PİRHA – Reya Heq inancında önemli bir yeri olan Koye Dizgûn (Dizgûn Dağı), Dersim coğrafyasında yaşayanlar tarafından kutsal bir mekan olarak kabul edilir. DAM Yöneticisi Orhan Budak ise söz konusu dağ ve mitolojik anlatının ‘Düzgün Baba’ olarak günümüzde adlandırılmasının yanlış olduğunu savunmakta. Kürtçe’de bu mekanın isminin ‘Çîya ye Dizgûn’ olduğunu söyleyen Budak, “Türkçe ve Osmanlıca’da ‘Düzgün’ diye bir kelime yok. Bu hikayenin Türkçe anlatımı da bulunmamakta” diye belirtti.
Dersim Araştırmaları Merkezi’nin yöneticilerinden Veteriner Hekim Orhan Budak, bölge halkı için büyük önem arz eden ‘Dizgûn’ (Düzgün Baba) mitolojisinin günümüz anlatımlarındaki yanlışlara işaret etti. Budak, coğrafyanın maruz kaldığı asimilasyon sebebiyle Alevi mitolojilerinin yanı sıra kutsal görülen isimlerin de dönüşüme uğradığını söyledi.
Rea Heq inancında önemli bir yeri olan ‘Çiyaye Dizgûn’ isimli mekanın ‘Düzgün Baba’ ismiyle anılmasının yanlış olduğunu savunan Budak, ‘Dizgun (Dizgûn/Duzgi) ve Dağ Keçileri’ mitolojisinin doğru anlaşılması gerektiğini vurguladı.
“DERSİM ALEVİLİĞİ TAMAMEN BAŞKA BİR ŞEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”
‘Dizgun ve Dağ Keçilerinin’ hikayesinin ancak Dersim’deki Kurmanci ve Kırmancki anlatımları ile kavranabileceğini söyleyen Orhan Budak, şunları söyledi:
“Dersim’de geçmişten beri bir kültürel talan var. Özellikle son 70 yılın çok kötü bir imajı var. Dersim hareketinden sonra insanlar bir korku yaşadı fakat kendi kültürlerini devam ettirdiler. Çünkü başka bir kültürü bilmiyorlardı. Dersim, coğrafya olarak kapalı bir alandı ve o nedenle kapalı bir yaşam vardı. 1938’den sonra okulların açılmasıyla birlikte Dersim’e yeni bir kültür girmiş oldu. Yeni kültürün de ‘çok güzel, yaşanması gereken bir kültür’ olduğu, eskisinin de unutulması amaçlanıyordu. Böylece kültürel bozukluğa başlanmış oldu. Yerelde önce isimler, sonradan kültürler, inançlar da değiştirildi. Yani Dersim Aleviliği tamamen başka bir şeye dönüştürüldü. Çocukluğumuzda gördüğümüz pirlerin davranışıyla şimdiki pirlerin davranışları farklı. O dönemin pirlerinde adalet sistemi tamamen onların denetiminde gibiydi. Kavgaları, haksızlıkları, her şeyi onlar çözerdi. Hak, hukuk onlar üzerinde yürüyordu. Artık Dersim Aleviliği de değişmiş oldu.
Yani hem zihniyet hem doğa değişime uğradı. Dil tamamen Türkçeye döndü. Mesela Dımilkî ve Kurmancî dili tamamen şu anda halk arasında sadece yaşlılar arasında konuşulur oldu. Aynı şekilde coğrafya üzerinde de öyle; bütün köy isimlerimiz, coğrafyanın ziyaretlerinin isimleri değişti, önlerine, arkalarına başka isimler koyarak yozlaştırıldı.”
“KİMSE ‘MUNZUR BABA, DÜZGÜN BABA’ DEMEZDİ”
Orhan Budak, ‘Dizgûn’ mitolojisinin bölgede Türkçenin hakimiyetiyle birlikte dönüştüğünü ifade ederek şunları söyledi:
“Yönlendirmeler olurken de yanlışa doğru gidilmiş oluyor. Mesela ‘Düzgün Baba, Munzur Baba’ tanımlamaları yeni tanımlamalardır. Eskiden kimse ‘Munzur Baba, Düzgün Baba’ demezdi. ‘Munzur’ ya da ‘Dizgûn’ derdi. Çünkü bunların anlamları, manası var.
Filozoflar, ‘Her oluşumun bir sebebi vardır’ diyor. Hiçbir şey sebepsiz ve nedensiz oluşmaz. Yani gerçekten de evrenin kendisine göre bir adaleti, prensibi vardır. Düzgün Baba’nın hikâyesi anlatılırken ilk olarak kendi dilimizde; Kurmancî yazmıştım. Çocukluğumuzda dinlediğim hikaye, sonradan neye dönüştü, insanlar bu hikayeyi nasıl anlatıyor, bir araştırmanın içerisine girdim. Çok güvendiğimiz Dersim yazarları bile hikayeyi ‘Düzgün Baba’ olarak devam ettirmiş!
2020’lerde bu konuyla ilgilenen bayağı kişiyi aradım, sohbet ettim. Dizgûn ve Dağ keçileri’nin hikayesi neydi? Çok fazla bilgi yoktu. Ortalama bir anlatı vardı ama. Üniversite yıllarımda memlekete gittiğimde ‘Çîya ye Dizgûn’ün hikayesini soruşturuyordum. 80’li yıllarda hiç Türkçe bilmeyen yaşlılarımız, bize anlatıyordu hikâyeyi. Yani bu hikayenin Türkçe anlatımı yok.
“OSMANLI’DA DAHİ ‘DÜZGÜN’ KELİMESİ KULLANILMIYORDU!”
Orhan Budak, Türkiye sol hareketlerinin, Dersim’de etkili oldukları dönem ardından yaşanan dönüşüme de dikkat çekti. Bu dönem ardından inanç ritüelleri de dahil olmak üzere büyük bir deformasyon olduğunu vurgulayan Budak, şöyle devam etti:
“Türk sol hareketinin etkili olduğu dönemde, dinden ve mitolojik olaylardan uzaklaşma oluyor. Çünkü sol-sosyalist hareketler, inançlara meyilli olmadıkları için uzak duruyorlardı. Dolayısıyla solla hiç alakası olmayan, hiç Türkçe bilmeyen 80-90 yaşındaki kadınların anlatımıyla sonradan yapılan anlatımlarda bir çelişki oldu. Gerçekten de bir deformasyona uğradığını gördüm. Dersim Aleviliği, ziyaretlere bakış açısı da böyle değişmiş.
SEY HEYDER’İN HİKAYESİ!
‘Mazgirt’ isimli kitapta da yazmıştım, Dersim’de çobanlık bir meslek değil. Herkes çoban olabilir. Hikayemizdeki Sey Heyder de çobanlık yapıyormuş. Yoğun karın olduğu bir dönemde keçileri dışarı çıkartıyor fakat hayvan eve tok geliyormuş. Babası bu durumu merak ediyor ve bir gün peşinden meraya gidiyor.
Sey Heyder, elindeki sopayı hangi ağaca vuruyorsa dalını yeşertiyor ve hayvanlar onu yiyor. O sırada hayvanların içerisindeki ‘Bizina kol’ denileni hapşırarak Kureyş’in kendilerini izlediğini belirtiyor. O esnada Sey Heyder, ‘Ma te Kûreşe Kûr dit?’ (Ne oldu sana? Kureşe Kur’u mu gördün?) diyor. Keçinin baktığı bölgeye bakınca babasıyla yüz yüze geliyor.
Babasından izin almamış bir kerameti var. Babası da keramet sahibi tabi. Bir de babasının lakabıyla hitap etmiş; onun utancıyla keçilerini bırakıyor, üç adımda dağa çıkıyor.
Akşam olduğunda Sey Heyder’in keçileri kendiliğinden eve gelir. Keçilerin bir kısmı da eve gelmez. O akşam eve gelen keçilerin bugün bizim beslediğimiz keçiler olduğuna inanılır. O akşam eve gelmeyen keçilerin ise bugünkü dağ keçileri olduğuna inanılır. Dağ keçilerinin de Dizgûn’un keçileri olduğuna inanılır. Bunlara Dersim’de pezhovî (yabani keçi) ya da pezkovî (dağ keçisi) denir. Dağ keçilerinin Dizgun’un keçileri olduğuna inanılmasından dolayı avlanılması günah ve yasaktır. Dersimliler dağ keçilerinin etini yemez ve yenmesini günah kabul ederler.
Sey Heyder bir daha eve dönmüyor. Sey Heyder, sır oluyor. Herkesin söylediği şey şu; Sey Heyder, halen orada yaşıyor. O yaşama şekline ‘Dizgûn’ deniliyor.
DİZGÛN: SIRLANMIŞ HAYAT
Peki ‘Dizgûn’ nedir? Yaşlılarımızın söylediklerine göre Sey Heyder’in sır olma haliymiş. Sonra bu kelimenin köküne baktım. Bölgede bazen ‘Dizgûn, Dizgan, Dİzgon, Dizgî’ de denir. Her ne kadar böyle fonetik ses değişikliği olsa da aslında kök hiç değişmemiş. Ama ‘Düzgün’ yok. Çünkü Kirmancî ve Kirmançkî’de ‘ü’ harfi yok!
‘Diz’ Kurmancî’de iki anlam taşıyor. Bir; ‘gizlilik’; yani fark edilmeyen gizlilik anlamı, bir de, hırsızlık anlamı var. Yani iki isimde de kullanılıyor. ‘Gûn, Gun, Gan, Giyan’ kelimesi de canlılık belirten şeyler. Mesela biri korktuğunda ‘Gun te çu’ ya da ‘Gun de zer bu’ denir. Yani ‘benzin gitti’.
Böyle baktığımızda iki kelime bir araya geldiğinde farklı anlam ortaya çıkıyor. Dizgûn kelimesini Türkçeye çevirdiğimizde ‘sırlanmış hayat’ ya da ‘gizemli hayat’ ya da ‘kimsenin fark etmediği hayat’ oluyor.
“DÜZGÜN KELİMESİ YOK VE ONUN YERİNDE ‘MUNTAZAM’ KELİMESİ VAR”
Ama mesela ‘Düzgün’ kelimesinin nereden geldiğine baktığımda örneğin Türkiye’de 100 sene önce bu kelime hiç kullanılmamış. Osmanlı’da da kullanılmamış. ‘Düzgün’ kelimesi yok! Yani Osmanlı yazılarında da hiç ‘Düzgün’ kelimesi yok. Bunu bir edebiyatçı arkadaşımla da irdeledim. Zaten Latin alfabesine geçtikten sonra ‘gın, gin’ eki son 70 yıldır kullanılıyor. Ondan önce Türkçe’de kullanılmıyormuş. Osmanlı’da ‘Düzgün’ kelimesi yok ve onun yerinde ‘muntazam’ kelimesi var.
Dolayısıyla ‘Dizgûn’ ile Türkçedeki ‘Düzgün’ kelimesi her ne kadar ses benzeşmeli olsa da aslında tamamen birbirinden farklı kelimelerdir.”
“HERKES ‘DİZGÛN, ÇİYA YE DİZGÛN, KOYE DİZGÛN’ DER”
Orhan Budak, ‘Çîya ye Dizgûn’a ‘Baba’ isminin nasıl verildiğini de anlattı. Budak, Dersim’de yaşamakta olan ileri yaştaki insanların ‘Düzgün Baba’ ismini kullanmadıklarına işaret ederek şunları söyledi:
“Herkes ‘Dizgûn, Çiya ye Dizgûn, Koye Dizgûn’ der. Çünkü o, sırlanmış hayatın tanımlanmış bir kelimesidir. Türkçede baba niye konuyor? Bir insanın mertebesini, durumunu, yiğitliğini yükseltmek ya da sahiplik yaptığı için ‘baba’ kullanılır. Ama burada insan olmaktan çıkan, sırlanmış, tanrıya daha yaklaşmış bir insana ‘baba’ koymanın hiçbir anlamı yok.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.