PİRHA- Dr. Serpil Deniz Şahin, Kürt meselenin çözümünde gelinen aşamayı ve iktidarın Alevilere yönelik yeni açılım hazırlığını değerlendirdi. Serpil Deniz Şahin özgürlük, demokrasi ve barışın toplumu bir arada tutan ‘sac ayakları’ olduğunun altını çizerek, “Alevilerin tarafı bellidir. Bu tarihi kavşakta Alevilerin tarafı karanlığa karşı aydınlıktan, barıştan, kardeşlikten, demokrasiden, emekten, birleşik bir mücadelenin yanında olacaktır” dedi.
Kürt meselesinde gelinen aşamayı yorumlayan Dr. Serpil Deniz, Ortadoğu’da oluşan yeni güçler dengesinin Kürt meselesinde çözümü dayattığına işaret ederek, halklar arasında atılan düşmanlık tohumlarının ortadan kalkmasını sağlayacak her adımın akıl ve vicdan sahibi herkesin desteklemesi gerektiğini ifade etti.
İmha ve inkar politikası çemberinde tutulan Kürt meselesinin ‘terör ve milli mutabakat’ gibi söylemlerle kötürümleştirilmek istenmesine değinen Serpil Deniz Şahin, “Bu meselenin halkların kendi kaderine tayin hakkı, kültürel hakları, yerinden yönetim, inkâr gibi derin analizleri ve çözümleri üretilmeden, tarihsel köklerinden kopartılarak siyasi çıkarlar için araçsallaştırılması, toplumsal barış için tarihsel bir fırsatında heba edilmesi kaygısını besliyor” yorumunda bulundu.
Farklı talepler etrafında mücadele edenlerin birleşik bir mücadele hattı örmesinin toplumsal barışın yeşermesi için fırsatlar doğuracağını sözlerine ekleyen Serpil Deniz Şahin, özgürlük, demokrasi ve barışın toplumu bir arada tutan ‘sac ayakları’ olduğu belirlemesinde bulunarak, “Bunlardan birinin olmadığı yerde diğeri yeşeremez, dengede duramaz” diye kaydetti.
Serpil Deniz Şahin, Alevilerin eşit yurttaşlık talebinin hiçe sayıldığı ve demokratik taleplerin elektrik-su ihtiyaçlarına indirgenerek biat etmeye zorlandığı eleştirisinde bulunarak, “Bizler ancak birbirimizin Hızırı olmaya, dayanışmayla örgütlenmemize, cansuyu olmaya, Alevice yaşamayı hayata geçirmek için yola çıkarsak iç ve dış kurtçuklarla baş edebiliriz. Böylelikle bu çınarı toplumsal kökleriyle buluşturursak, ondan aldığı güçle demokrasiyi, barışı daha da yeşertebiliriz” diye belirtti.
CUMHURİYETİN 100 YILI VE BÜYÜK RESİM
PİRHA- Uzun zamandır gündemde olan ve silahları yakmaya kadar giden bir süreç var. Devlet kanadının ‘hamaseti bol, çözüm önerileri az’ politikası karşısında birçok toplumsal kesimden somut adımların atılması çağrısı yapıyor. Siz bu süreci nasıl okuyorsunuz?
Serpil DENİZ ŞAHİN: Barışı konuşmadan önce adeta coğrafya kaderdir sözünden hareketle Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yılını değerlendirerek büyük resme bakmak gerekiyor diye düşünüyorum. Geçen 100 yılda devletin tek ulus yaratma siyaseti ve politikasıyla da gördük ki, çok büyük yaralara ve bedellere mal oldu. Erdoğan Aydın hocamın deyimiyle Cumhuriyetin kuruluşunda ki ilk Meclis’te “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ruhuyla kurulacak yeni ülkenin Türkün, Kürdün, Lazın, Alevinin, Sünninin ortak yurdunu birlikte kurma enerjisiyle yola çıkılmıştı. Bu toplumsal enerji ve umudun geçen bunca yılda yanlış iliklenen düğmeler sebebiyle “Benim istediğim gibi Kürt, benim istediğim gibi Alevi, benim istediğim gibi kadın, hatta benim istediğim gibi Türk olacaksın” yaklaşımı ile adeta kötürümleştirildiğini yaşayarak gördük. Uzun yıllar boyunca bu coğrafya da Cumhuriyet kuruluş paradigmasındaki farklılıkların zenginlik değil, peşinen düşman olarak gören inkâr, imha, katliam ve asimilasyon politikalarını besleyen siyasetle şekillendi. Şimdi de tarihsel devamlılıkla askeri darbenin ruhunu taşıyan AKP-MHP bloğu Cumhuriyetin kalan demokrasi kırıntılarını da yok etme telaşında. Bizler bugün barış, özgürlük ve demokrasi kavramlarının bağlamlarından koparılarak onları hayata geçirmek için emperyalistlerin elinde kullanışlı aparatlara dönüştürdüğünü üzülerek izliyoruz.
“ÇOK KATMANLI BİR KRİZ SARMANLINDA BİR YOL AYRIMINI GELMİŞ DURUMDAYIZ”
Dünyada, Ortadoğu’da ve ülkede yaşanan çok katmanlı bir kriz sarmalında bir yol ayrımına gelmiş durumdayız. Demokrasi ve özgürlüklerin ayrılmaz bir parçası olan barışı konuşurken Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesine ilişkin emperyalist planları ve onun ayrılmaz bir parçası olarak Türkiye’deki rejiminde yeniden şekillendirilme gayretini görüyoruz. Bu konuda ABD’nin Türkiye Büyükelçisi kendisi de emlak devi olan Tom Barrack’ın da gündeme getirdiği,” Türkiye için en iyi yönetim şekli Osmanlı milletler rejimidir, “İsrail bölgede güçlü ulus devlet istemez”, “Lozan sorunlu bir anlaşmadır” gibi demeçleri ile, Recep Tayyip Erdoğan’ın ümmetin birliği çağrısı, ya da Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Kürt biri Alevi olsun” şeklindeki açıklamalarının rastlantı olmadığı açıktır. Türkiye’deki saray rejimi uzun süredir Ortadoğu’nun şekillenmesi için gündeme getirilen emperyalist politikalarının gönüllü savunucusu olarak BOP eş başkanlığı yaptı. Suriye’de Esad rejiminin yıkılması için cihatçıları eğitip donatıp, silah temini dahil her türlü desteği binlerce sivil insanın ölmesi, yerinden edilmesi pahasına yaptı. Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi için yürüttüğü iş birliği politikaları ve İsrail ile sürdürdüğü ticaret anlaşmaları ile bugün ortaya çıkan tablonun önemli aktörlerinden biri oldu. Adeta Irak, Libya, Suriye, Lübnan gibi ülkelerde gündeme gelen rejim değişiklikleriyle ABD ve İsrail’in çıkarlarına uygun bir mıntıka temizliği yaptı.
“TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN TARİHSEL BİR FIRSATIN HEBA EDİLMESİ KAYGISI BESLENİYOR”
Şimdilerde içerde Kürt inkarı sürerken, seçilmiş bölgelerde kayyumlar atayarak Kürt siyasetçileri adeta rehin alan AKP- MHP bloğu, ABD ve İsrail ekseninde yer kapabilmek adına şimdi de hızla Kürt halkasına tutunmayı seçti. İktidarını korumak için Trump’la kol kola gezen Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununda u dönüşü yapan Devlet Bahçeli’nin, “Terörsüz Türkiye” söylemlerinin altında Ortadoğu’da Osmanlıcılık oynayarak eski Turancı hayalleri yatmaktadır. Dış politikadaki bu niteliksiz dönüşüm içerde de derinleşen ekonomik kriz ve hukuku muhalefet için bir sopa gibi kullanıp bastırmaya çalışmasından doğan siyasi kriz tek adam rejiminin cilalarının döküldüğünü bize gösteriyor. Buna rağmen ömrü uzatmak için kah Alevi açılımı, kah barış söylemini kullanarak Kürt sorunu çözermiş gibi yapıp rıza üretme telaşında. Cumhuriyetin kuruluşundan beri inkar, imha, asimilasyon çemberinde tutulan , toplumsal, sosyolojik ve siyasi dayanakları olan Kürt sorununu terör ve milli mutabakat gibi söylemlerle kötürümleştirip, halkların kendi kaderine tayin hakkı, kültürel hakları, yerinden yönetim, inkâr gibi derin analiz ve çözümler üretmeden, tarihsel köklerinden kopartılarak siyasi çıkarlar için araçsallaştırılması, toplumsal barış için tarihsel bir fırsatında heba edilmesi kaygısını besliyor. Kuşku yok ki silahların susması çatışma ortamının geride kalmış olması başlı başına olumludur. Uzun yıllar süren savaşın yarattığı acıların son bulması, halklar arasında atılan düşmanlık tohumlarının ortadan kalkmasını sağlayacak her adım akıl ve vicdan sahibi herkesin desteklemesi gereken bir durumdur.
FAŞİZM BİR YOL KAZASI DEĞİLDİR!
Ortadoğu’da oluşan yeni güçler dengesinin yarattığı olanakları değerlendirme arzusu, risklere karşı önlem geliştirme refleksi ama en önemlisi temsil ettikleri sistemin ihtiyaçlarına cevap verme zorunluluğu Ortadoğu sürecinin bir alt bileşeni olan Türkiye’de yeni bir süreci başlattı diyebilir miyiz?
Dünyada emperyalist saldırganlığın arttığı, küresel kapitalizmin çelişkilerin derinleştiği, burjuva demokrasisinin seçim ve parlamento merkezi kırıntılarının dahil anlamını kaybettiği, derin eşitsizlik ve yoksulluk içinde toplumların parçalandığı, adete büyük köle pazarına dönüştürülen dünyada ki çoklu kriz döneminde vekalet savaşlarının gölgesinde barışı, toplumsal barışı konuşmak gittikçe zorlaşıyor. Çünkü ABD’nin ekonomik siyasal hegemonyasını zayıfladığı, Çin başta olmak üzere çok kutuplu bir dünya dengesinin kurulduğu ortamda askeri gücünü ön plana alarak, yıkıcı siyasete yönelmesi söz konusu. Hedef alınan bölgeye ABD ve batı emperyalizminin temel motivasyonu bölgenin zengin enerji kaynaklarına ve ticaret yollarının kendi lehine kontrolü ve takibinin istemesi yatıyor. O yüzden insan hakları demokrasi özgürlük getireceğiz propagandasına bile gerek duyulmuyor artık. Dünya petrollerinin %65.3’ü, doğalgazın %36,1’nin bulunduğu bölge batı ve Asya’nın enerji ihtiyacının büyük bölümünü karşılamakta. Ortadoğu’nun yıllar boyu kan gölüne çevrilmesinin sebebi ABD’nin ve batının enerji havzalarındaki çıkarlarını koruma kaygısından başka bir şey değildir. Bu da bölgemiz başta olmak üzere pek çok yerde iç savaştan, askeri darbeleri nükleer savaş risklerinden işgalleri uzanacak bir alaca karanlık dönemine girdiğimizi gösteriyor. ABD başkanı Trump’ın Panama ve Grönland’da uzanan toprak talebi müttefiki ve komşusu Kanada üzerinde dair egemenlik iddia eden demeçleri bir 19. yüzyıl kaba emperyalizm ile karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor.
Fikret Başkaya hocanın dediği gibi; bu ne ilk nede son. Batı dünyayı kazandıysa bu kültürünün dininin ya da değerlerinin üstünlüğünden değil örgütlü şiddet kullanmadaki üstünlüğündendir.” Bolluğun, refahın özgürlüğün, demokrasinin sembolü olarak sunulan Batı nereye bakıldığına göre değil nereden bakıldığıyla ilgilidir. Kapitalizm demek sömürü, yağma, talan, kolonyalizm, emperyalizm ,savaş, ücretli emeği sömürüsü, karşılığını ödenmeyen kadın emeği sömürüsü üzerine kuruludur. Kristof Kolomb Amerika’yı keşfinde buranın nüfusu 80 milyonken, 60 yıl içinde 10 milyona düşmüşse, bugünde bu sistemin insanlığa vadedeceği acı ve kıyımdan başka bir şey olamaz. Irkçılık ve faşizm Batı uygarlığının özüne işlenmiş iflah olmaz bir virüstür. O yüzden faşizm bir yol kazası değildir. Bu virüs sık sık nüks ediyor. Nasıl ki 20. yüzyılda Nazi vahşeti 500 yıldır dünyada diğer haklarının maruz kaldığı vahşetin ilk defa Avrupa’nın göbeğine taşınmasıysa, bugünde Batı medeniyetinin ne menemen bir şey olduğunu anlamak için Gazze’ye, Suriye’ye bakmak yeterlidir.
