Alevi Haber Ajansi

Dersim Harekat Planı’nın üç ayağı: Etno dinsel temizlik, tek tipleştirme, Türk İslamlaştırma-VİDEO

PİRHA-Araştırmacı-yazar Mehmet Bayrak, 1924 Anayasasıyla devletin Türk-İslam sentezi etrafında şekillendiğinin altını çizerek, “Cumhuriyet, önce Ermenilere, sonra Koçgiri’ye ve son olarakta 1937’de ‘Tunç eli’ adıyla başlattığı harekatla Dersim’e yöneldi ve onbinlerce insan katledildi. Dersim Harekat Planı’nın üç ayağı var; etno dinsel temizlik, tek tipleştirme, Türk İslamlaştırma” dedi.

1925 yılında çıkarılan Şark Islahat Planı, 1936 yılında çıkarılan Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun, Şark Islahat Planına dayanılarak kurulan ve Dersim’in de içinde yer aldığı 4. Umumi Müfettişlik ‘in kurulması ile adım adım “ulus devletin” inşası önünde engel olarak görülen Dersim’in öncelikle kanaat önderlerinin yok edilmesi, karşı çıkanların soykırımdan geçirilerek yöre halkının sürgüne tabi tutulması hedeflendi.

25.12.1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Kanunu çerçevesinde 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Dersim’e yönelik askeri operasyonlar başlatıldı ve bu operasyonlar sırasında on binlerce Dersimli katledildi. Askeri operasyonlar 1938 yılı boyunca devam etti ve katliam ile birlikte sürgün politikası devreye konulup Dersim coğrafyası büyük oranda insansızlaştırıldı.

15 Kasım 1937 yılında Dersim’in Kürt Alevi kanaat önderi Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve  Dersim’in 7 ileri geleni Elâzığ Buğday Meydanı’nda idam edildi.

1937-38’de yaşanan Dersim Soykırımı’nda ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ olarak bilinen bir kuşağın ise ailelerinden koparılarak tanımadıkları, bilmedikleri ailelere evlatlık olarak, eş olarak verildiği gerçeği de soykırımın bir başka boyutunu oluşturuyor.

Dersim Tertelesi’nin 88. yıldönümünde ajans olarak katliamın öncesini ve sonrasını ele aldık. Dosyamızın bugünkü konuğu Dersim ve Alevilik üzerine araştırmalarıyla tanınan Araştırmacı-Yazar Mehmet Bayrak olacak.

Araştırmacı-Yazar Mehmet Bayrak, Dersim Soykırımı’nın öncesini ve sonrasında yaşananları Pir Haber Ajansı’na (PİRHA) anlattı.

“AVRUPA’YA GİTMEK BENİM İÇİN BİR ŞANS OLDU”

PİRHA: Yazarlık geçmişinizi ve yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Mehmet Bayrak: Büyük bir bölümü kendi alanının ilk çalışması olan birçok kitap çıkardım. 1988 sonu 89’un ortalarına kadar Özgür Gelecek adında Kürt kimlikli bir dergi yayınladım. Bu daha çok Kürt sorunun demokratik çözümünü ve Kürt kültürünü bilince çıkarmayı hedefliyordu. Toplam 8 sayı çıkardım. Bu dergiden dolayı hakkımda 36 civarında dava açıldı. Aynı zamanda iki kez tutuklandım. Daha sonra kitap yayınına başladım. Bu kitap yayını sürecinde de o günden bugüne sanıyorum 35 dolayında Kürdoloji yayını yaptım. Türkoloji ile birlikte toplam 40 kitap çıkardım.

1994 yılının sonunda yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. 2000 yılında ilk defa döndüm. Bugüne kadar 40 kitap çıkarmamda bu Avrupa’daki yaşamım ve çalışmalarım son derece etkili oldu. Burada ulaşamayacağım, Türkiye’de ulaşamayacağım birçok kaynağa Avrupa’da ulaştım.

“DEVLET AKLI, GİZLİ PLANDA İTİRAFÇI VE KABULCÜ AÇIK PLANDA RED VE İNKARCIDIR”

Osmanlıdan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir ideolojik yapı üzerine kuruldu?

Tarih yazımında hatıratlar önemli yer tutar. Kürt aydınları maalesef hatıralarını çok fazla yazmamışlar. Yazanlardan bir tanesi Kadri Cemil Paşa ve kitabı ‘Doza Kürdistan’ adlı ünlü hatıratıdır. Bir tanesi de Nuri Dersimi’nin hatıratıydı. Nuri Dersimi’nin hatıratı Dersim konusunda da ayrıca çok önem taşıyor. Çünkü kendisi de Dersimli. Gerek Koçgiri katliamını, gerekse Dersim katliamını bizzat gören, yaşayan önemli bir aydın Nuri Dersimi. Onu da sadeleştirerek, notlayarak, resimleyerek ilk defa yayınladım. Kadir Cemil Paşa’nın hatıratını da ilk defa aynı yöntemle yayınladım. İkisi de önemli çalışmalar.

İlk defa sizinle paylaşacağım; Nedir bu doküman? Zazalar hakkında sosyolojik tetkikler. Ben bunu hem Kürdoloji belgelerinin 1. cildinde, 1994’de yer verdim ki ondan dolayı da 2 yıl ceza aldım. Yine benzeri devletin gizli aklını ortaya koyan, 1993’te yayınlanan Kürtler ve Ulusal Demokratik Mücadeleleri kitabında da devletin gizli aklına yer verdim. Şunu her zaman söylüyorum: Devlet aklı, gizli planda itirafçı ve kabulcü açık planda red ve inkarcıdır. Başka bir söylemle kendilerinin kurguladığı bir resmi ideoloji politikası ve resmi kültür politikası var.

KEMALİST KADROLARIN YÜZDE YÜZDE 95’İ İTTİHATÇI KADROLARDAN OLUŞUYOR

Oradaki gizli raporlarından başlayarak 1960 İhtilali, akabinde kendisine hazırlatılan Kürt raporuna kadar belgeleri birçok önemli raporunu, on dolayında gizli raporunu ilk kez ben yayınladım ki bunlardan bir tanesi de ilk defa gün yüzüne çıkan Zazalar hakkında sosyolojik tetkikler. Bu şu açıdan önemli. Doğrudan Dersim üzerinde yoğunlaşan bir gizli rapor. Mesele şu, Kemalist hareket bilindiği gibi esas itibariyle İttihat hareketinin bir devamıdır. Kemalist kadroların %95’i eski İttihatçı kadrolardan oluşur. Nitekim olayı anlayabilmek özellikle Dersim soykırımını doğru anlayabilmek için şunu bilmemiz gerekiyor. İttihatçılar 1913’te işbaşına geçtikten sonra dönemin başvekili Talat Paşa Ziya Gökalp’ı çağırıyor. Mehmet Ziya Bey diyor “Şimdi biz bütün yönetimi ele geçirdik. bizim bir politikamız var, bunu en iyi bilenlerden biri sensin. Dolayısıyla uygulayacağımız politikaya altyapı, ideolojik altyapı oluşturmak amacıyla gerekli çalışmaları yürütün ” diyor.

CUMHURİYETİN İDEOLOJİK YAPISINDA ZİYA GÖKALP KOLLARI SIVIYOR

Ziya Gökalp kolları sıvıyor, komisyonunu oluşturuyor. O tarihten itibaren ortaya koydukları politika şu: Etno, dinsel temizlik, tek tipleştirme, Türk İslamlaştırma. Bu politikanın üç ayağı var. Yıl 1913, komisyon kuruluyor, raporlar hazırlanmaya başlanıyor. Bunları daha devlet katında da eskiden Milli Emniyet Teşkilatında görevli olan şahısları da dahil etmek suretiyle Osmanlı muhaciri Müdürlüğü Umumiyesi, Göçmen İşleri Genel Müdürlüğü diye bir müdürlük kuruluyor. Bunun başına ünlü ırkçı Şükrü Kaya getiriliyor. Şükrü Kaya Mustafa Kemal döneminde 10 yıl İçişleri Bakanlığı yapan bir kişi. Son derece ırkçı bir şahsiyet. O dönemde hazırlanıyor bu raporlar.

ETNO DİNSEL TEMİZLİK İLK OLARAK ERMENİLERDEN BAŞLIYOR

Yine söylüyorum etno dinsel temizlik.1914’te I. Dünya Harbi başlıyor. I. Dünya Harbi’ni de fırsat bilerek 1914-1916 yılları arasında etno dinsel temizlik hareketine girişiliyor. Nedir bu etno dinsel temizlik? “Hanefi Müslüman’ı ve Türklüğü kabul etmeyen diğer unsurları önce tasfiye etmek. Ermeni soykırımı öyle gerçekleşiyor, Süryani soykırımı öyle gerçekleşiyor, Ezidi Kürt soykırımı öyle gerçekleşiyor. Rumlar belli ölçüde dağılmış vaziyette. Rumlara karşı da önlemler, tedbirler alınıyor, fakat esas olarak Lozan’la birlikte Rum konusu da çözülüyor.

