Alevi Haber Ajansi

‘Etkisi zayıf Ayasofya kararını uygulayanlar, güçlü cemevleri kararını uygulamıyor; bu haksızlık!’

PİRHA- Danıştay 10. Dairesi’nin kararıyla Ayasofya’nın müze vasfının kaldırılıp cami niteliği ile ibadete açılmasının ardından dergahlar ve cemevleriyle ilgili mahkeme kararları gündeme geldi. Avukat Erhan Aslaner, “Danıştay’ın Ayasofya ile ilgili kararının hukuksal gerekçesi, etkisi daha zayıf olmasına rağmen daha güçlü mahkeme kararlarının olduğu cemevleri ile ilgili kararlar hala uygulanmıyor. Bu açıkça bir haksızlık” dedi. 

“Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesinin ardından, Ayasofya’nın müze vasfının kaldırılıp cami niteliği ile ibadet edilebilmesinin önü açıldı.

Hâlihazırda müze statüsündeyken de, belirli yerlerinde namaz ibadeti yapılabilen Ayasofya böylece hukuken bir (cami) ibadethanesi olarak kabul edildi. Danıştay 10. Dairesinin 86 yıllık bir kararı iptal etmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen bir karaname ile Ayasofya’nın yönetimini Diyanet İşleri Başkanlığı’na devretti ve yetkililer bu yargı kararını uygulamaya geçirmek için gerekli hazırlıklara başladıklarını duyurdu.

Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Aralık 2014’te cemevlerinin ibadet yeri olduğuna ve diğer ibadethaneler gibi elektrik bedellerinin devlet tarafından ödenmesine karar verdi. Daha sonra Nisan 2016’da, AİHM ‘Türkiye’de Alevilerin din özgürlüğü haklarının ihlal edildiğine ve kendilerine dini planda ayrımcılık yapıldığına’ hükmetti. Böylece uluslararası hukuk açısından cemevlerinin ibadethane statüsü tescillenmiş oldu. Ardından 2015 yılında Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararına dayanarak, “Cemevi ibadethanedir. Aydınlatma giderleri ödenmelidir” kararı verdi. Uluslararası mahkemeler gibi ulusal mahkemeler de cemevlerinin ibadethane olduğuna dair karar verdi.”

Ancak hükümet hala mahkeme kararlarını tanımıyor.

Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi konusunda Alevilerin avukatı olan Erhan Aslaner, Danıştay’ın Ayasofya kararını PİRHA’ya değerlendirdi.

Avukat Aslaner, Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Vakfı’na ait ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde kayıtlı olduğunu belirterek, Danıştay’ın kararını ve Diyanet’e yönetiminin verilmesini şöyle anlattı:

“Ayasofya tapuda nitelik itibariyle cami olarak tescillidir. Mülkiyeti Fatih Sultan Mehmet Vakfı’na aittir. Fatih Sultan Mehmet Vakfı da vakıf olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne kayıtlıdır. Kararda böyle anlaşılıyor. Kararda Ayasofya’nın cami niteliğinde olduğu, tapuda vakıf adına kayıtlı olduğu tespit edilmiş. O Vakıf da halen var. 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla burası cami olmaktan çıkarılıp müze olarak değiştiriliyor. Yani fonksiyonu müze olarak değiştiriliyor. Cami yerine müze olarak fonksiyonuna devam ediyor. Ancak vakıf mülkiyetinde olmaya devam ediyor.  Mahkeme(Danıştay) buranın müze olma fonksiyonunu değiştiriyor. Orada mülkiyetle ilgili bir değişiklik yok sadece fonksiyonuyla ilgili değişiklik var. 1926 yılında Medeni Kanun kabul edildiği zaman vakıflarla ilgili ayrı bir düzenleme, geçici bir hüküm var. Diyor ki vakıflarla ilgili düzenlemelerin hukuki statüsü eski mevzuata göre tespit edilecek. Yani Osmanlı zamanındaki statüleri neyse o şekilde muhafaza edilecek. 1934 yılındaki o fonksiyonu değiştirdikten sonra bununla ilgili birkaç dava açılmıştır. Aynı kararı veren Danıştay 10. Dairesi bu davaları ret ediyor. En son Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği adında bir dernek dava açıyor.”

