PİRHA- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Suriye’de Alevilere, Dürzilere, Hristiyanlara yönelik saldırıların sürdüğünü belirterek, “Demokratik Suriye’nin inşası başta Kürt halkının geliştirdiği seküler kadın özgürlükçü farklı halkların ve inançların ortak yaşamı tesis ettiği bu toplumsal sözleşme mutlaka bütün Suriye sathına yayılmalıdır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), il eşbaşkanlarıyla genel merkezde toplandı. Toplantı öncesi DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, gündeme dair konuştu.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, konuşmasında ilk olarak 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü’ne dikkat çekerek, katledilen gazetecileri andı. Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmelerin yanı sıra yol haritalarını belirlemek üzere bir araya geldiklerini belirten Tülay Hatimoğulları, şunları ifade etti:
“8 Mart Dünya Kadınlar günü ve Newroz etkinlikleri oldukça kalabalık güçlü moral ve motivasyonu çok yüksek geçti. O moral ve motivasyon ile kitleselliğin Amara yürüyüşüne de yansıdığını hep birlikte gördük. Bu anlamda emeği geçen bütün arkadaşlara, başta il eşbaşkanlarımız olmak üzere emek veren il, ilçe örgütlerimize ve genel merkez yöneticilerimize teşekkürlerimizi sunuyorum.
Amara yürüyüşü, gençlik meclisinin öncülüğünde gerçekleşti ve 4 gün devam etti. Daha sonra Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde taçlandırılmış oldu. Gerek 8 Mart’ta gerek Newrozlara katılan gerekse Amara’da olan halkların ortak bir talebi vardı; Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü. Sayın Öcalan’ın koşullarının düzenlenmesi ve özgür bir biçimde çalışmalara katkı vermesinin mesajı çok güçlü bir biçimde verilmiştir. Çok güçlü bir sahiplenme yaşandı. Özellikle Newroz alanlarında bir araya gelen milyonların en temel mesajı barış ve demokratik toplum çağrısını sahiplenmek ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi için devlete, iktidara ve her kesime güçlü bir mesaj verildi ‘çağrının arkasındayız’ dediler.
Hep birlikte Abdullah Öcalan’ın çağrısının arkasında olduğumuzu defaatle ifade ettik. Ne yazık ki mevcut iktidar bu konuda henüz bir adım atmış değil. Gerek yurt içi ve gerek yurtdışında her kesimin sahiplendiği bu çağrının yaşam bulması için gerekli olan siyasal ve toplumsal zeminin oluşması ile ilgili DEM Parti olarak çalışıyoruz ama henüz iktidar ve devletten bu anlamıyla atılmış somut bir adım göremiyoruz.
3’ÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI’NIN ARİFESİNDEYİZ
Dünya genelinde jeopolitik gerilimler ciddi bir tırmanış içinde. Halkların Ortadoğu başta olmak üzere dünya ölçeğinde verdikleri özgürlük ve demokrasi mücadeleleri jeopolitik anlamda artan baskıcı rejimler ve yeni gelişmeler ne yazık ki bunların üzerini örtmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. 7 Eylül’de İsrail’in Filistin’i işgali ile başlayan süreç, Rusya-Ukrayna savaşı, Lübnan, Irak Yemen İran’daki gelişmeler ve en son Suriye’de yaşanan önemli gelişmeler. Bütün bunlar bizzat bizleri ve Türkiye’yi etkilemektedir. Bu yaşanan gelişmeler birbirinden asla bağımsız değildir. Trump, son açıklamasıyla birlikte ticaret savaşlarına yeni bir boyut kazandırdı, bunlar çok tehlikeli çıkışlar gerçekten. Hem ticari hem askeri hem de siyasi anlamda bütün dünyadaki siyasi ve toplumsal gelişmeleri etkileyecek gelişmelerle karşı karşıyayız.
