PİRHA-Çorlu tren katliamında yaşamını yitirenlerin aileleri ve avukatları, İstanbul Barosu Kültür Merkezi’nde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın toplantısında davanın ilk duruşmasında yaşananlara da tepki gösterildi.
Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde meydana gelen tren kazasının üzerinden tam bir yıl geçti. En az 328 kişinin yaralandığı kazada 7’si çocuk olmak üzere 25 kişi yaşamını yitirmişti. 3 Temmuz’da ilk duruşması görülen Çorlu tren katliamı davasında mahkeme heyeti duruşmadan çekilmişti.
Çorlu tren katliamında yaşamını yitirenlerin aileleri ve avukatları bugün gerçekleştirdikleri basın toplantısında davanın ilk duruşmasında yaşananları anlatarak tepkilerini dile getirdi.
Aileler ve avukatlar adına basın metnini davanın avukatlarından Mürsel Ünder okudu. Ünder, duruşma günü yaşananları şöyle özetledi:
“Duruşma günü sabah erken saatlerde yakınlarını yitiren aileler, yaralılar ve yakınları ile duruşma için hazır olan baro başkanları, milletvekilleri ve ailelerin avukatları Orion AVM önünde toplanarak Adliyeye bir yürüyüş yapmak ve kayıplarını anmak istemişler ancak yürüyüş sırasında kolluk görevlileri tarafından sık sık yürüyüşe müdahale edilmiş, aileler kaldırıma itilmek suretiyle sürekli taciz edilmişlerdi.
Daha adliye bahçesi girişinde kimlik kontrolü dayatması yapılmış, sonrasında katılımcılar herkesin geçtiği ana kapıdan değil girişi dar olan Başsavcılık giriş kapısından adliyeye tek tek önce x-ray cihazından geçirilmiş akabinde üzerleri elle aranarak içeri alınmışlardır.
“POLİSLERDEN BİRİ AİLELERE KAFA ATTI”
Aileler, baro başkanları, milletvekilleri ve avukatlar duruşmanın yapılacağı konferans salonunun avlusuna dahi alınmadan, klimaların kapatıldığı dar bir koridorda yaklaşık bir saat bekletilmişler. Burada da kimlik kontrolü dayatması yapılmış, o sırada kimlik ibraz etmeyen sivil bir şahıs tarafından tüm katılımcılar kamera kaydına alınmış, kimlik sorulması ve çekim yapmaması konusunda uyarılması sonrasında ailelerden bir yurttaşa ‘kafa atmak’ suretiyle saldırıda bulunmuştur. Bu sivil şahsın, olay yerinde hazır olan kolluk görevlileri ile diyaloğu, onlarla birlikte olay yerinden ayrılması sebebiyle kendisinin de kolluk görevlisi olması kuvvetle muhtemeldir.
DURUŞMA SALONUNUN KAPILARI KİLİTLENDİ
Haftalar öncesinden uygun duruşma salonu tahsis edilmesi konusunda yapılan yazılı başvurularımıza, müşteki vekillerinin ve baro başkanlarının sözlü taleplerine kulaklar tıkanmış, sadece müşteki sayısının bile 350 kişi olduğu dosyada 135 kişilik salonda ısrar edilmiştir. Bu hukuk dışı bekletilmenin sonrasında katılımcılar önce duruşma salonunun avlusuna alınmışlardır. Bir kısım duruşma katılımcısı salona girdikten sonra, salonun dolduğu gerekçesi ile duruşma salonunun kapıları kapatılarak kilitlenmiştir. İçeride bulunanların çıkışına, dışarıda kalanların da salona girişine izin verilmemiştir. Özellikle çok sayıda müşteki aile ile müşteki vekilinin duruşma salonuna girişi engellenmiş, adil yargılamayı etkileme suçu işlenmiş, mağdur ailelerin adalete erişim hakkı ellerinden alınmıştır.
Yaklaşık 45 dakika süren bu uygulamanın, duruşma salonunun içine hapsedilenler açısından hürriyeti tahdit suçunu oluşturduğu açıktır. Bu hukuksuz davranışın yapılması talimatını verenler ve bu kanunsuz emri uygulayanlar hakkında tarafımızca suç duyurusunda bulunulmuştur.
“AİLELER VE AVUKATLAR DARP EDİLDİ”
Görevlilerle kapıların açılması konusunda görüşmeler yapılırken duruşma salonu dışındaki aileler ve müşteki vekilleri darp edilmişlerdir. Duruşma salonunun dışında müşteki vekillerinden Av. Aras Doğruel ve mağdur ailelerinden İsmail Kartal darp edilmiş, İsmail Kartal iki gün iş göremez raporu almıştır.
Duruşma salonu içinde Esra Araç fenalık geçirmiştir. Bunun üzerine kilitlenen kapılar açılarak dışarı çıkılmaya çalışılmıştır. Duruşma salonunun her iki kapısını güvenlik görevlileri tamamen kapatmış dışarıya çıkmaya çalışanları veya içeriye girmek isteyenleri engellemiş ve darp etmişlerdir. Bu sırada kazada oğlunu kaybetmiş olan Hüseyin Şahin’in gömleği parçalanmış ve güvenlik görevlileri tarafından tekmelenerek, itilerek darp edilmiştir. Katliamda anne ve babasını kaybetmiş olan Esra Araç aynı şekilde darp edilmiş, iki gün iş göremez raporu almıştır. Mağdur vekillerinden Av. Gökmen Yeşil, fenalaşarak dışarı çıkmaya çalışan Esra Araç ile birlikte dışarı çıkmaya ve Esra Araç’a yardım etmeye çalışırken darp edilmiştir. Av. Mürsel Ünder ve Av. Can Atalay ise güvenlik görevlileri tarafından kapı aralığına sıkıştırılmış ve aynı zamanda tekmelenmek suretiyle darp edilmiştir.
DOSYA MAHKEMEYE İADE EDİLDİ
Tüm bu olaylar sırasında ve sonrasında yakınlarını kaybetmiş ailelelere ‘şov yapma’ vs türünden saygısızca ve ahlaksızca sözler sarf etmekten kaçınmamışlardır. Tüm yaşananlardan sonra aynı güvenlik görevlileri duruşma salonunun içine silahlı olarak girmiş aileleri salonun içinde dahi taciz etmekten geri durmamışlardır. Yaşamını yitirenlerin yakınları ile yaralı aileler ve bazı müşteki avukatları duruşma salonuna girebilmiş, her düzeydeki resmi görevlinin engelleme, darp ve saldırısına karşı duruşmanın başlaması için azami çaba harcayan aileler ve avukatları olmuştur. Duruşma esnasında mahkeme heyeti tarafından yapıldığı bildirilen kayıtta da bu durum açıkça görülebilir.
Nihayetinde başlayan duruşmada müşteki avukatları ve darp edilen aileler mahkeme heyetinden, yaşanan darp, engelleme ve hürriyeti tahdit suçu ile ilgili suç duyurusunda bulunulmasını istemiş, duruşma savcısının da aynı yönde mütalaada bulunması üzerine mahkeme heyeti kanunun açık hükmü gereği saldırıya sebep olanları tespit edip suç duyurusunda bulunması gerekirken duruşmadan çekilmiş, bu hususta karar verilmek üzere dosyayı Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş, Çorlu 2. Ağır ceza Mahkemesi verilen kararı hukuka aykırı bularak mahkemesine iade etmiştir.”
GEÇEN TRENE TAŞ ATILDI İDDİASI
Açıklamada, duruşma gününün ardından yapılan Valilik açıklamasına ve katliamın birinci yıl dönümünde yapılan anmaya ilişkin Anadolu Ajansı ve İhlas Haber Ajansı’nın haberine de tepki gösterildi. “Tespitleri ne ise açıklasınlar” diyen Ünder, duruşma sonrasında yaşananları ise şöyle anlattı:
“Duruşma sonrasında 4 Temmuz 2019 tarihinde Tekirdağ Valiliği tarafından yapılan açıklamada kolluk görevlilerinin görevlerini eksiksiz yaptığı, bazı marjinal şahıs ve grupların provokasyon yaratmaya çalıştığı ifade edilmiştir. Valilik açıklaması manipülasyondur, görüntüler ortadadır. Tespitleri ne ise lütfen açıklasınlar.