“CUMHURBAŞKANLIĞI DAVANIN DAVALISI”

“Davanın davacısı dernek, davalısı da o zamanki başbakanlık, daha sonra da cumhurbaşkanlığı. Aslında o mahkemede Cumhurbaşkanlığı ve onu temsilen Tayyip Erdoğan davalı bu mahkemede. Daire bu davayı kabul ediyor. Orada hukuki olarak iki ciddi sorun var.

Birincisi, bizim kesin karar dediğimiz bir şey var. Bir ihtilaf yargılama konusu yapılmış ise o konuda bir daha dava açılmıyor, aşılsa bile kesin hüküm nedeniyle dava ret edilir. Daha önceden iptal için bir dava açılmışsa bir daha dava açılmaz. Bir de süre konusu var. İdari işlemlerde 60 günlük süre içerisinde dava açılması lazım. 1934 yılındaki karar, resmi gazetede yayınlandığı zaman, o tarihten itibaren 60 gün içerisinde dava açılması lazımdı. Ancak 1934 yılındaki Bakanlar Kurulu kararıyla idari işlem olduğu için ondan sonraki bakanlar kurulu ve en son Anayasa değişikliği ile Bakanlar Kurulu’nun yerine Cumhurbaşkanlığı  hükümet sisteminde Cumhurbaşkanının bu işlemi idari yolla her zaman geri alma, düzeltme yetkisi var. Mahkeme kararını beklemesi gerekmiyordu. Bir idari işlem yapıldığı zamandan sonra koşullar değişirse o konuda değişik bir idari işlem de yapılabilir. Burada kanuni düzenlemeye veya herhangi başka bir şeye bir ihtiyaç yoktur. Şimdiye kadar yapılmamış, bu işi mahkemeye bıraktılar. Bence sürecin idaresi bakımından böyle olmasını istediler. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan değil de mahkeme yapılması siyaseten uygun görüldü. Şimdi mahkeme yaptı oldu ve aynı gün jet hızıyla Diyanet’e verildi yönetimi. Cami olarak fonksiyon görülmesi için bir kararname yayınladı Cumhurbaşkanı. Diyanet’e verdi.”

İkincisi, aynı konuda dava açılamaz ve 60 günlük süre içinde açılması gerekiyor. Onu da şöyle izah ediyor mahkeme kararında: Diyor ki, ‘daha önce açılan davalarda dairemizde (10. Dairede) değişik sebeplerle dava açılmıştı ama şimdi farklı bir sebep var. Yani oranın vakfiyede cami olma vasfını biz şimdi değerlendiriyoruz. Dolayısıyla iptal ediyoruz. Daha önce farklı konularda mahkeme kararları vardı ama farklı gerekçeler ile davalar ret edilmişti. Şimdi konu aynı ama gerekçe farklı. Onun için ben bunu inceliyorum. Bu son dava konusu sebeple ilgili bir inceleme olmadığı için ben bunu inceleme konusu yapıyorum.

Süre konusunda da şöyle bir yol izlemiş: “O zamanki müze vasfı halen devam ediyor. O zamanki Bakanlar Kurulu’nun aldığı işlemin sonuçları halen devam ediyor. Karar çok eski olsa bile halen yürürlükte. Burada dernek önce Başbakanlığa başvuru yapıyor, Ayasofya camii olarak işlev görsün diye. Başbakanlık ve dolayısıyla Erdoğan bu talebi ret ediyor. Başvuru reddedildikten sonra dava 60 gün içinde açıldığı için biz bu davanın süresinde olduğunu düşünüyoruz, diyor mahkeme. Bunlar uzun hukuki gerekçeler. Uzun bir karar metni var. Orada Unesco’nun, AİHM’nin aldığı kararlarına atıfta bulunuyor.”

“AYASOFYA’NIN İBADETE AÇILMASI GEREKLİ DEĞİLDİ”

Ayasofya’nın ibadete açılmasının gerekli olmadığını belirten Av. Erhan Aslaner, “Sultan Ahmet camisi var. O bölgede cami ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki oranın müze olarak da ciddi bir geliri vardı. Sonuçta UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde. Buranın aynı şekilde devam etmesi doğruydu ama usul tartışmaları bir tarafa esasında hukuken doğru görünüyor. Benim hukuki kanaatim bu. Ama cami ihtiyacı var mıydı orada, bana göre yoktu. Sultan Ahmet Camii tam dolmuyor. Çamlıca Camisini yapmışlar ama kaç kişi gidiyor oraya?” diye konuştu.

“HACI BEKTAŞ VELİ DERGAHININ DURUMU BENZİYOR, ANCAK…”

Hacı Bektaş Veli Dergahının da Ayasofya’nın durumuna benze yanı olduğunu söyleyen Av. Erhan Aslaner, şunları kaydetti:

“Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın durumu da buna benzer ama orada şöyle bir farklılık var: Hacı Bektaş Veli Dergahı Tekke ve Zaviyeler Kanunu’yla kapatılmış. Oranın mülkiyeti kime ait tam bilemediğim için yorum yapamıyorum. Hacı Bektaş Veli dergahı fonksiyon değişikliyle Kültür Bakanlığı’na devredilmiş ama Tekke ve Zaviyeler Kanunuyla. O bir devrim kanunu. Ayasofya da Bakanlar Kurulu kararıyla yani idari bir işlem ile devrediliyor. Ayasofya’nın devir işlemi daha zayıf bir işlem. İdari yoldan düzeltilmesi daha kolay. 5 dakikalık bir şey. Ama Hacı Bektaş Dergahı’nın statüsü kanun ile düzenlendiği için kanun yoluyla düzeltilmesi lazım. Ayasofya ile ilgili Mahkemeler şimdiye karar vermiş ve Atatürk’ün imzası olduğu için bunu şimdiye kadar mahkemeler düzeltmeye yanaşmamış. Ama şimdi siyasi irade değiştiği için bir karar verildi. Bu sıradan bir dava olsaydı bu hızla gitmezdi ve böyle bir karar esasta doğru olsa idi çıkmazdı. Tayyip Erdoğan davanın davalısı ama jet hızıyla idareyi Diyanet’e verdi. Bir anlamda hem davalı hem davacı.

“CEMEVLERİYLE İLGİLİ MAHKEME KARARLARI DAHA GÜÇLÜ AMA UYGULANMIYOR, BU HAKSIZLIK”

Aynı konuda bizim cemevleriyle ilgili kararlarımız var. Hem yerel, hem de uluslararası mahkemelerin verdiği kararlar. Maalesef bu konuda tık yok, ses seda yok ve orada alınan kararlar daha güçlü. Neden cemevleriyle ilgili kararlar daha güçlü? Yerel mahkemeden geçmiş, süreyle ilgili tartışma yok, bu konuyla ilgili daha önce açılmış ve verilmiş aykırı bir mahkeme kararı yok. Türkiye’deki tüm mahkemeler aynı konuda aynı kararı vermiş, süresinde karar vermiş. Üstelik AİHM(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) de aynı kararı vermiş. Mesela Ayasofya konusunda farklı kararlar var, aynı dairenin farklı kararları var, AİHM’nin kararı yok. Daha zayıf bir karar, uygulanabilirliği, hukuksal gerekçesi, etkisi daha zayıf bir karar. Seri bir şekilde uygulanıyor ama cemevleriyle ilgili kararlar uygulanmadı. Burada açık bir haksızlık olduğu çok net bir şekilde görülebiliyor.”

PİRHA/ İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak