PİRHA- 10 Ekim Gar Katliam’ında eşi Avukat Uygar Coşkunu kaybeden, 10 Ekim Barış Derneği’nin Eski Başkanı Avukat Mehtap Sakinci Coşkun, “Ankara’da gar önünde yaşanan katliam Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı katliamıdır’’ dedi. “Bize reva görülen acıdan çok fazlasıydı” diyen Coşkun’a göre yapılacak tek şey, unutmamak, unutturmamak ve adalet mücadelesini devam ettirmek.
10 Ekim 2015 yılında gerçekleştirilen Ankara Katliamı’nda emek, demokrasi ve barış çağrısı ile düzenlenmek istenen barış mitinginde 103 yurttaş hayatını kaybetti. Yüzlerce barış isteyen insan yaralandı.
Katliamda eşi Av. Uygar Coşkun
Eşi Uygar Coşkun’un ilk saldırıda hayatını kaybeden 68 kişiden biri olduğunu belirten Coşkun, “Eşim Bileşik Taşımacılık Sendikası’nın üyesi olarak orada bulunuyordu ve o da pek çok sendikalı canla birlikte ilk etapta olay yerinde hayatını kaybeden 68 kişiden biriydi. Bu ülkede muhalif kesimin barış duygusunu en fazla talep edecek şekilde en yüksek sesle haykırmak için Türkiye’nin 81 ilinden Ankara Garı önüne Sıhhiye’de başlayacak mitinge geldi” diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde pek çok kitlesel hareketler olduğunu ancak 1 Mayıs dışında bir amaç uğruna alanlara inilmediğini belirten Coşkun, şunları kaydetti:
“Türkiye’de tam da 2015 yılında pek çok bombalama, pek çok ölüm ve pek çok katliamın yaşandığını, aslında bunların katliam olarak ifade edilmesi ne yazık ki 10 Ekim Katliamı’ndan sonraki süreçte oldu” diyen Coşkun, barış demek için yola düşen ve alanda bulunan insanların 2 canlı bombanın hain bir saldırısı ile karşı karşıya kalarak can verdiklerini dile getirdi.
“YARALILARIN TEDAVİLERİ HALA SÜRÜYOR”
10 Ekim Katliamı’nın yüzlerce yaralısının olması ile birlikte aradan 3 yıl geçmesine rağmen hala tedavilerinin devam ettiğini belirten Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hemen belirtmemiz gerekiyor 101 kişiden sonra son 2 can geçtiğimiz 2 yıl içerisinde aramızdan ayrıldı. Demek istediğim şey çok büyük bir bilançoya sahip olmasını bir kenara bırakırsak, gerçek anlamda Türkiye’de muhalif kesimin sokaklara düşerek bir talebi amaç uğruna gündeme getirmek için en çok kararlı oldukları ve en çok örgütlenmek için geldikleri bir mitingde katliam gerçekleştirildi.”
“IŞİDLİLERE, VERİLEBİLECEK EN AZ CEZALAR VERİLDİ”
Son 3 yılda kamu yargılaması yapıldı, bu yargılamada sadece 19 IŞİD’li sanık mahkeme huzuruna çıkarıldı diye belirten Coşkun şöyle devam etti:
“IŞİD’in Türkiye’deki emirliğinin çökertildiği çok büyük operasyonların yapıldığı, çok büyük oranda mühimmatın ele geçirildiği ve bir sürü teröristin tutuklandığına dair çok fazla haber duyduk. Ama gelinen noktada sadece 19 kişi yargılandı, 9 tanesine ağırlaştırılmış müebbet, geri kalanlara ise ölümden değil, bir örgüt üyeliğinden verilebilecek en az cezalar verildi.
Tabii biz buna itirazlarımız devam ediyor. 10 Ekim Derneği nezdinde de anlatmak gerekir. Kişisel bir anlatımdan ziyade dernek yöneticisi olarakta söyleyebileceğim şu: Önceki katliamlarda, örneğin Sivas Katliamı yargılamasında gördüğümüz süreçte düşülen pek çok hatadan, ya da devletin katliamları yargılamaya çok sıcak bakmaması ya da katliam yargılamalarında sorgulamaların çok derinliklerine inilememesi ile ilgili temel devlet refleksinden dolayı da açıkçası biz pek çok konuda birçok talebi çok öncesinde gündeme getirdik.
“DELİLLERİN TOPLANMASINDA ÇOK FAZLA ÇALIŞILDI”
Delilerin toplanmasında çok fazla çalışıldı. Bir avukat komisyonu kuruldu. Gönüllülerden kurulan avukat komisyonu bu süreçte hâkimin, savcının henüz zarfından çıkarıp bakmaya tenezzül etmediği CD’leri inceledi, sayfalarını çevirmediği zarflarını çıkarmadığı dosyalara, evraklara baktı. En nihayetinde çok fazla çalışılmış, çok fazla emek verilmiş adalet mücadelesi var. Aileler de Türkiye’nin her yerinden bu yargılamayı takip etmek üzere işlerini güçlerini bırakarak paralarını pullarını denkleştirerek geldiler.”
“10 EKİM DERNEĞİ, BARIŞ TALEBİNİ SAVUNMAKTAN VAZGEÇMEYECEK”
“Maalesef bu ülkede hayatını kaybedenlerin aileleri olarak payımıza adalet mücadelesi ve elini taşın altına koymak yükümlülüğü düştü. 10 Ekim patlamasının hemen ardından ülkede daha büyük süreçlerden geçildiğini de söylemek gerekiyor. Mesela 15 Temmuz 2016 tarihi var önümüzde. Temmuz’un daha birinci yıl dönümü gelmeden 15 Temmuzu biliyoruz” diyen Coşkun, katliam protestolarına dair şunları belirtti:
“Acıların yarıştırıldığı, hayatını kaybedenler için şehitliğin dahi reva görülmediği, hala ailelere tazminatların ödenmediği, onun dışında oylarımız arttı ifadesiyle ilk etapta 3 gün yas ilan eden iktidarın süreç içerisinde 10 Ekim Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin ailelerine ve yaralılara uyguladığı özel ayrımcı bir muameleden geçilen çok değişik süreçler var. 10 Ekimde hayatını kaybeden bir canın eşi olarak acımızın ya da öfkemizin çok esiri olsaydık pek çok insan gibi hala evlerinden çıkamıyor olurduk. Ama biz ne yazık ki 3 ay sonra bir araya gelerek dernek kurma kararı aldık. Bu zorunluluktan doğru doğmuş bir şeydir. Biz en azından, sadece hayatını kaybedenlerin yakınları ve bu katliamda yaralananlar olarak çok daha vicdanen iyi hissettiğimiz bir 3 yıl geride bıraktık. Ama biz o 3 yılda hala bir katliam protestosu gerçekleştiremiyoruz.
“YAS TUTMA HAKKINA BİLE SAHİP DEĞİLİZ”
Ankara Valiliğinin, 10 Ekim tarihlerinde bundan sonraki yıllarda da böyle olmamasını umut ediyoruz. Ama 10 Ekim 2016, 2017, 2018’de de anmayı Gar’ın önünde, katliam mahallinde, suç malinde bir anma gerçekleştirdiğimizde kırmızı çizgisi var. Biz son 23 yıldır bunu aşamadık. Ölüm yıl dönümlerinde bir yas tutma hakkına bile sahip olamıyoruz. Bir hakkın verilmesi noktasında mücadeleden vazgeçmedik. Alanları doldurmaktan vazgeçmiyoruz. Ama sorun şu: 3 gün yas ilan edip daha sonra bu süreçteki bütün insanlar düşman ilan ediliyor ya da devlet memuru ise KHK ile ihraç ediliyor. Yeri geldiğinde tutuklanan ailelerimiz oldu, gözaltına alınanlar oldu. Yani böyle bir süreçte 3. yılında sadece öfkemizin daha fazla büyüdüğünü ifade edebiliriz. Yani öfke her yıl biraz daha artıyor.
“KENDİ SORUŞTURMAMIZI, KENDİ DAVAMIZI NEREDEYSE BİZ YÜRÜTTÜK”
Tüm bu yaşananlara rağmen gerçekten barış talebini var gücüyle talep etmekten vazgeçmeyecek insanların oluşturduğu 10 Ekim Derneği gibi bir kurumun kazanıldığını ifade eden Av. Mehtap Sakinci Coşkun, “Yani bir katliam sonrasında bir devlet ne yapabilir? Neyi yapmayacaksa, yapmaması gereken ne varsa her şeyi yaptı. Bir katliam sonrasında hayatlarını kaybedenlerin yakınları, aileleri, yaralananların bizzat kendilerinin ne yapmaması gerekiyorsa da biz onu yaptık bir katliam sonrası. Biz kendi soruşturmamızı kendi davamızı neredeyse kendimiz yürüttük. Metanetle, sabırla ilmik ilmik oluşturulan bir süreç. 54 tane duruşma yapıldı. Toplamda yargılama kapsamında 10 tur duruşma yapıldı, ama bütün taleplerimizin reddedildiği kamusal sorumlulara hiç değinilmediği bir noktada duruyor yargılama.”
