PİRHA-Bahar olunca doğadan beslenmek, onun zenginliklerinden yararlanmak köylerde alışıldık bir tablo. Sercan Kişin İstanbul’da yaşıyor. Fakat fırsat buldukça her bahar köydeki anne babasını görmek ve köyün güzelliklerinden nasiplenmek için köye gidiyor. Onu tadına doyum olmayan kenger toplarken buluyoruz.
Haberin Videosu
Bahar her bölgeye aynı zamanda uğramaz. Dağlık bölgelere karlar eridikten, sert rüzgarlar dindikten ve güneş toprağı ısıttıktan sonra gelir. Bingöl’ün dağ köyü Cafran da bu bölgelerden biri.
Yaylasına doğru yola koyulduğumuz Cafran’da da sert rüzgarlar yeni yeni sakinleşmiş, bulutlar göğü aralayıp yerini güneşe bırakmış, güneşin ısıttığı toprak ise berekete durmuştu.
ONU KENGER TOPLARKEN GÖRÜNTÜLÜYORUZ
Bahar olunca doğadan beslenmek, onun zenginliklerinden yararlanmak köy yerlerinde alışıldık bir tablo. Sercan Kişin İstanbul’da yaşıyor. Fakat fırsat buldukça her bahar köydeki anne babasını görmek ve köyün güzelliklerinden nasiplenmek için köye gidiyor. Onu tadına doyum olmayan kenger toplarken yakalıyoruz.
Önce bulunduğumuz bölgeyi tanımlıyor. “Burası bizim yaylalarımızın olduğu bölgedir. Tabi şimdi harabeye dönmüş. Bugün buraları gezmek için geldik” diyor.
Topladığı bitkiyi soruyoruz. “Topladıklarım kengerdir. Bunların bir kısmını birazdan bir araya geleceğim arkadaşlarım ile yeriz. Birazını da anneme götürürüm. Tadı çok güzel bunların, taze ve yumuşak oldukları zaman tadı çok güzel oluyor” diye cevaplıyor.
KENGERDEN NASIL SAKIZ ÇIKARILDIĞINI ANLATIYOR
Ömrü uzun değil bu bitkinin çabuk kuruyor diyerek geçmişe uzanıyor “Biz eskiden burada çocukluğumuzda küçükbaş hayvanları otlatırken kuruyan kenger köklerinden sakız çıkarırdık. Onların köklerini kazıyıp açığa çıkardıktan sonra o kökün altına biraz un dökerdik, sonra bıçakla kengerin kökünün ucunu keserdik. Un dökmemizin sebebi kökten çıkan süt kirlenmesin, toprağa karışmasın ve temiz kalsın diyeydi.
Oraya dökülen sütün güneş altında kurumasını bekliyorduk. Sonra kuruyan o sakız sütlerini götürüp suda yıkıyorduk. Ondan sonra da ağzımızda çiğneye çiğneye sakıza dönüştürüyorduk” ifadelerini kullanıyor.
Devam ediyor “Tabi o zaman hayvan otlatıcıları çoktu. Ben de bunlardan biriydim. Açtığımız sakız yatakları birbirine karışmasın diye her birimiz bir işaret bırakırdık yanlarına. Mesela birimiz bir taş koymuş ise diğeri iki taş, bir diğeri üç taş koyardı üst üste. Kimse kimsenin yaptığına karışmazdı. Yaşlılarımızın deyimiyle ne mutlu o günlere” diye tamamlıyor.
Bir tane kengeri dikenlerinden arındırdıktan sonra muz gibi soyup bize ikram ederken, yine eskiye gidiyor Sercan.
“Eskiden kenger soyduğumuzda ellerimizde eldiven yoktu, ayaklarımız çoğu zaman çıplaktı ya da naylon ayakkabılar vardı. Dikenler ellerimize ayaklarımıza batıyordu. Yoksulluk vardı. Ama yine de güzeldi” diyor.
Turabi Kişin/BİNGÖL
Yoruma kapalı.