PİRHA- Dersim Emek ve Demokrasi Platformu, Dersim’in ağır bir kuşatma altında olduğuna ve ekolojik yıkıma dikkat çekerek, mücadele ve duyarlılık çağrısı yaptı.
Dersim Emek ve Demokrasi Platformu, Dersim’deki ekolojik yıkıma ve buna karşı Dersimlilerin yeterli tepkiyi göstermediğine bir basın toplantısına dikkat çekti.
Emek Demokrasi Platformu adına KESK binasında yapılan basın açıklamayı Uğur Beycan okudu.
Beycan, “150 civarında olduğu belirtilen maden ruhsatları üzerinden gerçekleşebilecek faaliyetler ise yaşam olanağı bırakmayacağından Dersim’in doğası ve insanları açısından bir bütün olarak felaket anlamına gelmektedir. Tüm bu yıkım ve gelmekte olan açık tehlikeler karşısında Dersimliler bu süreci karşılayabilecek irade ve örgütlülük düzeyinin uzağındadırla” dedi.
Açıklamada şu ifadeler yeraldı:
“Bilindiği üzere Dersim, Osmanlının on altıncı yüzyılın başlarından itibaren geliştirdiği, yüz yılları kapsayan ve cumhuriyet döneminde daha da merkezileştirilerek sürdürülen ağır bir kuşatma altındadır. Yaşam alanlarını ve yaşam hakkını savunma mücadelesi vermekte olan Dersim tüm bu süreçler boyunca ağır bedeller vermiştir. Tüm bu süreçler toplumsal dokuda ağır tahribatlar yarattığı gibi doğamızda da yıkıcı sonuçlara yol açmıştır. Nehirlerimiz barajlarla, ormanlarımız yakmalarla yıkıma uğratılmaktadır. 150 civarında olduğu belirtilen maden ruhsatları üzerinden gerçekleşebilecek faaliyetler ise yaşam olanağı bırakmayacağından Dersim’in doğası ve insanları açısından bir bütün olarak felaket anlamına gelmektedir. Tüm bu yıkım ve gelmekte olan açık tehlikeler karşısında Dersimliler bu süreci karşılayabilecek irade ve örgütlülük düzeyinin uzağındadırlar.
“TARİHİN EN AĞIR VE EN TEHLİKELİ SÜREÇLERİNİ YAŞAMAKTADIR”
Nice badireleri nice bedellerle göğüsleyerek bugünlere ulaşan halk gerçekliğimiz tarihinin en ağır ve en tehlikeli süreçlerini yaşamaktadır. Doğası, toplumsal-kültürel gerçekliği kararlı biçimde hedefe konulmuş ve yıkıma uğratılıyorken yükseltilen itirazlar ve direnişler yetersiz düzeylerde kalmaktadır.
“DİRENİŞİN BÜYÜTÜLMESİNDEN HER BİR DERSİMLİ SORUMLUDUR”
Toplumsal kurumlarımız, örgütlülük biçim ve düzeylerimiz eleştirilebilir, yetersiz bulunabilir olsa da bu direniş ve itiraz cephesinin büyütülmesi ve yürütülebilmesinden her bir Dersimli sorumludur. Toplumsal varlığı ve yaşam alanları tehdit ve saldırı altında olan her onurlu halk, dünyanın neresinde olursa olsun gerekli irade ve direnişleri geliştirerek yaşamını ve yaşam alanlarını savunmaktadır. Barışçı, evrensel, dirençli bir kültürel mirasın ve sayısız direnişin sahibi olan bir halkın günümüzde ki kuşaklarıyız. Ve bizlere dayatılan onursuz bir yok oluş ve diz çökmedir.
“UMUTSUZLUĞA YER YOKTUR”
Dersim gerçeği onursuzluğu ve teslimiyeti red eden, her defasında küllerinden kendini tekrar tekrar var eden bir gelenektir ve umutsuzluğa yer yoktur. Bu sorumluluk ve görev artık günümüz kuşaklarının omuzlarındadır. Sorunlarımız, sorumluluklarımız, ihtiyaçlarımız ve tarihsel mirasımız üzerinden kararlı bir birliğe ulaşmak, toplumsal var oluş biçimimizi yaşatmak, yaşam alanlarımızı korumak için gerekli adımları atabiliriz. Böyle bir çıkış ise halk gerçekliğimizi ötelemeyen, sorun ve ihtiyaçlarımızı önceleyen bütünlüklü bir perspektif, irade ve örgütlülük biçimiyle mümkün olabilecektir.
“DERSİM ÜTOPYASI ETRAFINDA BULUŞMAYI BAŞARABİLMELİYİZ”
Dersim nedir ve gelecek tasavvurumuzda ki Dersim nasıl olmalı sorularının cevaplarını tarihsel-toplumsal kökleri bağlamında verebilmeli, bir Dersim ütopyası etrafında buluşmayı başarabilmeliyiz. Yaşam alanlarımızı, toplumsal varlığımızı koruma ve yaşatma mücadelesi sadece Dersim’de kalan ve kuşatma altında olan bir avuç insanımızın sorumluluğunda değildir. Her bir bireyimiz, Dersim’de, metropollerde ya da yurt dışında Dersim adına açılmış her bir kurumumuz doğrudan sorumludur. Yine halkımız içerisinde siyaset yürüten her bir siyasal çevre, duruşu ve sahiplenme, bugüne cevap olma düzeyiyle toplumsal akıbetimizden sorumlu olacaktır. Tüm bunları gören bir yerden, hızlı reaksiyon göstererek olumlu bazı sonuçlar alabileceğimiz ekolojik sorunlarımıza dikkat çekmeyi gerekli görüyoruz.
“GERİ DÖNÜLEMEZ TAHRİBATLAR YARATILIYOR”
Yakıcı bir güncel mesele olan ve Dersimlinin katkısıyla gittikçe derinleşen ekolojik yıkım kültürel yıkımla da doğrudan ilişkilidir. Kültürel gerçekliğinden uzaklaşan, duygu ve anlam dünyasından koparılan bireylerimiz toplumsal kaygıları öteleyebilmekte, doğamızın tahrip edilmesinde rol alabilmektedirler. Her iki vadimiz ve bu vadilerde yer alan kutsal alanlarımızın ticarileştirilerek gasp edilmesi, halkımızın kutsallarının çiğnenerek anlam dünyasının darbelenmesi, birer çöplüğe ve meyhaneye çevrilmesi gibi acı bir durumla da karşı karşıyayız. Yine özellikle son 10 yılda Dersim’e yönelik valilik ve bazı kurumların turizm çağrısı, alt yapısı oluşturulmamış Dersim’in ekolojik toplumsal yapısına en az barajlar ve madenler kadar zarar verme boyutundadır.
Koruma statüsü düşürülmüş vadilerimiz üzerinde kontrolsüz insan baskısıyla ağır ve geri dönülemez tahribatlar yaratmaktadır. Vadilerimizin koruma statüsünü en üst seviye getirilmesi, uluslar arası kabul kriterlerinin gereği alt yapıların oluşturulması, aksi yaklaşımı tüm kurumlarımızla reddettiğimizi, kimliğimize inancımıza bir yönelim olarak kabul ettiğimizi bilinciyle tarihsel direniş hafızamızla daha güçlü örmeye devam edeceğiz.
“KURUMLARIMIZI SAHİPLENELİM, VADİLERİMİZİ VE SULARIMIZI KİRLETMEYELİM”
Bireylerimizin ekonomik kaygı ve ihtiyaçlarının farkında olmakla beraber, kutsal alanlarımız ticari mekanlara çevrilemez ve bu art niyetli, bilinçli politikaya ortak olunamaz, bu alanlar çöplüğe çevrilemez. Toplumsal değerlerini çiğneten, buna ortak olan bir halk çöküşü yaşar ve kendini yaşatamaz. Ayrıca vadilerde piknik ve yüzmeye müsait neredeyse tüm alanları ticari işletmelere dönüştürerek adeta halka kapatmak kabul edilir değildir. Ayrıca bu işletmelerin çöpü ve atık suları hem vadiler de hem de nehirlerimiz de ciddi bir kirliliğe yol açmaktadır. Toplumsal akıbetimiz ve doğamız söz konusuysa bireysel akıbetlerimiz tali planda kalmalı, soruna uygun çözümler geliştirilmelidir. Yine ağır bir problem olarak her iki nehrimiz neredeyse kaynağından başlanarak kirletilmektedir. Gerek Ovacık, gerekse Pülümür ilçelerimizin, vadiler boyunca mevcut olan karakol ve işletmelerin atık suları nehirlerimize deşarj edilmektedir. Yaşam alanlarımız ve kültürel-toplumsal varlığımız bir birinden bağımsız değildir. Korunmaları ve yaşatılmaları boyutu bütünlüklü bir meseledir. Bu ilçe belediyelerimizin bütçesi arıtma tesislerine el vermiyorsa, bir proje dahilinde tüm halkımıza çağrılar yapılarak, çeşitli organizasyonlarla kaynak yaratarak çözüme kavuşturulmalı, başta yerel yönetimlerimiz olmak üzere STÖ’lerimiz de bu konuda insiyatif almalıdır. Dersim adına açılmış tüm kurumlarımız çalışmalarının odağına Dersim’i koymalı, ekolojik ve toplumsal meselelerde duyarlı olmalıdır. Her yıl, başta vadilerimize giderek nimetlerinden faydalanan yüz binlerce Dersimliye ve dostlarımıza çağrıda bulunmak istiyoruz. Öncelikle kurumlarımızı sahiplenelim ve çağrılarına cevap olarak gereğinde alanları dolduralım. Vadilerimizi ve sularımızı kirletmeyelim, buna izin vermeyelim. Bu kadarı en sıradan insani görev ve tutumdur.”
PİRHA/DERSİM
Yoruma kapalı.