Alevi Haber Ajansi

Araştırmacı-Yazar Avcı: Aleviler tarihini kendine zahiren bakanlardan öğreniyor-VİDEO

PİRHA- Araştırmacı-Yazar Ali Haydar Avcı, Alevi toplumu kendi tarihini bitirmiş değil. Daha yeni yeni yazma süreci içerisinde. Hep kendine zahiren bakanların, kendilerini yeniden tanımlamak, yeniden anlamlandırmak isteyenlerin zihin dünyası üzerinden kavramaya adlandırmaya çalışıyor. Bu çok ciddi bir zaaftır” dedi. 

Kırsal bir inanç olarak şekillenen Alevilik, kentlere taşındıkça kendini tanımlama açısından sorunlar yaşıyor. Kır toplumu olarak yaşamlarına uygun bir sistem yaratan Aleviler, bir çok nedenden dolayı kentlere göçler neticesinde kır ve kent ikileminde kalmışlardır. Nitekim bu konu, şimdilerde Alevilerin en çok sorguladıkları konular arasında geliyor. Ağırlıkla halk bilimi alanında araştırmalar yürüten ve 18 kitabı yayınlanan Araştırmacı-Yazar Ali Haydar Avcı ile kırsal coğrafyada şekillenen Alevilik ve kentleşmenin Aleviler üzerine etkilerini konuştuk.

“KIRSAL TOPLUMUN GEREKSİNİMLERİ, KENT TOPLUMUNDA İŞLEVSİZ HALE GELDİ”

Avcı, kır ve kent ilişkisi açısında Alevilerin kendi içerisindeki yapısının dikkatle irdelenmesi gerektiğini düşünüyor. Aleviliğin konar-göçer ve kapalı kırsal alan toplumunun gereksinimlerine göre, üretim ilişkilerine göre dizayn edildiğini belirtiyor. Dolayısıyla kente göçle beraber başka kültürlerle karşı karşıya gelen Alevilerin toplumsal gereksinimlerini karşılamaları ve entegre olmalarının zorlukları olduğunu dile getiriyor ve ekliyor: “Kapalı kırsal alan toplumunda birebir gereksinimleri karşılayan o taşıyıcı unsurlar, kent toplumunda işlevsiz hale geldi. Sizin gereksinimlerinize denk düşmeyen, tekabül etmeyen, hiçbir yapıyı ayakta tutmak ve geleceğe taşımak olanaklı değildir. Birebir sizin gereksinimlerinize tekabül etmesi gerekir.”

“MEVCUT HUKUK SİSTEMİ İÇERİSİNDE, İKİNCİ BİR HUKUK SİSTEMİ SUÇ TEŞKİL EDER”

Avcı buna yönelik somut örneklerini de şöyle aktarıyor:

“Kapalı kırsal alan toplumunun kendine özgü oluşturduğu yapılanmalar vardır. Mesela hukuk sistemi. Birebir toplumu baştan sona kadar dizayn eder, toplumun kendi içerisindeki yargılama sorgulama sistemini, birbiri ile sorunları çözme mekanizmasını ortaya koyan bir yapıdır bu. Fakat kent toplumunda bunun hayat bulması, işlevsel hale getirilmesi oldukça zor. Çünkü kent sisteminde birbirini sorgulayacak ve bu temel üzerinde birbirini yargılayacak birbiri ile olan sorunlarını bu temel üzerinden çözüme taşıyacak bir yapı yaratmak çok zor.

Ayrıca mevcut hukuk sistemi içerisinde, ikinci bir hukuk sistemi suç teşkil eder. Kapalı kırsal alan toplumu gibi sistemden kendini soyutlamış bir toplum değilsiniz artık. Sistemden kendini soyutlama söz konusu olmazsa yoğun bir şekilde sistemle ilişkiler yoğunlaşırsa ve toplum ve kültürlerle de kaçınılmaz olarak ilişkiler gelişirse, mevcut iktisadi yapıdan kendinizi soyutlamaz hale gelmişseniz, o zaman sizin yeni yapılanmaya uygun bir sistem yaratmanız kaçınılmaz hale gelir.”

“CAN KAVRAMI İLE, CİNSİYETÇİLİK REDDEDİLİR”

Alevi toplumunun kırdan kente göçünün ardından hala kendini dizayn edemediğine vurgu yapan Avcı, kente göçle beraber dönüşen kadın rolünü ise şöyle aktarıyor:

“Yeni yapılanma, yeni üretim ilişkileri, iktisadi ilişkilerle birlikte toplumun içerisindeki ilişkiler de değişir. Söz gelimi kapalı kırsal alan toplumlarda kadının üretim içerisinde başat bir yeri vardır. Belli bir hakimiyeti vardır. Dolayısıyla bu gündelik hayata ve ilişkilere de kaçınılmaz olarak yansıyacaktır. Dönemin kayıtlarındaki ibare ile “Kocasından mahfuz” yani hoşnut değilse kocasını boşayabilme hakkı var. Bunu tarihçi Cevdet Paşa Tezakir adlı çalışmasında çok açık bir şekilde kaydeder. Garip bir adet olarak adlandırıyor. Halbuki garip değil, doğrudan oradaki toplumsal hayatla, oradaki üretim ilişkileri ile ilgili bir durum. Hayatın her alanında başat bir unsur. Üretim içerisinde çok ciddi bir hakimiyeti var. Üretim ilişkilerinde bu kadar aktif bir unsuru, haliyle iteleyemezsiniz.

Cem ritüelinde de kadının bariz bir ağırlığı var. Öğreti içerisinde de bu tür cinsiyetçilik  baştan reddedilir. Can olarak tabir kullanılır. Canın anlamı nedir: Can mertebeyi, ünvanı, cinsiyeti reddeder. Can olarak tabir edilmemişse, cümle canları aynı nazarda görme davranışı hakim değilse, orada sorunlu bir yapı var demektir.”

“GENÇ KUŞAKLAR RİTÜELLERİ BİR TİYATRO GİBİ İZLİYOR”

Kırda Aleviliğin şekillenmesini ise Avcı şöyle anlatıyor:

“Kırdaki ritüel bir gereksinime denk düşüyordu. Toplumsal hayatın vazgeçilmez bir parçasıydı. Siz yılda bir kere cem yapıyorsunuz. Baştan sona kadar toplumun yargılanmasını yapıyorsunuz. Huzuru, güveni, rızayı bozan herhangi bir durum, davranış, refleks varsa bunun çözümünü gerçekleştiriyorsunuz. Bu bir nevi kendi iç hukuk sistemini oluşturma durumudur. ‘Musahiplik’ diye çok temel bir kurum var. Orada kollama birbirinin eksiğini tamamlama, hep birlikte kendisini daha güvenli geleceğe taşıma gibi bir durum söz konusu. Sözgelimi Aleviliğin temel hukuk kurumlarından “düşkünlük” kurumunu ele alalım. Bu yapı, merkezi sistemden kendini dışlamış kapalı bir toplumda oldukça anlamlı ve önemlidir. Oysa kentlere göç eden, değil aynı ocağa bağlı kendi köylüsünü, kapı komşusunu bile tanımayan Alevi açısından bu kurumun anlamı ve önemi nedir? Kentteki Alevi komşusuyla ya da başkalarıyla herhangi bir sorunu olduğunda dedeye değil, mahkemeye ve hâkime gitmektedir. Dolayısıyla kurum ister istemez işlevini yitirmektedir. Kent toplumunda bunların işlevi yok. Ritüel de kurgulanmış ritüel haline geliyor.”

Avcı genç kuşakların da dolayısıyla ritüelleri artık bir tiyatro izler gibi izlediğini belirtiyor.

“ALEVİLİKTEKİ EVRENSEL DEĞERLERİ GELİŞTİRMEK GEREKİR”

“Kentleşme Aleviliği yaşatamıyorsa inancı tamamen unutmak mı gerekir” sorusuna da Avcı, şu şekilde cevap veriyor:

“Ritüellerin ötesinde, burada oluşturulan düşünce sisteminin bir takım evrensel değere tekabül edip etmediğine bakmak gerekir. Sözgelimi barışçılık, eşitçilik, ötelemenin suç sayılması, rızasız lokma yenilmesinin suç sayılması, kul hakkı yenilmesinin insanlık suçu sayılması gibi değerler evrensel değerlerdir. Bunlar insanlık açısından da barışı sağlayacak unsurlardır. Diğer uygulamalar ise toplumsal hayatı sürdürebilmek için ortaya çıkmış ritüellerdir. O zaman bu öğreti içerisinde inancı daha güçlü, anlamlı kılacak boyutları geliştirmek gerekir. Başkasını acıtmak suç sayılıyorsa, toplumsal huzuru bozacak tutum ve davranış olarak algılanıp değerlendiriyorsa, insanlığı yaşadığı her yerde bu ortak duygudur. Aleviler bunu bir yaşam biçimi haline getirmişler ve yüzyıllar boyunca da bu şekilde yaşamışlar ve kendi içerisinde de bu sistemi sağlayan muazzam bir düzen oluşturmuşlardır.”

Alevi öğretilerinin koşullar olgunlaştırıldığında kentlerde de yaşatılacağını düşünen Avcı, bunun için ciddi bir kültürel, bilimsel  çalışma olması gerektiğini ifade ediyor. Zira Alevi toplumunun çok kolay bir biçimde demokratik toplumlarla uyumlu olabildiğini söylüyor.

BELGELEMENİN ÖNEMİ…

Kentlere göçle birlikte Alevilerin fiili olarak örgütlendiğini ve örgütlenmelerini bir sivil toplum örgütlenmesi olduğuna vurgu yapan Avcı, “Bilim, eğitim ve kültür sorunları temel ayaklardı  fakat eksik kaldı. Kalıcı kurum ve kuruluşlar gerekiyor” diyerek Alevi örgütlenmesindeki eksiklikleri dile getiriyor.

Alevilerde arşivciliğin önemine de değinen Avcı, şunları dile getirdi:

“Bu sorunları çözmede yardımcı olabilecek temel boyutlardan biri de belgeleme. Merkezi kütüphane ve arşivin oluşturulması gerekiyor. Geniş bir alan araştırması, tarama, belleklerden alınan bilgilerin kayıt haline getirilerek arşivlerde kullanılabilir duruma getirilmesi sorunların çözümü ve analiz açısından önemli. Bir de bu toplum sözlü gelenek içerisinde yaşayagelen ve değerler sistemini de hep sözlü gelenek içerisinden bellekten belleğe, dilden dile, telden tele, elden ele taşıyagelen bir toplum. Dolayısıyla sözlü kültür ve sözlü tarih alanı bu konuda görmezden gelinecek bir boyut değil. Artık günümüzde sözlü tarih başlı başına bir alan. Bu Alevi toplumu açısından son derece önemli.”

“ALEVİLER KENDİ TARİHLERİNİ BAŞKALARINDAN ÖĞRENİYOR” 

Alevi araştırmalarında doğrudan alanlara giderek topoğrafik araştırmalar yapmak gerektiğine işaret eden Avcı, “Topoğrafik çalışmalarla birlikte toplumda yapılacak gözlemler, derlemeler, araştırmalar, incelemelerle birlikte bunların birebir resmi kayıtlarla sabitlenmiş belgelerle eşleştirilmesi ve karşılaştırılması gerekir” diye belirtiyor.

Alevilerin tarihini hep başkalarının yazdığını kaydeden Avcı sözlerini şöyle bitiriyor:

“Sabitlenmiş bilgiler olarak dışarıdan zahiren bakanların zihin dünyası üzerinden bir algılama ve anlamlandırma söz konusu. Alevi toplumu kendi tarihini yazmış, bitirmiş değil. Noktayı koymuş değil. Daha yeni yeni yazma süreci içerisinde. Hep kendine zahiren bakanların, kendilerini yeniden tanımlamak, yeniden anlamlandırmak isteyenlerin zihin dünyası üzerinden kavramaya adlandırmaya çalışıyor. Bu çok ciddi bir zaaftır. Hiçbir toplumun tarihinde kendine zahiren bakanların ya da sistem içerisinde entegre etmeye çalışanların bakışı üzerinden bir toplum kendini adlandıramaz.”

Elif SONZAMANCI/KÖLN

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak