PİRHA-Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Tunceli Cemevi’ni ziyaretinden sonra Diyanet’ten dede ve Kur’an talep edilmesini değerlendiren Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kadıköy Şubesi İçerenköy Cemevi İnançtan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Rıza Çelik, bunun Aleviliğe yapılacak en büyük hakaret ve en büyük darbe olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz ay Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Tunceli Cemevi’ni ziyaret etmişti. Cemevinde yapılan görüşmelerde Erbaş’tan Kur’an-ı Kerim istenmesi ile imam hatip ve ilahiyat mezunu iki dedenin cemevine atanmasının talep edilmesi Alevi kamuoyunda ciddi tepkilere yol açmıştı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kadıköy Şubesi İçerenköy Cemevi İnançtan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Rıza Çelik tepkilerini dile getirdi.
“BUGÜN İNANÇ YOK EDİLİYOR”
Yüzyıllardır katledilerek, yok edilerek ve asimilasyona maruz bırakılarak bugünlere gelmeye çalışan Alevilerin yeryüzünde asimilasyon kelimesini en çok kullanan toplum olduğunu vurgulayan Çelik, yıllardır süren katliamlara ve asimilasyon politikalarına rağmen Alevi inancının yok edilemediğini ancak günümüzde inancın yok edilmekte olduğunu kaydetti. Alevilerin hem dış asimilasyona hem de iç asimilasyona maruz kaldıklarına işaret eden Çelik, iç asimilasyonun önemine ve boyutuna şu sözlerle dikkat çekti:
“Asimilasyonu biraz da kendimiz yaratıyoruz yani bu yönüyle değerlendirmek gerekiyor. Ağacın kurdu içindedir misali. Biz kendi içimizdeki değerleri görmeyip kendi içimizdeki değerleri yok sayıp dışarıda başka mecralarda başka bahçelerde kendimizi arayarak yolumuzu bulamayız. Komşu inançların, baskın inançların, dışarıdan getirtilen, bizlere dayatılan o yoz kültürün etkisiyle sanki doğrusu oymuş gibi bir hareketle bir bilinçle ya da bilinçsizlikle desek daha doğru olur, onunla hareket ediyoruz. Bunu reddetmek gerekiyor bir kere. Kendi güzelliklerimizi görerek yani ‘Aşığın sözü Kur-an’ın özü’ demişiz biz gidip Kur’an istiyoruz. Telli Kur’an demişiz bağlamamıza, bundan daha güzel bir değer yokken biz Arapça dua istiyoruz, gülbang istiyoruz. Kendi pirlerimizi, ozanlarımızı, analarımızı takip etsek bizler zaten çerağımızı uyandırırız. Ama biz kendi çerağımızı kendi elimizle söndürüyoruz. Bu çok acınası bir durum.”
“YOLA YAPILACAK EN BÜYÜK HAKARETTİR”
Kurumlara yapılan ziyaretlerin anlaşılabilir olduğunu ancak gelen ziyaretçilerin ne maksatla geldiklerine dikkat çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Birilerinin gelip bir kurumu ziyaret etmesi kabul edilebilir, yani engel olamayız. Gelen mihmandır diyoruz, mihman da Ali’dir Alevi yolunda. Ama bu mihman hangi mihman? Bizi kesen mihman mı, yüzyıllardır üzerimizde demoles’in kılıcı gibi sallanan o kılıcın temsilcileri geldiğinde biz onlara da mihman mı diyeceğiz, Ali mi diyeceğiz, Hızır mı diyeceğiz? Bu yola yapılacak en büyük hakarettir kabul edilemez. Hele ki kendi içimizde değerler yaratabiliyorken böyle bir öz gücümüz varken neden biz onlardan temsilci istiyoruz? Bu kabul edilebilir bir şey değil.”
ALEVİLİĞE DARBE
Ocaklar diyarı olan Dersim’in her şeyiyle kutsal bir bölge olduğunu hatırlatan Çelik, Dersim’de kendi değerlerini görmeyen, kendinden uzaklaşan, kendini hor gören; tarihini, inancını, kültürel, sosyolojik ve tarihsel değerlerini hakir gören bir kitle olduğunu belirtti. Aleviliğin bütün olarak görüldüğü sürece tanınabileceğini ifade eden Çelik, şunları belirtti:
“Biz Aleviliği bir bütün olarak bütüncül yönleriyle gördüğümüz sürece ancak var olabiliriz, öz gücümüzü kazanabiliriz ve tanınabiliriz. Nedir bu bütüncül yönleriyle tanınmak; inanç yönüyle, sosyolojik yönüyle, tarihsel yönüyle, siyasi yönüyle. Yani neden İmam Hüseyin boyun eğmedi. 6 aylık çocuğunu, 5 yaşındaki çocuğunu feda etti. O bozuk düzende sağlam kalabilmek ve gelecek nesillere hakkın ve hakikatin temsilciliği, mazlumun ve masumun yanında yer alma şiarını aktarabilmek için. Biz orada örneklersek kendimizi bizim canımız daha mı kıymetli onun 6 aylık çocuğundan. Ama biz bugün bırakın canımızı, çıkarımızı düşünüyoruz, cebimizi düşünüyoruz, imam talep ediyoruz. Kime şirin görünüyoruz? Şirin görünme gibi bir kaygımız olmamalı. Bizim ocaklarımız yanmış, çerağlarımız uyanmış Anadolu’da. Ta Edirne’den Kars’a, Toroslardan Hubyar Sultan’a, Horasan’dan Balkanlar’a geniş bir coğrafyada ocaklar yetiştirilmiş. 80 bin evliyanın Pirim Hacı Bektaş Veli’nin uyandırdığı bu ocaklarla irşad olmuş. Avrupa’da kadınlar yakılırken, o dönemlerde Arap çöllerinde kız çocukları toprağa gömülürken kız olduğu için biz Anadolu’da ‘Kadınlarınızı okutunuz’, ‘Kadın eşim değil eşitim’ diyen pirlerle var olduk. Ama günümüzde kadını hor gören, ‘9 yaşındaki çocukla evlenilebilir’ diyen, annesinin dizinden tahrik olan bir gelenekten biz imam talep ediyoruz. Bu Aleviliğe yapılacak en büyük hakaret en büyük darbedir.”
“HERKESİN ALEVİ TOPLUMU ÜZERİNDE HESABI VAR”
Kendinden menkul bir Alevilik yaratılmaya çalışıldığını vurgulayan Çelik, Dersim’deki durumu şöyle yorumladı:
“Herkesin Alevilik üzerinde Alevi toplumu üzerinde bir hesabı var. Muhtemelen Alevi olduğunu iddia eden o kişiler ya da yöneticiler, o kurumdaki temsilciler de kendi inancından uzak bir şey yaratmaya çalışıyorlar.”
“YOL ÇIKARLARDAN ULUDUR”
Alevilikte tek tiplik olmadığını söyleyen Çelik, “Dersim’de bir Alevilik görürsünüz, Hubyar’da bir Alevilik görürsünüz, Toroslarda bir Alevilik görürsünüz ama ‘Yol bir sürek bin bir’ deriz. Esas olan budur ve daha da önemlisi ‘Yol cümleden uludur’ deriz. Yol bizim çıkarlarımızdan da uludur, canımızdan da uludur, kariyerist kaygılarımızdan da uludur” dedi.
“DEVLETÇİ BİR ALEVİLİĞE TESLİM OLUNMAMALI”
Devletçi bir Aleviliğe teslim olunmaması gerektiğinin altını çizen Çelik, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün öyle şeylere denk geliyoruz ki ‘Ordumuzun kılıcı keskin olsun’ diye dualar veren cemevlerinde hocalar, imamlar var. Ben dede diyemiyorum hoca diyorum, ancak hoca olabilir o. Çünkü hocalar vaazla hareket eder, emirle hareket eder. Dede emirle hareket etmez. Dede kendi yolunun ışığı üzerinden hareket eder. Mesela ‘ordunun kılıcı keskin olsun’ derken o kılıç kendine döndüğünde ne diyecek. Ki döndü de. Ortalamaya vurduğumuzda her 10 yılda bir Aleviler katledildi. Sivas’ta neredeydi o ordu, niye gelmedi? Bir kilometre ötedeyken ordu niye gelmedi? Dersim’de niye anne karnındaki çocukların canına kıydı yukarıdan bombalar yağdırdı o ordu. Böyle değerlendirmek gerekiyor.”
Suay ABAK/İsmet SEFER
İSTANBUL
Yoruma kapalı.