Binlerce masum insanın katili, Alevi kadınlarına tecavüz dahil her türlü insanlık dışı uygulamayı yapan, başına 30 milyon dolar ödül konan Colani, emperyal çıkarlar olunca bir anda kravat takılarak Suriye’yi kurtaran kahraman ilan edilebiliyor.
“DEVLET AKLININ DÜĞMEYİ YANLIŞ İLİKLEME GAYRETİ AKILDAN ÇIKARILMAMALI”
ABD ve Batı emperyalizmi Lübnan’dan, Azerbaycan, Ermenistan hattına kadar uzanan tüm bölgeyi yeniden düzenlerken, Türkiye’de bu plan içinde ağırlık merkezi Ortadoğu ekseninde Kürt, Türk ve Arap ittifakı bir kurguyla kartlar yeniden karılıyor. Daha önceki pratikler göz önüne alındığında AKP ve MHP’nin Amerika’nın bu yeni planına sadık, Kürt sorununda demokratik bir çözüm yolu yerine, yan yollara saparak tepeden inme Cumhuriyetin 100 yıllık deneyiminde ki devlet aklının düğmeyi baştan yanlış ilikleme gayretleri akıldan çıkarılmamalıdır.
Bu barbarlığa karşı tek çözüm ülkemiz başta olmak üzere tüm bölge halkların kendi onurlu ve kardeşliği için vereceği mücadeleyle, bağımlılık zincirlerinin koparılması ile mümkün olacak.
YAKICILIKLA CEVAPLANMASI GEREKEN SORULAR
Onurlu bir barışı konuşacaksak her kararın bir tek adamın dudaklar arasında olduğu bir rejimde, demokrasinin hayat bulduğu çoğulcu, yerinden yönetim nasıl gerçekleştirileceği, yargı ve yasamanın hatta yürütmenin tek adımın emir komutasında bir rejim nasıl demokratik bir rejim sayılacak, Kürt sorunu yoktur terör sorunu vardır anlayışından eşit yurttaşlık anlayışına nasıl geçilecek, ümmetin birliği ,devletin dini İslam fikrinden laik ve demokratik bir hukuk devleti çıkması mümkün mü ,neredeyse çeyrek asırlık iktidarında sınıfsal tercihine sermayeden yapan yoksul halk kitlelerini sömürü altında inim inim inleten siyasal İslamın iktidarına son vermeksizin ezilen haklar için barış ve demokrasinin hayata geçmesi mümkün mü sorularının cevaplanması tüm yakıcılığıyla önümüzde duruyor.
“DİKENSİZ GÜL BAHÇESİ İSTİYORLAR”
AKP-MHP’nin kendi deyimleriyle Cumhuriyetle açılan parantezi kapatmak için hukuku bir sopa olarak kullanmak dahil her türlü baskı ve şiddetle muhalefeti susturmaya çalışsa da, toplumda direnme eğilimini bastıramadığı da açık. Kürt illerindeki seçilmiş belediyelere kayyum atayarak ülkeyi toplu bir cezaevine çevirme planıyla, en son CHP’nin İstanbul il başkanlığına kayyum atayarak muhalefeti de dizayn etmeye çalışarak dikensiz gül bahçesi istediğini kanıtladı.
“ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ VE BARIŞ TOPLUMUNU BİR ARADA TUTAN SAC AYAKLARIDIR”
Yıllardır bu ülkenin barış ve özgür yarınları için savaşan, inkar politikalarına ağır bedeller ödeyerek kimliklerini ve demokratik haklarının savunan Kürtler, Aleviler, her gün cinayetleri ve şiddete maruz kalmalarına rağmen direnen kadınlar, fabrikada görevlerde direnen işçiler, yoksulluğa mahkum edilen emekliler, sömürülen köylüler, doğanın tarif edilmesine karşı duran çevreciler yaşadıkları sorunların esas kaynağının bu rejim olduğunu bilincindeler. O nedenle tek adam rejiminin iktidarını sürdürmek için girişilecek hiçbir hamlenin bu geniş halk kitlelerini ikna edemeyeceği açık. Oluşan bu mücadele bilincini bastırmak için baskı ve şiddetin dozu her geçen gün artıyor. O sebeple bugüne kadar saray rejiminin en başarılı olduğu insanları kutuplaştırma, düşmanlaştırma siyasetinden barış ve demokrasi beklentisi eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama farklı talepler etrafında mücadele edenlerin birleşik bir mücadele hattı örmesi, toplumsal barışın yeşermesi içinde fırsatlar doğuracaktır. İktidarın en korktuğu şey her geçen gün büyüyen ve toplumsal muhalefet dalgasını birleşerek bu karanlık rejime son vermesidir. Özgürlük, demokrasi ve barış toplumu bir arada tutan sac ayaklarıdır. Birinin olmadığı yerde diğeri yeşeremez, dengede duramaz.
“ALEVİERİN DEMOKRATİK TALEPLERİ ELEKTRİK-SU İHTİYACINA İNDİRGENİYOR”
Kürt sorunundan daha da köklü ve eski bir yerde duran Alevi sorunu ise Kürt meselesinin çözüm süreci içerisinde daha çok konuşuluyor. İktidarın yeni bir Alevi açılımı içinde olduğu ve Alevi meselesine dair bir rapor hazırladığı biliniyor. Bu süreci nasıl okuyorsunuz, bir çözüm umudu var mıdır? Aleviler/Alevi örgütleri bu sürece nasıl hazırlanmalı?
Anadolu’da kadim bir inanç olan Alevi Kızılbaş inancı felsefesiyle, kültür ve doğa insan evren eksenli humanizmasıyla toplumsal değişim ve dönüşüm aracı olan yapısıyla tarihte köklü izler bırakmasına rağmen bugün bu izler silinmeye, yok sayılmaya, asimilasyona baskı ve zulümle başkalaşmaya zorlanıyor. Tarihte görülmemiş zulüm ve katliamlarla yok edemediği bu köklü çınar, şimdide Ali Cengiz oyunlarıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesine alınarak “kendi Alevisini” yaratmaya çalışılıyor. Toplum mühendisliği hayallerinden vazgeçmeyenler, gizli ajandaların da ki ırkçı, tekçi, emek düşmanı planlarını adım adım hayata geçirmek için Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini hiçe sayarak, demokratik talepleri elektrik-su ihtiyaçlarına indirgeyerek onları biat etmeye zorluyor. Böylelikle yıllardır demokratik Alevi mücadelesinde ortak taleplerine bilinçli kör sağır olanlar kendi Alevisini yaratıp Osmanlı Turancı hayalleri hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı öncülüğünde, “Alevi İnanç Önderleri ve Cemevi Başkanları İstişare Toplantısı adı altında topluma barış ve kardeşlik mesajı verenler yıllardır Aleviler için nefret söylemi üretmekten geri kalmadılar. Bu alandaki örgütlülüğü bölmek adına siyasi Alevilik yapıyorlar şeklinde ayrımcı bir dil kullandılar.
“ALEVİ İNKARI, KÜLTÜREL SOYKIRIM OLARAK DEVAM ETTİRİLİYOR”
Sivas Katliamı zaman aşımına uğrayınca hayırlı olsun diyenler, Suriye’deki Alevi katliamını soykırıma dönüştüren etnik temizliği, Alevi kadınların tecavüzü ,kaçırılması dahi tüm insanlık dışı uygulamaları yapan Colani ve cihadist çetelere açık destekleri bilinirken, ağızlarından Kerbela, Gazze’deki katliamlar, yıllardır zalimin yanında değil mazlumun yanında oldukları söylemleri düşmüyor. Kurdun kuzu postuna bürünmesi misali bu söylemler Alevi vicdanını kamuoyunu derinden yaralamaktadır.
Anadolu dahil Balkanlardan Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada hayat bulan Kızılbaş Alevi gerçekliği iç ve dış asimilasyon baskısına rağmen hala yaşıyor ve yaşatılmakta. Bir toplumun varoluşunu, sosyolojisini ve tarihini manipüle ederek ele almak, ağacın hem dışındaki hem de içindeki kurtçukların işidir. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyeti devrolan Alevi inkarı geçen 100 yıllık devletin tek ulus yaratma siyaseti ve politikasıyla da gördük ki, çok büyük yaralara ve bedellere mal oldu. Bu süreç şimdilerde kültürel soykırım olarak devam ettirilmeye çalışılıyor.
“TOPLUMSAL KÖKLERİMİZLE BULUŞURSAK BARIŞI DA YEŞERTEBİLİRİZ”
Bu kültürel zenginliklerin üzerinde oturmamıza rağmen bu zihniyet bizleri çoraklaştırıyor fakirleştiriyor düşmanlaştırıyor. 72 millete bir nazarda bakan, farklı inançların, farklı kültürlerin bir arada kardeşçe yaşama umudu yer altı kaynakları gibi onu mücadeleyle beslenerek ulu bir çınara dönüştürdü.Şimdi yapılmak istenen Kültür Bakanlığı bünyesinde cemevleri kurarak bu inancı ağacın kurdu olarak içeriden kemirmeye çalışmaktır. Bu da yetmeyecek inanç merkezi olan yerleri devletin tüm kaynaklarını arkasına alarak dev külliyeler yaparak Sünnileştirmeye çalışmaktır.
Zorunlu din dersleri, ÇEDES uygulamalarıyla yetinmeyip, Munzur gözelerinde ki kutsal mekanlarımıza mescitler yaparak, içten ve dıştan kemirmeye devam ediyor kurtçuklar. Her ne kadar tarihte birçok badireler atlatarak günümüze gelen bu kadim ağaç yıkılmayacak kadar köklü ve güçlü olsa da ancak biz onu yaşattığımız zaman yeşerir, yeşertir. Bu değerlere sahip çıktığımız zaman o kurtçuklar hakikat içerisinde kaybolur. Bizler ancak birbirimizin Hızırı olmaya, dayanışmayla örgütlenmemize cansuyu olmaya, Alevice yaşamayı hayata geçirmek için yola çıkarsak iç ve dış kurtçuklarla baş edebiliriz. Böylelikle bu çınarı toplumsal kökleriyle buluşturursak, ondan aldığı güçle demokrasiyi, barışı daha da yeşertebiliriz. Ancak ondan sonra kardeşleşmekten ,onurlu bir barıştan, eşit yurttaşlıktan, özgür bir gelecekten bahsedebiliriz diye düşünüyorum.
“ALEVİLERİN TARAFI BARIŞTAN VE DEMORKASİDEN YANADIR”
Bu süreçte Aleviler yerini nasıl almalı?
Egemenler defalarca kendi iktidarlarını pekiştirmek için gerek Alevileri gerek yükselen Kürt hareketine karşı, gerekse radikal İslam karşı aba altından sopa göstererek sisteme yedeklenmeye çalışmışlardır. Şimdide saray rejimi muhalefeti susturmak için CHP’yi Aleviler üzerinden dizayn etmeye, bölmeye çalışıyor. Alevilerin tarafı bellidir. Her zaman zalime karşı mazlumdan yanında yer alan, inancın köklerini barıştan, demokrasiden, özgürlükten, kardeşlikten yana, Hünkar Hacı Bektaş’ı aslanlarla ceylanları kucağında taşıyan bir hümanizm mayası ile yoğurmustur. Yine bu tarihi kavşakta Alevilerin tarafı karanlığa karşı aydınlık, barıştan kardeşlikten, demokrasiden, emekten yana, birleşik bir mücadelenin yanında olacaktır.
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.