Alevi Haber Ajansi

‘Dergahlarımızı ve türbeleri işgalden kurtaralım, Yola sahip çıkmak zorundayız’-VİDEO

PİRHA-Kızıldeli Ocağı Yol Hizmetkârı Mustafa Sazcı, Akdeniz Bölgesi’nde Alevilere ait dergah ve türbelerin Diyanet tarafından işgal edilerek Sünni anlayışa göre dizayn edilmesine tepki gösterdi. Dergahlarla ilgili bizzat yaşadığı vahim olayları PİRHA’ya anlatan Sazcı, devletin ‘Alevisizleştirme’ politikası izlediğini söyledi ve “Bizim dolduramadığımız boşluğu devlet doldurur” dedi. Sazcı, Alevi toplumuna ve Alevi kurumlara da “Yola daha çok sarılmak zorundayız” çağrısında bulundu. 

Kızıldeli Ocağı Yol Hizmetkârı Mustafa Sazcı, Akdeniz Bölgesi’nde Alevilere ait dergah ve türbelerin devlet tarafından işgal edilerek Sünni anlayışa göre dizayn edilmesini tanık olduğu durumlar üzerinden PİRHA‘ya anlattı.

“TÜRBEYE GİRMEMİZ, İNANCIMIZIN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMEMİZ ENGELLENDİ”

UNESCO 2021 yılını ‘Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran-ı Veli Yılı’ ilan etti. Bu yıl yapılacak Hacı Bektaş’ta ki etkinliklerde Alevi kurumları ‘Dergahlarımızı İstiyoruz, Üç Koldan Ser Çeşme’ye Yürüyoruz’ şiarıyla bir yürüyüş gerçekleştirecek.

Alevi kurumlarının ‘Dergahlarımızı İstiyoruz, Üç Koldan Ser Çeşme’ye Yürüyoruz’ şiarıyla yürüyüş gerçekleştirecek olmalarını önemli bir adım olarak gördüğünü söyleyen Sazcı, mücadelenin Hacı Bektaş Veli Dergâhı ile sınırlı kalmaması gerektiğini ve diğer derneklerin de kendi yerellerinde lokal bir mücadele başlatması gerektiğini vurguladı.

Mustafa Sazcı, Kâfi Baba (Muhammed bin Nida-î Kasım) türbesini ziyarete gittiklerinde engellendiklerini, ancak bir mücadelenin sonunda türbeye girip nefesler okuduklarını, cem olduklarını şöyle anlattı:

“Uzun süredir hem bulunduğum bölgede hem de imkanlarım dahilinde ulaşabildiğim bölgelerde bilinen ve bilinmeyen Alevi niyazgâh (nişangah), türbe, dergâh (tekke) ve ziyaretlerini geziyor, araştırıyor ve oranın tarihinin aydınlatılması ve Yol’a kazandırılması için mücadele ediyorum. O yüzden ilk olarak gittiğim birkaç türbeden yola çıkarak izlenimlerimi aktaracağım.

Bizler Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Derneği (KABKD) gençliği olarak 30 Haziran günü, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Yol- Erkan Kurulu üyesi Efe Engin dede ile Antalya’nın en çok bilinen türbelerinde biri olan Kâfi Baba (Muhammed bin Nida-î Kasım) türbesini ziyarete gittik. Gittiğimizde ilk önce türbe içine girip niyaz etmek istedik ancak bu isteğimiz türbedar tarafından ‘Kapının kilidi bende değil hocada’ sözleriyle engellendi. Aradan kısa bir süre geçince biz fark ettik ki türbedarda anahtar var. Ancak bizlerin sazla içeriye girmesinden ve içeride bulunan ayetlerle felçli bir hastayı para karşılığı iyileştirmeye çalışan Diyanet görevlisinin rahatsız olacağından dolayı engellemiş. Bizler bunun farkına varıncaya kadar o hasta ve dolandırıcı görevli çıkmıştı. Bizler de vakit kaybetmeden sazlarımızı alıp tekrar girmeye çalıştık ancak türbedar bu sefer de girmemiz için Diyanet’in atadığı AKP’li ilçe yöneticisi olduğunu sonradan öğrendiğimiz görevliden izin almamız gerektiğini söyledi.

“TÜRBEDE ALEVİLERE AİT BÜTÜN SİMGELER SÖKÜLMÜŞ”

Bizler inanç merkezimizde arbede çıkmaması için Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) görevlisini bekledik. Yaklaşık 10 dakika sonra iki görevli geldiler. Bizlerin bakıp çıkabileceğini ancak içeride İslam dinince ‘Bid’at ve hurafe’ sayılan bizim inancımızın ise birer parçası olan şeyleri yaptırmayacağını söyleyerek engellemeye çalıştı. Bizler de, ‘Burası bizim inanç merkezimiz, buraya girmek için biz izin almayacağız, siz alacaksınız’ dedik. ‘Bizim inancımızı siz tanımlayamazsınız’ dedikçe görevli polisi çağırmakla tehdit etti. Ardından şunları söyledi: ‘Burası Müslümanların yeri namaz kılacaksanız geçin, çalgı aleti çalamazsınız, şarkı söyleyemezsiniz, oyun oynayamazsınız’ dedi. Elbette ki bizler bu sözlerin cevabını verip, görevliyi bir kenara çektik ve girip nefeslerimizi okuduk, semahımızı döndük, üç can-bir cem düsturuyla cem olduk. Ancak görevli ertesi gün oraya sazı ile gönderdiğimiz bir cana da aynı tepkiyi vermiş.
Görevlinin elindeki belgede aklımda kalanlar şöyleydi:

‘Adak adanmaz.

