Alevi Haber Ajansi

Eser: AABF, Avusturya’da ‘İslam Yasası’ dışında kalmak için Tüzel Kişilik kazanmıştır

PİRHA- Avusturya’da Aleviliğin bağımsız bir inanç olarak tanınmasının önemli olduğunu belirten Birgün Gazetesi Yazarı Turan Eser, “AABF, ‘İslam Yasası’ dışında, özerk ve bağımsız kalmak için Anayasa ve Federal kanunlar kapsamında hukuksal başvuru yapmış ve Tüzel Kişilik kazanmıştır” dedi. Eser,Bu kazanım aleyhine söylemler de söz konusu. Bunda hem Alevi kurumlarının hem de kimi yöneticilerin kamuoyu ile iletişim kurma sorununu aşamamış olmasını da eklemek gerekir” ifadelerini kullandı. 

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun çabasıyla, Avusturya devleti Aleviliğin bağımsız, özgün bir inanç olduğunu resmen tanıdı.

Birgün Gazetesi Yazarı Turan Eser, bugünkü yazısında Aleviliğin Avusturya’da “kendine özgü inanç” olarak tanınmasını yazdı.

Avusturya’daki din ve inanç özgürlüğü hukukunun kapsamını, yasal dayanaklarını ve hukuksal olarak AABF’nin mücadelesini anlatan Eser, “Her ne kadar AABF “Tüzel Kişilik” statüsü için “Resmi Kayıt” başvurusu yapmış olsa da, kamuoyunda ki tartışmalar hukuksal sonuçları yerine, her önüne gelenin “Alevilik tanımı” tartışmaları üzerinden, “İslam içi-dışı Alevilik” ya da “Alili-Alisiz Alevilik” gibi, Alevilerin ve Alevi kurumlarının gündeminde ve ihtiyacı olmayan bir zemine çekilmeye çalışıldı” diyerek eleştirdi.

“AVUSTURYA’DA ALEVİLERİN KAZANIMLARI VE ALGILAR”

Turan Eser’in yazısının bir bölümü şöyle:

“Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun 13 yıldır hukuksal ‘tanınma’ için verdiği hukuki eşit haklar mücadelesi sonucunda, 14 Mart 2022 tarihinde Avusturya Milli Eğitim, Sanat ve Kültür Bakanlığı (BMUKK) bünyesindeki Din İşleri Dairesi (Kultusamt) tarafından “Frei Aleviten Östereich” olarak “Tüzel Kişilik” hakkı kazanarak, devlet nezdinde “Kayıtlı İnanç” statüsü elde etmiştir.

Bu karar sonrası kamuoyunda lehte ve aleyhte yapılan tartışmalar ve açıklamalara bakıldığında, “körün fili tarifi” misali, eksik, yanlış ve kulaktan dolma ve zorlama bilgilerden oluştuğunu ifade edersek abartmış olmayız.

Ayrıca bu konuda görüş sunan birçok kişinin Avusturya’daki din ve inanç özgürlüğü hukukunun kapsamını, yasal dayanaklarını ve hukuksal olarak AABF’nin başvurusuna ilişkin verilen kararın içeriğini bilmeden, kendilerine göre bir okuma yaparak, kafa karıştırmaktan başka bir şeye hizmet etmediklerini de sosyal medya ve basın üzerinden takip etmek zorunda kaldık.

Bunda hem Alevi kurumlarının hem de kimi yöneticilerin kamuoyu ile iletişim kurma sorununu aşamadığını da eklemek gerekir.

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF) başvurusu ve başvuruya ilişkin Avusturya Kultusamt tarafından “Frei-Alevitischen Glaubengemeinschaft in Österreich” (kısatılmış hali “frei-Aleviten Österreich”) ismine verilen “Tüzel Kişilik” statüsü ve resmi kayıt başvurusun kabul edilmesi, mevzunun kamuoyuna açık, yalın ve hukuksal çerçevedeki kazanım olduğunu anlatmak yerine, daha çok teolojik bir kazanım gibi aktarılmasından kaynaklı olarak kafa karıştıran ve birbiriyle çelişki içeren paylaşımlara, açıklamalara ve tartışmaları izler hale geldik.

Her ne kadar AABF “Tüzel Kişilik” statüsü için “Resmi Kayıt” başvurusu yapmış olsa da, kamuoyunda ki tartışmalar hukuksal sonuçları yerine, her önüne gelenin “Alevilik tanımı” tartışmaları üzerinden, “İslam içi-dışı Alevilik” ya da “Alili-Alisiz Alevilik” gibi, Alevilerin ve Alevi kurumlarının gündeminde ve ihtiyacı olmayan bir zemine çekilmeye çalışıldı. Hatta Türkiye’de kimi Alevi kurumları bile bu kazanımı kutlamak ve emsal kabul edip, Türkiye’deki kamu hukukuna aktarılmasını sağlamak için hukuksal mücadeleyi tercih etmek yerine, yol kardeşlerinin bu hukuksal kazanımlarına karşı, teolojik tartışmaya başlaya, basın toplantıları düzenlediler. AKP’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı, AKİT ve Aydınlık Gazetesi gibi Alevi inkarını ve Alevileri itibarsızlaştırmayı kendilerine rehber edinenlerin argümanlarına sığındılar.

Oysa AABF tarafından sürdürülen hukuk mücadelesinin merkezinde önemli hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için elde edilen kazanımlar vardı. Bu kazanımlar göz ardı edilmiştir.

AABF’NİN HEDEFİ VE BAŞARISI

Türkiye’de mezhepçi ve siyasal İslamcı bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevilere “Kuran, Sünnet, Cami ve İslam” dairesi içinde eritmek için yoğun çaba göstermektedir.

AABF’de tıpkı bağlı olduğu Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ve Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonu ve Bileşenleri ile aynı düşünsel ve hukuksal mücadele eksende yer alarak, Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dayattığı kırmızı çizgilerini reddederek, asimilasyona, tanımlanmaya, Diyanet İslamı içinde eritilmeye itiraz etmektedir.

İşte, tam da bu gerekçe ile AABF’nin mevcut yönetimi, verdiği hukuksal mücadele ile Avusturya’nın 2015 tarihli yeni İslam Yasasının, tıpkı Türkiye’deki Diyanet’te olduğu gibi, Avusturya’da “Kuran, Sünnet, Cami ve İslam” dairesi dışında kalmaya izin vermeyen mevzuatının dışında bağımsız olarak “özerk” ve “tüzel kişiliğe” sahip olmak istemiş ve bu hakkı elde etmiştir.

Ayrıca belirtmekte fayda olduğunu düşündüğüm diğer husus ise, 2015 tarihli yeni “İslam Yasası”na göre, İslami cemaatler, Anayasa’ya göre “Tanınmış Dinler” olan Hristiyan ve Yahudi cemaatleri gibi daha özerk ve bağımsız hareket etme hakkına sahip değildirler. Aksine daha sıkı bir devlet kontrolü altına alınmıştırlar.

AABF işte bu nedenle, sadece “İslam Yasası” dışında bir tüzel kişilik hakkı elde etmek için değil, aynı zamanda Aleviliğin “İslam Yasası” içinde asimile edilmesine, ikinci sınıf seviyeye indirilmesine ve siyasal İslamcılık üzerinden devlet kontrolünde, Aleviliği bir “güvenlik sorunu” gibi algılanan bir inanç toplumu olmayı kabul etmediğinden, İslam Yasası yerine, 1874 tarihli tanıma yasası ve 1998 tarihinde yürürlüğe girmiş ve kanunen henüz tanınmamış dini toplulukları kayıt altına almayı amaçlayan ve hukuki statülerini düzenleyen “Staatsgrundgesetz” ( Temel Vatandaşlık Hakları Anayasası), Bundes-Verfassung (Federal Devlet Anayasası) ve “Bundesgesetz über die Rechtspersönlichkeit von religiösen Bekenntnisgemeinschaften” (Federal Dini İnanç Topluluklarının Statüsü Kanunu) üzerinden başvuru yapmıştır.

Bu kısmı özetleyecek olursak, AABF “İslam Yasası” dışında, özerk ve bağımsız kalmak için Anayasa ve Federal kanunlar kapsamında hukuksal başvuru yapmış ve Tüzel Kişilik kazanmıştır.

“TEOLOJİK TARTIŞMALARA KURBAN EDİLDİ”

İşte kayda değer mücadele çizgisi olarak, AABF’nin Yeni İslam Yasası yerine, Avusturya Anayasa’sı ve Temel Haklar üzerinden Tüzel Kişilik statüsü elde etmesinde hukuksal ve düşünsel yaklaşım göz ardı edildi ve teolojik tartışmalara kurban edilen bu önemli boyut gölgede kalmıştır.

Tam da bu nedenle, ortalıktaki kafa karışıklığını kaldırmak ve objektif bilgileri aktarmak için, 14 Mart 2022 tarihli kararını hukuksal ve veriler çerçevesinde okuyucuya sunulmasının gerekliliğinden bu yazı kaleme alınmıştır. Bunu da sorular ve cevaplar şeklinde sürdürmenin daha açıklayıcı olacağı kanısındayım.

AVUSTURYA’DA DİN VE İNANÇLARIN TANINMASI SÜREÇLERİ NASILDIR?

Avusturya’da din ve inanç topluluklarının resmi kayıt ve dinsel topluluk olarak tanınması için iki aşamalı bir süreç ve statü bulunmaktadır.

1) Birincisi; başvuru şartlarını yerine getiren tüm din ve inançlara tanınan; “Devlete kayıtlı inanç topluluğu” (Staatlich eingetragene religiöse Bekenntnisgemeinschaft) olma hakkıdır. Bu birinci aşamadır. Bu hakkı elde edenlere “Tüzel Kişilik” statüsü verilir. Bunlara “Kanunlarca tanınmayan dini cemaatler” denilir. Yani tam tanınma hakkı henüz verilmemiştir. AABF başvurusu tamda bu aşamadadır. Hatta 2013 yılında başvurusu kabul edilen “Avusturya Kadim Alevi İnanç Topluluğu”, “Bahailer”, “Hindular” gibi bazı din ve inanlar bu aşamadadır.

2) İkincisi ise, “Resmen tanınan ve Kamu Tüzel Kişiliği Statüsü kazanan Kiliseler ve dini Topluluklar” (Gesetzlich anerkannte Kirchen und Religionsgemeinschaften) Yani 1874 tarihli kanuna göre “Kanunlarca tanınmış dini Cemaatler” statüsüdür. Bu grupta yer alan dini topluluklarının da tanınması 2 ayrı kategoride ele alınıyor.

1) Tanıma Kanununa göre devlet tarafından özel bir statüyle tanınmış Kiliseler ve din toplumlarıdır.

2) Katolik Kiliseleri, Yahudi Cemaati, Protestan Kiliseleri gibi “Konkordat” gibi özel yasalarla tanınmış dinler ya da “İslam Gesetz” kapsamında tanınmış Avusturya İslam İnanç Toplumu ve Alevi İslam İnanç Toplumu gibi Müslümanların içinde aldığı statüdür.

AABF ise, İslam Yasasına göre değil, Tanınmış Din ve Kamu Tüzel Kişiliği Statüsü elde etmenin birinci aşaması olan; “Devlete kayıtlı inanç topluluğu” (Staatlich eingetragene religiöse Bekenntnisgemeinschaft) hakkını elde etmek için başvurmuştur.

Yani başvuru hukuksaldır ve eşit haklar kapsamından yapılmış bir başvurudur. Teolojik bir başvuru içermemektedir. Zaten yasa da teolojik bir başvurunun karşılığı yoktur.

AABF’nin kurumsal olarak “Devlete kayıtlı inanç topluluğu -Tüzel Kişilik” statüsü elde etmesine yol açan hukuksal karar, sanki teolojik bir karar verilmiş gibi yanlış anlaşmalara ve kafa karışıklığına yol açan tartışmalara dönüştü. Dolasıyla hukuksal kazanımın içeriği, sonuçları ve AABF’ye yüklediği yeni sorumluluk ve görevler yerine, konu “Alisiz Alevilik-Alisiz Aleviler” gibi tuzak tartışmalara çekilmeye çalışıldı.

KENDİNE ÖZGÜ ALEVİLİK TARTIŞMASI NEREDEN ÇIKTI?

Avusturya’da bir inanç toplumu tanınmanın birinci aşaması olan “Devlete kayıtlı inanç topluluğu” (Staatlich eingetragene religiöse Bekenntnisgemeinschaft İslam Yasasına göre başvuru yapmak istiyorsa, kendi inancı ya da dini hakkında temel bilgileri içeren resmi başvuru tüzüğü başka bir dini ya da inanç toplumuyla aynı olamaz.

Hatırlayacağınız gibi AABF’ye ait Tüzüğü habersiz ve gizlice kullanan, Cem Vakfı çizgisindeki İslamcı bir grup “Avusturya Alevi İslam Toplumu” adına, 23 Mart 2009 tarihinde Din İşleri Dairesi (Kultusamt) başvuru yapmıştı. Kultusamt bu başvuruyu o zaman “Avusturya’da tanınmış bir İslami kurum var, ikinci bir İslam kurumu onaylanamaz” diye başvuruyu reddetmişti.

Din İşleri Dairesi (Kultusamt), AABF’nin yaptığı başvuruya da, benzer bir şekilde itirazda bulunarak; 13 Aralık 2010 tarihinde “Devlete kayıtlı Alevi İslam Toplumu ile aranızdaki farklar nedir” sorusunu yöneltti. AABF ise bu gurubun, kendileri tarafından hazırlanan, AABF’ye ait başvuru dosyasını çalarak, dosyanın başlıklarının “Alevi İslam-İslam Aleviliği” olarak değiştirilerek, kendilerinden gizlice başvurduklarını açıkladıktan sonra, kendi tüzüklerinde “Aleviliğin kendine özgü bir inanç” olduğunu, “İslam Aleviliği” gibi bir tanımın ve içeriğin kendilerini temsil etmediğini ifade etmişlerdir. Alevilere Diyanet gibi bir İslam dini “Kuran ve Sünnet” dayatmasının gerek hukukun evrensel kabullerine gerekse Avusturya Anayasasında güvence altına alınan din, vicdan ve inanç özgürlüğüne aykırı olduğunu savunarak, AABF’nin “İslam Yasası” dışında “özerk” ve “bağımsız” bir Tüzel Kişilik olarak kaydının yapılmasını talep etmişlerdi. Bu talep ise kabul edilmiştir.

KARAR BAŞKA FİKİR BAŞKA

AABF Avusturya Anayasasında yer alan temel hak ve dini özgürlüklerin güvence altına alan yasal düzenlemelerde sunulan haklarını hukuksal olarak kullanmak ve kamusal alanda Aleviliği ve Alevilerin görünür, tanınır ve tanınması için oldukça önemli olan bir hukuksal kazanım elde etmiştir. Önemli olan da bu hukuksal kazanımdır.

Bu kazanım ilk aşama hukuksal olarak olmazsa olmaz olan ilk başvuru olup “kayıtlı olmak” ve “Tüzel Kişilik” statüsü etmekti. AABF’yi bekleyen daha ikinci aşama ve zorlu bir süreç vardır.

Dolaysıyla başta AABF olmak üzere AABK ve tüm Alevi kurumları ikinci aşama için hazırlık ve tartışma yapmalıdır. Bugün Alevilerin sorunu ve ihtiyacı “Alisiz Alevilik-Alisiz Aleviler” ya da sokakta/sosyal medyada “kendine özgü inanç” tartışması yapmak değildir.

Eğer AABF “Frei Aleviten Östereich” olarak Avusturya’da, “Resmen tanınan ve Kamu Tüzel Kişiliği Statüsü kazanan Kiliseler ve dini Topluluk” (Gesetzlich anerkannte Kirchen und Religionsgemeinschaften) olarak tanınmak istiyorsa, bu kazanımın nasıl elde edileceği, bu kazanım elde edildikten sonra nasıl korunacağına kafa yorması daha elzemdir.

Çünkü AABF, şu an elde ettiği hakla, kamusal alanda aşağıda sıraladığım birçok hakkı kullanma hakkına sahip değildir.

Eğer AABF “Frei Aleviten Östereich” olarak;

  • Resmi olarak tanınmış din toplumu olmak,
  • Kamu Tüzel Kişiliği statüsüne kavuşmak,
  • Özerk yapı olmak,
  • Okullarda Alevilik dersleri vermek,
  • Müfredatını kendisi hazırlamak,
  • Çalışma yasasından faydalanmak,
  • Gelirler ve vergi kanunlarındaki muafiyet ve indirimlerden faydalanmak,
  • Dedelerinin askerlikten muaf olmasını sağlamak,
  • Alevilik eğitimi veren öğretmenlerinin istihdamını sağlamak,
  • Özel Alevilik Okulu açmak,
  • Üniversitelerde Alevilik kürsüsü kurmak,
  • Alevi dersi öğretmenlerinin yetiştirilmesi hakkını elde etmek,
  • Alevi eserlerinin korunmasını sağlamak,
  • Yazılı kaynakların hazırlanmasını organize etmek,
  • Cezaevi, Hastane gibi kamu kurumlarında Ana ve Dedelerin Manevi hizmet sunmasını sağlamak gibi birçok haktan faydalanmak için;

AABF’nin ikinci başvuru hakkını elde etmesi ve bu sürece yukarda saydığım konularda hazırlık yapması gerekir. Bunun için de derhal Avusturya’da yaşayan Alevilerden 17-18 Bin civarında “Alevi Beyanı” için isim ve imza toplanmalıdır.

Yazının tamamını okumak için tıklayın. 

(HABER MERKREZİ)

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak