PİRHA – GADEV Kitap Fuarı’nın konuğu olan Doç. Dr. Mehmet Ertan, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Aleviler” başlıklı panelde konuştu. Ertan, geçtiğimiz yıllarda yapılan Alevi Çalıştayları ardından oluşturulan raporlara değinerek “Devletin, Aleviliğe bakışı konusunda o raporda ‘Aleviler kendilerini İslam perspektifi içerisinde tanırsa bu sorunu çözeriz’ deniliyor. Dolayısıyla Türkiye ve Ortadoğu’nun bugünkü durumuna baktığınızda Alevileri çok da iyi günler beklediğini düşünmüyorum” ifadelerine yer verdi.
Garip Dede Dergahı Vakfı’nın (GADEV) düzenlediği kitap fuarı kapsamında düzenlenen panellere ilgi bir hayli yüksek oldu. Fuarın son panel konuşmacısı Doç. Dr. Mehmet Ertan, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Aleviler” başlıklı sunum yaptı. Panelin moderatörlüğünü ise Gamze Ünsever yürüttü.
Aynı zamanda GADEV Alevi Akademisinde de yer alan Ertan, ilk olarak Cumhuriyet ile Aleviler arasındaki ilişkiye değindi. Cumhuriyet ile Aleviler arasındaki ilişkinin hep tartışılan bir başlık olduğunu vurgulayan Ertan, şu konuşmayı yaptı:
“Cumhuriyetin ilanıyla beraber, cumhuriyetin Alevilere kazandırdığı bazı noktalar var ama aynı zamanda kazandıramadığı bazı noktalar da var. Zaten biz bugün artık 100. yılını doldurduğumuz bir cumhuriyette bir Alevi sorunundan bahsediyorsak eğer demek ki Alevilerin bazı taleplerinin karşılanmadığı bir cumhuriyetten de bahsediyoruz demektir.
Türklük ve Alevilik bir arada olduğu zaman Alevilik Türklük dolayımıyla kabul edilen bir şey. Ama eğer Alevilik Türklük dairesinin biraz dışına doğru çıkmaya başlarsa bunun zaten sonuçlarının ne olacağını biz 1937’de, 38’de Dersim’de görüyoruz.
Aslında Aleviler, cumhuriyetin kendilerine getirdiklerini ve kendilerinden götürdüklerini bir terazinin kepesine koyuyorlar. Bu terazinin kefesinde artılar eksilerden daha yoğun çıkıyor. Mesela tekke ve zaviyeler kapatıldığında Bektaşi dergahları da kapatılıyor! Dini unvanların kullanımı yasaklandığında dedelik, babalık gibi unvanların kullanımı da yasaklanıyor. Ya da bugün Alevi hareketinin en önemli taleplerinden bir tanesi olan kaldırılmasını talep ettiği Diyanet İşleri Başkanlığı 1924’te kuruluyor.
Aleviler nezdinde genellikle artılar eksilerden daha ağır basıyor. Bu da Alevilerin aslında Cumhuriyetle kurduğu olumlu ilişkiyi beraberinde getiriyor. Ama şunu söylemek gerekiyor; bu olumlu ilişki bir dikensiz gül bahçesi anlamına gelmiyor. Çünkü bugün Alevilerin ortaya koyduğu talepler, aslında cumhuriyetin hala çözemediği bir Alevi sorunu olduğunu zaten bize gösteriyor.”
SOL HAREKETLER İLE ALEVİLİĞİN BULUŞMASI!
Aleviler ile sol hareketler arasındaki ilişkiye de değinen Ertan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Dünyanın her tarafında azınlık gruplar, genelde sol hareketleri destekler. Özellikle 1960’lı yıllar Aleviler için bir kırılma noktası oldu. Çünkü bir kentleşme ve sanayileşme vardı. Dolayısıyla geleneksel Alevilik o koşullarda işleyemez hale geldi. Geleneksel Aleviliğin çözülmesi de Alevilik için bir travma oldu. Diğer yandan 1960’lı yıllarda Türkiye’de yükselen bir sol hareket vardı. Aleviler bugün hala sol hareketlerin kalesi olarak görülen semtlerde yoğunluk gösteriyor. Aslında sol hareketler, Aleviliğin eriyip çözülmesine de sebep oldular. Ancak sol hareketler, alternatif dayanışma ağını da geliştirdiler. Dolayısıyla iki tarafın da kazandığı ve karşılıklı olarak birbirlerinin ihtiyacını gördüğü bir ilişki olarak yorumluyorum.”
“BİLDİĞİMİZ KİMLİK SİYASETLERİNDEN FARKLI BİR POZİSYON”
Mehmet Ertan, dünya genelinde sol hareketlerde bir zayıflama yaşandığına dikkat çekerek, kültürel kimliklerin siyasal hareketlere kaynaklık yaptığını söyledi. Ertan, kimlik siyasetleri üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:
“Aleviler, kimliklerin tanınmasından ziyade Alevi olmayanlarla birlikte eşit yurttaşlık talep ediyor. Alevilerin üç temel talebi var. Diyanetin kaldırılması ve zorunlu din derslerin kaldırılması, sadece Alevileri ilgilendiren bir talep değil. Ama cemevlerinin tanınması sadece kendileri için talep ettikleri bir başlık. Alevi hareketi, eşitlik istiyor. Dolayısıyla bu durum, bildiğimiz kimlik siyasetlerinden farklı bir pozisyon. Bu eşit yurttaşlık meselesi aslında dünyada da çokça yürütülen bir tartışma. Bu durum, dünyadaki birçok siyasete de örnek olacaktır diye düşünüyorum.
Alevi hareketinin önünde çok büyük bir denklem var. Türkiye’de 1990’larda Alevi hareketinin tartışılması farklı, 2000’li yıllardaki tartışmalar çok daha farklı düzlemlerdedir. Örneğin 2010’da Alevi Çalıştayları süreci yürütüldü. Sonrasında önemli bir nihai rapor yayınlandı. Mevcut iktidarın, Aleviliğe bakışındaki fikri ortaya koymak açısından bu rapor önemlidir. ‘Aleviler, kendilerini tanımlayamıyor. Aleviler Türk mü Kürt mü? Müslüman mı değil mi olduğuna karar vermelidir’ deniliyordu. ‘Aleviler kendilerini İslam perspektifi içerisinde tanırsa bu sorunu çözeriz’ deniliyor. Dolayısıyla Alevi hareketi ‘Alevilik meselesi bir siyasi meseledir. Eşit yurttaşlık hakkını engelleyen kurumlar ve uygulamalar vardır. Bunlar var olduğu müddetçe Aleviler eşit yurttaş haline gelememektedir’ denilir. Dolayısıyla bu ayrımın çözülmesi için hukuki pratiklerin gündeme getirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye ve Ortadoğu’nun bugünkü durumuna baktığınızda Alevileri çok da iyi günler beklediğini düşünmüyorum.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.