9 Temmuz 2019 tarihinde AA ve İHA tarafından servis edilen haberlerde katliamın yıl dönümü nedeniyle 8 Temmuz 2019 günü katliam yerinde yapılan anma sırasında geçmekte olan trene taş atılmak istendiği ve jandarma tarafından engellendiği ifade edilmiştir. Anma görüntüleri her açıdan ortadadır. Ailelerin tabi ki sessizce ağlamasını kimse beklemesin ancak taş atıldığı iddiası alçakça, bilinçli bir yalandır, manipülasyon amaçlıdır.”
“DURUŞMA ÖNCESİ, SIRASI VE SONRASINDAKİ HUKUKSUZLUKLARI KABUL ETMEYECEĞİZ”
Dava avukatlarının Çorlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden arandığı ve haklarında ‘kamu malına zarar vermek’ten soruşturma açıldığını hatırlatan Ünder, “10 Temmuz 2019 tarihinde bazı meslektaşlarımız, kendisini kolluk görevlisi olarak tanıtan kişilerce aranarak kamu malına zarar verildiği iddiasıyla haklarında soruşturma açıldığı belirtilmiş, soruşturma numarası sorulması üzerine ‘henüz dosya numarası verilmedi’ denilerek konu geçiştirilmiştir. Meslektaşlarımızı arayan telefon numaraları bellidir. Duruşma öncesi, sırası ve sonrasındaki hukuksuzlukları kabul etmeyeceğimiz ortadadır. Duruşma gününe dair tüm delillerin ve görüntülerin toplanmasını ve açıklanmasını istiyoruz” dedi.
“Ne yapıldı, ne yapılmaya çalışılıyor?” sorularının da yanıtlarını veren Ünder, “Günümüzün teknolojik gerekleri, bölgenin jeolojik, hidrolojik, meteorolojik özellikleri dikkate alınmadan hat yenilemesi yapılmış, hatalı inşa ve çalışma yürütülmüş, eksiklikler tespit edilmesine rağmen müdahale edilmemiş ve göz göre göre yaşanan faciada 25 insanımız öldürülmüştür” diye konuştu. Ünder, ayrıca bugüne kadar etkin bir yargılama yürütülmediğini de şöyle açıkladı:
“ETKİN BİR SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMEDİ”
“Başlatılan soruşturmada hemen o gün ve olay yerinde bilirkişi listesinde olmayan ve başta TCDD olmak üzere kamudan ihale alan kişiler, TCDD’ye danışmanlık yapan kişiler bilirkişi olarak atanmış; hazırlanan raporla Ulaştırma Bakanı, TCDD Genel Müdürü ve Üst Yönetimi, TCDD Taşımacılık A.Ş. Üst Yönetimi, Makinistler ve esas sorumlular aklanmış, haklarında takipsizlik kararı verilmiştir.
Deliller toplanmamış, şüphelilerin ifadesi alınmamış, etkili soruşturma yürütülmemiş, itirazlara rağmen yeni rapor alınmamış, bağımsız hazırlanan diğer uzman raporları dikkate alınmamıştır. TBMM’de verilen araştırma önergeleri reddedilmiş, katliamın aydınlatılması istenmemiştir.
Nihayetinde yukarıda açıklandığı üzere bir yıldır duruşmayı bekleyen ailelerin acısı yeniden kanatılarak duruşma yapmamak için resmi makamlar tarafından her türlü girişim yapılmış ve en sonunda duruşmaya başlama konusunda başkaca engel kalmadığı anda mahkeme heyeti duruşmadan çekilme kararı vermiştir.”
AİLELER VE AVUKATLARIN YARGILAMAYA İLİŞKİN İSTEKLERİ
Ünder, Çorlu tren katliamında yaşamını yitirenlerin aileleri avukatlarının yargılamaya ilişkin isteklerini ise şöyle sıraladı:
“Tefrik kararı ile devam eden soruşturma etkili bir şekilde yürütülmeli, sorumluluk alanı sadece 1. bölge yetkilileri sınırında tutulmamalı, genişletilmelidir.
