PİRHA-Yeni kuşağın dünyasının yeniliklere açık olduğunu söyleyen sanatçı Ferhat Tunç, “Yaratıcı yeniliklerle gençlerin etki alanına girmek mümkündür. Yabancılaştırıcı etkilerden uzak durarak bu alana etki yapmak gerekiyor. Kadim kültürümüzün bugün hayatta olmayan ozanlarıyla bu kuşağı gençleri tanıştırmak lazım, bunu hiç yapmadık şimdiye kadar” dedi.
Dersim’de geleneksel müziğin, sözlü tarihin günümüze aktarımında çok büyük katkısı oldu. Sözlü ağıt ve klamların Dersim’in geleneksel ritüellerinde düğünlerde, cenazelerde, Gağand(yeni yıl kutlaması), Hızır ayında yapılan ritüellerde saz ve üç telli cura ile çalınarak o bölgenin acısını, sevincini, öfkesini ve tarihini yansıtır, toplulukların bir araya geldiği etkinliklerde söylenirdi. Ağıt ve klamların, bu geleneğin ve dilin kaybolmamasına katkısı büyük olmuştur.
‘Yeni çağ’ dediğimiz teknolojik dönemde geleneksel ritüeller daha az gerçekleşiyor. Artık müzikal gelenekler de değişime evrildi. Yeni jenerasyona ne kadar ulaşıldığına dair net bir söz ve söylem yok. Bütün bu sözlü geleneğe rağmen Kırmançki kaybolmak üzere, günlük konuşma dili olmak yerine sadece yaşlıların köylerde ve ailelerin evlerde konuştuğu bir dil haline geldi.
Kırmançki dilinde yazılı eserler, görsel yayınlar, akademik çalışmalar da oldukça sınırlı olduğundan yeni nesillere dilin aktarılmasında önemli sorunlar yaşanıyor. Kırmançki dili ile ilgili çalışmalar yapılmış olsa da yine de istenilen düzeyde ne konuşuluyor ne de yazılıyor. Yapılan çalışmalar genelde sınırlı ve bölgesel kalmış durumda.
Sanatçı Ferhat Tunç ile Kırmançki’nin unutulmaması için yapılması gerekenler, gençlerin Kırmançki’yi neden konuşmadığı ve ilgi duymadığı, bundan sonra dil konusunda yapılması gerekenler üzerine konuştuk.
“KURUMLARIMIZ, DİL KONUSUNDA SAHİP OLDUKLARI İMKANLARI KULLANAMADI”
PİRHA: 2000 yılından sonra doğan kuşak dile ne kadar önem veriyor?
FERHAT TUNÇ: Ana dile olan önemin giderek azaldığını söylemek mümkün, bu durum 2000 yılından sonra doğan kuşakla ilgili bir sorun değil. Dilimizin yaşaması için daha önceden önlemler alınabilseydi sonraki kuşakların dili sahiplenmesi ve konuşması daha kolay olabilirdi. Dili cazip hale getirmenin yolu aileden başlıyor. Aile ortamında dille hiçbir teması olmamış bir çocuğun yaşamının ilerleyen zamanlarında ana dilini konuşması ve sahiplenmesi zorlaşabiliyor.
Ana dil konusunda ailenin dışında kurumsal yapılara da ciddi anlamda sorumluluk düşüyor. Ne yazık ki kurumlarımız dil konusunda sahip oldukları imkanları kullanamadı ve dile olan sahiplenme nostaljinin ötesine gidemedi. Yoğun bir kampanyayla ana dili bir eğitim unsuru haline dönüştürmek mümkündü ancak bu sağlanamadı. Dolayısıyla ana dile olan ilgi bugüne kadar daha çok sanatçıların seslendirdiği klamlardan ibaret kaldı.
“1938 KATLİAMI DERSİM’DE KÜLTÜREL KIRILMAYA DA SEBEP OLDU”
-Dil ile müzik arasında nasıl bir ilişki var?
Dersim tarihi söz konusu olduğunda dil kültürümüzün taşıyıcı direği olarak kabul görmüştür. Dersim inancında göğün bel direğidir dil, eğer bir dil büyük bir kırım yaşadıysa kültüründe özünden koparak başkalaşması mümkün olabilir bunu engelleyemezsiniz. Yazılı kültürü yaratma imkanı bulamayan toplumlar daha çok sözlü kültürler kendi kimliğini oluşturmuşlardır. Sözlü kültür ise daha çok söylencelerden oluşuyor. Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen söylenceler unutulmadığı sürece toplum kendi kimliğini koruyabilir. Müzik ve dilin ilişkisi o yüzden büyük bir önem kazanmıştır. Müzik kadim Dersim kültürel yaşamında söylencelerin kuşaktan kuşağa yani günümüze kadar sürmesinde önemli bir rol oynamıştır. 1938 katliamı Dersim’de sadece fiziki değil aynı zamanda kültürel bir kırılmaya da sebep oldu. Dil bu tarihsel döneme bağlı olarak müzikte daha çok ağıt formuna büründü ve günümüzde de bunun etkilerini yaşıyoruz.
“İYİ Kİ HALEN KIRMANCKİ MÜZİK YAPMAK İÇİN ISRAR EDEN ARKADAŞLARIMIZ VAR”
-Yeni kuşağın Kırmancki müziğine ilgisi nasıl, gözleminizi aktarabilir misiniz?