“DEVLET BU KATLİAMA GÖZLERİNİ KULAKLARINI KAPATIP SEYİRCİ KALDI”
Coşkun, dava sürecine ilişkin şunları aktardı:
“Mesela bu ülkede savcılığa yaptığınız bir şikayet Türk hukuk istemi kapsamında ya kabul görür, davasına geçilir ya da takipsizlik kararı verilir. Savcılık işleme koymama kararı vererek aslında bir anlamda önümüzü keserek itiraz etme hakkımızı da elimizden almış oldu.
Yani bunlar bizim dosyamızda icat edildi hatta ilk kısıtlama kararı bu ülkede 10 Ekim Katliamı soruşturması kapsamında verilmiştir. Birer birer bakıldığında daha fazla metanetli durmayı, daha fazla mücadele etmeyi gerektiren ilk etapta önümüze çıkan süreçlerdi. Sonra biz aileler, hayatını kaybedenlerin eşyalarının hala bir kısmını teslim alamadık. Teslim alan arkadaşlar yönünden de maalesef incelenmemiş eşya var. Doğru dürüst değerlendirilmemiş, doğru dürüst delilendirilmemiş. Pek çok olay yerine dair nesnenin soruşturma kapsamı içine sokulmadığını, sokulanlar yönünden de değerlendirilmediğini gördük.
“HAYATINI KAYBEDEN KİŞİNİN EŞYALARINDA KEMİK PARÇALARIYLA TESLİMLERİNİ GÖRDÜK”
Mesela hayatını kaybeden kişinin eşyalarının kemik parçalarıyla teslimleri gördük. Artık bize reva görülen şey acıdan çok daha fazlasıydı. Yani bir katliam olur devlet gerçekten bunu engellemekte muktedir değildir, devlet gerçekten bunu engelleyemez elinden geleni yapmıştır artık kaçınılmaz bir süreç vardır biz bunu zaten anlayabiliriz. Ama devlet bu katliama gözlerini kapatıp, kulaklarını kapatıp bir nevi bu katliamı isteye isteye göz göre göre sahneye koydurtan bir noktaya gelmiş ise bu noktada başka bir şeyi tartışmamız gerekiyor.”
“BU ÜLKEDE YAŞAM HAKKI DA DAHİL GERİ KALAN HAKLARI YOK SAYABİLİRSİNİZ”
Avukat Coşkun, “O zaman yas tutmayı bırakıp, gerçek faillerin, gerçek adaletin tesisi için mücadele etmek gibi bir süreç başlıyor. Bu süreç için sunu söyleyelim: Çok başındayız yani yargılamada çok büyük bir kısmının, gerçek sorgulamada çok büyük bir kısmının henüz gerçekten yargılanmadığını ve mahkeme huzuruna çıkartılmadığını biliyoruz. O gün gelene kadar savaşmaya devam edeceğiz, ama insanların 10 Ekim Katliamı kapsamında bu ülkeye bir adalet gelmeyecekse, bu adaletin hiç kimseye gelmeyeceğini baştan söylemek istiyorum. Çünkü bu basit bir mücadele alanı ya da bir anlamda muhalif bir sürecin bir katliam üzerinden yürütülmesi derdi değil, bu çok büyük bir dert. Bu ülkede yaşam hakkı dahil geri kalan hakları yok sayabilirsiniz” diye konuştu.
“YAPILACAK TEK ŞEY UNUTMAMAK, UNUTTURMAMAK, MÜCADELEYİ SÜRDÜRMEK”
Coşkun, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yaşam hakkınız yoksa, yaşam hakkıyla ilgili devletin bize verdiği taahhütlerini tamamen o gün 10 Ekim 2015’te 10.02’den 10.05 kadar süreçte tamamen yok saydığı bir süreçtir. O yüzden öncelikle bunu kabul etmediğimiz için ve gerçekten bu kadar kolay öldürebilme, katledilebilme sonrasında da gerçek faillerin bu kadar kolay yok edilebilmesi ile ilgili ya da artık gözönünde tutulmaması ile ilgili daha büyük bir mücadelenin içindeyiz.
Gerçekten yargılama ve geçek faillerin yargılanmasını görecek miyiz? Zaman aşımı gibi bir takım hukuki prosedürlere takılacak mı bilmiyoruz. Ama bildiğimiz tek şey var. Bu saatten sonra yapabileceğimiz tek şey var. ‘’Unutmamak, unutturmamak’’ ve adalet mücadelesini de devam ettirmek.”
Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.