NACİ İSMAİL KÜRT HALKI DİYE BİR HALKIN OLMADIĞI TEZİNİ ÖNE SÜRÜYOR

Dikkat edilirse her iki kimlikte de Türk resmi ideolojisine, kimliklerine aykırı olan unsurlar. Bunların tamamı geriye kalan en önemli unsurlardan biri Kürtler. Kürtlerle ilgili en önemli yine ilk devletin yaptığı yayınlardan biri 1918’de yayınlanan ve Arnavut kökenli ittihatçı Naci İsmail’le hazırlatılan bir raporda görüyoruz. Burada, işte ilk defa Kürt halkı diye bir halkın olmadığı, bunların ‘Dağ Türk’ü’ olduğu, bunların kar kütleleri üzerinde yürürken ayaklarını çıkardığı kart kurt seslerinden dolayı adlarının Kürt olduğu, yoksa bunların dağ Türkü olduğu gibi düzmece tezi ilk ortaya atan kitap budur. 1918’de ittihatçılar bunu devlet yayını olarak çıkarıyorlar.

SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI BUGÜNKÜ KÜRTLERİN BÖLÜNMESİNİ GETİREN ANLAŞMA

Keza Kızılbaşlar, Aleviler konusu Dağıstanlı, Çerkez, Sünni Baha Said’e veriliyor. Ermeni konusu başka bir kişiye Esat Durak’a veriliyor. Yani önemli kimlikler, tasfiye edilmesi gereken önemli kimliklerle ilgili ön raporlar hazırlanıyor. Fakat o aşamada Kürtlere muhtaç olunduğu için Kemalist hareket, İttihatçılar yenilmiş. 1916’da ta 1916’da zaten savaşın sonucu belli. İttihatçıların yenileceği, Alman militarizmi ile savaşa giren İttihatçıların yenileceği.

Dolayısıyla 1916’da İngiliz ve Fransız Dışişleri Bakanları Sykes-Picot Antlaşması’nı yapıyorlar. Adeta bugünkü Kürt coğrafyasının bölünmesini getiren anlaşmanın kendisidir. Zaten Sevr’e götürülen de odur. Sevr’de yine Kürtler temsil edildiği için Sevr Antlaşması’nda Kürtlere belli haklar veriliyor. Fakat Kemalistlerin teşviki ile Şerif Paşa Kürtler tarafından geri çekiliyor. Buna rağmen çeşitli haklar akabinde o çok önemli Mustafa Kemal’in kurtarıcı olarak padişah tarafından gönderildiği Samsun’a, gönderildiği süreçte yani Vilayat-ı Şarkiyye’ye, yani Kürdistan’a gönderildiği süreçte Samsun’a gidiyor. Samsun’dan Erzurum’a. Erzurum’da kongre oluyor. Kongre sonrası Amasya Protokolü imzalanıyor. Kürt aydınlarıyla Türk aydınları, Kemalistler arasında. Arkasından Sivas Kongresi. Çok önemli. Sivas Kongresi CHP’nin kuruluş kongresi kabul edilir aynı zamanda. Sivas Kongresi’nde çok calibi dikkat bir husus oluyor. Bir olay gerçekleşiyor.  İstanbul’da yaşayan daha önce kocasıyla birlikte ajan gazetecilik yapan, kocası öldükten sonra da yalnız başına bu işi sürdüren, Fransız ajan gazeteci Madam Guli Mustafa Kemal’le gizlice görüşüyor. Sivas Kongresi aşamasında ve Ankara’da buluşuyorlar.

KOÇGİRİ’Yİ BİLMEDEN DERSİM’İ BİLMEK MÜMKÜN DEĞİL

-Bu anlaşma ve politikaların Dersim’e yansıması nasıl oldu?

Zaten Batı Dersim olarak nitelendirdiğimiz Koçgiri bölgesi aydınlarıyla Dersim aydınları ve diğer Kürt aydınları bu gizli anlaşmalardan haberdar olup rahatsız oldukları için Mustafa Kemal’e bir muhtıra mektup veriyorlar. Yani siz işte daha Amasya protokolünde hükümler var. Bilmem Erzurum Kongresi’nde var, 1921 Anayasası’nda var. 20. madde ile Kürtlere özerlik vermesine ilişkin. Sonra Mustafa Kemal’in yaptığı açıklamalar var. Siz bu şeye uyuyor musunuz, uyuyacak mısınız verdiğiniz sözlere diye Mustafa Kemal’e bir bildirge veriyorlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal’de hem İngilizlerle hem Fransızlarla gizlice anlaştığı ve sözler aldığı için Koçgiri’nin üstüne gidiyor ve Koçgiri’de büyük bir katliam yapılıyor.

