PİRHA- 1984’te köyünü terkedip gitmek zorunda kalan Mazgirt İbimahmut (Xıran) köylü Harman Gültekin, 40 yıl sonra köyüne dönüp ev yapanlardan biri. Dersim’de tekrar yaşamaya başlayan Gültekin, “Burada hayata dokunmak gerekir. Fark ediyorum ki budadığım ağaçlar yeniden yeşerdi, güzelleştiler. Kuşlar geliyor, kargalar geliyor. Bunlar burada bir yaşam belirtisi. Keyif veren şeyler ve ben de buralarda besleniyorum”dedi.
Dersim, son dönemlerde ne kadar yoğun bir göç vermesiyle gündeme gelse de aynı zamanda en az giden nüfus kadar da göç alıyor. Gidenlerin tamamı yerli nüfus, gelenlerin ise çok azı geriye dönüş yapan Dersimli, çoğu da çevre iller ve başka yerlerden gelenlerden oluşuyor.
Göç veren, bin bir sorunla boğuşan bir Dersim’in yanısıra aynı zamanda yaşayan bir Dersim var. ‘Yaşayan Dersim’ dosyasında, kendine özgü sosyal ve inançsal yapısıyla hayatın aktığı Dersim’i, burada yaşayan, burada yaşamakta ısrar edenler üzerinden mercek altına aldık.
“40 YILDIR ATIL DURAN BABA OCAĞINI TEKRAR CANLANDIRMAK İSTEDİK”
‘Yaşayan Dersim’ dosyasının ilk bölümünde mikrofonlarımızı Harman Gültekin’e uzatıyoruz. 1966, Mazgirt, İbimahmut (Xıran) köyü doğumlu Gültekin, 1984 yılında henüz 13-14 yaşlarındayken, köyde yaşayan birçok insan gibi 12 Eylül Darbesi’nden sonra köyünü terk etmek zorunda kalmış.
Ayrıldıktan sonra ilk defa 2005’te Dersim’e geldiğini belirten Gültekin, “Köylerin tamamen boşaltılması ve buradaki yaşam alanlarının iyice daraltılması, insansızlaştırılması sanırım çok ürkütmüş olmalı ki o süre içerisinde çok fazla düşünemedim gelmeyi. Ancak 2005’ten itibaren gelmeye başladığımda, ondan sonra her sene bütün tatillerimizi gelip Dersim’de yapmaya başladık. Eşim de Dersimli olmamasına rağmen bu coğrafyayı çok sevdi. Yaklaşık 40 yıldır atıl durumda olan baba ocağını tekrar hayata geçirme fikri oluşmaya başladı” dedi.
“DERSİM’DE ÇOK ŞEY DEĞİŞMİŞ”
Geçen yılın yaz aylarında köyde evin inşaatına başladıklarını, kış ortasında ise İstanbul’u tamamen terkedip Dersim’e taşındıklarını söyleyen Gültekin, “Bu süreçte çok canım yandı. Çok sıkıntılar, sorunlar yaşadım. Özellikle müteahhit kanadında inşaatın sağlıklı yürüyebilmesi adına. Bizim köyümüz Dersim’e 35 kilometre uzaklıkta. Oradan gelmek, gitmek, lojistik anlamda destek sağlamak da bir hayli zor” diyor ve yıllar sonra yeniden Dersim’de yaşamaya başlama duygusunu şöyle dile getiriyor:
“Dersimli olmak, yıllar sonra Dersim’e gelmek, haliyle Dersim benim memleketim olsa da 40 yıl sonra geldiğim için buradaki değişimi, burada olup bitenleri bilmediğimiz için el yordamıyla ilerlemeye çalıştık. Haliyle bir tanıdık çevre de yok, tanıdık simalar da çok az. Sanırım Dersim’de çok şey değişmiş. İnsan sosyolojisi biraz değişmiş. Bu kadar insansızlaşmış bir coğrafyada bazı nirengiler ortadan kaybolmuş, etik değerler, dayanışma yardımlaşma gibi bazı şeylerin yerini başka şeyler almış maalesef. Bunlar üzdü beni.”
“GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE YAŞIYORMUŞUM HİSSİNE KAPILIYORUM”
Yaşadığı tüm zorluklara rağmen günün sonunda inşaatı bitirip çocukluğunun geçtiği yerde tekrar bir hayat yeşertmeye başladığını ifade eden Gültekin, “Aslında duygular çok karışık ve tamamen ifade etmek biraz zor. Bir taraftan şimdi kendi arabamla kapının önüne kadar geliyorum. 40 yıl önce burada eşek sırtıyla bir yerden bir yere gidebiliyorduk. Elektrik yoktu, yol yoktu, imkânlar çok daha kısıtlıydı. Her geldiğimde biraz çocukluğuma dönmüş gibi bir hisse kapılıyorum. Buradaki tarlada ya da dut ağacının altında geçirdiğim her bir adım, çocukluğumun attığı adımlardır aynı zamanda. Geçmişin gölgesinde yaşıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Biraz çocukluğum, biraz da şu andaki, 40 yıl sonraki halim” dedi.
“ÖNCELİKLE DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZI AZALTMALIYIZ”
Mazgirt köylerinin atıl kaldığını, tarımın ve hayvancılığın yok denecek kadar azaldığını, köye gelip evini yapan birçok insan olmasına rağmen burada hayatın tam anlamıyla devam etmediğini çünkü ev yapanların köyde sürekli kalmadıklarını baharda gelip sonbaharda döndüklerini vurgulayan Gültekin, “Biz de mi aynı şeyi yapacağız yoksa burada gerçekten yaşayabilir miyiz? Bu sorunun tam cevabı yok. Ama niyet olarak buradaki evi yaptık, sadece bu ev yapmak değil buradaki öncelikle atıl olan tarlaları belki tekrar aktif hale getirmek, bir şey ekmek. Bu kadar yoğunluğun içinde bir bostan yarattık örneğin. Bu sene en azından yaz boyunca buradan beslendik, dışarıdan bir şey almadık. Öncelikle dışa bağımlılığımızı azaltmak iyi bir fikir gibi geliyor bize. Üretim yapalım. Ne yapabiliriz! Buna henüz karar vermiş değiliz” diyor.
“BURADA DOĞDUK, BURADA ÖLMEK İSTİYORUM”
Gültekin, Dersim’e niye geldikleri sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
“Toprak, doğduğumuz yer çekiyor. Nihayetinde doğduğumuz ve çocukluğumuzun geçtiği yer burası. Acısıyla tatlısıyla, travmalarıyla, fakirliğiyle, fukaralığıyla imkansızlıklarıyla biz burada yaşadık. Sonrasında tabii ki metropol kentte daha lüks hayatlar yaşamış olabiliriz. Profesyonel iş hayatımız olabilir ama en sonunda yine döneceğin yer kendi toprağındır.
Burada doğduk, burada ölmek istiyorum. Sanırım kafamda beni en çok ikna eden kısım bu. Sadece cenazelerimiz gelmesin buraya. 8-9 aydır buradayım. Cemevine Almanya’dan, oradan, buradan cenazeler geliyor. Yani bak cenazelerimiz geliyor fakat kendimiz gelmiyoruz. Ölürken muhtemeldir bu toprakta gömülmek istiyoruz. Ben fiziksel olarak geldim. Dolayısıyla burada öleceğim. Bundan sonraki hayatımı bu toprakta yaşamak istiyorum.”
“KÜSMÜŞ AĞAÇLARI SULARKEN KEYİF ALIYORUM”
“Bu kadar boşaltılmış bir coğrafyada bir ses olmak, bir adım atmak, bir soluk almak, bu coğrafyada bunu yaşamak da isterim” diyen Harman Gültekin, “Ne yapabilirim, bilmiyorum henüz. Bizim toprağımız buralar, aidiyet duygumuz var ama feodalite duygusu değil. Burada bulunma amacım kesinlikle toprak değil, mülkiyetçilik asla değil. Sadece burada yaşamak, burada nefes almak istiyorum” diyor ve devam ediyor:
“9 aydır buradayım. Burada bir su akıyor. Kuşlar su içiyor. Köpekler geliyor. Kediler geliyor. Burada bir yaşam alanı yaratabilme duygusu beni çok ikna ediyor açıkçası, hoşuma gidiyor. Şuradaki küsmüş ağaçları sularken bile keyif alıyorum. Çünkü 40 yıldır bunlara hiç kimse su dökmemiş durumda, kuruyan bir dalı bile kimse kesmemiş. Ağaçlar bile bize küsmüşler. Bu sene fark ediyorum ki budadığım ağaçlar yeniden yeşerdi, güzelleştiler. Kuşlar geliyor, kargalar geliyor. Bunlar burada bir yaşam belirtisi. Keyif veren şeyler ve ben de buralarda besleniyorum, beslenmek de istiyorum. Bunu çoğaltmak istiyorum. Daha da ne çoğaltabilirsek o kadar güzel olur.”
“GELMİŞKEN BURADA HAYATA DEĞMEK GEREKİYOR”
Dersim’de olmanın kendileri için manevi bir önemi olduğunu belirten Gültekin, yazlıkçılar için, “Maalesef gelip burada çok ciddi yatırımlar yapan, ev yapan bazı dostlarımız var. Sadece 1-2 ay burada yaşayıp gidiyorlar. Bu da çok hoşuma giden bir durum değil. Yani gelmişken buraya dokunmak gerekiyor. Bir şey yapmak gerekiyor. Artık tatil zihniyetinden uzak durmak lazım” diyor.
“DERSİM, HER ZAMAN DERSİMDİR”
Devletin baskısıyla buradan çok göç verildiğini ve buradaki sağlıklı yapının artık eskisi gibi olmadığını ifade eden Gültekin, “Bizim gittiğimiz zamanlarda burada dayanışmanın, paylaşımın çok daha fazla yeri vardı, artık o insanlar yok. Ama Dersim, her zaman Dersim’dir. Dersim’de hala Dersim geleneğini, kültürünü, sağduyusunu koruyan bir kesim var ve bunu görünce çok mutlu oluyorum, motive oluyorum. Önemli olan da bu” diyor ve ekliyor:
“Çok az insan kalmış olsak bile bunda ısrarcı olacağız. Israrcı olmak durumundayız. Her şeye rağmen yine de iyi olacağız. Her şeye rağmen sağlıklı olacağız. Buradayız, toprağımızdayız. Ev yaptık. Burada tarlamızdayız, bostanımızdayız, bahçemizdeyiz. Bir şeyler yapıyoruz. Burada bir yaşam olması lazım. Bu da bir duruştur diye düşünüyorum. Bunun da gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.”
“YALNIZ DEĞİLİM, BENİM GİBİ DÜŞÜNEN ÇOK İNSAN VAR”
Dersim’de her türlü olumsuzluğa rağmen, o eski sağduyunun ve ana çekirdeğin, ana nirenginin hala varolduğunun altını çizen Gültekin, son olarak şunları kayda geçirdi:
“Ne kadar çok yabancı insan olsa da Dersim’e farklı farklı insanlar da gelmiş olsa ama Dersim, Dersim’dir. Coğrafyanın güzelliği tabiatın güzelliği bunları motive eden şeylerdir. Biz bunları çoğaltmaya çalışacağız. Çoğaltabilirsek ne mutlu bize. Bunun keyfini de yaşamak isteriz. Bu dayanışmayı, bu sevgiyi, bu yardımlaşmayı birbirimize ne kadar verebilirsek kendimizi o kadar iyi hissederiz.
Yalnız değilim, biliyorum. Bu süre içinde kendimi zaman zaman yalnız hissetsem de, kendimi bu duygudan çok hızlı çıkarttım. Benim gibi binlerce insanın da bu duygunun içinde olduğunu, buraya değer verdiğini biliyorum. Burada yaşamı tekrardan canlandırmak istediğini de biliyorum. Burada çok değerli insanlar, arkadaşlar var. Hala birbirimizin yüzüne baktığımızda ön yargısızca konuştuğumuz, sohbet ettiğimiz ve paylaştığımız insanlar var. Bunları çoğaltmak bunlarla birlikte yürümek istiyorum.”
Eyüp HANOĞLU/DERSİM
İLGİLİ HABERLER:
-‘Dersim’de Ermeni bir aile olarak Alevileştik, bu kültürün bir parçası olduk’ -VİDEO
-‘Birileri bizim Dersim’den gitmemizi istiyor ama biz gitmeyelim’ -VİDEO
Yoruma kapalı.