Yeni kuşağın dille bağlantısı müzik bağlantılı olarak ortaya çıkan bir ilgidir. Ana dilde ısrar eden sanatçıların sayısı çok değil ve onların eserleriyle gençlerin buluşması biraz sınırlı ama bunun ne kadar devama edeceği bu alandaki ısrarın ve yaratıcılığın devamına bağlıdır. İyi ki halen Kırmancki müzik yapmak için ısrar eden arkadaşlarımız var, sayısı çok olmasa da bu sayede gençlerin dile olan ilgisi canlı kalabiliyor.
“KIRMANCKİ MÜZİK YAPAN SANATÇILAR YETERİ KADAR DESTEKLENMİYOR”
-Popüler kültürün yeni kuşak üzerinde ana diline ve kültürüne yabancılaşma etkisi var mıdır? Var ise nasıl çözüm öneriniz vardır?
Kırmancki müzik yapan sanatçılar yeteri kadar desteklenmiyor. Örneğin geçen yıl Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde ortaya çıkan pratik bu anlamda düşündürücüdür. Kadim dilimiz ve kültürümüzü kendi elimizle geri plana atıyoruz ve popüler kültür unsurlarına daha büyük imkânlar yaratılıyor. Popülerlik takıntısı bizi dilimizden ve dilimizin ezgilerinden uzaklaştırdığı da bir gerçek. Kürtçenin Kurmanci lehçesi için böyle bir tehlikeden bahsetmek mümkün değil ancak Kırmancki için gerçekten durum iç açıcı değil. 4 yıldır sürgünde yaşadığım Avrupa’da da benzer bir durum söz konusu. Bu yıl Frankfurt’ta yapılan Dersim Festivali’nde tanık olduğum gerçeğin altını çizmek lazım. Burada da gençlerin ilgi duymadığı ve orta yaş kuşağın katılından ibaret festivaller yapılıyor. Gençlerin ilgisinin azalmasının temel nedenlerinden bir tanesi festivallerdeki değişmez hamaset ve statükodur. Böyle devam ederse festivaller sembolik düzeyde kalmaya mahkûmdur diye düşünüyorum.
“HATIRLAMAK VAR OLMANIN SIRRIDIR”
-Yeni kuşak ne tür Kırmancki müzik dinliyor, ilgi alanı nedir?
Yeni kuşağın dünyası aslında yeniliklere açıktır, yaratıcı yeniliklerle gençlerin etki alanına girmek mümkündür. Yabancılaştırıcı etkilerden uzak durarak bu alana etki yapmak gerekiyor. Kadim kültürümüzün bugün hayatta olmayan ozanlarıyla bu kuşağı tanıştırmak lazım, bunu hiç yapmadık şimdiye kadar. Bana göre Kırmancki müziğinin piri Sey Qaji, Hese Qaj, Weliyê Ûşeni İmami, Firik Dede, Alaverdi ve Sılo Qız’ı hatırlamak önemli, gençliğe de bu ozanlarımızı hatırlatıp ozanlarımızı bilmesini sağlamalıyız. Hatırlamak var olmanın sırrıdır, toplumlar kadimliklerini hatırladıkları kadar var olabilir, unuttukları kadar ise kendi kimliklerinden uzaklaşırlar. Dersim söz konusu olduğunda ise unutmamak ve hatırlamak meselesi çok daha fazla önem kazanıyor. Çünkü sahip olduğumuz kültür kendisini günümüze yalnızca sözlü olarak bellek üzerinden taşıyabildi. Bugünün gençliğini bu bellekle buluşturmak, akademik çalışmalar yapmak mutlaka gerekli. Müzik bu çalışmaların temel taşıyıcısı rolünü en etkili haliyle sağlar diye düşünüyorum.
FERHAT TUNÇ KİMDİR?
1964 yılında Dersim’de doğan Ferhat Tunç, 1979 yılında liseyi bitirerek Almanya’ya taşındı. Ardından Mainz Johannes Gutenberg Üniversitesi’ne bağlı bir müzik okulunda kısa bir eğitim aldı ve Kızılırmak adlı ilk albümünü çıkardı. 1984’te kendisi gibi Türkiye’den Almanya’ya giden müzisyen Orhan Temur’la birlikte ‘Bu Yürek Bu Sevda Var İken’ başlıklı albümü çıkardı. Albüm, 12 Eylül Darbesi’ne itirazın izlerini taşıyordu.
1985’te, 12 Eylül’ün rüzgârlarının henüz sert estiği bir dönemde Türkiye’ye döndü ve yeni bir başlangıç yaparak aynı yıl ‘Vurgunum Hasretine’ başlığı ile Türkiye’deki ilk albümünü çıkardı. Miting havasında geçen konserler, çok satan albümler ve toplumsal muhalefetin gözdesi olan bir sanatçının ödeyeceği bedel gözaltılar, davalar, mahkemeler ve yıllar süren konser yasakları oldu.
Kızılırmak Boylarında Bir Şehir başlıklı türküsünü Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenlere ithaf etti. 2012’de Dersim’de düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde yaptığı konuşma nedeniyle hakkında soruşturma açıldı. Terör örgütü propagandası yaptığı iddiasıyla yargılandı ve 2 yıllık hapis cezasına mahkûm edildi, fakat ceza 3 yıl ertelendi. Ferhat Tunç, hakkında açılan sayısız dava ve aldığı hapis cezaları nedeniyle 4 yıldır sürgünde yaşıyor.
Nuray ATMACA-Cihan BERK/PİRHA
İLGİLİ HABERLER:
1-Sanatçı Zeynep Kılıç: Kırmançki’nin kaybolmaması için gençlere ulaşılmalı-VİDEO
2-‘Müzik, Kırmancki dilini ayakta tutan en önemli unsurlardan bir tanesidir’-VİDEO
Yoruma kapalı.