PİRHA-Tarihçi, Yazar Erdoğan Aydın, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Aleviler ile ilgili verdiği hak ihlali kararlarını uygulamayan Türkiye’ye bir kez daha uyarıda bulunmasını yorumladı. Aydın, “Avrupa Konseyi’ni eleştirmek lazım. Türkiye’ye 2023 Mart’a kadar süre verildi. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bu süreye kadar süreci oyalayabilirsiniz anlamına geliyor” dedi.
Tarihçi, Yazar Erdoğan Aydın, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Aleviler ile ilgili Türkiye’ye süre vermesi, Alevi örgütlülüğünün durumu, cezaevlerindeki hak ihlalleri, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davaları ile ekonomik krize ilişkin PİRHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
Erdoğan Aydın, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Aleviler ile ilgili hak ihlali kararlarını uygulamayan Türkiye’ye bir kez daha uyarıda bulunup, 2023 yılının Mart ayına kadar süre vermesini yorumladı. Aleviler ile ilgili alınan kararın çok önemli olduğunu belirten Aydın, “Avrupa Konseyi’ni eleştirmek lazım” dedi.
“SÜRECİ 2023’E KADAR OYALAYABİLİRSİNİZ, ANLAMINA GELİYOR”
Aydın şöyle devam etti:
“Çünkü yeni bir ara karar almak için Türkiye’ye 2023 Mart’a kadar süre verildi. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bu süreye kadar süreci oyalayabilirsiniz anlamına geliyor. Avrupa Konseyi Türkiye’ye, “Alevilere zorunlu dayatmalarda bulunuyorsunuz, onları asimile ediyorsunuz, onların haklarını tanımıyorsunuz. Çocukları Sünni hatta yer yer siyasal İslamcı bir formatla yeniden şekillendirmeye çalışıyorsunuz. Alevilerin ibadet mekanlarını camiler gibi meşru, yasal güvenceye almıyorsunuz” diyor.
Dolayısıyla bu hiçbir şekilde demokrasi, laiklik ve hukuktan söz edebilme imkanına izin vermemektedir. Bu netlikte tescil edilmemiş olması Türkiye’nin de üyesi olduğu kurumda insan hakları ve Aleviler açısından çok önemli anlam taşıyor.
Mevcut iktidar önceki iktidarların da yapmış olduğu uç noktada ifade ediyor. Sürekli “Bizim milli hukukumuz, dışarıdan bize müdahale ettirmeyiz biz egemen bir ülkeyiz.” İnsanların gözlerini bağlamaya yönelik bir aldatmaca. İnsan hakları mahkemesinden çıkan yargı, yerli ve milli hukukumuzun ta kendisidir. Çünkü Anayasamızın 90. maddesinde çok net bir ifade var. Bu da Türkiye’de yargı mekanizmasının çürümüşlüğünü gösteriyor ve hukuka aykırı davranışların açık bir şekilde reddidir.
Dolayısıyla mutlaka bu kararların uygulanması gerekiyor. Şunu tespit etmek lazım: Avrupa Birliği kurumları kendi hukukunu savunma, koruma konusunda alabildiğine liberal ve yumuşak davranan bir hatta ilerliyorlar. İhlal sürecini çok daha önce başlatmalıydılar. Çok daha yaptırımcı kararlar almaları gerekiyordu.”
“ALEVİ TOPLUMUNUN ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ YÜKSELTMESİ GEREK”
Alevi toplumu ile Alevi örgütlerinin arasındaki bağın güçlü olmadığını kaydeden Aydın, Alevi örgütlerinin de kendi aralarındaki ilişkinin istenilen düzeyde olmadığını söyledi.
“Alevi tarihi sadece Pir Sultanların değil; aynı zamanda Hızır paşaların da tarihi” diyen Aydın, “Alevi toplumu içinden de maalesef yüzü kızarmadan mevcut asimilasyon ve ötekileştirme politikalarına meşruiyet sağlayan şahsiyetler ve hatta bazı kurumlar bile çıkabilmektedir. Alevi toplumunun örgütlülüğünü mutlaka yükseltmesi lazım.
İkinci mesele ise Alevi toplumunun reflekslerini güçlendirmesini ve bu tip gelişmelerde pozitif gelişmeleri herkese yaymak; negatif gelişmeleri de göğüslemek konusundaki reflekslerini mutlaka güçlendirmesi lazım. Alevi örgütlenmesi, Alevi aydınlanması çok önemli bir mesafe kat ettiyse bile, teslim etmek gerekir ki hala kendi dışındaki sosyal kesimlere seslenme, onları etkileme onların vicdanını kendi lehine çevirme noktasında yeterli bir yerde durmuyor” ifadelerini kullandı.
“SORUNLARIMIZ TÜRKİYE’NİN GENEL SORUNLARIYLA ÇOK İLGİLİ”
Aydın sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu doğrultuda daha çok efor harcamak gerekli. Bunların yapılması halinde zannediyorum ki Alevi olmayan kesimlerden, Alevi en temel hukuki haklarına yönelik desteklerde arttırılacaktır. Aleviler bugün olduğu kadar istismar edilemeyeceklerdir, asimile edilemeyeceklerdir veya satın alınmaya yönelik manipülasyonlar… Son dönemler de iktidar böyle çabalar sergiliyor.
Alevilerin sorunlarının çözüldüğü bir ülke Sünni yoksulların, kadınların, işçilerin, Kürtlerin, başkalarının sorunlarının çözümü açısından da bir avantaj sağlayacaktır. Çünkü hayat bize gösterdi ki sorunlarımız birbiriyle çok ilgili. Sorunlarımız Türkiye’nin genel sorunlarıyla çok ilgili. Dış politikasıyla, eğitim müfredatıyla çok ilgili. Dolayısıyla Alevi örgütlerinin mutlaka standartlarını daha ileriye taşıma konusunda daha fazla enerji harcamalıdır.”
“CEZAVLERİNDEKİ DURUM 12 EYLÜL’DEN DAHA KÖTÜ”
Aydın, cezaevlerindeki hak ihlallerine de değinirken, “Bugün cezaevlerinin durumu 12 Eylül askeri darbesi dönemindeki durumundan da çok daha kötüdür” ifadelerini kullandı.
Aysel Tuğluk’un durumuna ilişkin olarak da konuşan Aydın, “12 Eylül döneminde bile ağır hastalar hatta dönemin darbe yapmış Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından serbest bırakılırken, bugün kesinlikle bırakılmamaktadırlar. Bugün mafyacılar serbest bırakılmaktadırlar. Her türlü yüz kızartıcı suç işleyenler serbest bırakılmaktadır. Buna karşılık Boğaziçililer örneğinde de gördüğümüz gibi düşünce suçundan dolayı (esasen hukuki olarak ‘düşünce suçu’ diye bir kavram bile aslında utanç verici) içeride tutulan insanlara hem keyfi cezalar verilmekte hem de cezaevlerindeki hayatı olağanüstü ağır koşullarda geçirmektedir.
Aysel Tuğluk’u hatırlayın. Annesinin gömülmüş olan cenazesinin mezarından çıkartılmak zorunda bırakıldığı faşist bir saldırıya maruz kaldı. Kendisi şu anda çok ağır bir demans geçiriyor. İnsan Hakları Vakfı’nın verdiği bilgiler bu doğrultusunda ve ne doğru düzgün bir tedavi ne de tahliye edilme yoluna gitmektedir. Hiçbir vakaya çözüm için adım atılmıyor. Türkiye’nin ne kadar hukuktan uzak olduğunu çok net gösteriyor. Bu vakaların bu kadar yaşandığı, üstünün örtüldüğü bir memlekette zannedilmesin ki toplumun diğer kesimleri ekonomik olarak refah içinde kalacaklar, huzur içinde yaşayacaklar” dedi.
“DEMİRTAŞ’A VERİLEN CEZA ASLINDA TÜRK-MÜSLÜMANLARA DA VERİLEN BİR CEZADIR”
Erdoğan Aydın, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk hallerinin devam etmesiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
“Bugün geldiğimiz nokta Kavala’yı ısrarla hukuka rağmen içerde tutan mekanizma aslında milli dediği Türk-Sünni kimlikteki insanları da geçindiremiyor. Demirtaş’ın siyaset yasağını ısrarla, inatla, hukuka rağmen sürdüren mekanizma kendi muteber saydığı halkın kesimlerinin de ekonomik çıkarlarını savunamıyor. İktidarın kimliklerini istismar ettiği Türk-Müslüman halkın şunu çok iyi kavraması lazım. Demirtaş’a verilen ceza aslında Türkiye’deki Türk-Müslümanlara da verilen bir cezadır. Kavala’ya verilen ceza Alevilerin asimile edilme konusundaki kararlılık aslında aynı zamanda Alevi olmayanların, Kürt olmayanların, Demirtaş ile aynı düşüncede olmayanlara da verilen bir cezadır.”
“ÇÖZÜLMEZ BİR PROBLEM İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Son olarak ekonomiye dair de değerlendirmelerde bulunan Yazar Erdoğan Aydın, AKP iktidarıyla ekonominin düzelmesinin mümkün olmadığını söyledi. Aydın şunları kaydetti:
“Çözülmez bir problem karşısındayız. Bugünkü iktidar değişmedikçe veya radikal bir değişime uğramadığı müddetçe (tabi imkansız bir şeyden söz ediyorum) kesinlikle Maliye Bakanı’nı, Hazine Bakanı’nı değiştirerek hiçbir şeyi çözemezsiniz. Güven üretemeyen; ne kapitalistlere, ne çok uluslu sermayeye ne çok finans kurumlarına ne sendikalara ne halka ne köylülere ne üreticilere güven üretemeyen ve üretme şansı olmayan bir iktidar, kendi anayasasını ihlal eden, uluslararası hukuku sistematik şekilde ihlal eden bir iktidarın ve bu konuda artık sicili bir hayli kabarmış birkaç sözle de güven inşa etmesinin kesinlikle artık imkanı kalmamış olan bir iktidarın varlığını sürdürttüğü müddetçe ekonominin düzelmesi mümkün değil.
Bugünkü sorunumuz temelde siyasal, hukuki, uluslararası standartlardan tümüyle kopmuş olmamızla ilgili. Bu ekonomik krizde yarınımızı göremiyoruz. Maalesef yarın bugünden daha kötü. Tek bir çözüm var; bugünkü iktidarın değişmesi. Bugünkü iktidar radikal bir dönüşüm gerçekleştirirse, MHP ile ittifakından vazgeçerse, İçişleri Bakanı’nı değiştirirse, topluma bundan sonra Anayasaya uymak, uluslararası kurumlara uymak konusunda açık net taahhüt verir ve bunu 6 ay uygularsa belki bu iktidar döneminde de düzelebilir ama böyle bir dönüşüm yapabilme imkanının da kesinlikle kalmadığını gösteriyor.”
Berfin YILDIZ/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.