Alevi Haber Ajansi

Demirtaş: Devlet, şehirleri yaktı, Netenyahu ile ne farkınız var?

PİRHA – Kobanî Davası kapsamında savunma yapan Selahattin Demirtaş, hendek çatışmalarında iktidarın tavrını eleştirerek “Operasyonun bir numaralısı darbeden tutuklandı” dedi. Demirtaş, Demokratik Özerklik modelinin önemine dikkat çekerek “Tek adam, tek millet ile yönetemezsiniz, arıza çıkar. Mağdurlar olarak çözümü biz üretiyoruz ama muhatabımız yargıçlar, hakimler oluyor. Bu bir sorun işte. Adı da Kürt sorunudur” ifadelerini kullandı.

Kobanî Davası, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediyor. HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunmasına devam etti.

SEGBİS sistemi ile duruşmaya katılan Demirtaş, “Dün savunmamı ‘kendini bil’ desturu üzerine kurmuştum. Bugün yine savunmamı ‘hiçbir şey göründüğü gibi değildir’ temeli üzerine oturtmak istiyorum” dedi. “Heyetinizin, bizi yargılayan devletin, hükümetin ve medyanın gördüğü gerçeklik, gerçeklik değildir” diyen Selahattin Demirtaş, şu savunmayı yaptı:

“Barikatlar, hendekler kazıldı, çatışmalar yaşandı. Bunları Demirtaş da savundu, öyle mi? Değil. Biz kendi iddiamızı, iddianamemizi ortaya çıkaralım. Biz suçlu değiliz. Başka suçlular var. En başta suçlama konusu yapılan demokratik özerklik nedir onu anlatarak başlayalım. Biz kafadan mı uydurduk bunu? Seçim beyannamelerimizi hatırlatmak istiyorum. Örneğin Demokratik Toplum Partisi (DTP) 2010 yılında bir tutum belgesi yayınladı. Başlıklardan bir tanesi ‘demokratik özerklik’ti.

“DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİ HEP SAVUNDUK”

Demokratik özerkliği bugüne değin hep savunduk. Kadın çalışmalarını, anadil çalışmalarını da savunmuşuz. Partimizin bütün programlarını tüm aşamalarda seçmene vaat etmişiz. Çok sayıda çalıştay yapmışız bu konuda. Dolayısıyla özerklik fikri bir anda ortaya çıkmış, barikat-hendek ile ortaya çıkmış bir şey değildir. DEM Parti programında da vardır. Dolayısıyla özerkliğin terör faaliyeti olarak görülmesi doğru değildir. Şimdi bu hendek-barikat dönemine dönelim. Orada bir terör mü var, yoksa terör mü estirilmiş birlikte bakalım. Ayrıca devlete beğendirmek zorunda da değiliz. Biz halka konuşuruz, devlete konuşmayız.

Özerklik bir yönetim biçimidir ve savunulması bölücülük değildir. İnsanlar bağımsız Kürdistanı da savunabilir ki bu da suç olamaz. Nedir demokratik özerklik? Faşizmi oylamaya götüremezsiniz, ayrımcılığı ve kadın düşmanlığını sunamazsınız ama devlet mimarisi için modelleri sunarsınız. Mesela başkanlık sistemini önerenler ve hayata geçirenler serbest, bir başka modeli savunmak ise suç. Neden?

Eğer beni duyuyorsa Abdullah Öcalan’a da çağrı yapmak istiyorum. Bence iki kere iki de dört eder de demeli, hayata dair her şeyi söylemeli. Çarpım tablosundan da çıkarılacak mı görelim. Bir fikrin hayata geçme biçimi önemlidir. Eğer şiddet ile hayata geçirirseniz suç olur. Bugün kullandığımız bilimin ve teknolojinin çok büyük bir kısmı Yahudiler tarafından kazandırılmıştır. Şu anda Yahudilerin şirketlerini falan protesto ediyorlar ya bence yerçekimini protesto etsinler. Kuantumu tanımayın ya da uzayı tanımayın. Bir bakalım ne olacak. Mesela asansöre binmeyin, gavur icadıdır. Önünüzdeki mikrofonu icat eden kişi Türk’e karşı olan biri olabilir mi bilmiyorum ama örneğin onu da kullanmayın.

“İŞTE BUNUN ADI KÜRT SORUNUDUR”

Bir başka şey ile devam edeyim. Hilafeti savunmak, şeriatı savunmak suç değil. Bence de ifade özgürlüğüdür, kesinlikle savunabilirler. Bunu hileyle, suçla isteyenler yapamazlar. Kürtler 100 yıl sonra bir fikir gerçekleştirmişler, anlatmaya çalışıyorlar. Bırakın Meclis’te, basında anlatmamızı, hakimlere karşı savunmak zorunda kalıyoruz. İşte bunun adı Kürt sorunudur. Bugün İstanbul’un ortasında hilafeti savunabilirim, başım okşanır ama Kürtlerin savunduğu bir modeli savunamam. Peki, nasıl bir arada yaşayacağız? Anayasa ‘herkes Türk’tür’ diyor. ‘Türkçe dışında anadilde eğitim yapılamaz’ diyor. ‘Geriye kalan hiçbir dil anadil değildir’ diyor. ‘Ortak tarihimiz vardır’ diyor.