Takipsizlik kararı yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan başvuruda hukukun önü açılmalıdır.
Meclis araştırma komisyonu kurularak katliam aydınlatılmalı, sorumlular yargılanmalıdır.
Devam eden yargılamada öncelikle tüm tarafların katılımına uygun bir duruşma salonu tahsis edilmeli, sorumluların tamamının tespitini sağlayacak şekilde etkili bir kovuşturma yürütülmelidir.
Ailelerin anma ve duruşma öncesinde yapmak istedikleri yürüyüşte güzergah araç trafiğine kapatılmalı, ailelere valilik ve kolluk birimi tarafından gerekli destek sunulmalıdır.
Çocuklarını kaybeden annelere, anne-babalarını kaybeden çocuklara, eşlerini, kardeşlerini, sevdiklerini kaybeden insanlara yapılan bu muameleyi kabul etmiyor, bir daha benzer acılar yaşanmaması için tüm yurttaşları duyarlı olmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.
Kamu görevlilerinin sorumluları aklama, gizleme ve koruma refleksinden vazgeçmelerini, katliamın aydınlatılması için ailelere ve hukuk mücadelesi yürütenlere yardımcı olmalarını, görevlerini yapmalarını bekliyor, herkes için adalet istiyoruz.”
“İKİ SANIĞIN İFADESİ AİLELERDEN KAÇIRILDI”
Avukat Mürsel Ünder, sanıklardan Çetin Yıldırım ve Turgut Kurt’un, Çorlu dışında oturmaları sebebiyle talimatla ifadelerinin alındığını ve duruşmayı takip etmek üzere gittiklerinde iki sanığın ifadesinin hakim tarafından değil; hakimin özel kalemi tarafından alındığını gördüklerini belirtti. Ünder, “Katliamın sorumlusu olarak önümüze çıkarılan 4 kişi, esas mahkemede dinlenmeli. Bizim yazılı talebimize rağmen Çetin Yıldırım ve Turgut Kurt, Çorlu dışında oturduğu için bu kişiler hakkında talimatla ifade alınması kararı alındı. Müştekilerin doğrudan soru sorma hakkı ve yüz yüzelik ilkesi kısıtlanmış oldu. Bugün yaşadığımız şey itibariyle yanlış olması dışında çok daha kötü bir duruma geldi. Duruşma saati 10.33’tü. 10.23’te ilgili mübaşire dosyaya girmek istediğini belirtmiş daha sonra da ben yetiştim ve ikimiz beraber duruşmaya girmek istedik. Sanığın geldiğini, hakimin önüne gitmediğini, kalem müdürü tarafından gerçekte hakim önünde ifade vermiş gibi gösterilmiştir. Bu yeni bir dönüm noktası. Bununla ilgili gerekli suç duyurularını yapacağız” ifadelerini kullandı.
“BİZ ACIMIZI BİLE KONTROLLÜ YAŞIYORUZ”
Açıklama sırasında konuşan katliam mağdurlarından Mısra Öz Sel, şunları söyledi:
“Çorlu katliamının neresinden tutarsak elimizde kalıyor. Baktığımız zaman çok büyük kayıp ve acı var. Bu acı nedense bu ülkede sanıyorum ki ucu bir yerlere dokunuyor diye örtülmeye çalışılıyor. İlk günden beri, iddianame çıkmadan önce bu kadar büyük bir acının karşısında tüm sakinliğimizi koruyarak ve bu ülkedeki adalet sistemine inanmak isteyerek hareket ettik. Ama ne zaman ki bizim karşımıza bilirkişiler, yanlı kişiler olarak çıktı; ne zaman ki onların verdiği bilirkişi raporunda iddianame sadece 4 kişiyi sorumlu tuttu ve diğerlerini aklamaya çalıştı; biz o zaman gördük ki adaletin çıkması başkalarının korunması karşısında çok önemsizdi. Biz bu işin peşini bırakmayacağımızı söyledik. Bu bir psikolojik savaşa döndü artık. AYM önüne gittiğimizde de sadece üzerimizde tişörtlerimizle kolluk kuvvetlerinin kendini bilmez davranışlarıyla karşılaştık. Şiddetten uzak bir şekilde kendimizi korumaya çalıştık. Biz defalarca mahkeme heyetine dilekçe verdik. Baro başkanları bizler adına görüşmeler yaptı. Duruşma salonunun yeterli olmadığını ve çok fazla katılımcının olduğunu söyledik. Üzülerek görüyorum ki aslında 25 kişinin adaletinin sağlanmasından çok bu olayın üstünün bir şekilde kapatılması istendi. Aileler başka konularla gündeme gelsin istendi. Şiddetle zorlanıyoruz. Duruşma salonunun talebimizin tam aksine 130 kişilik bir salondan oluşması, kapıların kilitlenmesi, içeriye girmek isteyen ailelerin darp edilmesi bana kalırsa planlı. İçinde bulunduğum iyi niyeti, artık aynı düzeyde koruyamıyorum. ‘Trene taş atıldı’ diye haberler çıktı. Hiçbir acı yoktur ki dışarıya öfkeyle taşmasın. Evladımızı, anne-babamızı kaybettik. Biz onların parçalanmış bedenlerini aldık. Çok canımız yanıyor. Bizim canımız yanarken ‘trene taş attı’ diyebiliyorlar. Biz acımızı bile kontrollü yaşıyoruz, sakince yaşıyoruz. Hangi insan canını o rayların altında toplamış ve o tren o raylardan geçerken sakin kalabilir? Evet, taş da atmak istedik, kaya da atmak istedik. Ama hiçbir şey yapmadık. Biz acımızı olduğu gibi, sakin şekilde yaşayarak; bu davanın peşini bırakmadan yaşayacağız. Avukatlarımız yanımızda, kamuoyunun çok büyük desteğini alıyoruz. İlk günden bugüne kadar üstü örtülmeye çalışılan bu davada, yapılması gereken asıl konu 25 kişinin ihmaller sonucu öldüğü ve bu ihmalden sorumlu Ulaştırma Bakanı, TCDD Genel Müdürü ve altındakilerdir. Onlar yargılanana kadar biz haklı davamızda dimdik durmaya devam edeceğiz.”
“KATLİAMDA İHMALLER ZİNCİRİ VARDI”
Katliamda, biri kızı olmak üzere ailesinden toplam dört kişiyi yitiren Zeliha Bilgin ise şunları söyledi:
“8 Temmuz Çorlu tren katliamında niçin bazı kısımlar kollanıyor? Bizler adalet arıyoruz. Ben koskoca ailemi kaybettim. Bu kadar büyük acılarla 12 aydır adalet arıyorum. Hiçbir zaman nezaketimizden çıkmadan adalet sarayı kapılarına gittik. 4 kişinin yargılanmasını asla kabul etmiyoruz. Katliamda ihmaller zinciri vardı, dört alt düzey çalışanın yargılanmasını asla kabul etmeyeceğiz. Sinyalizasyon, yol bekçisi ve uyarılara rağmen önlem yoktu ve bunun üzerine 4 kişi mi yargılanacaktı? Bize yapılan haksızlıklara izin vermeyeceğiz.”
“HÜKÜMET KAPISI KİLİTLENMEZ”
Katliamda eşini kaybeden Ekrem Tuna ise şunları dile getirdi: “Kazadan sonra eşimi buldum, vagonun altında kalmıştı. 1 buçuk saat sonra köylüler ve helikopter geldi. O zamana kadar orası bir can pazarıydı, çok ölü ve yaralı vardı. Köylülerden başka yardıma gelen olmadı. O günden bugüne Çorlu Başsavcılığı’na gittik, mahkeme başlasın diye. Duruşmada milletin yarısı içeri girdi, yarısı dışarıda kaldı. Koyun gibi bizi içeri soktular. Avukatlar, milletvekilleri, ölülerin yakınları içerideyiz; içeridekiler dışarı çıkamıyor, dışarıdakiler içeri giremiyor. Cami kapısıyla hükümet kapısı kilitlenmez. Kilit mübaşirdir. Mübaşir kapıda durur, herkesi çağırır. Ben o kadar jandarmalık yaptım, bizim mahkeme kapısı gibi mahkeme kapısı görmedim. Bu işin peşini bırakmayacağız, ölümüne kadar devam edeceğiz. Bu işin üzerini örtemeyeceksiniz.”
“OĞLUMUN MEZARINA DEĞİL OKULUNA GİDECEKTİM”
Katliam mağdurlarından Hüseyin Şahin ise şunları belirtti: “Yaşadığımız şeyleri anlatması bile güç. Ben oğlumu gül gibi büyüttüm, 18 yaşına getirdim. Çok değerli biriydi. Herkesin evladı değerlidir. Bugünleri görecek miydik? Keşke o trene bindirmeseydim. Hala acılar içindeyiz; evde aile yaşantımız bitti. Ben böyle bir adalet, böyle bir düzen olduğunu bilmiyordum. Yavaş yavaş kafamıza dank etti. Biz acımızı yaşayacağımız yerde, devlet bize neler yaşatıyor? Biz kimseye el kaldırmayız, emri veren kişiler izahatını bize yapsın. Bize saygı göstermeleri gereken yerde biz yerlerde sürüklendik. Bizi isterlerse öldürünceye kadar dövseler yine de yılmam. Polis bana ‘Sen kimsin?’ diyor. Ya asıl sen kimsin? Bunlarda hiç mi vicdan yok? Nasıl okul okuyup da o mevkilere gelmişler, ben merak ediyorum. Kolluk kuvvetlerimize, valilere yazıklar olsun. Ana-babalarına da yazıklar olsun. Bu ülkeyi yeri gelince ben savunacağım ama onlar bırakıp kaçacak, ben biliyorum. A Haber, bizim yaptığımız hangi eyleme geldi? Politikacıları lekeliyorlar; ama beni lekeleyemez. Ben kurşun da sıksam hakkımdır. Benim çocuğum ölürken o tren 120 kilometreyle gidiyordu, o gün 20 kilometre ile gidiyordu. A Haber, bizim orada evlatlarımızı tek başımıza çıkardığımız görüntüleri çekmedi; kameraları kapattı. Neden onları çekmedin? Ben her gün mezara gidip dua okumak zorunda mıydım? Ben oğlumun okuluna gidip başarılarına bakacaktım.”
“GECENİN AYAZINDA MEZARLARIN BAŞINA GİTTİĞİMİZİ KİMSE BİLMİYOR”
Son olarak söz alan katliam mağdurlarından İsmail Kartal da şunları söyledi: “Trenden sağ çıkan çocuklarımız var. O ailelerin neler çektiğini sadece onlar biliyorlar. Her yağmur yağdığında, her toprak koktuğunda o çocuklar evde saklanacak yer arıyorlar. Yine o faciayı yaşayacağız diye. Çocuklarımız var, telefonlarımızı alıp annelerini aramaya çalışan. Sabahın köründe, gecenin bir ayazında mezarların başına gittiğimizi kimse bilmiyor. Hala kalkmışlar, bizleri marjinal gruplar olarak görüyorlar. Hala bizim üzerimize oynanan oyunlar var. Ne söylenebilir ki? Kimse ne yaşadığımızı bilmiyor. Bir daha böyle katliamlar yaşanmasın. Bizim çektiğimiz acıları başkaları çekmesin. Bunu istemek bu kadar mı zor? Biz bunlarla mı uğraşacağız? Bir üniformanız olunca içinizden yaratık çıkmasın. Birilerinden çekinceniz olmasın. O makamı, görevi, üniformayı niçin aldığınızı unutmayın. Dua etsinler ki biz sadece taş atmaya yeltendik. Yaptıklarımızın hepsi o gün yaşadıklarımızdan ötürü. Biz tırnaklarımızla kazdık toprağı. Birilerine yalakalık yapacaksınız bu işi yapmayın. Bu okulları okumayın.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.