PİRHA – PSAKD Ataşehir Şubesi ve Cemevi 27 Ocak Pazar günü “Yol’da birlik nasıl olmalı?” forumu düzenliyor. Forumun sunumunu PSAKD Kartal Şube Başkanı Songül Tunçdemir yapacak. Katılımcı herkesin düşüncesini belirtmesine açık olarak yapılacak forumda çıkacak sonuçlar üzerinden yol haritası belirlenecek.
PSAKD Ataşehir Şubesi ve Cemevi 27 Ocak Pazar günü 12.00-17.00 saatleri arasında “Yol’da birlik nasıl olmalı?” forumu düzenliyor. Sunumunu PSAKD Kartal Şube Başkanı Songül Tunçdemir’in yapacağı forum herkesin katılım ve düşüncesini belirtmesine açık olacak.
Foruma ilişkin Pir Haber Ajansı’na kısa bir açıklama yapan PSAKD Ataşehir Şube Başkanı Hasan Gülüm “Planlanan foruma Yol’a dair sözü olan herkes davetlidir. Yol’un sürdürücüleri olan Ana, Pir, Dede ve Talipler davet edilecek. Yine kurum başkan ve yöneticilerinin yanı sıra halka katılım çağrımız olacak” dedi.
Gülüm forumun yöntemine ilişkin ise şunları söyledi “Ana sunum yapıldıktan sonra çağrı metnimizde de belirttiğimiz ana başlıklar konusunda katılımcı herkesin sözünü söylediği bir forum olacak. Buradan çıkacak sonuçlar sentezlenerek önümüzdeki döneme dair planlamalara gidilecek.”
“KAİNATIN AYNASIYIM MADEMKİ BEN BİR İNSANIM”
PSAKD Ataşehir Şubesi ve Cemevi’nin yayınladığı Foruma dair hazırladığı çağrı metni şöyle:
Kötülüğün arttığı iyiliğin azaldığı ama gücünü yitirmediği son yıllarda her iki taraf açısından dillerden düşmeyen kelime “Birlik” oldu. Kimi zulmü arttırmak, kimi toprağına toprak katmak, kimi koltuğunu kaybetmemek kimisi ise iyiliği çoğaltmak için birlik dedi. Birlik diyenlerin çoğu Hünkar’ın “bir olalım, iri olalım, diri olalım” sözünü manasına ermeden dillendirdi. Oysa yol erenlerinin binyıllardır dile getirdikleri birlik bu anlaşılan birlikten çok farklı, ikiliğe itirazları da asla teklik değildi. Yolumuz bir olmayı kâinatın cümle canının bir parçası olmak diye tarif ederken, ikiliği de nefsin manayı bozduğu, ikrarı zayıflattığı an olarak tanımlar. Dünya ikrarı bozulduğu günden beri, hakikatini yitiren insanı kâinatın talibi değil efendisi kılmaya çalıştı. Hakikatin birleştirici gücüne inanmayanlar yalanla kurdukları dünyalarında insanı kâinatın aynası görmeyip kâinatı talanla kendi aynaları yapmaya çalıştılar. Cümle canın bir parçası olmayı bilemeyenler, ikrarından dönenler, manayı kaybedip nefsinin peşinden sürüklenenlerin çizdiği yola bu inanç “İblis”in talim ettiği yol bilip minnet eylemedi.
HAKİKATİN VE BİRLİĞİN EN İYİ ANLATISI KIRKLAR CEMİDİR
Kırklar cemi nefsin, makamın, tahtın, tacın, şanın, sıfatın dışarıda bırakıldığı yerdir. Birinden damlayan bir damla kanın kırkından aktığı yerdir. Bir üzüm tanesinin kırk eşit lokmaya ayrıldığı yerdir. Kırklar ceminden biliriz Bir olmayı. Bir olmak, söz ve yetkiyi tek kişide toplamak değil, kırkının da birlikte aynı duygu ve düşünce içinde Yol’a turab olması, benlik davasını bırakıp hakikate sadakatle bağlanmasıdır. Hakk ve hakikat yolunun talibi olmadan mürşidi olunamayacağını bilmektir. Peygamberlerin içine sığmadığı yoksulların hizmetkarlığını yapanların Birliği’dir. Bu mana ile Birliğe çağırıyoruz Yol taliplerini.
BU DEFA ÇIRALARIMIZI KENDİ HAKİKATİMİZE YAKALIM
Başımıza gelenleri uzun yıllar yüksek sesle haykırdık. Asimilasyon gibi insanlığa karşı işlenen bir suça karşı koymak için kurumlar kurduk. Yolumuzu sürdürmek, cenazemizi yerde bırakmamak için cemevleri inşa ettik. Karanlığa karşı çıralarımızı yaktık. Bu defa çıralarımızı kendi hakikatimize yakalım. Yol yürürken belli ki bizde yolumuza taşlar koyduk. Şimdi bu taşları birlikte yoldan çekelim. Biz yola uyalım yolu kendimize uyarlamayalım. Süreğimiz ayrı olsa da hakikatimizi bir eyleyelim.
İnancımızın yasak olduğu bu coğrafyada manamızdan korkanlar hakikat arayışımızı asla sığmayacak dernekler yasasına sıkıştırmaya çalıştılar. Varlığımızı, birliğimizi korumak ve yaşatmak için girdiğimiz bu yolda bizlerde hakikati duvarlar arasına, cemevlerine (veya mekanlara), derneklere sıkıştırmaya başladık. İnancımızda esas olan “halka olma” halimizi, mevkili makamlı köşeli hale getirdik. Koltuklarımız oldu oturduk, mekânlarımız oldu doldurduk, ama manayı taşımakta eksik kaldık. İnancımızı sanki geçmişte yaşanan bir hikâye gibi anlatır olduk. Oysa Alevilik bir hakikattir; hakikatli yaşamanın, hakikatli insan olmanın adıdır. Doğruluğu, hakkı, hakikati bugün yaşadığımız, yaşattığımız kadar Aleviyiz biz.
Farklı siyasi yapılara sahip olabiliriz, farklı ekonomik yapılarda olabiliriz, yaşımız, cinsimiz farklı olabilir. Farklılıklarımızla çatışan değil Aleviliğimizle birleşen olmalıyız. Bize dayatılan tüzüklerle değil yolun ışığı ile yürümeliyiz. Karşımızdakinin de Alevi olduğunu unutmadan cemaline bakıp sembolümüz olan turna kuşu gibi birbirimize sabretmeliyiz. Sabırla birbirimizle muhabbet meydanı kurmaya, hakikatimizden vazgeçmeden karanlığa çıralarımızı yakmaya çağırıyoruz. Biz sormaya başlayalım sizin de katkınızla mana da birleşelim.
CEVABI ARANACAK SORULAR ANA HATLARIYLA ŞÖYLE
- Kurumlarımız ve cemevlerimiz ne kadar Aleviliğin manası ile şekilleniyor. Yolun gereklerine göre mi, bizi yok sayan sistemin dernekler yasasına göre mi yol yürümeliyiz?
- Cemevlerimiz toplumsal ikrarlaşmamızın mekânları olabilir mi? Cemlerimizde hakikati yaşatabiliyor muyuz, yolun manasını anlatabiliyor muyuz?
- Eşiktekinden beşiktekine bir araya gelebiliyor muyuz? Kadınlarımız ve gençlerimizin yeri neresidir?
- Son yıllarda Alevilerin değil Aleviliğin katledildiğini hepimiz tespit ediyoruz. Peki bunda bizim payımız ne kadar. İnancımız yaşatmak için ne kadar yolun manasını yaşadık ve yaşattık.
- Kapılarımız ve eşiklerimiz hanemize giriş izninin verildiği yerdi. Kapılarımızı nasıl açıyoruz, eşikten nasıl geçiyoruz. Kimlere açılır kapılar, kimler geçebilir eşiklerimizden. Yerel ve genel iktidarlar ile nasıl ilişkiler kuruyoruz.
Yoruma kapalı.