3’üncü Dünya Savaşı’nın arifesindeyiz. Savaşın çıkma ve yayılma olasılığı bölgesel düzeyden çıkıp küresel ölçeğe yayılma olasılığı hiç de zayıf değil. Böylesi bir gergin dönemden geçiyoruz. Bugün AB ve Avrupa ülkelerinin tarihlerine baktığımızda oradaki halkların bin bir bedelle kazandığı insan hakları ve demokraside geldikleri noktada bu gelişmeler ışığında geriye düştüklerini görüyoruz, bu çok tehlikeli. En önemli tehlikelerden biri dünya ölçeğinde silahlanmaya ayrılan bütçenin gittikçe artmasıdır, buna AB ülkeleri de dahildir. Bunlar bütün dünyayı tedirgin etmesi gereken konulardır. Birinci ve ikinci dünya savaşına deneyimlerine baktığımızda 3’üncü Dünya Savaşı’nın bu dönem gelişmesinin nelere mal olacağı görülmelidir. Aynı şekilde nükleer silahlanmanın artığı birinci ve ikinci dünya savaşının ötesinde can kaybına mal olacağını, yeryüzünün yaşanmaz bir yer olmasına sebebiyet vereceğini aklımızdan bir an çıkarmamalıyız.
TOPLUMSAL SÖZLEŞME MUTLAKA BÜTÜN SURİYE SATHINA YAYILMALIDIR
Suriye’deki gelişmeler doğrudan bizleri, Türkiye’yi, içinde bulunduğumuz ve geliştirmeye çalıştığımız ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı etkiliyor. Şam’da gerçekleşen yönetim değişikliğinin akabindeki gelişmeler iç açıcı değildir. Oradaki farklı halklara ve inançlara yönelik saldırılar hız kesmeden devam etti. Alevilere, Dürzilere, Hristiyanlara yönelik saldırılarda insanlar katledildi, inanç merkezlerine saldırılar gerçekleşti. Bütün bunlara karşı Suriye’de demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesinden yanayız. Şunu vurgulamak isteriz ki bir kez daha, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin geliştirdiği toplumsal sözleşme; bütün Suriye’ye yayılması halinde bu sorunlara köklü çözümler sunacak bir sözleşmedir, anayasa altyapısıdır. Demokratik Suriye’nin inşası başta Kürt halkının geliştirdiği seküler kadın özgürlükçü farklı halkların ve inançların ortak yaşamı tesis ettiği bu toplumsal sözleşme mutlaka bütün Suriye sathına yayılmalıdır. Oradaki yansımaları bizler doğrudan Türkiye’de hissettiğimizi defalarca ifade ettik.
TÜRKİYE’DE CİDDİ BİR KAOS YAŞANIYOR
Türkiye’deki siyasi gelişmeleri ne Suriye ne Ortadoğu ne de dünyadaki gelişmelerden bağımsız ele alamayız. Türkiye çok uzun süredir derin bir ekonomik krizle karşı karşıya. Aynı zamanda demokrasi ve yargıda krizde. Türkiye’de özgürlükler can çekişiyor. Hal böyle iken bizlerde bir umut ışığı olarak ortaya çıkan Sayın Öcalan’ın çağrısının hak ettiği biçimde mevcut iktidar ve devlet tarafından henüz yeterince analiz edilmediğini ve hak ettiği ölçüde karşılık verilmediğini görüyoruz. Bunu asla doğru bulmuyoruz. Demokratikleşme beklerken barışla ilgili adımların atılmasını beklerken, İmralı koşullarının düzeltilmesini beklerken yani özet olarak demokratikleşme adımları atılmasını beklerken ne ile karşılaştık.
SİYASET, YARGI, HUKUK VE ADALET ENKAZ ALTINDA
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı da dahil çok sayıda belediye başkanına dönük bir operasyonla karşılaştık. Bu operasyona karşı başta gençler ve kadınlar olmak üzere insanlar Türkiye’de bugüne kadar yaşanmış en önemli sivil itaatsizlik eylemlerinden biriyle demokratik haklarını kullandılar. Gençler üniversiteleri boykot etti. Aynı zamanda ürünlerle ilgili alışverişle ilgili gerçekleşen bir boykot oldu. Bu çok önemli bir gelişmedir. Toplum iktidarın gittikçe otoriterleşen yaklaşımına rızalık vermediğini bu demokratik çıkışlarıyla göstermiştir. İktidar bunları anlayacağı yerde bunun sosyolojik iktisadi siyasal ve özgürlükler bağlamındaki talepler, demokratikleşme talebi bağlamında bunu ele alacağına daha fazla gaz ve cop kullandı. 301 gencin çoğunluğu hala hapishanelerde tutulmaktadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. DEM Parti olarak yaşanan bu hukuksuzluklara yargı eliyle siyaseti dizayn etme anlayışına karşı mesajlarımızı hem yerellerimizde hem de genel merkez düzeyinde her fırsatta illettik. Biz bu anti demokratik uygulamaları asla kabul etmiyoruz. Bu yaklaşım yani barış ve demokrasi beklerken gittikçe otoriterleşmeyi amaçlayan bu yaklaşım barışa ve demokratik toplum çağrısı için de bir sabotaj olarak değerlendiriyoruz. Bu açıdan da kabul etmemiz mümkün değildir. Siyaset, yargı, hukuk ve adalet enkaz altında. Bu enkazdan kurtulmak zorundayız.
İmralı’da tecridin devam ettiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Özgür çalışma ve yaşam koşulları ne olursa olsun en hızlı şekilde oluşturulmalıdır. Sürece hem ‘diyalog’ diyeceksiniz, hem de diyalog sürecinin işleyişi diyalogsuzluk olacak. Bu olmaz. Diyalog sürecinin işleyişi diyalogsuzluk olamaz. Ümit ediyoruz ki devlet aklı ve iktidar doğru bir biçimde okur. Özellikle Ortadoğu, Suriye ve dünya ölçeğinde bu yaşanan gelişmeler ışığında Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının Türkiye’nin iç barışını oluşturmak ve tahkim etmek için ne kadar önemli olduğunun altını çiziyoruz. Bu çağrı sadece Kürt halkı için yapılmış bir çağrı değildir. Bu çağrı Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşın taleplerine karşılık verecek bir çağrıdır. İnsanlar aç ve yoksul. Daha dün elektriğe yüzde 25, doğalgaza yüzde 20 zam geldi. İnsanlar Ramazan Bayramı’nda bir kilo çikolata dahi alamaz düzeyde.
GÜÇLÜ BİRLİKTELİKLERE İHTİYACIMIZ VAR
Yaptırım gücümüzü artırmalıyız, buna ihtiyacımız var. Örgütlenerek bugüne kadar geldik ve çok şey biriktirdik. Şimdi sıra mevcut örgütlü gücümüzü artık sadece direnen değil aynı zamanda somut olarak hak kazanan bir evreye taşımak zorundayız. O nedenle daha güçlü birlikteliklere ihtiyacımız var. Demokratik Cumhuriyeti böyle kuracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Biz 8 Mart’tan Newroz’a, Newroz’dan Amara’ya çok büyük moral motivasyon ve kitlesellikle geldik, şimdi sıra 1 Mayıs’ta.
Bütün dünyanın açlık ve yoksullukla karşı karşıya kaldığı, Türkiye’de açlığın çok büyük boyutlara ulaştığı bir döenmden geçiyoruz. Bu ülkede Kürdü de, Türkü de, Arapı da, Lazı da, Çerkezi de aç. Bizler aynı bilinçle 1 Mayıs’larda buluşalım. 1 Mayıs meydanlarında ekmek, adalet, barış için bir araya geleceğiz. ”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasının ardından toplantı basına kapalı devam etti.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.