PİRHA-Ankara’nın tek Alevi-Bektaşi mekanı olan Hüseyin Gazi Türbesi, uzun süredir asimilasyoncu grupların hedefinde. Dede Hüseyin Öz, “Devlet destekli gruplar, türbeyi Alevilerin elinden almak için girişimlerde bulunuyor ancak mücadelemiz de sürüyor” dedi. Türbede 23 yıldır hizmet yürüten Dede Cemal Mutluer ise türbe civarına atılan çöplere dikkat çekerek duyarlı olunması gerektiğini söyledi.
Hüseyin Gazi, İran’dan Anadolu’ya gelen Erenlerin öncüsü olarak biliniyor. Ankara’nın tek Alevi-Bektaşi dergahı olan Hüseyin Gazi Türbesi, ortalama 700 yıllık bir tarihi barındırsa da günümüzde kimi gerici grupların hedefinde tutuluyor.
Mamak’ın kendi adıyla anılan semtindeki Hüseyin Gazi Türbesi, 1300’lü yıllarda, 1400 rakımlı dağın zirvesine inşa edilmiş. Kış aylarında kar sebebiyle ulaşımın zorlaştığı türbe, yazın dahi bir hayli serinlik sunuyor. Türbe, yüksek ve ağaçlık bir ortamda olması sebebi ile toplumun da ilgisini çekiyor.
Seyit bir evliya olarak tanınan Hüseyin Gazi, Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Bektaşi geleneğinin de temellerini atıyor. Ancak bu kıymetli mekan, günümüzde hem iktidar güçlerinin hem de çevre duyarlılığı olmayanların hedefinde bulunuyor.
TÜRBEYE 23 YIL HİZMET EDEN DEDE!
Hüseyin Gazi Türbesini ilk olarak Dede Cemal Mutluer’den dinledik. Çalapverdi Ocağına mensup Mutluer, aynı zamanda Hüseyin Gazi Türbesinin kurucusu. Tam 23 yıldır burada dedelik yapan bir isim.
Dede Cemal Mutluer, Hüseyin Gazi’nin Hacı Bektaş Veli’den 200 sene önce Anadolu’ya geldiğine işaret ederek, o yıllarda Ankara’da Bizanslıların hakim olduğunu aktardı. Dede Mutluer, 1300’lü yıllarda civar bölgelerin ormanlık olduğunu ve Hüseyin Gazi’nin, civarda halen ziyaret edilebilen bir mağarada yaşam sürdüğünü de belirtti.
TEKKE VE ZAVİYELER KANUNU’NUN DERGAHA OLAN TAHRİBATI!
Dede Cemal Mutluer, söz konusu mekanın Atatürk zamanında çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu’na kadar bir Bektaşi Tekkesi olduğuna vurgu yaptı. Mutluer, 1925’te çıkarılan kanunun Hüseyin Gazi Türbesi için büyük bir yıkım olduğuna işaret ederek şunları söyledi:
“Buraya 1970’li yıllarda çıktığım zaman bir patika, yani keçi yolu vardı. Kurbanlar kesip lokmalar dağıtıldıktan sonra tekrar dönüyorduk. 1997 yılında ise bir vakıf ve dernek kurduk. O yıllarda bu bölgede Hüseyin Gazi’nin evlerinin yerleri mevcuttu. Kültür Bakanlığı ‘restorasyon’ adı altında buradaki duvarları örmek için o evlerin taşlarını kullanarak kalıntıları yok etti. Geçmişse mevcut türbenin üst kısmı kurşundu. Söküp çalmışlar. 1964’lü yıllarda türbenin üst kısmı tekrar yapılmış. 1993 yılında Kültür Bakanlığı o tarihi taşları yerlerinden alınca türbe bu son halini almış.”
MEKAN KUTSAL ANCAK ÇEVRE DUYARLILIĞI YOK
Dede Cemal Mutluer’in yakındığı bir diğer konu ise türbe çevresinin kirli olması. “Halkımız Hüseyin Gazi’ye tam mânâsıyla sahip çıkmıyor” diyen Mutluer şu eleştiriyi sunuyor:
“İnsanlar buraya gelip piknik yaparak pisliğini bırakıyor. Halbuki burasının temiz bir ibadet yeri olması lazım. Burada cemevimiz de var ve her pazar cem yürütüyorum. İnsan ayrımı yapmadan kapıyı açıyoruz ve herkes gelip cemimize girebiliyor. Sevgili canlar, türbe civarını temiz bırakın. Burayı eviniz gibi bilin. Çevreyi kirletmeyin.”
HÜSEYİN GAZİ TÜRBESİNİN TARİHSEL GEÇMİŞİ
Türbenin bir diğer emektarı ise Hıdır Abdal Ocağından Dede Hüseyin Öz. Hüseyin Gazi’nin 1300’lü yıllarda Ankara’ya geldiği dönemde civar bölgede Rum ve Ermeni hakimiyeti olduğuna işaret eden Hüseyin Öz Dede, “Ankara Kalesi, Doğu Bizans’ın askeri anlamda en güçlü kalelerinden biriydi. Hüseyin Gazi, aynı zamanda önemli bir askeri şahsiyetti. Ankara’ya hakim bu tepe o zamanlarda Ankara Kalesi’ni çıplak gören bir yermiş. Burayı karargah olarak kullanıyorlar ve buradan Ankara Kalesi’ndeki askeri hareketliliği izleyerek akınlar düzenliyorlar” ifadelerini kullandı.
Dede Hüseyin Öz, Seyit Hüseyin Gazi’nin Çubuk Ovası’nda girdikleri bir çatışmada yaralandığını ve yoldaşları tarafından bugünkü mekana getirildiğini, bir müddet yaralı yaşadıktan sonra Hakk’a yürüdüğü bilgisini paylaştı.
Dede Hüseyin Öz, Alevi dergah ve tekkelerinin genellikle ulu kişilerin kabri etrafında inşa edildiğine işaret ederek şunları söyledi:
“Daha çok çekim merkezi olsun diye yol yürütücülerinin, kahramanların kabirleri etrafında inşa yapılırdı. Taş kitabelerde buranın 1473 yılında onarım gördüğü yazılıdır. 1300’lü yıllardan 1826 yılına kadar diğer Alevi Bektaşi dergahları gibi burası da işlevini devam ettirmiş ve 1826’da ikinci Mahmut’un tahta geçmesi ile birlikte bütün Alevi Bektaşi dergahlarının başına gelen buraya da gelmiş. O dönem bütün Alevi dergahları yıkıldı ve yerle bir edildi. Yazılı kaynaklar yok edildi, inanç önderleri ise idam edildi.
1826’da tek Bektaşi olan ikinci Mahmut’un oğlu, tahta geçtikten sonra bu dergahları yeniden inşa ediyorlar. Cumhuriyet ile birlikte 1925 yılında çıkarılan Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile birlikte bütün bu mekanların kapısına kilit vuruluyor. Buranın demirbaşları at pazarında satılıyor. Ve ardından Buralar kaderine terk ediliyor.
Tekke ve Zaviyeler Kanunu en çok Alevi toplumunu vurmuştur. Buna rağmen insanlar, inançlarından vazgeçmiyorlar. Bu dağın başına kurbanlarını sırtlarında getirerek ibadetlerini yerine getiriyor.”
TEKKEYE YENİDEN CEMEVİ İNŞA EDİLİYOR!
Dede Hüseyin Öz, tekkenin 1996 yılı ile birlikte büyük bir değişime uğradığını belirterek, “1996 yılında bir grup arkadaş, burayı ziyaret ediyor ve gördükleri manzara içlerini acıtıyor. Burayı onarmaya karar veriyorlar. Bunun için bir dernek ve vakıf kuruyorlar. Buranın bir Alevi Bektaşi Dergahı olduğunu kanıtlamak için o dönem hemen bir cemevi inşa ediyorlar. Ve buranın sevk ve idaresini artık Hüseyin Gazi Derneği Vakfı ele alıyor” ifadelerini kullandı.
TEKKE, GÜNÜMÜZDE HALEN SALDIRI ODAĞINDA!
Hüseyin Gazi Tekkesinin Ankara civarında ayakta kalan tek Alevi Bektaşi Dergahı olduğunu vurgulayan Dede Öz, asimilasyoncu grupların faaliyetlerine de dikkat çekti. Dede Hüseyin Öz, mevcut tekke yönetimine el konulmak istendiğini belirterek şunları söyledi:
“Fethullah hareketinin en güçlü olduğu dönemlerde burayı Alevi toplumunun elinden almak için ‘Toplumsal’ Uzlaşı adlı bir vakıf kurmuşlardı. O vakıf, devletten de destek alarak buradaki türbenin kendilerine tahsisini sağladı. Fakat bizim mücadelemiz sonucu geri adım attılar ancak o tehlike henüz geçmedi. Bu vakıf, haklarını Alevi görünümlü birtakım insanların oluşturduğu ‘Alevi İnanç Birliği Vakfı’ adıyla bir vakıfa devretti. Şimdi onlar da devletin ilgili kurumlarıyla, yetkililerle görüşerek burayı Hüseyin Gazi Vakfı’ndan alıp kendilerinin yönetmesini talep ediyor. Büyük ölçüde de mesafe aldılar fakat biz geri adım atmayacağız. Burayı her zaman Alevi toplumunun mekanı olması için elimizden gelen her türlü mücadeleyi vereceğiz. Yani hiçbir şart altında geri adım atmayacağız.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.