HDK “Kapitalizmin krizine karşı halkların ortak mücadelesi” hamlesinin startını verdi. HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, “Sayın Öcalan’a yönelik tecrit ülkeyi krizden krize sürüklüyor” derken, cezaevinden mesaj gönderen eş sözcü Sedat Şenoğlu, savaşın bedelinin halkların ödediğini söyledi.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Taksim’de bulunan Genel Merkezi’nde yaptıkları basın toplantısıyla “Kapitalizmin krizine karşı halkların ortak mücadelesi” hamlesinin startını verdi. Toplantının yapıldığı salona “Kapitalizmin krizine karşı halkların ortak mücadelesi” pankartı asıldı. Toplantıya HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Milletvekilleri Hüda Kaya, Dilşat Canbaz Kaya, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) temsilcileri, Limter İş Genel Başkanı Kanber Saygılı ve ÖHD Eş Genel Başkanı Ayşe Acinikli yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Toplantıda ilk olarak HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, başlattıkları hamlenin basın metnini okudu.
“İKTİDARIN EKONOMİYE DAİR VERDİĞİ HİÇBİR BİLGİNİN, ZERRE KADAR İNANDIRICILIĞI KALMADI”
Türkiye halklarının ekonomik krizin derinleştiği çok ağır bir sürece girdiğini söyleyen Uğurlu, “Çalışan sınıfın üçte birinden fazlası işsiz. Milyonlarca işsiz, yakın gelecekte iş bulma umudunu kaybetmiş durumda. Dolayısıyla milyonlarca emekçi ailesi kışa hiçbir gelire sahip olmadığı şartlarda giriyor. Temel ihtiyaç maddelerinde yıllık enflasyon yüzde 40’a dayandı. Asgari ücretle veya herhangi bir ücretle, bir işte çalışan, henüz işini kaybetmemiş emekçiler de ücretlerinin en temel harcamalarını karşılamaya yetmediğini görüyor. Türkiye enerjiyi, ilacı, sanayinin yarı mamul girdilerini, geçmişte kendisinin ürettiği pek çok gıda ürününü ve hatta samanı ithal eden bir ülke. Dolar ve Euro ipsiz uçurtma gibi, TL karşısında yükseliyor. Bu durum her gün biraz daha yoksullaşmamız anlamına geliyor. Devletin ve özel sektörün dış borcu 450 milyar Dolar. Merkez Bankasının döviz stoku eksi 40 milyar Dolar. Ekonominin kronik cari açığı bu sene bütün rekorlarını kırıyor. İktidarın ekonomiye dair verdiği hiçbir bilginin, hiçbir rakamın, istatistiğin, zerre kadar inandırıcılığı kalmadı. Tek adam rejiminin harcamalarını denetleyen bir kurum artık yok” diye konuştu.
“YURTTAŞLAR SALGININ İNSAFINA TERK EDİLDİ”
Tek adam rejimi ile Meclis’in işlevini kaybederek, göstermelik bir kurum halini aldığını ifade eden Uğurlu, Meclis’ten sonra yargı erkinin bir bütün olarak iktidarın kontrolüne geçtiğini ifade etti.
Salgın koşullarında iktidarın toplum sağlığını koruma yönünde niyeti ve çabası olmadığını da ifade eden Uğurlu, “Yurttaşlar salgının insafına terk edildi. Ülkede her gün yapılan testlerin yüzde 25’nin Saray ahalisine yapıldığı, geri kalanının 85 milyon kişiye uygulandığı anlaşıldı. Rejim toplumun sorunlarına çözüm aramayı hiçbir zaman düşünmedi. Bütün çözüm arayışları iktidarlarını bir gün fazla devam ettirmek üzerinedir” diye konuştu.
“DEVLET MEKANİZMASINI BÜTÜNÜYLE SUÇ ÖRGÜTLERİ KOALİSYONUNA DÖNÜŞTÜRÜYOR”
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecride de dikkat çeken Uğurlu, “Bütün komşularla ilişkilerde savaş tehdidinin temel politika yöntemi olması boşuna değildir. Ancak asıl savaş politikaları Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve dışında Kürt halkına yöneliktir. On yıllardır sürdürdükleri ret ve inkara dayalı çözümsüzlük politikası ve Sayın Öcalan’a yönelik tecrit yönelimi; ülkeyi bütün alanlarda krizden krize sürüklüyor. Savaş politikaları ekonomik krizleri kaçınılmaz kılmakla kalmıyor, devlet içinde karanlık odakları güçlendiriyor. Devlet mekanizmasını bütünüyle suç örgütleri koalisyonuna dönüştürüyor” dedi.
“REJİM KRİZİ ÇÖZME YOLUNDA ADIMLAR ATMAK YERİNE YENİ OSMANLICI BİR İDEOLOJİ İNŞA EDİYOR”
Türkiye’nin kapitalist ve emperyalist sisteme çok yönlü bağımlı olduğunun altını çizen Uğurlu, “Dolayısıyla sistemin küresel krizlerinden payına düşeni daima alıyor. Ama kendi kriz dinamikleri sistemden gelen kriz etkilerinden çok daha güçlüdür. Rejim krizi çözme yolunda adımlar atmak yerine Yeni Osmanlıcı bir ideoloji inşa ederek, baskı ve devlet terörüyle toplumu teslim almaya çalışıyor. Bütün bunlar, geçmişten farklı olarak yaşanan ekonomik krizi, siyasi, ideolojik, diplomatik krizlerle çoklu bir krize dönüştürüyor. Toplumsal değerler çözülüyor; toplum ortaklık zeminlerini tamamen kaybediyor. Rejim toplumsal zeminini Kürtlere, Ermenilere, Yunanistan’a, Batıya, Hristiyanlara, diğer inanç ve halklara düşmanlık üzerinden yeniden üretmeye veya korumaya çalışıyor. HDP’ye, sola, sosyalizme karşı düşmanlaştırıcı politikalar, her türlü muhalefeti düşman veya hain olarak yaftalamaya dönüşüyor. Kadınlara karşı şiddet hem kışkırtılıyor, hem himaye ediliyor. LBGTİ+’lar rejimin en pervasızlıkla hedef gösterdiği kesimdir” diye konuştu.
“BU KARANLIK EN GENİŞ İTTİFAKI KURULMADAN “DUR” DEMEK İMKANSIZ”
Bu karanlık gidişe ülkenin bütün demokrasi güçlerinin en geniş ittifakı kurulmadan “dur” demenin imkansız olduğunun altını çizen Uğurlu, şöyle devam etti: “Devrimcilerin bloku; demokrasi ittifakı, toplumsal örgütlerin birleşik mücadelesinin örülmesi ve benzeri her türlü birlikte mücadele imkanını sonuna kadar değerlendirmek zorundayız. Her türlü birleşik mücadeleyi, yerelde, toplumsal örgütlenmeleri geliştirerek, gerçek bir halk muhalefeti gücüne dönüştürmeliyiz. Elbette faşizme karşı mücadelenin sistem içi, ara iktidar hedefleri olacaktır. Ancak sürekli kriz üreten ve krizlerin faturasını halka çıkaran bu sisteme karşı, bir alternatif önermiyorsak; politik kazanımlarımızın hepsi güçsüz ve geçici olacaktır. HDK, yeni yaşam önerisiyle, bütün insanlık ve dünyamızdaki bütün hayat için bir seçenek öneriyor.”
“KAPİTALİZMİN KRİZİNE KARŞI HALKLARIN ORTAK MÜCADELESİ HAMLESİ BAŞLATIYORUZ”
ile bir kampanya başlatmadıklarını sözlerine ekleyen Uğurlu, “Bu hamle kesintisiz, sürekli bir mücadele hamlesidir. İllerde, ilçelerde, mahallelerde, iş yerlerinde, üniversitelerde, köylerde meclisleşme hedefimizi büyütüyoruz. Rejime karşı halkların ortak direnişini örgütleme; bu direnişin örgütlerini yaratma hedefini önümüze koyuyoruz. Dolayısıyla bu fikriyatın kadrolarını, örgütlerini ve mücadelesini yaratma hedefini önümüze koyuyoruz. İlham kaynağımız geçmişin faşizme karşı kazanılmış zaferleridir. Kürt Özgürlük mücadelesinin; Türkiye devrimci hareketinin birikimidir. Kadın mücadelesinin ulaştığı gelişkinlik düzeyidir. HDK, bütün bölgelerde, yerel hedefler belirleyecek, bu hedeflere yürümek için planlamalarını yapacak ve sonsuz bir sabırla, yorulmak bilmeyen bir çalışkanlıkla örgütlenecektir. Türkiye halkları her geçen gün krizlerden çıkış yolunu meclislere yüzünü dönerek aşma iradesi gösteriyor. Bizim krizlere karşı çözümümüz var. Bizim birlikte yaşam inancımız ve irademiz var. Çağrımızdır bizlerin çözümü var, hep birlikte ortak mücadeleyle ‘Yeni Yaşamı’ inşa edelim” diye belirtti.
Sedat Şenoğu: Savaşın bedelini halklar ödüyor
Ardından tutuklanan HDK Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu’nun Silivri Cezaevi’nden gönderdiği mesajı okundu. Şenoğlu’nun mesajı şu şekilde:
“Kriz, belirsizlik, geleceksizlik, güvencesizlik kavramlarının hem toplumsal hem de tek tek bireylerin haleti ruhiyesini tanımlar hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Bölgemiz emperyalist güçlerin müdahil olduğu bir paylaşım savaşının arenası yapıldı. 2008’den beri her adımda derinleşen ekonomik ve siyasi krizler, toplumsal adaletsizliği derinleştirdi. Her yıl binlerce emekçi işsizler ve açlar ordusuna katılıyor. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel insan hakları şirketlerin kar kapısı yapıldı, toplum her türlü kamusal güvenceden yoksun hale getirildi. Demokrasinin uzun bir zamandır rafa kaldırılmasının yarattığı yıkımın iyice ayyuka çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Saray etrafındaki küçük bir azınlık dışında toplumun her kesimi demokrasi kaybının ceremesini bir şekilde yaşıyor. Mesela ekolojik yıkım projeleri en fazla bu demokrasi kaybı sayesinde, hukukun tam bir istikrarsızlaştırma, kuralsızlaştırma ve her türlü hak talebini engelleme aracı olarak kullanılması sayesinde hayata geçiyor. Aynı şey, pandemi koşullarında çalışmak zorunda bırakılan, hatta salgını bahane ederek fabrikalarına kilitlenerek çalışmak zorunda olan işçiler içinde geçerli. Avukatlar, sağlık emekçileri, mimar ve mühendisler, büro çalışanları da demokrasi kaybını mesleki örgütlerine yönelik yasa operasyonları ile karşılaşıyor. Kadınlar canlarıyla ödüyor yaşanan krizin bedelini. Savaşın, güvenlikçi politikaların, demokrasinin rafa kaldırılmasının bedelini başta Kürt halkı olmak üzere halklarımız, bölge halkları ödüyor. Yurtta savaş dünyada savaş şiarıyla halklarımızın damarlarına şovenizm kanı pompalanıyor. Bütün bu karanlık tablonun içinde bize umut ve güç verecek tek şey, örgütlü toplum örgütlü halk olma pratikleridir. Şairin dediği gibi, bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır. Tarihin dersidir, örgütlü halk yenilmez. Halkların Demokratik Kongresi olarak çoklu krize karşı başlattığımız hamlemiz toplumun yeniden örgütlenmesi, örgütlerimizin yeniden örgütlenmesi ve örgütlü bir halk olarak karanlığı yenme hamlesidir. Toplumsal sorunların bireysel çözümleri yoktur. Her yerde, yerelde demokratik örgütlenmemizi geliştirerek, çoklu krize karşı panzehir üretebiliriz.”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.