Alevi Haber Ajansi

Erdal Erzincan: Hepimiz yan yana geldiğimiz zaman bir Aşık Veysel ederiz-VİDEO

PİRHA- “Bağlamayla nefes alıyorum” diyor Sanatçı Erdal Erzincan.  “Ben bir aşığım. Siz de bir Aşıksınız. Ben sazımı çalıyorum, sen haberini yapıyorsun ama bizim aramızda bir dirsek teması yok. Hepimiz yan yana geldiğimiz zaman bir Aşık Veysel ederiz. Bilinçlenmemiz, bir araya gelmemiz lazım” vurgusunu yapıyor. 

Erdal Erzincan, adı bağlamayla anılan ender sanatçılardan… Bağlamaya olan gönül bağı ile onu bir enstrüman olarak tüm zenginliğiyle sanatının doruğuna çıkarmasıyla bu özdeşleşmeyi yeterince hak ediyor. Adeta bağlamayla nefes aldığını söyleyen Erzincan, kendini bağlamayla bulduğunu, hayatını onunla kurduğunu ifade ediyor. ‘Alevi olmasaydım bağlamayla böyle bir tanışıklığım, ilişkim olmazdı’ diyen Erzincan, ‘bağlamasız Alevilik tarif edilemez’ de diyor. Önümüzdeki sene yayınlanacak bir albüm ve  ‘Bağlama İçin Besteler’ adlı bir kitap çalışması içinde olduğunu söyleyen Erzincan, hayata ve sanata karşı olan bu dönemden de, ancak tüm insanların ve sanatçıların birbiriyle temas ederek, bir arada durarak çıkabileceğini ifade ediyor.

“SANATIMIZIN KALBİ AŞIKLIK GELENEĞİ”

Sizi tanıyalım biraz?

1971’de Erzurum Tekman’da doğdum. 1981’e kadar da orada kaldım. O tarihten beri İstanbul’da yaşıyorum. 5-6 yaşlarında saza dokunmaya başladım. İstanbul’a geldikten sonra bir müddet usta-çırak olarak devam etti. Sonra Arif Sağ Kültür Merkezi ASM’de eğitime başladım. Bir yandan bağlama eğitmenliği bir yandan albüm çalışmaları yaptım. Onun yanı sıra birçok sanatçı arkadaşın albümüne iştirak ettim. Kendimi geliştirmek ve beslemek için daha çok kaynak kişilerle çalışma fırsatı yakalamaya çalıştım. Anadolu’nun farklı yörelerinde kaynak kişilerden derleme çalışmaları yaptım hem de onlardan yöresel teknikleri öğrenmeye çalıştım. Hala onu devam ettiriyorum. O bir okul. Çünkü bizim yaptığımız müzik, köy geleneği içinde şekillenmiş bir gelenek. Kalbi de aşıklık geleneği. Önemli temsilcileri ile aynı ortamlarda bulunmaya çalıştım. Alaylı mısın mektepli misin derseniz. Benim alaylı yönüm daha önde.

“BAĞLAMAYLA NEFES ALIYORUM”

Erdal Erzincan denilince ilk akla gelen şey bağlama. Bağlama ile olan ilişkiniz nasıl? Nasıl bir anlam yüklüyorsunuz bağlamaya?

Çok fazla anlam yüklüyorum. Onunla nefes alıyorum. Yani bir gün bağlama çalamayacak durumda olsam herhalde nefes almam durur diye düşünüyorum. Hayatımda her yere bağlamayla girmişim. Herkesle bağlama aracılığıyla tanışmışım. O anahtar. Birçok kapıyı o açmış. Onun vesilesiyle dünyanın yarıdan fazlasını dolaşmışımdır. Hayatta hiç tahmin etmeyeceğim kapıları açtı. Her şeyimi onunla tanıdım. Kişiliğim de onunla şekillendi. Zaman içerisinde bağlamayı iyi, onurluca taşıyan ozanların söylediği sözler benim için bir rehber oldu. Onun dediğinden çıkmamaya başlıyorsunuz bir süre sonra. Bir şekilde sazın size çizdiği bir yol yöntem oluyor. Bağlamayı iyi çalan, söyleyen, onun felsefesini iyi taşıyan insanların söylediği her şeyi kulağıma küpe ettim. Yaşantıma uygulamaya çalıştım. Başım öne eğilmiyor öyle durunca. Sazla giderek derinleşen bir bağım oluyor.

“ALEVİLİK BAĞLAMASIZ TARİF EDİLEMEZ”

Bağlamanın Alevi kültüründe neredeyse başrol diyebileceğimiz bir yeri var. Aleviliğinizin sizin müziğiniz üzerindeki etkisi nedir?

