Gözaltında 28 yıl önce kaybedilen babası Hasan Gülünay’ın akıbetini soran Deniz Gülünay, “Mevsimlere, aylara sığmayan bir mücadele verdik. Yaşadığım sürece bunun hesabını devletten soracağım” dedi.
Haberin Videosu
Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 799’uncu haftasında gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sordu ve faillerin cezalandırılmasını istedi. Bu haftaki eylem de koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle sosyal medya üzerinden canlı yayınla yapıldı. Bu hafta, 20 Temmuz 1992’de Tarabya’daki evinden çıktıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Hasan Gülünay’ın akıbeti sorularak, adalet talebinde bulunuldu.
Bu haftaki açıklamayı Cumartesi İnsanlarından Ümit Tekay Dişli okudu.
“CEZASIZLIK ZIRHINI AŞILMIYOR”
Temel hak ve özgürlüklerin korunması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ancak geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlalleri üzerindeki cezasızlığın son bulmasıyla mümkün olacağını söyleyen Dişli, ancak Türkiye’de cezasızlık bir devlet politikası olarak uygulandığını vurguladı. Devletin politikaları veya eylemlerinden doğan gözaltında kaybetmelerin, yine devletin kurumlarının işbirliği içinde örtbas edildiğini belirten Dişli, “Devlet, anayasal yükümlülüklerini yerine getirmediği için cezasızlık zırhı aşılamıyor. Bunun sonucunda da ne gözaltında kaybedilen insanlarımıza ne de adalete ulaşılamıyor” dedi.
BİR DAHA GERİ DÖNEMEDİ
Bu haftaki adalet taleplerinin 28 yıldır karşılık bulmadığı Hasan Gülünay dosyasıyla kamuoyu önünde olduklarını anımsatan Dişli, “23 Mayıs 1992’de Artvin’de gözaltına alındıktan sonra işkenceyle öldürülen Ali Ekber Atmaca’nın üzerinden İstanbul’da aynı mahallede yaşadığı Hasan Gülünay’ın kimliği çıktı. Bu nedenle 32 yaşındaki 4 çocuk babası Gülünay polis tarafından aranmaya başlandı. Eşine bir süredir polis tarafından takip edildiğini söyleyen Gülünay, 20 Temmuz 1992 günü Tarabya’daki evinden işyerine gitmek üzere çıktı ve bir daha geri dönemedi” diye belirtti.
‘GÖZALTINDA KAYBEDİYORLAR’ DİYE BAĞIRDI
Hasan’ın iş yeri telefonunu arayan bir kişinin, Terörle Mücadele Şubesi’nden aradığını söyleyerek Gülünay’ın gözaltında olduğu bilgisini verdiğini hatırlatan Dişli, şöyle devam etti: “Ancak Savcılık ve İstanbul Emniyeti’ne başvuran aileye, Hasan’ın gözaltında olmadığı, arandığı söylendi. Bunun üzerine aile memleketlileri olan ve o dönem İstanbul Emniyeti’nde üst düzey yetkili olan Hüseyin Kocadağ’la görüştü. Kocadağ aileye ‘Hasan Gülünay sağ, içeride işkence yaraları iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar” dedi. Aile bu bilgiyi kamuoyuna duyurdu. Hasan’la aynı tarihlerde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde sorguda olan bir tanık, yüzünü görmediği bir kişinin işkencede ‘Ben Hasan Gülünay beni gözaltında kaybetmeye çalışıyorlar!’ diye bağırdığını açıkladı. Bu iki açıklamanın ardından hem ailenin hem de tanıklık yapan kişinin evleri polis tarafından basıldı ve konuşmamaları için tehdit edildiler.”
DOSYA AİHM’DE
Dişli, ailenin bütün başvurularının cevapsız kalındığını söyleyerek, dosya hakkında şu bilgileri paylaştı: “Yargı makamları, güvenlik güçleri tarafından verilen bilgilerle yetindi. Olayla ilgili delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden ve etkili bir soruşturma yürütmeden zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Karara yapılan itiraz reddedildi. Dosya 2013’de Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındı. AYM de davada AİHM’nin zorla kaybetmelerle ilgili kabul ettiği delil standartlarını uygulamadı. 21 Nisan 2016’de yalnızca ‘yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine’ hükmetti. Ancak bu ihlalin de sonuçlarının ortadan kaldırılması için zamanaşımını gerekçe göstererek etkili bir giderim yolu sunmadı. Dava AİHM’e taşındı.”
“YÜKÜMLÜLÜKLER YERİNE GETİRİLSİN”
Gülünay için hakikat ve adalet çağrısında bulunduklarını yinelediklerini sözlerine ekleyen Dişli, “Gözaltında kaybetme devam eden bir insan hakkı ihlali niteliğindedir. Gülünay dosyasının zamanaşımı gerekçe gösterilerek kapatılması uluslararası insan hakları hukukuna aykırıdır. Gülünay’ın güvenlik güçlerince gözaltına alındığını ve onların kontrolleri altında öldüğünü doğrulamaya yetecek ciddi, belirgin ve tutarlı emareler mevcuttur. Hakikatın açığa çıkarılması ve adaletin sağlanması için eksik olan şey siyasi ve adli iradedir. Bu yüzden bir kez daha siyasi ve adli makamları Gülünay’ın akıbetinin açıklanması, faillerinin cezalandırılması için uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.
KUŞAKTAN KUŞAĞA DEVAM EDİYOR
Ardından söz alan Hasan Gülünay’ın kızı Deniz Gülünay da, “Kayıplarımızı akıbetini sorma gayemiz kuşaktan kuşağa devam ediyor. Babamı kaybettiğimizde biz daha küçüktük ve annemizin o meydan da neden oturduğunun farkında bile değildik. O zaman küçük olan bizler bu mücadelenin öznesi haline geldik. Babam gözaltına kaydedildiğinde bizlerde bütün kayıp yakınları gibi bizlerde bir travma yaşadık. Kaybedilen yakınımızın gelmeyeceği artık bir travmayken onun artık bir mezara sahip olamayacağını bilmek ayrı bir travma olduğunu düşünüyorum” dedi.
MEVSİMLERE SIĞMAYAN BİR MÜCADELE
“Yaşadığımız bütün bu travmalara rağmen mücadeleye sarılmamız bize güçlü kıldı. O meydanda oturan ailelerle kocaman bir aile olduk” diyen Gülünay, şöyle devam etti: “Kocaman bir aileye sahip olmanın verdiği güçle mücadelemiz bugünlere kadar devam etti. Mevsimlere, aylara sığmayan bir mücadele verdik ve halen vermeye devam ediyoruz. Yaşadığımız bunca baskı ve yasaklamalara rağmen kayıplarımızı aramaktan vazgeçmedik. Ben yaşadığım sürece bunun hesabını devletten soracağım. Hasan Gülünay’ın ismini katillere unutturmayacağım.”
KARANLIKTA BIRAKILMAK İSTENİYOR
İHD İstanbul Şube Başkanı ve aynı zamanda Hasan Gülünay dosyasının avukatlarından Gülseren Yoleri ise, Hasan Gülünay dosyası hakkında bilgilendirmelerde bulunarak, dosyanın 2016 Kasım ayından bu yana AİHM’de olduğunu söyledi. Birçok gözaltında kaybedilenler gibi Gülünay’ın akıbetinin de karanlıkta bırakılmaya çalışıldığını belirten Yoleri, ancak hukuki ve toplumsal mücadeleyle devletin bu cezasızlık politikasının son bulabileceğine inandığını ifade etti.
Yoruma kapalı.