PİRHA – Eski Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Sekreteri İbrahim Karakaya, İstanbul’da stand up gösterisi sırasında Aleviler ve Sivas Katliamı ile ilgili söylemleri tepkilere yol açan Pınar Fidan’a ve yaptığı gösteriye ilişkin bir yazı yazdı. Karakaya, “Cemevlerine saldırma, otele doldurup yakma” söylemi, kahkahalarla gülünecek bir mizah konusu mudur?, Kerbela’dan günümüze kadar birçok katliam yaşamış bir toplumun acıları mizah konusu edilebilir mi?” ifadelerine yer verdi.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaptığı stand up gösterisinde Alevilere ilişkin söylemlerine tepki gösterilen Pınar Fidan’a ve gösterisine ilişkin bir yazı kaleme alan Eski Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Sekreteri İbrahim Karakaya, toplumsal mizah anlayışına değindi.
Karakaya, “Pınar Fidan’ın bu gösterisinde Alevilerin tabularına dokunmak yoktur. Cemevi saldırıları, Madımak’ta yakılmak tabu değildir ki? Bu eylemler insanlık suçudur, zaman aşımı da yoktur. Toplumu düşünmeye sevk edecek bir yol göstericilik de yoktur” dedi.
“Aydın Selcan ve bazı yazarların belirttiği gibi “ Teşekkür borçlu olduğumuz” bir toplumsal uyanışta söz konusu değildir” diyen Karakaya, “Aydın Selcan’ın, eleştirenleri (hakaret ve tehdit edenleri kast etmiyorum) Charlie Hebdo katliamıyla benzeştirmesini de yersiz ve meseleyi anlamadığını gösteriyor. Alevilerin ve örgütlerinin sistem tarafından ve Sünni inanç tarafından yok sayılmalarına rağmen gerek ülkemizde gerekse de yurt dışında verdiği eşit haklar mücadelesini görememe ve küçümseme hakkına da kimse sahip değildir” ifadelerini kullandı.
İbrahim Karakaya, Pınar Fidan’ın konuyla ilgili olarak basına yaptığı açıklamada, yaptığı gösteriyi savunduğunu ve uğradığı mağduriyeti anlattığını belirterek, şunu vurguladı:
“İnsan olarak, özellikle de kadın kimliği ile empati yapıp Madımak’ta çocuklarını yitiren annelerin acılarına, onların hiç de kabuk bağlamayacak yaralarına merhem olmayı deneyebilirdi.”
İbrahim Karakaya’nın yazısının tamamı şöyle:
“Pınar Fidan, bir mekanda yaptığı stand-up gösterisinde “mizah” olarak dile getirdiği konular uzun zamandır tartışılmaktadır. Sosyal medya üzerinden yaşanan tartışmalar ve tepkiler toplumsal psikolojimizin geldiği noktayı anlamamız açısından önemlidir. Konu, özünden koparıldı ve başka bağlamda tartışılmaya başlandı. Söylenen sözlerin ve mizaha konu edilen konular üzerinden sağlıklı bir tartışma yapılamadı. Bu konuda tepki gösteren kimilerinin hakaret içeren paylaşımları konunun önüne geçti. Alevi kurum ve kanaat önderleri konuya, tarihte yaşadığı katliamları ve yakın dönemde yaşadığımız Madımak Katliamı’nı basitleştiren bu yaklaşımı kabul etmeyerek tepkilerini gösterdiler. Yakın dönemde de televizyon programlarında “Mum söndü” safsatasıyla Alevilere hakaret eden ünlü şovmenler vardı. Hulki Cevizoğlu, Güner Ümit, Mehmet Ali Erbil bunun örnekleriydi. Bunlara karşı da Alevi örgütleri ve Aleviler tepki gösterip yargıya gittiler. O dönemde kimse ‘bunlar mizah yapıyorlar’ diyemedi. Şimdi de Pınar Fidan’ımız bunlara eklendi… Söyledikleri tabuları yıkmıyordu, aksine yaraları kanatıyordu. Bir farkı vardı, diğer üç şovmen erkekti, Pınar Fidan kadındı. Sosyal medyayı kullanmadığım için bilmiyorum, fakat yapılan eleştiriler dışındaki, her türlü hakaret içeren söylemi kınadığımı ve reddettiğimi belirtmek isterim.
“DÜŞÜNCESİZLİK, CEHALET VE DİLİNE HAKİM OLAMAMA DURUMU”
“Erkek kadın sorulmaz muhabbetin dilinde,
Hak’ın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok,
Noksanlıkta eksiklikte senin görüşlerinde.”
Hacı Bektaş VELİ
Söylenen sözlerin sahibinin cinsiyet ve etnik kimliğine bakmadan değerlendirmek gerekir. Pınar Fidan’ın kadın veya Alevi olması ona bir ayrıcalık tanımaz. Dolayısıyla mizah konusu edilen olaylar, “Cemevlerine saldırma, otele doldurup yakma” söylemi (diğer konular, metro ve İmamoğlu’nun sarılması beni ilgilendirmiyor), kahkahalarla gülünecek bir mizah konusu mudur? Kerbela’dan günümüze kadar birçok katliam yaşamış, mum söndüren iftiraları, kestiği yenmez, canı, malı, namusu fetvalarla birlikte yaşadığı Sünni topluma helal kılınmış bir toplumun acıları mizah konusu edile bilinir mi? Aleviler, Madımak’ta yitirdiği canları “yakıldılar” diye tanımlamıyor. Onları “Ateşte semaha durdular ve Pir Sultan’a yoldaş oldular” diye tanımlıyor. Bu anlamda, Pınar Fidan’ın yaptığının “sanat, özgür düşünce, ofansif mizah” olarak kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bu bir düşüncesizlik, cehalet ve diline hakim olamama durumudur.
‘SÖZ AĞIZDAN ÇIKTIKTAN SONRA SEN ONUN ESİRİSİNDİR’
“Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirindir, çıktıktan sonra sen onun esirisindir” Hz. Ali, “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” Yunus Emre ve Ozan Emekçi’nin dediği gibi “ Eyvah neler açtın başıma benim, beni ellik ellik gezdiren dilim” öğütleri bunu en iyi anlatan tanımlardır.
Ofansif mizah; “Kutsallara, doğmalara, tabulara karşı yapılan, ağır olmasına karşın düşündürmeyi amaçlayan mizah” olarak tanımlanır. Alevi Bektaşi yaşamı ve edebiyatında mizah önemli bir yere sahiptir. Oldukça zengin örnekleri vardır. Alevi Bektaşiler Tanrı ile yarenlik ederler. Yobazlıklara, tabulara, tanrı korkusuna, cennet- cehennem gibi olgulara karşı yarattığı mizahi yaklaşımlarla Tanrı- doğa ve insan ilişkilerini ortaya koyarlar.
“Ya Rab senin mekanın yok,
Yatağın yok, yorganın yok,
Hem dinin hem imanın yok,
Her bir şeyden münezzehsin” Edip HARABİ
“Garip kulun yaratmışsın,
Derde mihnete katmışsın,
Onu aleme almışsın,
Sen çıkmışsın uca Tanrı”. Kaygusuz ABDAL
“ELEŞTİRİLER AÇIKLAYICI TARZDA OLMALIDIR”
“Kimden korktun da gizlendin,
Çok arandın. Çok izlendin,
Göster yüzün çok nazlandın,
Yüzün mahrem ferde senin” Aşık VEYSEL
Bu konuda, beş ciltlik Alevi Bektaşi Şiirler Antolojisi ve Bektaşi Fıkraları kitaplarında sayısız örnekler vardır. Ofansif mizahın en güzel örneği, bir Bektaşi olan Nasrettin Hoca’dır. Ofansif mizah, tüm tabulara karşın, düşündürmelidir. Birçok sohbette de rahatlıkla, Bektaşi’nin biri diye başlarız. “Bektaşi’nin yolu Kahire’ye düşer. Dönem Kavalalı Mehmet Paşa dönemidir. Sokaklarda şık kıyafetleri ile dolaşan askerleri görünce birine sorar. Bunlar kimdir? Cevap olarak “ Mehmet Ali Paşa’nın kullarıdır” denir. Bektaşi yüzünü yukarı çevirip; “ Ey Allahım, bir Mehmet Ali Paşa’nın kullarına, bir de kendi kullarına bak da utan” der.”
“CEMEVLERİNE SALDIRI, MADIMAK’TA YAKILMAK TABU DEĞİLDİR”
Pınar Fidan’ın bu gösterisinde Alevilerin tabularına dokunmak yoktur. Cemevi saldırıları, Madımak’ta yakılmak tabu değildir ki? Bu eylemler insanlık suçudur, zaman aşımı da yoktur. Toplumu düşünmeye sevk edecek bir yol göstericilik de yoktur. Aydın Selcan ve bazı yazarların belirttiği gibi “ Teşekkür borçlu olduğumuz” bir toplumsal uyanış da söz konusu değildir. Aydın Selcan’ın, eleştirenleri (hakaret ve tehdit edenleri kast etmiyorum) Charlie Hebdo katliamıyla benzeştirmesini de yersiz ve meseleyi anlamadığını gösteriyor. Alevilerin ve örgütlerinin sistem tarafından ve Sünni inanç tarafından yok sayılmalarına rağmen gerek ülkemizde gerekse de yurt dışında verdiği eşit haklar mücadelesini görememe ve küçümseme hakkına da kimse sahip değildir.
Pınar Fidan’ın yaptıklarına katılmasam da, onun düşüncesini belirtmesine sonuna kadar saygı gösteriyorum. Benim de onun düşüncelerine katılmama ve eleştirme hakkımın çok değerli olduğunu biliyorum.
Bu nedenle, konuya gösterilen tepki ve eleştiriler açıklayıcı tarzda olmak zorundadır. Hakaret, tehdit, özellikle kadın kimliği üzerinden gösterilen tepkiler, özel yaşamının konuyla bağlantılı olarak tartışma konusu yapılması asla ve asla kabul edilemez.
“AÇIKLAMA VE ÇABA GÖSTEREBİLİRDİ”
Pınar Fidan’ın konuyla ilgili olarak basına yaptığı açıklamada, yaptığı gösteriyi savunmakta, uğradığı mağduriyeti anlatmaktadır. “İncinen varsa özür dilerim” diyerek tavrını ortaya koymuştur. İnsan olarak, özellikle de kadın kimliği ile empati yapıp Madımak’ta çocuklarını yitiren annelerin acılarına, onların hiç de kabuk bağlamayacak yaralarına merhem olmayı deneyebilirdi. Bu konuda bir açıklama veya çaba gösterebilirdi. Alevi olduğunu söyleyen biri bunun Alevi inancındaki uygulamasını bilirdi. Genç olduğu için bilmiyor olabilir, ailesi eğer bir Ocağa bağlı ise gider Pir’ine niyaz eder, dara durabilir, rızalık isterdi. Hiçbir yargı, insanın kendi vicdan yargısının önüne geçemez. Anlaşılan odur ki, bu olayın reklam boyutu onun daha çok işine gelmiştir.
Dolayısıyla, benim açımdan, yaptığı yanlışlıktan ve yaptığı yanlışlığı savunmada ısrarcı olduğu için kınadığımı, bu olay nedeniyle uğradığı haksızlığı da kabul etmediğimi belirtmek isterim.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.