri aşireti arasında sorunlar teşkil ediliyor ve seferler düzenleniyor. Daha sonra Koçgiri aşireti lideri Trabzon’a ve Rusya’ya sürgün edilip bu bölgeye Çerkezler devlet tarafından yerleştiriliyor. Bu anlattıklarıma ilişkin onlarca ve binlerce devlet arşivlerinde halen belgeler yer almaktadır.”
“HİKAYESİ OLMAYANIN KENDİSİ DE OLMAZ”
Koçgiri Derneği Üyesi Gültekin Uçar da Koçgiri isyanına ilişkin anlatılacak çok hikayenin olduğunu söyledi. “Zaten hikayesi olmayanın kendisi de olmaz” diyen Uçar, şunları kaydetti:
“Tarih olanı değil, kırılma anlarını tespit eder ve kayıt eder geri kalanını yok eder. Tarihçilerin çoğu tarihçi olabilmek, olaylara objektif bakmak ve tespit edebilmek için olmuş olan olgular üzerinden dururlar. Ancak insanların kimliği bunlar üzerinden oluşmaz. İnsanların kimliği inanç, dil ve etnik bakımdan nasıl oluşur? Ve insanlar gördüğü haksızlıklara, kavgalara ve siyasetteki oluşan kutuplaşmalara karşı neye göre saf alırlar? Veya hangi duygulara, hangi düşüncelere ve yaşanmışlıklara göre karar verirler. Tüm bu soruların cevabını tarihten çok hafıza karar verir ve belirler. Çünkü tarihler boyu krallara, saraylara, ağalara ve beyliklere karşı gelen onların zulümlerine boyun eğmeyen Mazdek’ler, Babetler, İlyas Babalar, Şeyh Bedrettinler günümüzde de halen kadınları ortak kullanan, devlete sürekli kafa tutan devlet düşmanı olarak görülmüştürler. Alevi Kızılbaşlar için mum söndü yalanı ve iftirası tarihte olduğu gibi bugün de devam etmektedir.”
“TOPLUMU, DİLİNİ, YAŞAMINI BELİRLEYEN HAFIZADIR”
İnsan kimliğinin oluşmasında ilk akla gelenin kendi kimliğimizi oluşturmak olduğunu ifade eden Uçar sözlerini şöyle sürdürdü:
“İşte tarihin çoğu kez yazmadığı ancak toplumun kültürünü, dilini, tutumunu, yaşamını belirleyen o düz çizgi hafızadır. 20. yy’da hafıza üzerine her cenahtan araştırmalar yapıldı. Araştırmalar sonucu insanın kimliğini belirleyen etkenin geriye dönük aklına gelen ilk olay ve düşünce olduğu ortaya çıkmıştır. Eğer bir insana yeni bir şeyler yüklemek istiyorsanız aklına gelen ilk olayın veya düşüncenin üstüne bir şeyler inşa ederek başlamalısınız. Yavuz denildiğinde biz Alevilerin aklına kötü şeyler gelmektedir. Çünkü Yavuz ismi eskiden gaddar, acımasız, sert ve vahşi gibi kötü anlamlarda kullanılırmış. Ancak bu durum padişah olunca güçlü bir noktaya ulaşınca değişmiştir. Koçgiriler de kendilerini müslüman ve Horosan’dan gelmiş görürlerse ve tarihin öncesini yok sayarlarsa bugünkü olayları ifade etmek zorlaşır. Ve bugün kendisine dayatılan kimlik üzerinden bir kimlik inşa etmek zorunda kalırlar. Bunun önüne geçmenin yolu gerçek olgu neydi, nasıl bir tarihsel süreç yaşanmıştı, belgesi neydi gibi durumlar tarihsel, inançsal ve bellek boyutu ile tartışılıp, konuşulursa gerçekliğe ulaşılır. Ve biz böylelikle bilinçaltımıza yerleştirilmiş ilk kareyi reddederek onun altındaki gerçeğe doğru derin bir bakış gerçekleştirmiş oluruz. Böylece kendi kimliğimiz kendimiz oluşturmuş oluruz.”
BELGE VE DOKÜMANLAR ‘KOÇGİRİ İSYANI’ ADLI KİTAPTA TOPLANDI
Koçgiri tarihini araştıran çok sayıda belge ve doküman bulan Dilek Kızıldağ Sauileaut da tüm bu verileri Koçgiri İsyanı adlı kitabında bir araya getirdi. Koçgiri’de yaşananların bir isyan olarak gösterildiğini ancak o döneme tanıklık edenlerin yapılanların bir kırım ve vahşet olduğunu ifade ettiklerini belirtti.
“BİNDEN FAZLA İNSAN KATLEDİLDİ”
Sauileau, dönemin tanıklarının Koçgiri’de yaşanların bir isyan değil kırım olduğunu söylediklerini belirtti. Sauileau döneme ilişkin ulaştıklarını şu sözlerle anlattı:
“Koçgiri bölgesindeki Alevi halkı Ermenilere yapılanların kedilerine de yapılacağı korkusu ile sürekli tedirgin bir şekilde yaşamışlardır. Devlet o dönem Sunnileri silahlandırarak Alevi-Sunni çatışmalarının alevlenmesine neden olmuştur. Zara’da Nurettin Paşa ile Topal Osman öncülüğünde 1700 ev, 100 köy ve binden fazla insan katledilmiştir. Koçgiri bölgesinde yaşayanların evlerine ve mallarına devlet el koymuştur. Devletin el koyduğu bu malların Topal Osman tarafında Giresun’a gönderdiği söylenmektedir. Koçgiri bölgesinde gerçekleştirilen bu baskı ve zulüm politikası devletin tarafsız duruşuna uymadığını göstermiştir. Yaşanılan bu vahşetlerin dış ülkelerce duyulmaması için ve olayın kapanması için Dersim’deki aşiretlere milletvekilliği teklifi götürülmüştür. Ancak aynı zaman bölgede Ali Şer gibi toplumun ileri gelenleri tutuklanmaya devam edilmiştir. Devletle yapılan anlaşmalara rağmen halen baskı ve şiddetin devam etmesi bölgedeki halkın devlete olan güvensizliği artmıştır. Bölgedeki aşiret isyanlarını asıl sebebi Nurettin Paşa’nın bölgeye uyguladığı baskı ve şiddete karşı bir savunma ve meşru müdafaa niteliği taşımaktadır.”
İsmet SEFER
HABERİN VİDEOSU
Yoruma kapalı.