PİRHA-Alevi köylerinde özellikle kadınların doğayla beraber özgür bir şekilde kendi geçimini sağlayarak yaşadığının altını çizen Polen Ekoloji üyesi Derya Sever, “Aslında doğa bizim varlığımız ve bu varlığı bizden koparmaya çalışıyorlar. Yani o yüzden biz yereldeki mücadelenin çok güçlü olduğunu ve güçlenmeye de ihtiyacı olduğunu görüyoruz” dedi.
GADEV tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen kitap fuarında birçok yazar, okuyucualrıyla bir araya geliyor. “Hakikate Giden Yol Kitapla Başlar” mesajıyla açılışı yapılan fuarda, “Kapitalist doğa talanında güncel durum ve mücadele” başlıklı panel düzenlendi. Panelin moderatörlüğünü Özlem Şakar yaparken, konuşmacı olarak Polen Ekoloji’den Derya Sever yer aldı.
Derya Sever, Türkiye’deki ekoloji mücadelesine dair örneklere yer vererek başladığı konuşmasında, şunları ifade etti:
“İktidar tarafından yayınlanan kalkınma planından hemen sonrasında iki tane önemli sermayeye hizmet eden kanun teklifleri geçti. Birincisi iklim kanunu, ikincisi de süper maden yasası. Süper maden yasası aslında kapitalist madenciliğinin önünü şiddetli bir şekilde açıyor. Yani hem enerji sektöründe hem de madencilik sektöründe sermayeye sınırsız, kuralsız yetkiler veriyor ve aslında devlet bir şekilde egemen sınıfın yanında yer alıp bu yasa koyucu şiddetini mülksüzleştirme birikimiyle ve mülklere el koyma şeklinde birikimi de arttırmaya çalışıyor. O nedenle aslında enerji ve madencilik ikisi de çok büyük büyük yıkımlar.
Tema Vakfı 2021 yılında para vererek veri satın alıyor ve o veriler diyor ki 2021 yılında Dersim’in %62’si madenlere ruhsatlı. Bu demek oluyor ki önümüzdeki yıllarda şimdiki projelerin yanında yüzde 62’si madenlere verilecek. Bugün daha büyük bir yıkım önümüzde duruyor. İstanbul kadar, neredeyse İstanbul’un yüzde 85’i kadar. Bizim bunun yanında bu geleceği görerek mücadele hattımızı güçlendirmemiz gerekiyor” dedi.
“KİMLİKSİZLEŞTİRİYOR”
Devletin Alevi toplumunun yaşadığı alanlara dair özel bir politika yürüttüğünü belirten Derya Sever, “Alevi köylerinde özellikle aslında bunu şöyle görmeliyiz. Bildiğimiz üzere devletin de bir politikası var. Yani kimliksizleştirme, hafızalaştırma, yerinden etme politikası var. O yüzden hem Alevi köylerinde hem Kürt illerinde bunu çok büyük bir şekilde görüyoruz. Yani bir maden şirketi geldiğinde köy halkı göçe zorlanıyor. Doğayla olan özellikle Alevi kültüründe kutsalları, kutsal mekanlarımızı bir meta yani bir kaynak, eşya gibi ruhsat numarası verip şirkete veriyor. Yani değersizleştiriyor, kimliksizleştiriyor” dedi.
“DOĞA BİZİM VARLIĞIMIZ”
Alevi köylerinde özellikle kadınların doğayla beraber özgür bir şekilde kendi geçimini sağlayarak yaşadığının altını çizen Sever, şunları dile getirdi:
“Eğer bu bağ koparılırsa kadınlar eve hapsedilecek. Şimdi aile yılı mesela sürekli aile yılı aile yılı diyorlar. Aile yılı ne demek? Kadın sadece bir evde bir binanın içinde sadece bir anne olarak ya da da işte bir kadın rolü olarak bir role biçiliyor. Ancak yerellerde doğada böyle değil. Kadın özgür ve kendi yaşamıyla doğa içinde yaşıyor.
Aslında doğa bizim varlığımız ve bu varlığı bizden koparmaya çalışıyorlar. Yani o yüzden biz yereldeki mücadelenin çok güçlü olduğunu ve güçlenmeye de ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Yani işte ekoloji mücadelesinin görevi ve bu yereldeki direnişleri birleştirmek aslında. Çünkü neden? Hem bu kapitalist politikalar hem de devletin şiddet kimliksizleştirme politikası var. Yani bizim aslında bu eksende mücadelemizi birleştirmemiz gerekiyor.”
Panel soru cevap ile son buldu.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.