Alevi Haber Ajansi

Hasta mahpuslar, can vermeye devam ediyor, hükümet ise sorunu görmüyor! – VİDEO

PİRHA – CİSST çalışanı Helin Akyol, hasta mahpuslar sorununun derinleştiğine işaret ederek bugüne kadar derneklerine bin civarında başvuru yapıldığını söyledi. “Ağır hasta mahpusların hapishanelerde tutulması insan onuru açısından zedeleyicidir” diyen Akyol, ATK tarafından verilen “hastanede kalabilir” raporlarının tartışmalı olduğunu vurguladı. Akyol, hapishanelerde süre giden verem ve uyuz hastalıklarına da dikkat çekti.

Türkiye’de yıldan yıla artan cezaevi sayısı beraberinde hukuka aykırı uygulamaları da çoğaltmakta. Cezaevi inşa etmeyi gelenek haline getiren iktidar, diğer yandan tutukluların haklarını ise törpülemekte.

Cezaevlerinden sık sık duyulan işkence sorununun yanı sıra hasta mahpusların içerisinde olduğu durum ise en can yakıcı mesele haline geldi. İnsan hakkı örgütlerinin yıllardır dile getirdiği mesele, aynı zamanda Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin de (DEM Parti) başat gündemlerinden.

Geçmişte HDP ile AKP Hükümeti arasındaki çözüm sürecinde de sıklıkla duyduğumuz hasta mahpuslar meselesinin, şimdiki İmralı Heyeti ile AKP-MHP Hükümeti arasında devam eden görüşmelerde de öncelikli gündem olduğu öngörülüyor. Hasta mahpuslar sorunu can almaya devam ederken süreç, temel hukuk kurallarının adeta tanınmaması yolunda ilerliyor.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) de konuya dair çalışma yürüten kurumlardan biri. CİSST, Ağır hasta mahpusların tedavi süreçleri için 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesinde değişiklik yapılması gerektiğini vurguluyor. Söz konusu 16 madde, ağır hasta mahpuslar için cezanın infazına geçici olarak ara verilmesine işaret eder. Yani 16. maddede “mahpusun tahliyesi ya da affı” vurgusu yapılmaz.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) çalışanı Helin Akyol, hasta mahpusların maruz kaldığı hukuksuzluğa dikkat çekti. Akyol, hapishanelerin hasta ve engelli mahpuslar için uygun mekanlar olmadığının özellikle altını çizdi. CİSST’in “sıfır ayrımcılık” politikasını benimsediği için bütün mahpus gruplarıyla çalıştığını belirten Helin Akyol, dernek çalışmalarına dair şu özeti geçti:

“Politik ya da adli tutuklu ya da hükümlü gibi ayrım yok. Bütün mahpus grupları bu bağlamda CİSST’in kapsamına giriyor. Bir mahpus danışma hattımız var ve çok aktif çalışan izleme araçlarımızdan biri. Hem mahpus yakınları hem açık hapishanede bulunan mahpuslar arayabiliyor. Ayrıca avukatlar da arayabiliyor. Bunun dışında mahpuslara düzenli olarak avukat ziyaretleri de yapıyoruz. Bunların haricinde araştırmalar yapıp sıklıkla meclise soru önergeleri veriyoruz.”

HÜKÜMETİN, İNSAN HAKKI ÖRGÜTLERİNE YAKLAŞIMI?

Türkiye’de insan hakkı örgütlerinde faaliyet yürütenlerin sıklıkla gözaltına alınıp, tutuklandığı gerçeği de söz konusu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Canı çıkasıca İHD” diyerek hedefe koyduğu örgütler ise hasta mahpuslar sorununun, günümüzde daha da derinleştiğine vurgu yapmakta. Helin Akyol da cezaevlerinde yaşananlara ilişkin derneklerinin hazırladığı rapor ve önerilere dair hükümetin tutumunu şu sözlerle değerlendirdi:

“Kendimizi dinletebiliyor muyuz ya da dinliyorlar mı bunun etkisini ölçmek çok mümkün değil. Aslında soru önergeleri verdiğimizde bazen cevaplar alabiliyoruz ya da çok gündemleştirdiğimiz bir meseleyi, örneğin hapishanelerdeki elektrik faturasının ticarethane statüsünden çıkarılması gibi meselelerde bize doğrudan cevap verilmese de bazen olumlu sonuçlandığını görebiliyoruz. Kimi durumların sonuçlanmadığını da görebiliyoruz açıkçası.

HASTA MAHPUS BAŞVURUSU BİN CİVARINDA!

Şu anda hapishanelerdeki mahpus sayısı 400.000’i geçti. Türkiye’nin toplam kapasitesi 299.000 bu da kapasitenin yaklaşık % 34 üzerindeyiz demek. Bu kalabalığın hasta mahpuslara bir yansıması var. Tabii sadece hasta mahpuslara değil, aslında mahpusların sağlık koşullarına bir yansıması var. Bu demek oluyor ki hapishaneler kalabalıklaşıyor, kalabalık da birçok hastalığı beraberinde getiriyor. Buna nazaran personel sayısı da yetersiz hale geliyor. Örneğin mahpusun sağlık çalışanına ulaşması daha da zorlaşıyor. Bütün bunlar zaten hasta olan mahpusu ağır hasta konumuna sokarken hasta olmayan mahpusun da sağlık koşullarını ciddi şekilde tehdit ediyor. CİSST’e bu zamana kadar yaklaşık 7000 civarı mahpus temas kurmuşsa bunların bini hasta mahpustur. Bu çok ciddi bir oran. Sadece bu kurumları bilip ulaşan mahpus sayısı bu. Tahmin edersiniz ki hasta mahpus sayısı, bize ulaşandan çok çok daha yukarı.

Gözlemimiz şu yönde; mahpuslar dışarıda tedavi olsaydı hastalıkları belki de bu kadar ilerlemezdi. Mahpusların çoğunun hastalığı içeride başlıyor ve sürekli gecikmeli tedavi şikayeti alıyoruz. Bütün mahpuslardan, ilaçlara erişemediklerini, hastane sevklerinin yapılmadığına dair şikayetler alıyoruz. Haliyle bu zaten sağlıklı bir mahpusu da hasta konumuna sokacaktır. Dışarıda bizlerin de yaşadığı çok ciddi bir sağlığa erişim sorunu var. Hastanelerden randevu alamamak çoğu zaman ilaca erişememek gibi sorunları bizler de yaşıyoruz. Bu sorunlar hapishanelerde daha da derinleşiyor. Çünkü mahpusların ekonomik durumu olmayabilir, ailesiyle teması olmayan mahpusların doğrudan dışarıdan bir ekonomik geliri de olmayabiliyor. Bazı medikal malzemeler, ameliyatlar da ücretli. Ekonomik durumunuzun olmaması durumunda bu hizmetlere erişmek mümkün olmayabiliyor. Bu noktada sürekli önleyici sağlık tedbirlerini vurguluyoruz. Hasta olduktan sonra ne yapılacağından önce aslında çözmemiz gereken şey, önleyici sağlık tedbirleridir. Mahpusu baştan hasta etmemek, hastalığı tedavi edecek koşullar tabii ki çok önemli ama mahpusu, hastalığı taşıyan süreci de durdurmak lazım. Düzenli tedaviyi sağlamak lazım.”

“ATK, HEKİM GÖRÜŞLERİNİ YOK SAYIYOR!”

Helin Akyol, hasta mahpuslar gündemiyle birlikte sıklıkla duyulan ‘Adli Tıp Kurumu’ meselesine de değindi. “Burada 16. maddeden bahsetmek istiyorum” diyen Akyol, şöyle devam etti:

“Bu madde çokça yanlış biliniyor aslında. 5275 sayılı kanunda yer alıyor ve bu maddeden ağır hasta mahpuslar faydalanıyor, ‘hayatını içeride idame ettiremeyecek mahpuslar’ diye de belirtiliyor. Fakat maddeye başvurmak sırasında şöyle sorunlar oluyor; bir Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) onayından geçiliyor. ATK, Adalet Bakanlığı’na bağlı kurumlar içerisinde. Yani personel atamaları Adalet Bakanlığı tarafından yapılıyor.  Bu da aslında ATK’yi bağımsız bir kurum olmaktan çıkartıyor. Yani kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir durum. Bunun yerine tam teşekküllü hastane heyetlerinden alınan raporların nihai rapor sayılması gerekir. Buradaki doktorların da Mandela Kurallarına göre, bu kurallar etiği, kritikleri çerçevesinde raporları değerlendirmesi gerektiği vurgusu yapılıyor. Çünkü ağır hasta mahpuslarda şu durumla çok karşılaşıyoruz; hastane heyetinden ‘hapishanede kalamaz’ raporu alsa da ATK, ‘hapishanede kalabilir’ raporu veriyor. Basına yansıyan haberlerde görülüyor, % 90 üzerinde engeli olan bir mahpus, ‘hapishanede kalabilir’ raporu alabiliyor. Hayatını tek başına idame ettiremeyen bir mahpusun hapishanede tutulması aynı zamanda bağımsız yaşama ilkesine de aykırıdır. Örneğin bu mahpusun bakım yükümlülüğü kime kalıyor? Bu mahpuslar için çalışan ayrı bir personel de yok. Sadece R Tipi hapishanelerde hasta mahpuslar için bakım personeli bulunmakta ama zaten R Tipi sayısı mevcuttaki hasta ve engelli sayısını hiçbir şekilde sağlamıyor. Ama şunu da belirtmek istiyorum; bizler zaten R Tipi gibi engelli ya da hasta mahpusu ayrıştıran, izole eden kurumlar yerine bütün kurumların engelli ve hasta mahpuslara göre dizayn edilmesini istiyoruz.”

“TEMİZLİK KİTİ MESELESİNDE ÇAĞRIDA BULUNMAK İSTİYORUZ”

Helin Akyol, hasta mahpusların dışarıda tedavilerine devam etmesi gerektiğini özellikle vurguladı. Ağır hasta mahpusların hapishanelerde tutulmasının insan onuru açısından da “zedeleyici” bir durum olduğunu söyleyen Akyol, şu cümlelerle devam etti:

“O yüzden bizim talebimiz ağır hasta mahpusların tedavilerine dışarıda devam etmesi ve hapishanelerin sağlık bakımından koşullarının bir an önce insan haklarına uygun standartlara getirilmesi. Önleyici sağlık tedbirlerinin hapishanede ciddi şekilde uygulanması gerekiyor. Örneğin bizim bir temizlik kiti kampanyamız var. Aslında yeni bir kampanyada değil, pandemi zamanında çıktı diyebilirim. Bazı bakım ve kişisel temizlik ürünlerinin kit halinde mahpusa verilmesi, devlet tarafından karşılanmasını söylüyoruz. Her yerde bunun önemini dile getiriyoruz. Ekonomik gücü olmayan ya da kantinde olmadığı için alamayan mahpuslar var. O yüzden temizlik kiti meselesinde çağrıda bulunmak istiyoruz. Temizlik kiti kampanyamızın yasal bir formata uygun hale getirilip yasaya sokulmasını talep ediyoruz.”

Hapishanelerin hasta ve engelli mahpuslar için uygun mekanlar olmadığını söyleyen Helin Akyol, hapishanelerde doktor bulunmamasını da eleştirdi. Akyol, şunları söyledi:

“Bu durumda ATK’nin ‘hapishanede kalabilir’ raporu verdiği ve hayatını kaybeden birçok mahpus olduğunu görüyoruz. Ya da ATK’nin tam ölümün sınırında serbest bıraktığı, çıkar çıkmaz hayatını kaybeden birçok mahpus görüyoruz. Bu mahpuslar hayatta olabilirdi. Bu zamana kadar ATK’nin değil hastane heyetlerinin verdiği raporlar baz alınsaydı, düzenli ve nitelikli tedaviye ulaşabilseydi bu mahpuslar bugün hayatta olurlardı. O yüzden daha fazla ölümün yaşanmaması için bir an önce ATK raporlarının nihai karar olarak sayılmamasını talep ediyoruz.

Diğer bir sorunda hapishanelerde 7/24 doktor bulunmaması. Birçok hapishanede aile hekimliğine bağlı olarak gelindiği için nüfusu az hapishanelerde yarım gün ya da haftanın 2 günü doktor olabiliyor. Doktorların bu sürede bütün mahpuslara bakması mümkün olmuyor. Hasta mahpus, doktora erişemiyor, bu çok ciddi bir sorun. 1. basamak sağlık hizmetine ulaşamamaları sebebiyle hastaneye sevk de yazılmamış oluyor. Bir de doktora ulaşamamadan kaynaklı ilaçların geç yazdırılması durumu oluşuyor. Her gün düzenli ilaçlarını kullanması gereken kronik hastalar için bu durum ciddi bir hayati risk barındırıyor. Bu nedenle de hapishanelerde yaşamını yitiren mahpuslar olduğunu görüyoruz.

Verem, uyuz gibi kronikleşmiş sorunlar da var. Uyuz öyle bir hastalık ki Osmanlı döneminde bile hapishane üzerine yazılan romanlara bakarsanız uyuzluğa dair anlatıları görürsünüz. Yıl 2025 uyuz halen hapishanelerde kronik bir sorun ve çözülmüş değil. Bu hastalık, önlemi alınamayacak bir hastalık değil. Kalabalıklaşmanın getirdiği kronik rahatsızlıklardan…”

Eren GÜVEN – Kamber YILDIZ / İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.