PİRHA- Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Halklar ve İnançlar Meclisi, ırkçı saldırılara karşı yaptığı açıklamada, halklar ırkçılığa karşı birlikte mücadeleye çağrıldı. Açıklamada, “Devlet ve iktidar yapımı/icadı olan Irkçılığa mahkum olmadığımızı aksine halkların birlikte mücadelesinin ırkçılığı mahkum edeceğine inanıyor ve tüm halkları birlikte mücadeleye davet ediyoruz” denildi.
Haberin videosu;
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Halklar ve İnançlar Meclisi, son zamanlarda artan ırkçı saldırılara dikkat çekmek amacıyla Beyoğlu’nda bulunan Genel Merkez binasının önünde açıklama yaptı. HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Eş Başkanı Elif Bulut, Demokratik Alevi Dernekleri Genel Sekreteri Bülent Felekoğlu ve çok sayıda kişinin katıldığı açıklamada, “Irkçılık insanlık suçudur” yazılı pankart açılarak, ırkçı saldırılarda yaşamını yitirenlerin fotoğrafları taşındı.
Çiğdem Kılıçgün Uçar’ın okuduğu açıklamada, halklara çağrıda bulunularak, “Savaşların ve katliamların tarihi bizlere ait değil. Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele için yan yana gelerek, mümkün olan barışın imkanlarını konuşarak kendi tarihimizi yazabiliriz. Halklar ve İnançlar Meclisi olarak devlet ve iktidar yapımı/icadı olan Irkçılığa mahkum olmadığımızı aksine halkların birlikte mücadelesinin ırkçılığı mahkum edeceğine inanıyor ve tüm halkları birlikte mücadeleye davet ediyoruz” denildi.
“ÇOĞULCULUĞU KİM NİYE İNKAR EDER, KİM NİYE SAVAŞ AÇAR?”
Açıklamanın tam metni şöyle:
“Dünya dediğimiz bu devasa coğrafyada tarihsel ve toplumsal zenginlikleri tanıyarak ve bilerek yaşamak insanlık için muazzam bir ufuk açardı. Bugün tüm inkarlara rağmen ulus devletlerin sınırlarına sığmayan halklar gerçekliği, resmi dil yasallığına sığmayan dil zenginliği, tekçiliğe ve inkar politikalarına sığmayan dinler ve inançlar gerçekliği, tüm topluma bu ufku işaret ediyor aslında. Peki bu zenginliği, bu çoğulculuğu kim niye inkar eder? Kim niye savaş açar?
“IRKÇILIK BAŞVURULAN BİR YÖNTEM OLARAK DEVAM ETMEKTEDİR”
Yok sayılan her tarih, yok sayılan her kimlik geçmişin inkarı kadar geleceğin de gasp edilmesidir. Bugün yaşadığımız/ yaşamak zorunda bırakıldığımız yabancılaşma bu zemine oturmakla birlikte ırkçılığa da meşruiyet kazandırmaktadır. İktidar ve devlet organizasyonlarının kendini kabul ettirme ve daha kolay/ etkin yönetme adına giriştiği bu savaş, aslında toplumla yapılan savaştır. Kendi yaşadığı yabancılaşmayı tüm topluma dayatmasıdır ve toplumsal gerçekliği inkar edip onun yerine kendini ikame etmesidir. Tarihsel olarak sıralayabileceğimiz ve neredeyse tüm dünyada yaşama olanağı bulmuş katliamlar, asimilasyon ve soykırımlarla yok olan bizlerdik, hepimizdik. O yüzden ırkçılık toplumun inkarıdır. Bugün Yurtseverlik ve Milliyetçilik diye topluma monte edilmeye çalışılan devlet ve iktidar aklı farklılıkları tanımak, onların eşitliğini savunmak yerine tehdit olarak görüp saldırmaktadır. Kendi coğrafyamızın tarihsel ve toplumsal çoğulculuğunun inkarı olan ırkçılık toplumsal yoksunluk ve tahribatları bertaraf etmek üzere başvurulan bir yöntem olmaya devam etmektedir. Suriye, Libya, Azerbeycan/ Ermenistan savaşları ve aslında tüm savaşlar bu tahribatların telafisinde birer araç rolündedir. Ama yaratacağı tahribat biliyoruz ki çok daha derindir.
İki Kürt vatandaşın helikopterden atılması, Kürtçe şarkı söylemenin ve konuşmanın öldürülme gerekçesi yapılabilmesi, Kürt işçilerin öldüresiye dövülebilmeleri, devletin Kürtçe tiyatroyu yasaklamasından bağımsız ele alınamaz.
“TEKÇİ POLİTİKALAR TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMAYAN HERKESİ TEHDİT HALİNE GETİRMEKTE”
Ermenistan’ın/ Ermenilerin sürekli bir tehdit olarak görülmesi Ermeni vatandaşlara dönük saldırıları pekiştirmekte, Türk/ İslamcı politikalar Alevilere dönük saldırıları desteklemekte, tekçi politikalar Türk ve Müslüman olmayan herkesi ve değerlerini tehdit haline getirmekte, dış politikada yaşanan yayılmacı ve savaş endeksli/ emperyal tutum mültecilere dönük her türlü kötü muameleyi ve katletmeyi normalleştirmekte.
“FARKLILIKLARIN EŞİTLİĞİNİ SAVUNMAK IRKÇLIKLA MÜCADELEDE EN ÖNEMLİ ADIMDIR”
Bu akla mahkum eden tüm zihniyet ve iktidarlara karşı her halkların varlığını koruyacağı ve devam ettireceği olanakları yaratmak ve korumak, halkların/ inançların birbirleri ile olan ililişkisini güçlendirmek ve her farklılığı kendimiz ile bir görmek kaçınılmaz bir toplumsal görev olarak karşımızda duruyor. İktidarların varlık gerekçesi olan teklik ve inkara karşı farklılıkların eşitliğini savunmak, ırkçılık ile mücadelede atılacak en önemli adımdır. Çünkü farklılıkların inkar edilmiş halidir İktidarlar.
Dünya üzerindeki ülke sayısından ve belki de şehir sayısından fazla dilin, inancın olduğunu düşüneceğimiz bu zenginliğin korunabilmesi; yani tüm katliam ve soykırımlarla yüzleşildiği, tüm inançların yaşayabildiği, tüm dillerin konuşulduğu, tüm halkların ismiyle ve kültürü ile tanındığı bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz ve bunun mücadelesini vermeye devam ediyoruz.
Irkçılığın politika haline getirildiği, ayrımcılığın derinleştiği bu sistemde çağrımız öncelikli olarak halklara… Savaşların ve katliamların tarihi bizlere ait değil. Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele için yan yana gelerek, mümkün olan barışın imkanlarını konuşarak kendi tarihimizi yazabiliriz. Halklar ve İnançlar Meclisi olarak devlet ve iktidar yapımı/icadı olan Irkçılığa mahkum olmadığımızı aksine halkların birlikte mücadelesinin ırkçılığı mahkum edeceğine inanıyor ve tüm halkları birlikte mücadeleye davet ediyoruz.”
“BELLEKLERDE DERİN İZLER BIRAKAN OLUMSUZ OLAYLARIN YAŞANDIĞI BİR ÜLKE”
Çerkes gazetesi Jineps’ten Seda Berzeg de ırkçılığa karşı konuştu.
Berzeg, “Ülkemiz, üç tarafından çevrelendiği Balkanlar – Ortadoğu ve Kafkasya gibi çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli bir ülke. Tarih boyunca belleklerde derin izler bırakan birçok olumsuz olayın yaşandığı bir ülke aynı zamanda. Ermeni ve Süryanilere soykırım uygulanmış, Gönen-Manyas Çerkesleri sürgün edilmiş, Dersim’de canlara kıyılmış, 6-7 Eylül 1955 olaylarında Hıristiyan inançlı komşularımız katledilmiş ve malları yağmalanmış, 60’lı ve 70’li askeri cunta yıllarında insanlar ipe gönderilmiş, 1 Mayıslar ülkenin tarihine kanla yazılmış, Sivas’ta ülkenin değeri aydınlar ortaçağın engizisyon uygulaması örneği ateşe atılmış, Kahramanmaraş’ta vahşet uygulanmış, 80’Ii yıllarda yine bir askeri cunta döneminde ‘asmayalım da besleyelim mi’ anlayışıyla gençlere kıyılmış, cezaevleri işkencehanelere dönüştürülmüş… Sonrasında olanlar ve halen olanlar da cabası… Liste çok uzun…” dedi.
“ÇERKES OLDUĞUMUZ İÇİN HAİN, KÜRT OLDUĞUMUZ İÇİN BÖLÜCÜ, ALEVİ OLDUĞUMUZ İÇİN MUM SÖNDÜREN İLAN EDİLDİK…!”
Berzeg şunları kaydetti:
“Çerkeş olduğumuz için hain, Kürt olduğumuz için bölücü ilan edildik. Laz olduğumuz için bizimle dalga geçildi, burnumuzla şivemizle fıkra konusu olduk. Arap olduğumuz için pis, Türkmen olduğumuz için barbar olduk. Alevi olduğumuz için en pervasız şekilde mum söndüren ilan edildik. Ermeni veya Rum olmak ise küfürden sayıldı. Ve bunlar her gün farklı şekillerde karşımıza çıktı. Bugün bir kez daha yaratılan savaş ve şiddet ortamına karşı; Anadolu’da binlerce yıldır bir arada olan halkların, barış içinde yaşaması ortak özlemimizdir. Ayrı dillerde, ayrı ezgilerde hep aynı özlemi dile getirdik. Bizler farklılıklarımızla, bir arada kardeşçe, barış içinde, insanca ve onurumuzla yaşamak isteyen ‘çoğunluğuz.’ Eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi daha fazla demokrasi için halkların – inançların ortak mücadelesi kararlılıkla sürecektir.”
“MUKTEDİRLER BİZE ZULMEDİYOR”
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) adına Bülent Felekoğlu ise tüm dünyanın bir yurtsuzluk ve sınırlarla birbirinden uzaklaştırıldığını söyledi. “Sınırlar iktidarlarındır, halkların değil” diyen Felekoğlu, “Bizi birbirimizden ayıran tek şey olan dillerimiz ise birbirimizin acısını, neşesini bilecek kadar güçlüdür. Hakikatin doğduğu Mezopotamya coğrafyasında yaşıyoruz. Bu coğrafya birlikte yaşamın örneklerini oluşturmuştur. Ama muktedirler, Anadolu’nun şekillendiği bu hakikat ve vicdanımız üzerinden savaşlar kurarak bize zulmediyor. Bugün burada kurduğumuz ses yarın birbirimizin yüzüne bakabilecek bir gelecek içindir. Demokratik bir gelecekte yaşamak mı yoksa birbirimizi boğazladığımız bir gelecek mi istiyoruz? İktidarlar, devletler değişir ama geriye halklar ve komşuluk hakkı kalır” diye belirtti.
Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Federasyonu’ndan Ayhan Ergenç, insanların, halkların kardeşçe, bir çiçek bahçesinde gibi, güzellikler içinde yaşamasını istediğini söyledi.
HDP İstanbul İl Eş Genel Başkanı Elif Bulut, “Halkların kardeşliğine inandığını ve bunun için mücadele ettiğini söyledi.
Halkların birbirine düşman ilan edilerek, iktidarların varlıklarını sürdürdüğünü dile getiren Bulut, şöyle devam etti:
“Eğer halkları kendi hallerine bırakırlarsa, böyle bir düşmanlığa ihtiyaç duymadan, bu ülkenin toprakları içinde barış içinde yaşamaya devam edebilirler. Ama karanlığın buna değil, savaşa ihtiyacı var. Neredeyse her komşumuzla ya sorun yaşıyoruz ya da savaş içerisindeyiz. Savaşın hiçbir sorunu çözdüğü görülmemiştir. Savaş sorun, çözümsüzlük yaratır, geride ölü bırakır. Savaş sadece silah tüccarlara, uluslararası dengelerde ihtiyacı olanlara yarar. Biz halkların kardeşliğine inanıyor ve onun için mücadele ediyoruz. Tüm halkları da bunun için mücadele etmeye çağırıyoruz.”
PİRHA/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.