Tek adam ile yönetemezsiniz, tek millet ile yönetemezsiniz arıza çıkar. Kimseye kabul ettiremezsiniz. Duruşma salonunda bulunanlara kabul ettirirsiniz belki. Milyonlarca kişiye, halka kabul ettiremezsiniz. İsyan ederler. Ne lazım bize o zaman, yeni bir model lazım. Kürt halkı, siyaseti ve hareketi yıllarca bunu tartıştı. 100 yıldır bunu tartışıyor. PKK bunun son halkasıdır. Biz bir çözüm üretmek istiyoruz, mağdurlar olarak çözümü biz üretiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz mağdurlar olarak ama muhatabımız yargıçlar, hakimler oluyor. Bu bir sorun işte. Adı da Kürt sorunudur.

“ÖCALAN DEVREDE OLMALI”

Kürtler olarak teklif olarak sunuyoruz, 100 yıllık Kürt sorununu gelin bitirelim. Abdullah Öcalan devrede olmalı. Kiminle savaşıyorsan onunla barışırsın. İki kere iki dört. PKK’ye savaşı yürütüyorsun gidip ETA ile müzakere yürüteceksin. Böyle olur mu? Demokratik özerklik uzlaşma ile olur. Rıza üzerine inşa edilir. Silah ile olmaz, hendek ve barikat ile olmaz. Ben bunu ilk günden beri böyle savundum. Demokratik özerklik silah zoruyla olmaz. Sadece ikna ile olur. Bir arada yaşamak zorla olabilecek bir şey değildir. Abdullah Öcalan’ın yapmaya çalıştığı buydu. Silahın özerklik ile alakası yoktur.

Birkaç ilçede özerklik ilan edildi. Gençler polisin ilçelere girmesini istemiyordu. Ellerinde de silah yoktu. İlk başlarda böyleydi. ‘Gidip copluyorsunuz, baskı uyguluyorsunuz, cezaevine atıyorsunuz. Hendek kazmasın da ne yapsın?’ demişiz. O sırada henüz çatışmalar başlamamıştı.

“EFKAN ALA ÇIKSIN KONUŞSUN”

Şırnak için bir korucu geldi. Kandil’de üst düzey kişiler ile görüştüğünü söylüyordu. Ankara’ya gelmişti. Sırrı Süreyya Önder bize söyledi. O dönem güvenlik müsteşarı Muhammet Dervişoğlu yanına gitti, ‘Bu korucubaşı bunu söylüyor’ dedi. Şırnak’ta operasyonların durabileceğini söyledi. Onlar da konuyu ciddiye aldılar ve bir gün uğraştılar. Ordunun bir kademesinde tıkandı. PKK’nin içinde de tıkandı. Biz çıkmalarını istiyorduk. Ordunun izin vermesini istiyorduk ama bunu sağlayamadık. En çok Sur için uğraştık. O dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala çıksın konuşsun.

Özyönetimlere yönelik Sur’da, Şırnak’ta, Nusaybin’de, Hakkari’de operasyon düzenleyen komutanlar, valiler, hatta operasyonun bir numaralısı darbeden tutuklandı. Biz çözmeye çalıştıkça neden tırmandığını anlamaya çalışıyorduk. Darbeden sonra öğrendik. Çünkü darbenin önü açılmaya çalışılıyordu.

Devlet Bahçeli Nusaybin için ‘Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayın’ diye açıklama yaptı. Bu şiddet çağrısı mı değil mi? Bir de size okuduğum bizim açıklamalar ile karşılaştırın. Bizim açıklamamız mı bu açıklama mı terör? Terör işte budur. Sivil gözetmeksizin orayı yerle bir etmek. Erdoğan da Bahçeli’den sonra açıklama yaptı. Ülkenin Cumhurbaşkanı top atışları ile vurulmasını istedi. F-16 neden kullanılmıyor diye tartışıldı. Gazze’ye yapılanın aynısı o dönemde yapıldı. Şimdi biz bundan yargılanıyoruz. Savcı Bahçeli’nin, Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun konuşmalarını niye koymuyor?

“DEVLET ŞEHİRLERİ YAKTI”

Tek tek evlere girerek altınları, paraları çaldılar. Kadınların makyaj malzemeleriyle, çamaşırlarıyla neler yaptılar bunları anlatmak dahi istemiyorum. Af Örgütü, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu ve pek çok kurumun raporları buradadır. Okumak isterseniz duruyor. Evlere, yaralılara, cenazelere yapılanların tek tek hepsi yer alıyor. Ancak biz bu raporları okuyarak öğrenmedik, biz bunları yaşadık. Vergi ödediğimiz devlet gelip şehirlerimizi yıktı, bizi öldürdü. Devlet kendisine silah çekene gül mü uzatacak? Hayır, yasa var. Ama sen on iki şehri, kasabayı nasıl kökünden silersin!

Silvan’da Figen Yüksekdağ’ı öldüreceklerdi. Olayların büyümesi için bu provokasyonu yapacaklardı. Ancak biz bunu engelledik ve Yüksekdağ’ı oradan çıkardık. Efkan Ala, Meclis oturumunda Mithat Sancar’ın sorusu üzerine itirafta bulundu. Diyor ki ‘Evet, bizim de kontrol edemediğimiz güçler var’. Bu Meclis tutanaklarına geçti. Ben ne yapmışım o dönemde? Onlar duvarlara bu yazıları yazarken, ben ne yapmışım? Belki de Kürtlerin bir kısmı bu sözlerimden dolayı bana kızgındır. Kimin katliam yaptığı ortadadır. Yapılan şey Kürt’e zulümdür. Biz bunları yapmadık diye ve insan haklarını savunduk diye kimse bizi suçlayamaz.

“NETANYAHU İLE NE FARKINIZ VAR?”

İktidar bizi içerde tutmanın nimetlerini yiyor. İki dönemdir bu nedenlerden ötürü kayyım atıyor. Yıllarca barış için çabaladık. Türkiye’nin yönetiminin nasıl teslim alındığını görün. Yapamıyorsanuz davadan çekilin ama bu ahlaksızlara alet olmayın. Burada tek yalan konuşmadık. Netenyahu ile aranızda ne fark var? Kanlı cenaze fotoları, parçalanmış cenaze fotoları, sokakta bırakılan cenaze fotoğrafı… Taybet Ana 7 gün sokakta kaldı. Çürümeye terk edildi yaşlı bir kadının cenazesi. Cenazesini almak isteyen bir çocuğu öldürüldü, bir çocuğu ayağından vuruldu. Sokağın başında keskin nişancı vardı. Ateş eden de kendine Müslüman diyordu. Ahmet Davutoğlu da kendine Müslüman diyor. Bunları yapan alçaktır, namussuzdur. Ona emir veren de yapan da namussuzdur. Terör örgütü propagandası bu ise bin defa söylüyorum.

İddianameyi yazan savcı savunuyordu. Siz bu askerleri savunuyor musunuz? Bu hadsizlere hadlerini bildirenlere de terörist diyorsunuz. Meclis’i bombaladılar ya! Siz yargılamadınız mı bunları? Şimdi de bizi aynı salona tıkmışsınız. Allah, halk, kanun katında da masumuz. Zulme uğruyoruz. Ama onurlu ve gururluyuz, teslim de olmayacağız.

“BU FEZLEKELERİ HAZIRLAYANLAR ÖDÜLLENDİRİLDİ”

Kürt çocuğu Kürt dilinin anadili olmasını istemesin de kim istesin? Keşke Türkler çıkıp istese. Bakın size bir devlet büyüğümüzün bir demecini okuyayım. Benim de katıldığım bir demeç. Demiş ki ‘Ey Almanya! Sen benim vatandaşımın anadilini nasıl yasaklarsın? Sen nasıl Türkçeyi yasaklarsın?’ Erdoğan diyor bunları. Biz de sonraki gün çıkıp kendisinin haklı olduğunu savunmuşuz. Almanya’da bir Türkiye bölgesi yok bu arada. Ama Türkiye’de Kürdistan var, yahu Kürdistan! Ancak anadilde eğitimi bırak isim koymasını yasaklıyorsunuz. Bu da ikiyüzlü siyasetin başka bir örneğiydi.

Kürtçenin eğitim dili olması için yaptığımız etkinliğin üzerinden 9 yıl geçmiş, FETÖ’cü savcı hakkımızda fezleke hazırladı. Kim hakkımızda fezleke hazırlasa kurtuluyordu. Kim ki bize çok ceza verdi, bakan yardımcısı oldu, HSK’ya alındı. Bu fezlekeleri hazırlayanlar ödüllendirildi. Bakın bir konuşmada ‘Putin ile görüşmek için dört takla atıyorsunuz’ demişim. Bana cumhurbaşkanına hakaretten 3 buçuk yıl ceza verildi. Bu hakimi bana sırf ceza versin diye Mersin Mut’tan getirdiler. Bu da seçim ayarlıydı.”

PİRHA/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak