PİRHA- Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve adalet aramak için her Cumartesi bir araya gelen Cumartesi Anneleri bu hafta da 1996 yılında yaşanan Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde gözaltında katledilen 11 kişinin faillerinin yargılanması istendi.
Cumartesi Anneleri gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve adalet aramak için her Cumartesi bir araya geliyor. 700’üncü haftadan bu yana Galatasaray Meydanı’nda yapılan oturma eylemi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatı kapatıldı. Galatasaray Meydanı eyleme kapatılınca İnsan Hakları Derneği’nin Beyoğlu’unda bulunan İstanbul Şubesi önünde yapılmaya devam ediyor. Bu hafta 719’uncu eylemlerini gerçekleştiren Cumartesi Anneleri 1996 yılının Ocak ayında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde katledilen 11 kişi için adalet istedi.
“ÖLDÜRÜLDÜK YİNE DE BARIŞ İSTEDİK”
Güçlükonak aileleri adına konuşan Emine Kaya tüm yasaklamalara rağmen Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceklerini kaydetti. Kaya, “Biz öldürüldük, ateşe verildik yine de barış istedik. Her şeyi biz yaşıyoruz yine de barış istiyoruz. Ne olursa olsun kimse ölmesin.” dedi.
“ARADAN 10 GÜN GEÇMESİNE RAĞMEN DELİLLER ORTADAYDI”
O tarihlerde bölgeye gidip incelemelerde bulunan ve kamuoyuna açıklama yapan Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu Üyesi Avukat Ercan Kanar, devletin tarihinin işkenceler, yargısız infazlar, insanlığa karşı işlenmiş suçlarla dolu olduğunu vurguladı. Yakın tarihlerde yaşanan katliamları hatırlatarak katliamların insanlığa karşı işlenen suçlar olduğunu ifade eden Kanar, Güçlükonak Katliamı’nın olduğu dönemde olayda çok ciddi şaibeler olduğu için inceleme yapmak üzere minibüsün yakıldığı yere gittiklerini belirterek izlenimlerini şöyle aktardı:
“Minibüsün yakıldığı yer Taşkonak Taburu’na yaklaşık 2 kilometre Koçyurdu Karakolu’na da yaklaşık 4 buçuk kilometreydi ve askeri bölgeydi. İki taraf da tepelikti, sarp kayalıktı. Oralarda korucuların gözetleme kulesi vardı. Biz gittiğimizde aradan 10 gün geçmiş olmasına rağmen deliller ortadaydı. Yerde kemik parçaları bulduk, ayak parçaları bulduk. Yakılan minibüsün parçaları vardı. Daha sonra Çevrimli, Koçyurdu, Yatağan köylerine gittik ölenlerin aileleriyle görüştük. Gittiğimiz köylerin üçü de korucu köyüydü ve PKK’ye karşıydılar. Ama açıkça ‘Bunu yapan devlet güçleri’ dediler.”
“‘ATEŞKESİ PKK BOZDU’ DEMEK İÇİN BU KATLİAMI YAPTILAR”
Bölgeden döndükten sonra 4 kez Genelkurmay’a yazılar göndererek katliamla ilgili sorular sorduklarını ve hiçbir cevap alamadıklarını söyleyen Kanar, bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulunduklarını belirtti. Suç duyurusunun neticesini beklerken kendileri hakkında dava açıldığını ifade eden Kanar, o dönemde konunun İngiliz Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu’nun gündemine geldiğini, Ulusalararası AF Örgütü’nün de konuya yakından ilgi gösterdiğini kaydetti. 1995 Aralık ayında PKK’nin tek yanlı ateşkes ilan ettiğini hatırlatan Kanar, “Ayrıca 1996 Ocak ayının 16 ve 17’sinde de Avrupa Parlamanetosu’nda Yeşiller ve sosyalist milletvekillerinin önergesi gündeme gelecekti. O önergede ‘Ateşkese karşı devletin gösterdiği tavır nedir, Kürt sorununda çözüm nasıl olur?’ konulu bir oturum olacaktı Avrupa Parlamentosu’nda. ‘İşte ateşkesi PKK bozdu’ demek için bu katliam devlet tarafından sahneye konmuş oldu” dedi.
Kanar, O dönem bölgede görev yapan ve 2000 yılında ordudan atılan kıdemli yüzbaşı Özcan Özsoy’un katliamın emrini Tugay Komutanı albayın verdiğini ve Muharebe Arama Kurtarma Ekibi (MAK)’ın denetiminde yapıldığını itiraf ettiğini kaydetti.
“ADNAN EKMEN İTİRAF ETTİ”
2009 yılında dönemin insan haklarından sorumlu bakan Adnan Ekmen’in Aktüel Dergisi’ne verdiği beyanatta “Biz olayın JİTEM tarafından yapıldığını öğrendik ama aciz içerisinde kaldık, üzerimize düşeni yapamadık” diye itirafta bulunduğunu dile getiren Kanar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Deniz Baykal’a söylemiş o zaman koalisyon ortağı konunun başkanı, o da konunun üzerine gitmemiş. Hatta Adnan Ekmen’e demiş ki ‘Senin için tehlikeli olmayacaksa ilgilen.’ Adnan Ekmen, Tansu Çiller’e konuyu ileteceğini söylediğinde de ‘Tansu Çiller’in bu konuyla uğraşacak vakti yoktur’ demiş. Görüyor musunuz perişanlığı, acizliği bir koalisyon ortağı, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti dahi bu katliamın üzerine gitmekten çekiniyor. Beraber katıldığımız bir televizyon programında da Adnan Ekmen bu anlattıklarımı itiraf etti.”
Hangi hükümet döneminde işlenirse işlensin insanlığa karşı işlenen suçlardan devletin sorumlu olduğunu söyleyen Kanar, bölge halkından özür dilenmesi, faillerin yargı önüne çıkarılması ve mağdur edilenlerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğini kaydetti.
“GERÇEĞİN AÇIKLANMASINI İSTİYORUZ”
Haftanın basın metnini okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülsren Yoleri, Güçlükonak katliamının unutulmaması için buluştuklarını söyledi. Yoleri, “23 yıl önce işlenmiş olan bu insanlığa karşı suç ile ilgili inkara son verilerek gerçeğin hem aileler hem de toplum düzeyinde resmi olarak açıklanmasını istiyoruz. Bu suçun faillerinin tespit edilerek adil bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmalarını İstiyoruz. Güçlükonak’ta gözaltına alman, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen 11 kişi için adalet istiyoruz” dedi.
NE OLMUŞTU?
1996 yılının 10-12 Ocak tarihleri arasında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yapan askerler Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına almıştı. Taşkonak Jandarma Taburu’na götürülen köylüler İşkenceyle sorgulanarak öldürülmüştü. 15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner’i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istemişti. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istememiş ve korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitmişti. Gelen korucular öldürülerek daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlanmış, başlarına da çuval geçirilmişti. Ramazan Nas’ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıknıştı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatılmıştı. Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaşmış, yolu kesen özel tim, önce minibüsü silahla taramıştı. Atılan roketler sonucu minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline gelmişti. Kaçmaya çalışan minibüs sürücüsü de taranarak öldürülmüştü. Cenazeler ailelere teslim edilmeden, üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömülmüştü. Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 günü Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a getirmişti. Gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu ‘Katliamı PKK’nin gerçekleştirdiğini ve örgütün bir ay önce ilan ettiği ateşkesi bozduğunu’ açıklamıştı. Olay yerinde yalnızca 20 dakika tutulan ve köylülerle konuşmalarına izin verilmeyen gazetecilerden bazıları resmi açıklamaları kuşku verici buldu ve bu kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaşmıştı. Bu açıklama üzerine Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu bir heyetle olay yerine gitmişti. Heyetin olay yerinde elde ettiği tanıklıklar, bilgi ve bulgular resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna: ‘Bu katliamı PKK değil, devlet güçleri yapmıştır.’ açıklamasında bulunmuş ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Genelkurmay’a başvurmuştu. Ancak bir sonuç alınamadı. Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. AİHM’e taşınan davada ise Türkiye etkin soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği için mahkum olmuştu. Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, ‘Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik.’ demişti.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.