Bağlamanın elimde olma sebebi Alevi oluşum. Alevi kültürünü benimsemem. Aleviliğin kalbi bağlama. Alevilikten bağlamayı çektiğiniz zaman onu tarif etmeniz mümkün değil. Bir cemi düşünün. Bağlamayı çektiğiniz zaman cemin yüzde 20’si kalır. Bütün özgünlüğünü dinamizmini o veriyor. Bugünlerde Aleviliği bağlamasız tarif etmeye çalışanlar oluyor. Aleviliğe gerek kalmaz o zaman. Benim bağlama sevgimde oradan geliyor. Sadece nefes, duaz-ı imam okurken değil herhangi bir türküyü okurken de o hissiyatla söylüyorum. Orada da şunu anladım. Aleviliğin diğer inançlardan farkı, yaşamla dini inancı bağdaştıran bir dinamizmi var. Yani yaşayan bir şey, yaşamdan kopuk değil.  Mistik yanıyla sosyal yanı birleştiren bir özelliği var. Onun en önemli köprüsünü de bağlama oluşturuyor. O yüzden bağlamayı çektiğin zaman özgünlüğü gider.

Bağlamadaki şelpe tekniğini iyi kullananlardan biri de sizsiniz. Bu çalma tekniğinden bahsedebilir misiniz bize?

1986’da ilk şelpe tekniğinin çalınışını Arif Sağ’dan duydum. Hasret Gültekin de kullananlardan biriydi. Bu çalma tekniği tezeneden daha eski. Kökleri bağlamanın tarihi kadar eski. Bütün enstrümanlar vasıtasız başlamış. Önce elle, telin tene dokunmasıyla. Sonra bu kent yaşantısı içerisinde aracıyla tanışmış. Pena, tesene, yay gibi… Bağlamanın da gelişimi öyle. Hala tezene ile tanışmayan bölgeler var. Alevi geleneğinin çok kapalı olarak yaşandığı yerlerde tezene hiç bilmezler. Ama bazı bölgelerde de yalnızca TRT’nin olduğu zamanlarda, oradan izlenerek mızrapla bağlama çalma geleneği başlamış. Doğup büyüdüğüm Alevi köyünde de ben doğmadan önce elle çalınıyormuş. Ama daha sonra dediğim gibi mızrapla çalma geleneği başlamış. Dolayısıyla köylere de sirayet etmiş. Ama bugünkü teknikle şelpe ilk Arif Hoca ile başladı. Hasret Gültekin, Erol Parlak, Nesimi Çimen, Ramazan Güngör gibi isimler şelpenin önemli geleneksel icracılardır.

Onlarla da bağ kurup bu teknik farklı bir noktaya geldi. Şu an geldiği nokta çok önemli. Bağlamanın bu sayede armonik sınırlarını fark ettik. Bağlama orkestrası diye bir şey oluşturduk. Orada yüzde 70’ini şelpe tekniği belirleyici olmuş.

“KENT, ZAYIF OLANI YOK EDİP GÜÇLÜYÜ PARLATMIŞ”

Kentleşmenin müziğe etkisi ne sizce?

Bence kentin şöyle bir acımasızlığı var: Zayıf olanı yok eder güçlü olanı parlatır. Güçlüysen kalırsın. Müzik aletleri için de şunu söyleyebilirim. Geleneksel çalgılardan çoğu kentleşmeyle birlikte yok olmuş. Yani birçok nefesli enstrüman var köylerde yaşayan. Ama kente bunlardan sadece kaval, ney, mey, duduk, zurna gelmiş. Bunlar gibi belki 100 tane enstrüman yok olup gitmiş. Bağlama çok köklü bir çalgı. Çünkü üç kıtada yaygınlığı olan bir çalgı. Bağlamaya benzer çalgıları düşündüğünde Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da yaygınlığı olan bir çalgı.

“AŞIKLIK BİR RUHTUR, BİÇİM DEĞİŞTİREREK DEVAM EDER”

Aşıklık geleneğinden beslendiğinizi söylüyorsunuz. Ancak bu gelenek köylerde hayat bulmuş ve sürmüş bir gelenek. Kent dünyasında yeri var mı sizce? Ne dersiniz?

Evet o geleneği sürdüren çok az kişi var. Bence bu geleneksel biçimiyle çok devam edemez zaten. Ama aşıklık ruhu bitmez. Ben bir aşığım. Biçim değiştiriyor aslında. Önemli bir tarafını devam ettiriyorum. Ama aşığın diğer kolu tiyatrocular, edebiyatçılar, gazeteciler… Siz de bir Aşıksınız. Aşık sizin yaptığınız işi yapıyordu. Köy köy dolaşıp haber getiriyordu. Halkı bilinçlendiriyordu. Halk entelektüelleri bunlar. Ben sazımı çalıyorum, sen haberini yapıyorsun ama bizim aramızda bir dirsek teması yok. Aşıklık ruhu öyle gider. Hepimiz yan yana geldiğimiz zaman bir Aşık Veysel ederiz.

Peki tüm bu saydığınız Aşıklar sanatlarını, mesleklerini özgürce yapabiliyorlar mı?

Yapamıyor çünkü bu dirsek teması yok. Size sistem bunu dayatıyor. Branşlaşmayı dayatıyor. Herkes kendi işinde uzmanlaşsın. Fakat bağlantısı yok. Sistem dağınıklık istiyor. Burada ağacın kuruduğuna bakmak lazım. Bu birlikteliği, örgütlülüğü sağlamadığımız zaman çürümeye başlarız. Birbirimizden haberdar olmamız lazım.