Koçgiri Katliamı bilinmeden Dersim’i de soykırımını da anlamak mümkün değil. Büyük bir katliam yapılıyor. 140 Koçgiri köyü yerle yeksan ediliyor.

Mustafa Kemal yola çıktığında yardım istediği kişilerden birisi Ağuçan Piri Seyid. Fakat Türk matbua, Türk basınına bakarsanız hiçbirinde bunun Seyyid Aziz olduğu anlatılmaz, söylenmez ya İslam hocası diyorlar ya İslam Müftüsü diyorlar Seyyid Aziz’e. Keza o tarihte Alevilerden, Bektaşilerden destek istendiği için 1919’da gönüllü Alevi Bektaşi Alayı oluşturuluyor. İçinde benim dedem de var. Benim dedemin de gönüllü süvari olarak katılmıştır. Fakat bunların hepsi sonuçta kullanmakla ilgili olduğu sonradan anlaşıldı ve 1923’e bu koşullarda gidildi. Lozan’a hiçbir zorlukla karşılaşılmadan Lozan’a Antlaşması imzalandı.

BALTA KÜTÜKTEN ÇIKTIKTAN SONRA KEMALİST YÖNETİM GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERMEYE BAŞLADI

Balta kütükten çıktıktan sonra Lozan Antlaşması ile birlikte Kemalist yönetim gerçek yüzünü göstermeye başladı. Nitekim Alevileri de Dersim’i de yakından ilgilendiren hususlardan bir tanesi Tekke ve Zaviyeler Kanunu’dur. Tekke ve Zaviyeler Kanunu 1925’te çıkarıldı. Çıkarılan bu kanunla tekkeler ve zaviyeler, yani Alevilerin ibadet yerleri yasaklandığı gibi Alevilik yasaklandı.

“1924 ANAYASASIYLA BİRLİKTE 1925 HAREKETİ PATLAK VERDİ”

Alevi, Bektaşi din önderlerinin hepsini muskacılarla biraraya sokup yasaklayan bir kanundur. Zaten Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra 1924 Anayasasını çıkardılar. 24 Anayasasında ilk defa Türk ve İslam vurgusu yer aldı. Türk ve İslam açık açık yer aldı ve gazetelerin başlıklarının altında Türk’ün süngüsünün göründüğü yerde Kürtlük biter sloganı yer almaya başladı. Bu tahrik edici slogan ve bu yasaklamalar dolayısıyla zaten 1925 hareketi patlak verdi. Şunu hiçbir zaman unutmayalım. İlki 1898’de olmak üzere 1920’ye gelinceye kadar 15 dolayında Kürt kimlikli gazete ve dergi çıkıyordu. 1901’deki Kürt Azmi Kavmi Cemiyeti ile 1921’e gelinceye kadar 20 Kürt demokratik örgütü kurulmuştu. Bunların içinde 3 tane de parti vardı: Kürt Millet Fırkası, Kürt Serbestliği Fırkası, Kürt Demokrat Fırkası… Bu nedenle bunların hepsi yasaklandı.

TUNÇ ELİ, DERSİM HALKINA HAKARETTİR

Mevcut yönetim kendince Dersim’i çıban başı olarak nitelendiriyor. Dersim’in esas adı Dersim iken bugünkü Tunceli ismini kim koyuyor? Dersim kasabı Abdullah Alpdoğan; hem general, hem vali. Devletin ‘Tunçeli, Tunç yumruğu’ bunların tepesine inecek” diyor. Tunceli hakarettir, o topluma da insanlığa da hakarettir. Düzmece bir şeyler buluyorlar, işin aslı bu. Adamın yaptığı açıklama var. Yani o Dersim kasaba olarak nitelendirilen General Abdullah Alpdoğan ki o da Sakalı Nurettin’in damadıdır aynı zamanda.  Koçgiri’yi vuran Sakalı Nurettin’in. O açık açık diyor: “Devletin Tunç eli, tunç yumruğu tepelerine inecek bunların.” İsim oradan geliyor.

DERSİM BÜYÜK BİR EYALETTİR

Şunu bu noktada söyleyeyim. İddia edildiği gibi orada bir isyan söz konusu değil. Çünkü 1934’te Tunceli ili teşkil edilip başına kor vali yani korgeneral rütbesinde askeri vali atanınca bu Elazığ’da da faaliyet yürütüyor. Yoksa Dersim büyük bir eyalettir, Kızılbaş Kürtlerin yoğun olduğu bugünkü Tunceli, Elazığ, Erzurum’un bir bölümü, Erzincan’ın tamamı, Bingöl’ün önemli bir bölümü, Muş’un önemli bir bölümü, Sivas’ın bir bölümü, Malatya’nın bir bölümünü içine alan büyük bir havzadır, Kızılbaş Kürt havzası. İki kimlikle de ters dikkat edelim. Ondan dolayı büyük bir kıyım, katliam gerçekleştiriliyor.

SİLAHLAR TESLİM EDİLDİKTEN SONRA KIYIMLAR BAŞLIYOR

Bu aşiretler listesi dışında Dersim’de silah ve mal durumunu gösteren hangi aşiretlerde ne kadar silah var? Bu devletin elinde. Niye biliyor devlet bunu? Osmanlı döneminde Ruslara karşı kullanmak üzere aşiretlere dağıtılan silahlar.  Bu silahları istiyorlar, bu silahları 1936’da götürülüp teslim ediliyor, hepsi teslim ediliyor. Buna rağmen 1937’de bir kıyım, kırım kararlaştırılmış olduğu için 37’den başlayarak büyük bir soykırım yapılıyor. Daha garibi de ne? Eşkıya takibi adı altında köy ve orman yakma kılavuzu çıkarılıyor. O tarihte bir de köy ve orman yakma kılavuzu hazırlanıyor. Bugün neyi anlatıyor? Bu yaşanan birçok şeyin temelini anlatıyor. Düşünsel temelini anlatıyor. Yani o tarihte de hep eşkıya takibi gibi suçlamalarla köy ve orman yakma kılavuzu hazırlanıp bu idarecilerin eline veriliyor. Böyle bir talihsiz olay, insanlık ayıbı bir olay.

7 T!

Bütün mesele şu; askeri yöntemlerle edeplendirme, hizaya getirme, tenkil, tehcir, temdin, Türk İslamlaştırma, temsil, asimile etme ve tasfiye. Sonuçta tasfiye. 7 uğursuz T diyorum. Bunların tamamı uygulanmak suretiyle Kürt kimliği yok edilerek Kürt sorunun çözülmesi hedeflendiği için bütün bu uygulamalar gerçekleştiriliyor. Yani Dersim’deki olay da o, günümüzdeki olay, o tarihten sonra cereyan eden olayların da temelinde bu var. Konu askere havale ediliyor.

Şöyle bir çarpıcı olay var. II. Dünya Harbi’nden sonra Türkiye yönünü batıya çeviriyor ve hükümet toplanıyor. “Dersim İsyanı ile birlikte biz artık Kürt meselesini tarihe attık” deniyor. “Kürt meselesini tarihin çöplüğüne attık” deniyorsa da bu gerçek değil. Kürt meselesi devam ediyor. Devlet bu nedenle “bizim bu konuda rapor hazırlamamız gerekir” diye konuyu tezekkür ediyor, karar alıyor ve bu konuda Ahmet Hasip Koylan adında Mülkiye Başmüfettişi görevlendiriliyor. Bu Kıbrıs Türkü olan bir şahsiyet. Kürdistan’da, Anadolu’da valilik yapmış, birçok dil biliyor ve devlet bütün önemli belgeleri bunun emrine veriyor. Şark İstiklal Mahkemesindeki savunmalar, idam serüvenini, sürecini birçok hassas detayların hepsini veriyor.

Ben çalışmalarımda yararlanırken açıkçası birçok şeyi bu gizli dokümandan öğrendim. Çünkü devlet aklı açık planda red ve inkarcı, gizli planda itirafçı ve kabulcü. Gizli planda Kürtlerin tarihi, coğrafyası, etnolojisi, sosyolojisi Kürt ulusal hareketleri, kültürü, edebiyatı, dili her şey anlatılır, itiraf edilir. Açık alanda ise ‘Dağ Türkü’dür. Bunlar işte kart kurt destanı vesaire vesaire gibi trajikomik şeyler. Bu nedenle bütün bu bilim dışı çağ dışı uygulamaların sonucu olarak bu noktalara gelindi.

Kamber YILDIZ/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.