Kurban kesilmez.

Mum yakılmaz.

Bez, çaput bağlanmaz.

Müzik aleti çalınmaz (Kastedilen nefeslerimizi havalandırdığımız “Telli Kuran”)

Oyun vb. oynanmaz (Kastedilen semah ritüelimiz.)

Taş, para yapıştırılmaz.

Eğilerek ve emekleyerek girilmez.

Yenilecek şeyler bırakılmaz. (Lokma)

El, yüz sürülmez.

Türbe ve yatırdan medet-şifa umulmaz.

Türbe ve yatırların etrafında dönülmez.

Türbelerin içinde yatılmaz.

Bu ve benzeri bid’at ve hurafeler dinimizce kesinlikle yasaklanmıştır.’

Bunu yanında türbenin içi İslami simgeler, resimler, belgeler ile donatılmıştı. Onun dışında Alevilere ait olan bütün simgeler sökülmüştü.”

“ALEVİ SİMGELERİ SÖKÜLÜP YASİN, BESMELE ASILMIŞ; ÇARŞAFLI KADINLAR ZİYARETİ ENGELLİYOR

Birçok yerde bulunan türbelerin ve dergahların aynı şekilde dönüştürülmeye çalışıldığını ifade eden Sazcı sözlerine şu şekilde devam etti:

“Adana Seyhan’da bulunan Çoban Dede Türbesi de aynı şekilde. Çoban Dede hakkında elimizde halk arasında aktarıla gelen söylenceler dışında pek bir kaynak yok. Halk tarafından söylenene göre Çoban Dede, Horasan Erenlerinden Durhasan Dede’nin 8 kardeşinden biridir. Diğerleri Ali Dede, Cabbar Dede, Muhittin Dede, Bulut Dede, Zilli Dede, Ateş Dede ve Sultan Kız Ana’dır. Bu türbe buradan da anlaşılacağı üzere bir Alevi-Bektaşi türbesidir. Ancak son süreçte bilinçli bir şekilde Alevi türbe ve ziyaretleri üzerinden yapılan devlet ve Diyanet’in ‘Alevisizleştirme’ politikası orada da işliyor. Daha önceden duvarda asılı olan Alevi simgeleri sökülüp yerine Kabe, Yasin, Besmele asılmış. Giriş kısmına ise başörtüsünü zorunlu tutan bir yazı ve başörtüleri asılmış. Aynı zamanda içeride sürekli bekleyen çarşaflı kişiler içeriye giren kişileri giyim-kuşam yönüyle eleştiriyor ve ziyaretini yapmasını engelliyor. Tüm bu olanlar ise türbenin ‘Alevi’ kimliğini yok ediyor.

“İKİ YILDIR ARAŞTIRMA YAPIYORUM”

Bir diğer örnek ise Antalya Bali Baba Türbesi. Yaklaşık 2 yıldır bu türbe daha doğru tabirle dergâh hakkında araştırma yapıyorum. Belli bir veri de elde ettim. Elimdeki verilere göre Bali Baba, Hacı Bektaş Veli Dergahından Abdal Musa Sultan ve Kızıldeli Seyyit Ali Sultan ile birlikte gelen Erenlerden biri. Ardından Antalya’da Kepez mevkii olarak bilinen Serik Tekke Köyü’ne dergahını kurmuş. Dergâhta birçok derviş yetiştirmiş. Ardından Yunanistan’a Kızıldeli Sultan’ın kurduğu dergâha gitmiştir.”

“TÜRBE, BİLİNÇSİZ KÖYLÜLER VE BELEDİYE TARAFINDAN TAHRİP EDİLİYOR”

Günümüzde sadece mezarının üzerine yerleştirilen tahta ya da mermer tabut sandukasının olduğu, üstü açık bir odanın ve derviş mezarlarının kaldığını söyleyen Sazcı, “Eğitim alanı, meydan evi ve hamam gibi kalıntılar da hâlâ duruyor. Türbenin yapısından daha ilginç olan ise her biri birbirinden eşsiz ve mana boyutu olan derviş mezar taşları. Üçler Çeşmesi’nde bulunan ve Anadolu tasavvuf geleneğinde ehemmiyeti olan Davut yıldızı, birbirine bağlı üç güneş, bir güneşin etrafında dönen 12 güneş, 12 Terkli Bektaşi Tâcı, anlamlandıramadığım ve anlamından emin olamadığım simgeler var. Daha da ilginci kadın dervişlere ait birçok mezar var. O kadar eşsiz mezar taşları ki her ay bir bir eksiliyor ve türbe her geçen gün bilinçsiz köylüler ve belediye tarafından tahrip ediliyor. Bu örnekler sadece yüzde biri bile değil” diye konuştu.

“DEVLET VE DİYANET DERGAHLARI ELE GEÇİRMİŞ DURUMDA”

Diyanetin Alevilerin onca baskı ve zulme rağmen gitmeyi sürdürdükleri, herkes tarafından bilinen dergâhlarını ele geçirdiğini anlatan Mustafa Sazcı, “Asimilasyon politikasını yürütebilecekleri rahat zemini tasarlamış durumdalar. Özellikle mekan ayağı hazırdayken bir de ‘Ocakzadeler Meclisi’ ile inanç ayağını da oturtmuş durumdalar. Bununla da kalmayıp kendi potasına çekemediği Alevileri, Alevi inanç merkezlerine DİB görevlilerini atayarak Alevilerin inancını yaşamasını yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi engelliyor” ifadelerini kullandı.

“TEKKELER KONUSUNDA MÜCADELE HACI BEKTAŞ DERGAHI İLE SINIRLI KALMAMALI”

“Bu yüzden kurumlarımızın uzun süren sessizliğin ardından ‘Dergahlarımızı istiyoruz’ diyerek yaptığı bu çıkış oldukça önemli” diyen Sazcı şunları kaydetti:

“Mücadeleyi bir yerden başlatmak gerekliydi ve gerektiği gibi de yapıldı. Ancak mücadele Hacı Bektaş Dergâhı ile sınırlı kalmamalı. Diğer dernekler de kendi yerellerinde lokal bir mücadele başlatmalı. Örneğin Adana’daki kurumlarımız Çoban Dede için, Antalya’daki kurumlar Kafi Baba için mücadele örmeli. Burada kastım kurumlarımızın gücünü bölmek değil. Demek istediğim şey yerellerde yapılacak olan tüm bu çalışmalar esasında bir merkezdeki mücadelenin bölgelerdeki kollarına dönüşmeli. Bu yüzden büyük isyanımız Babai İsyanı’ndan sonra ocakları, sürekleri bir araya getirme misyonunu üstlenen Hacı Bektaş’ın kurduğu dergâh bunun için iyi bir merkez. Ezcümle merkezde ve yerelde yapılacak olan bu mücadele pratiği ancak ve ancak devletin ve Diyanet’in Anadolu’yu ‘Alevisizleştirme’ politikasına karşı ‘Aleviler vardır’ sesini yükseltir. Bundan yıllar önce Mürşidimiz Postnişin Veliyettin Ulusoy Efendi’nin ‘Dergâhta Birlik’ çağrısına yeni bir soluk kazandırmış olur. Mücadelemiz sadece Hacı Bektaş dışında Abdal Musa, Kafi Baba, Çoban Dede gibi bilinen erenlerin mekanları ile de değil, devletin tam anlamda el atamadığı, dönüştüremediği veya gözünden kaçırdığı Pir Şammas Baba, Bali Baba, Tenci Baba, Şabani Baba, Koç Davut Baba, Sitte Zeynep Ana, Niyazi Baba gibi erenlerin mekanlarını da tekrar yola kazandırma üzerine olmalı.”

ALEVİ TOPLUMUNA VE ALEVİ KURUMLARINA ÇAĞRI

21 Ağustos’ta Hacıbektaş’ta atılacak adımın ön açıcı olmasını ve uzun süredir Alevilerin üzerine serpilmiş olan ölü toprağını çırpıp ayağa kalkmalarına vesile olmasını temenni ettiğini vurgulayan Sazcı, “Bu kararın alınmasında emeği geçenlere, bedenen veya gönlüyle 21 Ağustos’ta Hacıbektaş’ta olacak olan canlara aşk olsun. Öncelikle size ve Pir Haber Ajansı’na bizlere söz hakkı tanıdığı ve yol için yaptığınız hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum” dedi.

Mustafa Sazcı, Alevi toplumuna ve Alevi kurumlarına çağrıda da bulundu. Sazcı, “Alevi genci olarak kurumlarımıza ve halkımıza iki çağrıda bulunmak istiyorum. Aleviliğin büyük saldırılar altında olduğu bugünlerde Yola daha çok sarılmak zorundayız. Evet güneş balçıkla sıvanmaz. Ancak güneşin ışığını gören gözler balçıkla sıvanabilir. Eğer o gözler sıvanırsa güneşin ne kıymet-i harbiyesi kalır. Bunun için yolun yaşatılmasında önemli olan ocaklar, dergâhlar, türbeler, ziyaretler kurumlarımızın ortak mücadelesi ve çalışmaları ile gerçek kimliğine kavuşmalı, koruma altına alınmalıdır. Eğer biz bunu başaramazsak bizim dolduramadığımız boşluğu devlet doldurur. İnanç merkezimizi kendi inancına göre dizayn ederek ‘Alevi kimliğinden’ uzaklaştırır, dönüştüremediğini ise (özellikle doğa tapınımının en büyük göstergesi olan ziyaretleri, nişangahları) yok eder. Cümle canlara aşk-ı muhabbetlerimi sunuyorum Aşk ile…”

Cebrail ARSLAN/ANTALYA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak