PİRHA-Hemşin dili ve kültürü üzerine araştırmalar yapan Mahir Özkan, Gor dergisinin yönetim ekibinde yer alıyor. Kendisi de Hemşinli olan Özkan, Hemşin dilinin ve kültürünün yok olmaması için bütün Hemşinlilere Hemşince konuşmaları için çağrıda bulunuyor.
Kentleşme ve ulus devlet anlayışıyla birlikte birçok yerel dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Hemşince de bu dillerden biri. Günümüzde çok dar bir coğrafyada ve az bir kesim tarafından yaşatılmaya çalışılıyor Hemşince. Mahir Özkan da bu dili yaşatmak için çabalayanlardan biri. Gor dergisinin yönetim ekibinde yer alan Özkan, Hemşin dili ve kültürü üzerine araştırmalar yapıyor.
Türkiye’deki kentleşme sürecinin öncesinde nispeten kapalı bir ekonomi içerisinde yaşayan Hemşinlilerin bütün olumsuz koşullara rağmen dillerini ve kültürlerini korumayı başardıklarını söyleyen Özkan, şimdilerde Hemşince’nin kendisini yeniden üreteceği zeminlerin ortadan kalkmaya başladığını belirtti.
Özkan, Hemşince’nin kaybolma tehlikesini hazırlayan zeminleri şöyle sıraladı:
“Hemşinler daha dağınık bir şekilde yaşamaya başladıkları, büyük şehirlere göç ettikleri, karma evlilikler yaptıkları, yaylalarda dillerini yeni kuşaklara aktaracakları zeminlerin ortadan kalkmasından dolayı dilin kaybolma tehlikesi daha da büyümüş durumda.”
“YA BİRLİKTE YOK OLACAK YA BİRLİKTE KURTULACAKLAR”
Hemşince’nin UNESCO tarafından yok olma riski altına olan diller arasında sayıldığını belirten Özkan, bu dili konuşan insanların dillerinin kaybolmaması için bir şeyler yapmaya çalıştıklarını ancak onları da aşan durumlardan dolayı çok başarılı olamadıklarını şöyle anlattı:
“Biz ne yaparsak yapalım siyasal süreçler değişmediği sürece dil bu yok oluşu yaşayacak. Bunun halk topluluğu olarak bizi aşan boyutları var. Bence Türkiye’nin bütün dillerinin konuşan kimlikleri bütün kültürleri kendi kimlikleri ve kültürlerinin yok olmaması için birlikte hareket etmek durumundalar. Yani birinin kurtuluşu öbürünün yok oluşu diye bir şey yok. Ya birlikte yok olacaklar ya birlikte kurtulacaklar. Çünkü Türkiye’nin siyasal atmosferinin toplam bir değişimi ancak dillere ve kimliklere bakıştaki köklü bir değişiklikle bu diller korunabilir. Çünkü siz istediğiniz kadar bu dille ilgili kitap yazın, kültürel araştırma yapın, radyo programı yapın, çocuklara öğretmeye çalışın kişisel çabalarınızla kentleşmeyle beraber gelen siyasal yapıdan kaynaklanan daha makro sorunları çözemiyorsunuz.”
“KONUŞULMAYAN DİL ÖLÜR”
Bu makro sorunların ancak dile saygınlığının geri kazandırılarak aşılacağını söyleyen Özkan, bütün üniversitelerde dillerle ilgili araştırma birimlerinin açılması, dilin konuşucularına dilin saygın bir şey olduğunun, konuşulması ve gelecek kuşaklara aktarılmaya değer olduğunun anlatılması gerektiğini vurguladı. Farklı dillere ve kimliklere karşı oluşmuş bölücülük, hainlik ve ihanet gibi söylemler ile dillerin korunmasına yönelik çabaların bu şekilde damgalanmasının öne geçilmesiyle dilin korunabileceğine dikkat çeken Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasal bakışın değişmesi ve halkın kendisinin kendi diline, kimliğine bakışının değişmesi gerekiyor. Bu sahiplenme olmadığı sürece o dilin entelektüellerinin, okuryazarlarının, o dilin yok olmaması için çaba harcayan aydınların, demokratların yapacağı çalışmalar sınırlı kalacaktır. Ancak belki kayıt altına alınması dillerin belgelenmiş olmasını ‘Böyle bir dil konuşuluyordu’ diye tarihe geçmesini sağlayacak. Ama konuşulmayan dil ölür, kitapla değil konuşmayla yaşar diller. Dolayısıyla da halkın konuşmasını sağlayacak önlemler alınması gerekir en temelde.”
“DİLİ ÖZGÜR OLMAYAN BİR İNSAN ÖZGÜR OLAMAZ”
Dili özgür olmayan bir insanın özgür olmasının mümkün olmadığını vurgulayan Özkan, şunları ifade etti:
“Birilerini esaret altında tutan kişi de özgür değildir esasında. O yüzden Türkiye’deki toplumlar şunu bilmeli: Ben özgür olayım, ben kendi kültürüme, kimliğime, dilime sahip olayım da öteki ne olursa olsun, mantığıyla yaklaştığınız zaman hatta ‘Öteki konuşursa ona hain diyeyim’ mantığıyla yaklaştığınız sürece siz de o baskının ve zulmün esaretinin diğer bir boyutunu yaşıyorsunuz demektir. Dolayısıyla dili tehlike altında olsun olmasın her kimlik ve dil topluluğunun sahiplendiği, gönül rahatlığıyla’ ‘Evet ben kendimi buralı hissediyorum, buraya ait hissediyorum. Çünkü benim dilim, kimliğim, kültürüm burada değer görüyor’ diyebileceği bir ülkede hep birlikte yaşamak istiyorsak herkes herkesin diline, kimliğine sahip çıkmalı. ‘O bölücü, o hain, o dil zaten şöyle, o dil zaten işe yaramaz, o da neymiş köylü dili’ gibi başkalarını aşağılayarak, küçümseyerek ya da sahip çıkana hain diye damgalayarak birarada yaşamamız, ortak bir ülkede demokratik bir biçimde, kardeşçe yaşamamız mümkün değil. Dolayısıyla bu özgürlükler bizi ayrıştırmaz tam tersine kardeşleştirir ve birleştirir diye düşünebilmek gerekir.”
EŞİTLİK VE KARDEŞLİK
Bölücülük, hainlik gibi kelimelerin çok rahat kullanılan kelimeler olduğunu eleştiren Özkan, “İş eğer bölmeye, ayrıştırmaya gelirse bizim gözden kaçırmamız gereken şey şu; Eşitlik ya da kardeşlik dediğimiz şey kişileri kendileri olarak kabul ettiğimizde gerçekleşebilecek bir şeydir. Yani sen bir kişiye ‘Sen benim gibi olduğunda eşit olacağız’ dediğin zaman ona eşitlik önermiş olmuyorsun. Çünkü sen kendin olmuş oluyorsun ona ise kendini terk etmesini önermiş oluyorsun. Halbuki eşitlik demek ben kendimken senin de kendin olma hakkının sağlanıyor olması demektir. Dolayısıyla da eşitlik, kardeşlik kelimelerini böyle anlamak gerekiyor.” dedi.
“ANADİLİMİ KONUŞMAM BENİM BEN OLMAM DEMEK”
Anadilin yüreğin kapısı olduğunu söyleyen Özkan, insanın en derin hissiyatını ve duygusunu kendi şekillendiği kimlik üzerinden ifade edebildiğini ve bunun en önemli unsurunun da dil olduğunu kaydetti. Özkan, “Çok mutlu olduğum anlarda, çok üzüldüğüm anlarda, çok kızgın olduğum anlarda ilk küfrü neyle ediyorum kendi anadilimle ediyorum. İlk ağıdı neyle yakıyorum kendi anadilimle yakıyorum. İlk sevinç nidalarımı kendi anadilimle atıyorum. O yoğunlaşmada benim aklıma ilk o geliyorsa benim yüreğimin derinliklerinde olan o dil demektir. Dolayısıyla benim o dili konuşmam benim ben olmam demek” diye konuştu. İnsanların dilleriyle olan bağlarının kopmasının büyük bir trajedi olduğunu belirten Özkan, diliyle bağını koparan insanın kendi özüyle ve yüreğiyle bağını kopardığına işaret etti.
HEMŞİNLİLERE ÇAĞRI
İnsanların özgür olabilmeleri için dillerinin, kimliklerinin ve tarihlerinin özgür olması gerektiğini ve diline sahip çıkmanın özgürlüğüne sahip çıkmak olduğunu ifade eden Özkan, sözlerini Hemşinlere anadilinde şu çağrıyı yaptı: Bütün Hemşinler Hemşince konuşsun, Hemşince kaybolmasın.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.