Sizce sanatçıların toplumsal hayattaki rolü ne olmalı? Yani sanatlarını icra etmenin dışında, nasıl bir sorumlulukları var?

Herkesin oturduğu bir sandalye var. Ve her sandalyenin bir sorumluluğu var. Elinde saz olan birine yüklemek de doğru değil. Bir simitçinin de sorumluluğu var. Bu memleketin bu hale gelmesinde holding sahibinin de sanatçının da seyircinin de. Herkes kendi görevini doğru yapmadığı zaman bir boşluk bir karmaşa oluşuyor. O karambolün içinde her şekilde müdahale, olumsuz siyaset olabilir. İzlediğimiz kanalı seçme hakkımız var fakat seçemiyoruz. Verilen gazete, önümüze gelen kitaplar. Eskiden kitap daha çıkmadan onun ne zaman çıkacağını bilirdik. Reklam yok nasıl biliyorduk? Seçiyorduk çünkü. Şimdi bir şey dayatılıyor ve seçme şansımız yok. Sanki bir tuzağa düşmüş gibi o seçme hakkını kullanamıyoruz. Kabadayı laflar etmeyi sevmiyorum. Herkes kapısının önünü temizlediğinde her şey kendiliğinden düzelir.

“HEPİMİZ BU DERDİ BÖLÜŞMELİYİZ”

Türkiye bir yılı aşkın bir süredir OHAL ile yönetiliyor. Akademisyenler, gazeteciler, seçilmiş vekiller tutuklandı, gözaltına alındı, kamu çalışanı binlerce kişi işinden ihraç edildi. Türkiye’deki bu atmosferi nasıl okuyorsunuz?

Geldiğimiz nokta bu.  Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu çok büyük şeyler değil. Eskiden gelen alışkanlıklarımız bir kahraman yaratalım o kahraman çıksın bizi alsın sürüklesin sonra onu vursunlar, öldürsünler. Biz onu kahraman edelim. Evlerimize posterlerini asalım. Bu yol yol değil. Acımasızca bir yol. Sanatçıya, aydına değil, hepimiz bu derdi bölüşmeliyiz. Bir araya gelmemiz lazım. Bir kişiye yüklediğimiz için bunlar oldu.

‘Ben böyle bir şey görmedim’ gibi bir şeye geldi. Ama bu sırayla geldi. Eskiden de aynıydı. Deniz Gezmiş asıldığında farklı bir şey mi vardı. Bugün yaşananlar da benzeri şeyler. Çoğalıyor belki ama şekil olarak bir şey değiştiği yok. Haksızlıklardan işkenceden bahsediyoruz. Pir Sultan’da da Kerbela’da da yakın tarihe geldiğimizde Sivas, Çorum, Maraş’ta da bu vardı. Şimdi de devam ediyor. Artık bunun önüne geçmeyi konuşmalıyız.

Daha önce hiç böyle bir dönem yaşandı mı sizce?

Ben bu kadarını yaşamadım ama o yaşadıklarımız bunların habercisiydi.

Ne yapılmalı?

Bilinçlenmemiz, bir araya gelmemiz lazım. Yoksa ‘Adalet Yürüyüşü’ yapıldı. Güzel. Gezi oldu gücümüzü anladık. Bir güç var ama o olumlu bir şeye dönüşmüyor. Bizim bunun için çok büyük değil çok küçük bilinçlenmek adına yol izlememiz gerekiyor. Çok büyük siyasi manevrayla bir şeyin değişeceğine inanmıyorum. Böyle bir gücümüz yok. Var olan cumhuriyet değerleri yeniden sahiplenmemiz için bile belki 30 seneye ihtiyacımız var.

ALBÜM VE KİTAP ÇALIŞMALARI

Son olarak yakın zamanda çıkaracağınız albüm ve kitap çalışmanız var. Nedir bunlar biraz anlatabilir misiniz?

Repertuarını tamamladığım bir albümüm Mart ayında çıkacak. Stüdyo çalışması devam ediyor. Bir ay içerisinde toparlamış olurum. Ayrıca  ‘Bağlama İçin Besteler’ diye bir de kitap çalışmam var. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım, bağlama tekniğine katkı amaçlı bir kitap olacak. Bağlamanın enstrümantal repertuarı çok fazla yok. Bağlamanın teknik kapasitesi yüksek bir enstrüman olduğunu bize kent yaşamı için de gösterenler yine önceki ustalar oldu. Bu enstrüman ile konçerto kıymetinde eserler yazabilirsiniz, çalabilirsiniz bunun ipuçlarını verdi. Ve onu değerlendirmeye çalıştım. Bağlama tekniği geliştirmeye yönelik besteler yapmaya çalıştım. Bu besteleri metodik bir dille yazıyorum. Onu da yazdan önce Mayıs gibi çıkarmayı düşünüyorum.

Sevim KAHRAMAN/İsmet SEFER

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak