Alevi Haber Ajansi

‘Devlet sadece biyolojik olarak öldürmüyor; politik olarak da öldürmek istiyor’-VİDEO

PİRHA- ‘Aleviler: Din, Beden, Cinsiyet; Neşeden Kedere’ sempozyumunda Kürtlerin cenazelerine yönelik devlet şiddetine dair konuşan HDP Milletvekili Hişyar Özsoy, “Türk ve Müslüman olmayanın ülke topraklarına gömülme hakkı yok. Devlet, ölüler ile yaşayanlar arasına çok sert bir sınır koymak istiyor. Ölümü öldürmeye çalışıyor ve öldürdüklerini mutlak bir hiçliğe kavuşturmak istiyor” dedi.

Alevi Bektaşi Kültürünü Tanıtma Derneği (ABKTD), Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin (PSAKD) düzenlediği “Aleviler: Din, Beden, Cinsiyet; Neşeden Kedere” Sempozyumu’nun ikinci gününde  “Yaratılış Mitolojisinde, Neşede, Kederde Beden; Sual Edilen Ten” konusunda sunumlar yapıldı.

İzmir Kültürpark Fuar Alanı’ndaki İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde yapılan oturumu Aylime Aslı Demir kolaylaştırdı. Oturumda Dr. Cemal Salman, Dr. Dilek Kızıldağ ve Doç. Dr Hişyar Özsoy konuştu.

MİTOLOJİK ANLATIMLARA ÖRNEKLER

‘Mitik Mekanda Kadın Anlatıları’ konu başlığında sunum yapan Dr. Cemal Salman, “Alevilikte temel bir yaratılış anlatısı var. Miraçla bağlantılı kırklar anlatısı temel metinlerdir. Dünyada ilk topluluklarda temel mitolojik anlatıları var. Geniş bir mitoloji hanesi var. Kadın anlatıları doğal nesne veya oluşla başlıyor. Bereketle, toprakla özdeşletiren anlatılar oluyor. Kadın varoluşun sembolü oluyor. Kadının tanrıça konumu giderek yavaşlıyor ve tanrı anlatımlarına dönüyoruz. Tanrıçalar ismen yer değiştiriyor ama tamamen ortadan kalkmıyor. Anlatılar bu sefer iyi ve kötü kadın rolüne bürünüyor” dedi.

Salman, farklı inançlardaki mitolojik anlatımlara örneklerle değindi.

“AĞIT YAKMAK KADINLARA TERKEDİLMİŞ BİR ALAN”

‘Kadın, Ölüm, Yas, Ağıt: Koçgiri Örneği’ başlıklı konuda sunum yapan Dr. Dilek Kızıldağ, ağıtlar ve yas yerlerinin Koçgirili kadınların sanatlarını icra edebilecekleri alanlar olduğuna işaret ederek, “Koçgiri farklı aşiretlerin bulunduğu bir Kürt-Alevi yerleşim alanıdır. Büyük bir kıyımdan geçmiş topluluk. Acı ve yas ile andığımız çok karakteristik özelliği olarak ağıtlara yansıyor. İzleri çok büyük. Bu ezgiler doğaçlama ve sözlü şiir gibi. Genellikle kadınlar tarafından yakılıyor. Mezar kaldırma, inanç ritüelleri kadının kendisini en iyi ifade ettiği alanlar oluyor. Mezar kaldırmada büyük bir heyecan vardı ve müthiş bir hazırlık yapılırdı. Ölen kişi üzerinden duygu durumlarını aktarıyorlar. Mezarlarda ağıt yakmak kadınlara terkedilmiş bir alan. Ağıt icra edilirken bu gidişatı kadın belirliyor ve kimi zamanlar kadın-erkek atışmalı olabiliyor. Çoğunlukla Kürtçe söyleniyor. Bir kadının bıraktığını diğer kadın alarak ezgi halinde söylüyor. O anda üretilen bir doğaçlama oluyor ve koro şeklinde de okunabiliyor” diye aktardı.

“KADIN AĞITLARI ERKEK ELİ İLE ANONİMLEŞTİ”

Kadınlara ait ağıtlarının bir zaman sonra erkeklerin eli anonimleştiği belirlemesinde bulunan Kızıldağ şöyle şöyle devam etti:

“Ölenin ağzından ona karşı yapılan haksızlıklar, pişmanlıklar dile getiriliyor. Amaç ağlamayı çoğaltmak ve coşturmak oluyor. Bu şair kadınlar cenazelerde aranan kişiler oluyor. Bir yas yerinin makbul sayılması oradaki ağıt ve ağlama ile ifade ediliyor. Bu alanlar Koçgiri kadınlarının bir nevi sanatlarını icra etme ortamları oluyor. Ağıtların zamanla türkü formuna geçip dolaşması erkekler tarafından oluyor. Kadın tarafından yazılan eserlerin sahipleri unutulup gidiyor. Zamanla anonimleşiyor. Kadınların tek alanları yasar olduğu için bu eserlerini yayma ortamları yok. Birde kadınlar mahlas kullanmıyor. Bu ağıtların büyük bir bölümü 1. Dünya savaşı dönemine geliyor. Ağıtlara konu olan saece bireysel ağıtların dışında zulüm karşısında yakılan ağıtlar günümüze kadar ulaşıyor. Tarihi anlatan birer belge oluyor.”

“OKUMA YAZMA BİLMEYEN KÜRTLER ARTIK DNA TESTİNİ İYİ BİLİYOR”

Doç. Dr Hişyar Özsoy ise Kürtlerin cenazelerine yönelik devletin şiddet pratiklerine dair konuşmasında, “Cenazesi bulunmayan birçok insanın durumu tezime aldım. O tezin kendisi sembolik bir mezar gibiydi. Cenazesi bulunmayan onlarca, yüzlercesini oraya yerleştirdik. İnsan ölülerini koyacağını bir mekanı olmalı. Son 6-7 yıldır vicdanları kanatan olayları yaşandı. Ekin Van, Hacı Lokman, Aysel Tuğluk’un annesinin cenazelerine yapılanları gördük. Mezarlıklardan cenazeler çalınarak kanalizasyonlara gömüldü.  Aileler ile birlikte cenazeleri arıyoruz. Okuma yazma bilmeyen Kürtler artık DNA testi nedir çok iyi biliyor. Herkesin mezarına saldırılarılar gerçekleşiyor. İnsan gibi yaşamayanlar insan gibi olamıyor” ifadelerini kullandı.

“DEVLET POLİTİK OLARAKTA ÖLDÜRMEK İSTİYOR”

Devletin ölüler ve yaşayanlar arasına sert bir çizgi çizerek toplumsal hafızayı hedef aldığını belirten Özsoy, “İnsan ölüsünü gömebilen demektir. Farklı da olsa ölülerimize bir değer biçiyoruz. Bu bir yere ait olma ve kimlik meselesidir. Türk ve Müslüman olmayanın ülke topraklarına gömülme hakkı yok. Devlet öldürdüğü cansız bedenden ne ister? Devlet, ölüler ile yaşayanlar arasına çok sert bir sınır koymak istiyor. Devlet, öldürme tekelini kendi elinde tutuyor. Devlet, ölümü öldürmeye çalışıyor ve öldürdüklerini mutlak bir hiçliğe kavuşturmak istiyor. Kürt sorunu çözülene kadar mesele bir çatışma meselesi olmaya devam edecek. Bu ölülere, mezarlara saldırısı yeni bir ölüm rejimidir. Kendine karşıt herkesin cenazesini kriminalize ederek şeytanlaştırıyor. Devlet sadece biyolojik olarak öldürmüyor, sembolik ve politik olarak da öldürmek istiyor. Son 30 yılda mezardan mahrum bırakılan Kürtlerin sayısı 10 binler ile ifade ediliyor. Ne ölüler tam ölebiliyor nede yaşayanlar tam yaşayabiliyor” dedi.

“LGBT+’LAR YAS KÜLTÜRÜNÜN DIŞINDA”

Son olarak söz alan Remzi Altunpolat da LGBT+’ların yas kültürünün dışında kaldığını ve cenazelerine sahip çıkacak birilerinin olamadığını ifade ederek şunları belirtti:

“Ötekinin bedeninden bahsederken toplumsal cinsiyet ikiliklerinden ayrı ötekiden bahsedilemez. LGBT+ bedeni yas kültürünün dışındadır. Medyaya ancak trans cinayeti olarak. Onun adına tutulacak yas eş değer midir? Diğer muhalif öznelerde kabul edilen ve politikası yapılan bir yas mıdır? Ölümleri en dışarda tutulan ve yası tutulamayan bedenlerdir.

Tanınmıyorsam, inkar ve soykırıma uğruyorsam eksik özne oluyoruz. Daha az yaşanılabilir hayat olarak kodlanıyoruz ve kamusal yas kültürünün dışına atılıyoruz. Devlet sadece kendisi öldürmüyor, birde kimin öldüreceğine karar veriyor.  Nefret suçların meşru kılmak, nefret faillerini cezasız kılmak. Normali korumanının ve anormal olanı öldürmenin bir cezası yok. LGBT+ ana akım medya dışında kimi zamanlar muhalif medyaya yer bulamıyor. Birlikte politika yapmak neyi içerir? Sesi olmayanların haklarına karşı dikilmenin kendisi politikadır. Yası tutulamayan bir beden aslında hiç yaşanmamış bir hayattır. Cenazesine kim sahip çıkacaktır? Herkesin reddettiği ölülere beraber sahip çıkacağız.”

PİRHA/İZMİR

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak