Alevi Haber Ajansi

DAD: Zulme karşı söz söyleyip meydan kurma zamanıdır

PİRHA-Demokratik Alevi Dernekleri Genel Merkezi, gündeme dair yazılı bir açıklama yaparak, “Alevilerin “eşit yurttaş ve anayasal hak” taleplerinin görünür kılınması zamanıdır” dedi. 

Demokratik Alevi Dernekleri Genel Merkezi, güncel gelişmelere dair basın metni yayınladı. İnsanlık tarihinin en büyük eşiğinden geçildiğine ve Nehak zihniyetin doğayı ve yaşamı talan ettiğine işaret edilen açıklamada, “Artık özlemini çektiğimiz demokratik, komünal eşitlikçi modellerin inşası kadar, kendi kendimize yetecek, yeni rıza modellerini ve komlarını kurmak kaçınılmaz olmuştur. Zamanın ruhu bize Rıza toplumu perspektifini bütün cümle cana görünür kılmayı uygun görmektedir” denildi.

Açıklamanın devamında şunlara yer verildi:

“Çok iyi biliyoruz ki, Alevi hakikati üzerinde gün geçmiyor ki, her türlü hakaret, yalan, ötekileştirme, aşağılama, söylemleri adeta bir siyaset tarzı haline getirilmesin. Aleviler dışında olur olmaz herkes kendini bilmeyerek konuşmaya başlamıştır. Söz konusu Aleviler olunca kendini bilende bilmeyende konuşuyor. Eskiden Aleviler kendi meydanlarında ve mekanlarında sorunları konuşur ve çözerlerdi. Şimdi böylemeyiz? Aleviliği bu duruma getiren nedir? Yol adata ‘gelen geçenin boş mekanına’ dönüşmüş durumda, ‘Ulu olan yoldur’ sözü yerine, “Yol incinsin ama çıkarlarımız incinmesin” anlayışının hâkim olduğu bir dönemi ne yazık ki yaşayarak görmekteyiz. Bugün Alevilerin yaşadığı en büyük sorunların kaynağından kendi inançlarının ana kadim dillini, kavramlarını ve kuramlarını unutup, kendi yol ve inanç dili olmayan, ‘ezop’ popülist ve güncel siyaset dilinin dışına çıkmadığını görmekteyiz. “Dilin nedir söyle inancını söyleyeyim” sözünü bir kez daha hatırlamak isteriz. Asıl her şey dil ile başlar dil ile biter. Aleviliğin bu kadar eza sistemi içinde erimesi, yabancılaşması, kendi hakikatinden uzaklaşmasını anlamanın yolu, kendi inanç ve yol dilimize bakarak öğrenebiliriz.

“XIZIR MEKANLARINA NİYAZ OLUP, İKRARLAŞMANIN TAM DA ZAMANIDIR”

Rıza toplumu süreklerinin bir kez daha ‘el el el hakka’ demeleri için, rıza toplumu pirlerin ve taliplerin birliğinde, büyük der cemlerin meydanlarında bir araya gelmenin zamanı gelmiştir. Aleviliğin bu dağılan, kendi tarihsel ve kültürel hafızasından uzaklaşan, yabancılaşarak, her gün geriye gittiği zamanları nasıl durduracağına dair çağrı yapıyoruz. Alevilik bugün dardaysa Aleviler de zordadır. Tarihe ve insanlığa olan sorumluğumuz varsa ki vardır, yeniden kendi diyar ve deryamızın mekanlarına dönüp, kutsal coğrafyamızla yeniden Xızır mekanlarına niyaz olup, ikrarlaşmanın tam da zamanıdır. Burda pirlerimize, mürşitlerimize, taliplere büyük sorumluluk düşmektedir bunun içinde çağrımız; tüm Alevi süreklerinedir; tüm Alevi sürekleri pirlerin ve taliplerin birliğinde cem olup ikrarlaşarak ancak bu eza’dan güçlü çıkış yapabiliriz. Aynı tarihsel hakikatı yeniden güncelleştirip, başta Ortadoğu olmak üzere zulüm altındaki bütün mekanlarda  büyük cemler birliğinde rıza toplumuna hakikatin yolunu göstermek neden olmasın ki. Bunun dışındaki açıklamalar, yapay ve suni gündemler oluşturmak ve bunların peşinden giderek daha çok enerjilerimizi tüketmeye götürecektir.

İnsanlık her gün bir çok mekânda darda ve zordadır. Bir ananın umudu, bir çocuğun geleceği, bir talibin karamsarlığına ancak, pirlerin rızası ve duası şifa olacaktır. Aleviler bu zor ve dar zamanlarında en çok Xızırlarını pirlerini gözlemişlerdir. Böylesi bir zamanlardan geçiyoruz. Yolu savunmak ve yaşatmak istiyorsak ancak bu iki kutsal kurumu yaşatarak başarabiliriz. Dernekler ve diğer birçok kurum hiçbir zaman ne ocakların ne de pirlerin yerini alabilir. Zamanın ruhu Pir ve ocaklarımızla niyazlaşmayı gerektirmektedir. Bunun dışındaki yollar, bey hu de olduğunu bugün yaşananlardan gördük. Ne klasik devletçi kurumlar, ne “cemevi dedeleri” ne de iktidar merkezli temsilcilerin hiçbir derde deva olmadıklarını bir daha öğrenmiş olduk.”

“ZULME KARŞI SÖZ SÖYLEYİP MEYDAN KURMA ZAMANIDIR” 

“Bugün bütün dünya devletleri Covid-19 pandemisine karşı bir çaresizlikle karşı karşıyalar” denilen açıklamanın devamında şunlara yer verildi:

“Yıllarca birey toplum ve doğanın ikrarlı ve rızalı ilişkisine karşı, her türlü taciz ve tecavüz de bulundular. Doymak bilmeyen kar hırsları için, cümle canın hanesine tecavüz ettiler. Bu dar günlerde kurtulmanın tek yolu cümle cana karşı dara durmak, toplum ve doğa ile yar olmaktır. Salgına karşı öz savunma oluşturmanın en sağlıklı yolu budur. Sağlıklı toplum rızalı toplumdur. Türkiye tam da bu Korona günlerinde, herkesin evde sessiz kaldığı dönemde infaz yasasını çıkardı. Rızasız yaşama karşı sapma durumunda olanları” Kader Mahkumu” olarak affetti. Tek suçları emek, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesi vermek olanlar ise ölüme terk edildi. Helin Bölek, adalet duygusunu diri tutmak için ölüm orucunda hakka yürüdü. Yine Mustafa Koçak adil yargılama talebi kabul edilmeyince son çare olarak bedenini iradesine çerağ yapıp 297. gününde hakka yürüdü. An itibariyle İbrahim Gökçek ve adalet çağrısında bulunan bir çok can açlık grevindeler. Hak arama yönteminin sekli Helin’in, İbrahim’in Mustafa’nın ve diğer canların kendi kararlarıdır! Ama bizi ilgilendiren boyutu ise, çaresiz kalıp bedenlerini iradelerine çerağ yapmalarıdır. “Alın terinin ölüm terine” dönüştüğü an hiçbir zulümkar, halkların savunmasının karşısında duramaz. An itibariyle nehak tekçi zihniyetin zulmüne karşı varlık mücadelesi veren Rıza toplumu süreklerinin “alın teri ölüm terine” dönüşmüştür. Bu zulme karşı söz söyleyip meydan kurma zamanıdır. Burada insanlığın Kutsal değerleri adına, insaniyet adına, hak ve hakikat adına; bu canların çığlığına kulak verelim. Devleti yöneten mutlak etki ve yetki sahibi olanlara diyoruz ki, “Yapacak bir şey var, istenilse bu canlar yaşayabilir. Yaşatmak, görünür kılmak, bir annenin, bir evladın kalbine girmek sizi yüceltir. Aksi takdirde hakka yürüyen her canla beraber, sizlerde insanlığın kalbinde ölürsünüz. İstişare etmek hakkın emridir. Bir an önce bu canlarla görüşülmeli, yaşanan bu sürece son vermelerinin yolu açılmalı, Anaların gönül sarayında mihman olunmalıdır.”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan “Cumhuriyet ve Demokrasi” adlı kitapçık üzerinden yapılan tartışmalara değinilen açıklamada “Kitapçıkta dile getirilen konu başlıkları hem Alevilerin hem de demokratik bir yaşamı arzulayan her kesimin özlemidir. Sayın İmamoğlu, Alevilerle ilgili olarak “usulden” bir giriş yapmıştır. Şimdi sıra yıllardır Alevilerden her türlü desteği alan başta kendi partisi olmak üzere diğer partililer ile bir araya gelerek “esastan” bir giriş yapma cesaretini göstermeleridir. Alevilerin “eşit yurttaş ve anayasal hak” taleplerinin görünür kılınması zamanıdır” denildi.

“MAZLUM ÇARESİZ, MEKAN RIZASIZ, ZAMAN SAHİPSİZ DEĞİLDİR”

“Alevi inancı tanımlanamaz, yol kendini tanımlamıştır. “sorma be birader mezhebimizi biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır” demiştir yol ulularımız. ” İslam içi İslam dışı, Alisiz Alevilik” gibi tanımlamalar bizim gündemimiz değildir” denilen açıklamanın devamında şunlar belirtildi:

“Bizim hakikatımız bizim meydan ve Erkanlarımızdır. Bizler bunun dışında başka meydan tanımayız. Bizim pirlerimiz var biz başka kadı istemeyiz, bizim bir yolumuz var başka bir yol istemeyiz, bizim bir cemimiz ve cıwatımız var başkasını istemeyiz. Bizim bir semahımız var başkası neyimize, bizim telli kuran sazımız var başkası neyimize. /Bunun içinde bir kez daha cümle canları rıza hakikatine dönmenin zamanı geldiğini söylemek hak kelamı olarak görüyoruz. Bütün bu yaşananlar bize tarihsel sorumluluklar yüklemektedir. Yaşanan olaylara olgulara yüzeysel yaklaşmak derinlikli kavrayamamak yorgun Kemal eti ve Xızır aklı ile çözüm üretememek, dolaylı da olsa yaşanan zulme ortak olmaktır. İslam aleminin Ramazan ayının önce tüm İslam alemine sonrasında tüm insanlığa dostluk Barış şifa getirmesini niyaz ederiz. Alın terinin, emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs işçi Bayramı’nın Türkiye ve dünya emekçi halklara eşit, adil, demokratik bir gelecek inşa etme gücü vermesini dileriz. Mazlum çaresiz, mekan rızasız, zaman sahipsiz değildir. Hak aynamız, Xızır yardımcımızdır.”

Metnin tamamı;

Cümle insanlık tarihin en büyük eşiğinden geçiyor. Bu yaşananlara karşı rıza toplumu olarak kayıtsız kalamayız. Her varlığın yaşama hakkını kutsal biliyoruz. Bu kötülüklerin kaynağı olan Nehak zihniyet, doğa karşıtı, obur, doymayan, zihniyetin bir hastalığı olduğuna bir kez daha tanıklık yapmaktayız. Doğa anayı hak bilen bir inanç olarak, bir kez daha anlamaya çalıştık ki; bu eza sistemleri doğamızı, kutsallarımızı, börtü böceği, ırmakların varlıklarına nasıl kıydıklarını hem görüyoruz hem de yaşıyoruz insanlık olarak.

Bu yaşananlara karşı insanlık için büyük acılar olmakla birlikte, insanlık aynı zamanda büyük bir umut ve irade ile her sorunu aşmaya en yaratıcı varlık olduğunu da biliyoruz. Tüm insanlık deryası bir kez daha kendi gayreti ile yaşanan bu acı günleri aşıp, daha yaşanacak özgür, demokratik, eşit bir dünyayı inşa etmeyi amaçlayacaklarına olan inancımız tamdır. Yaşananlardan çıkaracak en büyük ders, kendi geçmiş tarihimizden yeniden buluşmak ve güncel olarak daha gerçekçi daha ikrarlı ve rızalı toplum modellerine yönelmek olmalıdır. Artık özlemini çektiğimiz demokratik, komünal eşitlikçi modellerin inşası kadar, kendi kendimize yetecek, yeni rıza modellerini ve komlarını kurmak kaçınılmaz olmuştur. Zamanın ruhu bize Rıza toplumu perspektifini bütün cümle cana görünür kılmayı uygun görmektedir. Her köy hakikatçı rıza toplumun yöneleceği mekanlar olmaya hazırdırlar. ‘Topraktan geldik toprağa dönüyoruz’ bu veciz kelamın kutsallığı tamda rıza hakikatının ekolojik dünyasını dile getirmektedir Bir kez daha cümle insanlığın, hakikatı nerde araması gerektiğini öğretmiştir bizlere.

 

Nehak sistemlerden çıkaracağımız en büyük ders budur. Eğer okunacak en büyük kitap insan ise, o zaman biz bu insandan çıkaracağımız ders bu olmalıdır. Rıza toplumların ortaklığında inşa edilecek toplumsal hakikatımızın bize bırakacağı tarihi miras ise, kendi hakikatımıze yönelip, yerel, evrensel düzeyde, rıza toplumları sürekleri ile bir araya gelip insanlık deryasında Damla olmak ve Cem olmak artık kaçınılmaz ve tarihi bir görev olmuştur. Artık güncel, eza sistemleri için taktik ve çıkardan öteye gidemeyen, hesapların kurbanı olmaktan kendimizi çıkarıp, rıza toplumu meydanında bir araya gelip, demokrasi özgürlük, eşitlik deryasını yeniden güncelleştirip, ortak yaşam alanlarımızı inşa etmek, nahakın dışında yeni bir hakikatin mümkün olacağını cümle cana göstermektir.

Çok iyi biliyoruz ki, Alevi hakikatı üzerinde gün geçmiyor ki, her türlü hakaret, yalan, ötekileştirme, aşağılama, söylemleri adeta bir siyaset tarzı haline getirilmesin. Aleviler dışında olur olmaz her kes kendini bilmeyerek konuşmaya başlamıştır. Söz konusu Aleviler olunca kendini bilende bilmeyende konuşuyor. Eskiden Aleviler kendi meydanlarında ve mekanlarında sorunları konuşur ve çözerlerdi. Şimdi böylemeyiz? Aleviliği bu duruma getiren nedir? Binlerce yıllık Hak ve Hakikat arayışında bulunan bir inanca yönelik içte ve dışta her ağzı olan konuşuyor. Söz kelam, dört duvar arasında pirsiz talipsiz kalınca manasını getirir duruma gelmiştir. Kimileri Aleviliği bir hakaret aracı, kimleri; bir miza konusu, kimileri; fotoğraflar üzerinden tartışmalar yaparak, suni gündemler yaratarak istismara yol açmıştır. Kadim bir inancı böylesi medyatik ve siyaset aracı yapan ve yaptıranlar niye çoğaldı? Bu hakikatı doğru sorgulamadan ve kendi özümüzü yoklamadan nasıl yol alacağız?

Alevilik tarihin hiçbir aşamasında bu kadar, kendi kadim değerlerine yabancılaşmadığı bir zamanı yaşıyor. Yol adata gelen gecenin boş mekanına’ dönüşmüş durumda, ‘Ulu olan yoldur’ sözü yerini, “Yol incinsin ama çıkarlarımız incinmesin” bir anlayışın hâkim olduğu bir dönemi ne yazık ki yaşayarak görmekteyiz.

Aleviliğin kadim ana dili yerini, her türlü eril egemen dilin yerine terk edilmiştir. Bugün Alevilerin yaşadığı en büyük sorunların kaynağından kendi inançlarının ana kadim dillini, kavramlarını ve kuramlarını unutup, kendi yol ve inanç dili olmayan, ‘ezop’ popülist ve güncel siyaset dilinin dışına çıkmadığını görmekteyiz. “Dilin nedir söyle inancını söyleyeyim” sözünü bir kez daha hatırlamak isteriz. Asıl her şey dil ile başlar dil ile biter. Aleviliğin bu kadar eza sistemi içinde erimesi, yabancılaşması, kendi hakikatından uzaklaşmasını anlamanın yolu, kendi inanç ve yol dilimize bakarak öğrenebiliriz.

 

Rıza toplumu süreklerinin bir kez daha ‘el el el hakka’ demeleri için, rıza toplumu pirlerin ve taliplerin birliğinde, büyük der cemlerin meydanlarında bir araya gelmenin zamanı gelmiştir. Aleviliğin bu dağılan, kendi tarihsel ve kültürel hafızasından uzaklaşan, yabancılaşarak, her gün geriye gittiği zamanları nasıl durduracağına dair çağrı yapıyoruz. Alevilik bugün dardaysa Alevilerde zordadır. Tarihe ve insanlığa olan sorumluğumuz varsa ki vardır, yeniden kendi diyar ve deryamızın mekanlarına dönüp, kutsal coğrafyamızla yeniden xızır mekanlarına niyaz olup, ikrarlaşmanın tam da zamanıdır. Yoksa her gün daha fazla geriye ve dağılmaya doğru gidiyoruz. Burda pirlerimize, mürşitlerimize, taliplere büyük sorumluluk düşmektedir bunun içinde çağrımız; tüm Alevi süreklerinedir; Tüm Alevi sürekleri pirlerin ve taliplerin birliğinde cem olup ikrarlaşarak ancak bu eza’dan güçlü çıkış yapabiliriz. Bunun dışındaki açıklamalar, yapay ve suni gündemler oluşturmak ve bunların peşinden giderek daha çok enerjilerimizi tüketmeye götürecektir.

Eza ve Nemrudi sistemler tarihin her aşamasında kendine ‘kurban’ arayacaklardır. Her dönemin Hınzır paşaları olmuştur. Bir kez daha hınzır paşalara Pir Sultanları kurban etmek istemiyorsak, rıza toplumu olarak, Şahı Merdanların, Pir Sultanların, Mansurların, Şah Huseyinlerin, Seyit Rızaların, Baba İshakların, yol hakikatındaki, direnen halk gerçekliği ve direnen inanç gerçekliğinin rızalığında kendi ocaklarımıza, komlarımıza, dönerek kendi hakikatımızı inşa etmek mümkündür. Adeta Pirlerimiz birer rıza ve inanç önderleri olarak bir kez daha hak meydanlarında, kerametlerini ortaya çıkaracağı tarihi rollerini oynayacağı zamanlaradayız. İnsanlığın çırası nasıl ki kutsal mekanlarda yanıp, cümle canlara ve insanlığa yol göstermişse; Talip toplumu olanların bir kez daha pirlerine çıra olacak zamanı yaşamaları mümkündür diyoruz. Aynı tarihsel hakikatı yeniden güncelleştirip, başta Ortadoğu olmak üzere zulüm altındaki bütün mekanlarda büyük cemler birliğinde rıza toplumuna hakikatin yolunu göstermek neden olmasın ki.

İnsanlık her gün birçok mekânda darda ve zordadır. Bir ananın umudu, bir çocuğun geleceği, bir talibin karamsarlığına ancak, pirlerin rızası ve duası şifa olacaktır. Aleviler bu zor ve dar zamanlarında en çok Xızırlarını pirlerini gözlemişlerdir. Böylesi bir zamanlardan geçiyoruz. Biz nasıl ki bir kuşun ve kurdun hakkını gösterip, onun hakkını gözetmiş bir rıza topluma ve inanca sahipsek, her cana her varlığa karsı sorumluyuz. Kutsal inancımız, ‘Ben’ tarihini reddettiği içinde ‘Biz’ demiş ve “on dört bin yıldır pervanelikte gezerek” bu kadim tarihinin izini sürmüş ve ‘biz olmak için, bedel ödemiştir. “Ben”‘ olmak istemiş olanların tarihi Deryadan uzaklaşmış, devlete yakın durmuş olanların tarihidir. Bir kez daha deryaya olan ‘Biz’ tarihine yönelmek mümkün olduğunu söylüyoruz.

Biz derya içinde bir damlayız. Bu hakikat damladan evrene ve insanlığa yar olmayı bilmiş bir inançtır. Asla pirisizliğe, yolsuzluğa, yol vermemiştir. Biz yediden yetmişe her varlığın hakkını savunan ve gözetleyen, her varlığa niyazını paylaşan olduk. Bunun içinde, biz her canın kapısının eşiğini öperek rıza almış bir inancın mensuplarıyız. Biz ancak xanenin kapısına turap olup ondan rızalık alabiliriz.  Xane hakkın görünür olduğu mekanın ismidir. Bizim için en büyük örgütlenme rıza modelli xanedir. Biz xanenin yoluna yönelen her piri pir biliriz. yol ve hakikat arayışı nın en görünür tezahürleri Pir ve kutsal ocaklarımızdır.Yolu savunmak ve yaşatmak istiyorsak ancak bu iki kutsal kurumu yaşatarak başarabiliriz. dernekler ve diğer birçok kurum hiçbir zaman ne ocakların ne de piriler’in yerini alabilir. Zamanın ruhu Pir ve ocaklarımızla niyazlaşmayı gerektirmektedir.Bunun dışındaki yollar, bey hu de olduğunu bugün yaşananlardan gördük. Ne klasik devletçi kurumlar, ne ” cemevi dedeleri” ne de iktidar merkezli temsilcilerin hiçbir derde deva olmadıklarını bir daha öğrenmiş olduk.

Yanı başımızda yaşanan her şey bizi ilgilendirecektir. Talan edilen ormanlarımız, yıkılan kutsal mekanlarımız, kirletilen doğamız, eğitim hakkından mahrum kalan çocuklarımız,bir ağacın kesilmesinden tutalım, bir mezarın kırılmasına, bir ananın ‘kargodan oğlunun kemiklerininin” göndermesine dek sorumluyuz. Biz bu hakikatı görmeden nasıl kendimize inanç mensupları, nasıl yol talipleri diyebiliriz? Nasıl bu inanç adına konuşabiliriz? Alevi hakikatı Rıza toplumu perspektifi sadece Alevileri mi kapsar? günlerce Süni gündemler etrafında enerjimizi tükettiğimiz kadar, bir ananın düştüğü durumu anlayamamak ya da bu zulme sessiz olmak neyin nesidir? Bir anaya kargoyla oğlunun kemiklerinin gönderilmesine yol diliyle tep ki göstermeyen kurumlar yada kişiler nasıl olurda”hak ve hakikatten, Hüseyni duruştan

İnsanlıktan “kendilerini sorumlu görürler. Bir kez daha “Gerçeğe Hû” diyoruz. Burda yaşanan kırımı görmesek, insanlık deryasında nasıl damla olmayı başara biliriz.

Bugün bütün dünya devletleri covid-19 pandemisine karşı bir çaresizlik ile karşı karşıyalar. Yıllarca birey toplum ve doğanın ikrarlı ve rızalı ilişkisine karşı, her türlü taciz ve tecavüz de bulundular. Doymak bilmeyen kar hırsları için, cümle canın hanesine tecavüz ettiler. Bu dar günlerde kurtulmanın tek yolu cümle cana karşı dara durmak, toplum ve doğa ile yar olmaktır.salgına karşı öz savunma oluşturmanın en sağlıklı yolu budur. Sağlıklı toplum rızalı toplumdur.

Türkiye tam da bu Corona günlerinde, herkesin evde sessiz kaldığı dönemde infaz yasasını çıkardı. Rızasız yaşama karşı sapma durumunda olanları ” Kader Mahkumu” olarak affetti. Tek suçları Emek Barış demokrasi ve insan hakları mücadelesi vermek olanlar ise ölüme terk edildi.Helin Bölek, Adalet duygusunu diri tutmak için ölüm orucunda hakka yürüdü. Yine Mustafa Koçak adil yargılama talebi kabul edilmeyince son çare olarak bedenini iradesine çerağ yapıp 297. gününde hakka yürüdü.An itibariyle İbrahim Gökçek ve adalet çağrısında bulunan bir çok can açlık grevindeler. Hak arama yönteminin sekli Helin’in, İbrahim’in Mustafa’nın diğer canların kendi kararlarıdır! Ama bizi ilgilendiren boyutu ise, çaresiz kalıp bedenlerini iradelerine çerağ yapmalarıdır. “Alın terinin ölüm terine” dönüştüğü an hiçbir zulümkar halkların savunmasının karşısında duramaz. An itibariyle nehak tekçi zihniyetin zulmüne karşı varlık mücadelesi veren Rıza toplumu süreklerinin”alın teri ölüm terine”dönüşmüştür. Bu zulme karşı söz söyleyip meydan kurma zamanıdır. Burada insanlığın Kutsal değerleri adına, insaniyet adına, hak ve hakikat adına; bu canların çığlığına kulak verelim.Devleti yöneten mutlak etki ve yetki sahibi olanlara diyoruz ki, ” Yapacak bir şey var, istenilse bu canlar yaşayabilir. Yaşatmak, görünür kılmak, bir annenin,bir evladın kalbine girmek sizi yüceltir. Aksi takdirde hakka yürüyen her canla beraber, sizlerde insanlığın kalbinde ölürsünüz. İstişare etmek hakkın emridir. Bir an önce bu canlarla görüşülmeli, yaşanan bu sürece son vermelerinin yolu açılmalı, Anaların gönül sarayında mihman olunmalıdır.

Yine bu Corona günlerinde tartışma yaratan konulardan birisi de,İstanbul büyükşehir belediyesi tarafından 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı’na özel olarak hazırlanmış”Cumhuriyet ve demokrasi”adlı kitapçık oldu.kitapçıkta dile getirilen konu başlıkları hem Alevilerin hem de demokratik bir yaşamı arzulayan herkesimin özlemidir. Sayın Ekrem imamoğlu’nun niyetini sorgulamıyoruz. Farklı sürekleri kabul etmesi yerel yönetimler açısından önemlidir.Resime baktığımızda birbirimizden öğrenmemiz gereken çok şeyin olduğunu da görürüz. Dört erkek şahsın da inançlar temsil edilmiştir .Halbuki bütün cümle canan yol gösteren kılavuzluk eden, Kemalet kazandıran ana kadındır. her peygambere yanında olan Hızır aklını gösteren mutlaka bir kadın vardır.Alevi inancında kadın mürşid-i Kamilullah’tır hak kapısıdır. bu hakikatin bilinmesinde fayda vardır.Sayın İmamoğlu, alevi’lerle ilgili olarak”usulden”bir giriş yapmıştır.şimdi sıra yıllardır alevilerden her türlü desteği alan başta kendi partisi olmak üzere diğer partililer ile bir araya gelerek”esastan”bir giriş yapma cesaretini göstermeleridir. Alevilerin “eşit yurttaş ve anayasal hak” taleplerinin görünür kılınması zamanıdır. Toplumcu özgürlükçü yerel yönetimler toplumun doğrudan kendini yönetmesi sisteminin kurulmasıdır. Demokratik yönetimin özü kolektif akılıdır. Kollektifleşmeyen Akıl ancak ve ancak kötülük üretir.

“Cumhuriyet ve demokrasi”adlı kitapçık üzerinden tartışma yürütenlere söyleyecek  hak kelamımız vardır. Demokrasi kültürü binlerce yıllık bir birikimin sonucudur. Temelinde ana kadının yaratmış olduğu değerler vardır.Cumhuriyet bu demokratik değerlerle taçlanırsa mana derinliğine kavuşur.

Alevi inancı tanımlanamaz, yol kendini tanımlamıştır.”sorma be birader mezhebimizi  biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır”demiştir yol ulularımız.” İslam içi İslam dışı, alisiz Alevilik”gibi tanımlamalar bizim gündemimiz değildir. Bütün inançlar birbirini etkilemiş, birbirinden etkilenmiştir.Alevi inancı da birçok inancı  etkilemiş ve etkilenmiştir.Bütün arayışı hakikat ve özgürlük arayışıdır, ahlaki ve politik Rıza toplumudur. Dünya insanlığının ilk evi kadın rahmidir. cümle Can bu kapıda görünür olmuştur. bütün insanlık ana rahminden dolayı kardeştir karındaştır.Bu hakikaten hareketle bütün Rıza toplumu sürekleri ile Hak ve Hakikat arayışında bir arada olmak,hakikati görünür kılmak tarihsel bir görevimiz olduğunun bilincindeyiz.Biliyoruz ki Alevilerin ağzı çiğ söze midesi de çiğ lokmaya mühürlüdür.

Bizim hakikatımız bizim meydan ve Erkanlarımızdır. Bizler bunun dışında başka meydan tanımayız. Bizim pirlerimiz var biz başka kadıh istemeyiz, bizim bir yolumuz var başka bir yol istemeyiz, bizim bir cemimiz ve cıwatımız var başkasını istemeyiz. Bizim

bir semahımız var başkası neyimize, bizim telli kuran sazımız var başkası neyimize. /Bunun içinde bir kez daha cümle canları rıza hakikatına dönmenin zamanı geldiğini söylemek hak kelamı olarak görüyoruz.

Bütün bu yaşananlar bize tarihsel sorumluluklar yüklemektedir. Yaşanan olaylara olgulara yüzeysel yaklaşmak derinlikli kavrayamamak yorgun Kemal eti ve xızır aklı ile çözüm üretememek, dolaylı da olsa yaşanan zulme ortak olmaktır.

İslam aleminin Ramazan ayının önce tüm İslam alemine sonrasında tüm insanlığa dostluk Barış şifa getirmesini niyaz ederiz

Alın terinin, emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs işçi Bayramı’nın Türkiye ve dünya emekçi halklara  eşit adil demokratik bir gelecek inşa etme gücü vermesini dileriz

Biji yek gulan

Yaşasın 1 Mayıs

Mazlum çaresiz, mekan rızasız, zaman sahipsiz değildir

Hak aynamız, xızır yardımcımızdır.

Demokratik Alevi Dernekleri Genel Merkezi

 

(HABER MERKEZİ)

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak