PİRHA- Tez konusu olarak Anadolu’dan Londra’ya göç eden Alevi kadınları ele alan Ceren Ataş, kadınların toplumsal rollerini, göç nedenlerini ve göçün etkilerini araştırdı. Çok sayıda kadın ile yüz yüze görüşme sağlayan Ataş, Maraş Katliamı’nın izlerine, kadınların toplumdaki karşılığına, anadil ve inanç problemlerine ilişkin çarpıcı verilere ulaştı.
HABERİN VİDEOSU
25 yaşındaki Ceren Ataş, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde mezun. Yüksek Lisans programını ise Kültürel İncelemeler programında bitirdi. Tez konusu olarak ise Anadolu’dan Londra’ya göç eden Alevi kadınları inceledi.
Kadınların kendilerini Alevilik içerisinde nasıl konumlandırdıklarını, teoride kadın erkek eşitliğinin savunan bir inanç olan Aleviliğin Londra’daki karşılığının ne olduğunu ve göçün etkilerini araştırdı. Çarpıcı sonuçlara ulaşan Ceren Ataş bilgilerini PİRHA’ya ile paylaştı.
Dersimli Alevi bir kadın olan Ceren Ataş, “Bu toplumun (Alevilik) mensubu olduğum ve feminist bir perspektif ile hayatımı sürdürdüğüm için Aleviliğe de bu şekilde bakıyorum” sözleriyle neden bu tez konusunu seçtiğini söylüyor.
Tezi için Londra’da 4 ay boyunca kalan Ataş, Dersimli, Maraşlı, Kayserili, Sivaslı, Malatyalı 23 kadın ile yüz yüze görüşme sağladı. Göçler genellikle 80 ve 90’lı yıllarda gerçekleşiyor ve çoğunluğu Maraşlı. Maraş Katliamı’nın etkisinin yoğun olduğuna dikkat çeken Ataş, yine de neden göç ettikleri konusunda pek bir bilgi alamadığını söylüyor.
ARAŞTIRMADA GÖÇ NEDENİ YOK, ÇÜNKÜ KORKUYORLAR
Ataş nedenini ise şöyle anlatıyor:
“Ne göç sürecini ne de göçten sonraki süreci anlatıyorlar. Tahminimce göç sebebi siyasi sebepler ve katliam dolayısıyla olduğu için anlatmak istemiyorlar. Göç süreci zor olduğu, belki travmalar olduğu için. Göç sonrasındaki süreci de gözlemim şudur ki Türkiye ile hala bağlantıları var, Türkiye’ye gelip gidiyorlar bu yüzden bir korku var anlatmak istemiyorlar. Araştırmamın içerisinde bu üç evre bulunmuyor maalesef. Özel durumuyla gelenler anlatıyordu. Oğlunu evlendirmek için gelmiş kalmış gibi.”
KAMERAYI KAPAT
Özellikle 50 yaş üstü kadınlarda büyük travmaların izlerinin olduğunu vurgulayan Ataş, “Çünkü çok şeye şahitlik etmiş oluyorlar. Yalnızca bir kadın görüşmecim anlatırken kendi kendine Maraş Katliamı kısmına geldi. Kendisi geldi ve ‘kamerayı kapat’ diye bir tepkiyle kalkıp gitti. Çok net bir şekilde görebildim ama kesinlikle anlatmıyorlar” diyor.
İNANÇLARINI ÖZGÜR YAŞAYAMIYORLAR
Ataş’ın görüştüğü kadınların Türkiye’de yaşadığı en dikkat çekici sorunları ise şöyle:
“Türkiye’de olsaydım ne çocuğumu okutabilirdim, ne dilimi konuşabilirdim, ne istediğim gibi yaşayabilirdim. İnancımı da özgür bir şekilde yaşayamazdım.”
ANADİL PROBLEMİ
Göç ettikleri Londra’da ise kadınların inançlarını yaşama konusunda tamamen özgür olduklarını söyleyen Ataş kadınların anadil problemi ile karşılıyor:
“İngiltere’de Alevilik inanç olarak tanınıyor. Okullarda anlatılıyor. İnanılmaz bir özgürlük var onlara yönelik. Siyasi düşüncelerini beyan ediyorlar. Örneğin anadil büyük bir problem. Kadın inancı aktaran öğelerden bir tanesi. Bu noktada din çok önemli. Ama misal çocuğu biliyor Türkçe’yi veya Kürtçe’yi. Ama torunu bunu bilmiyor. Bilmek zorunda da değil elbette bunu bir tavır olarak söylemiyorum. Bilmediği için anneanne ile torun arasında bir kopukluk oluyor. Hatta anneyle bile. Dolayısıyla o aktarıcılık rolü ortadan kalkıyor. Yeni bir nesil yetişiyor diyebilirim. Bir yandan Avrupa ve İngiltere kültürünü almış bir yandan Aleviliği çok seviyorlar, sahip çıkıyorlar. Ama bazı noktalarda oturmayabiliyor.”
JÎYARE KÜLTÜRÜ KENDİ TOPRAKLARINA ÖZLEMİ ARTIRIYOR
Ataş, inançlarını yaşama noktasında özgür ve eşit olmalarına rağmen kadınların köylerde yaşadıkları o eski cem erkanlarını unutamadıklarını ifade ediyor:
“Köylerde cemler yapmışlar. Pencerelere yorgan sermişler dışarıdan kimse görmesin diye. ‘İnanılmaz bir baskı ile biz cem oluyorduk’ diyorlar. ‘Burada inanılmaz özgürüz ama o tadı almıyoruz’ diyorlar. Şu an İstanbul’da cem olan insanları incelesem onlar da benzer şeyler söyleyeceklerdir. Köy diyebileceğim yerlerdeki mistik havayı biz şehirlerde sağlayamayız. Hele ki Anadolu’nun A’sının olmadığı Londra’da hiçbir şekilde sağlanmaz. Ziyaret kültürümüz var mesela veya Kürtçe jîyare dediğimiz Anadolu’da. Bu çok büyük bir eksiklik kadınlar için. Çünkü ziyaretler lokma yapılan, mum yakılan yerler. Bu düzeni kuran kadınlar olmuş her zaman. Şimdi kadın o rolünü de kaybetmiş. Ben nereye gideyim mum dikeyim, nereye gideyim lokma yapayım. Bu rolü de ortadan kalkıyor.”
Tüm bunlara rağmen yine de Türkiye’ye dönmek istemiyor kadınlar. Ataş’ın deyimiyle ‘arada kalmışlık’ var. Ataş, görüşmesinde bir kadının, “Ben bu kapıdan çıktığımda Maraş’taki köyümde olmak istiyorum bazen ama olmuyor. Oraya da gitsem buradaki özgürlüğüm yok” dediğini aktarıyor.
KARAR ALMA SÜREÇLERİNDE KADINLAR YOK
“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hak’kın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok, Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde” olduğu gibi Alevilik öğretisindeki eşitlik öğretisine de değiniyor Ataş.
Bu öğretiye rağmen pratikte kadına verilen rollerinin pek de değişmediğine dikkat çeken Ataş, “Lonra’da kadınların temel problemi yönetimlerde çok fazla yer almıyorlar. Türkiye’deki gibi. Yer aldıkları noktalarda şunu soruyorum; toplantı esnasında oraya çay getirmiş. O roller devam ediyor. Aslında karar alma süreçlerinde yer almıyorlar. Sembolik olarak orada duruyorlar, oturuyorlar ama karar alma süreçlerinde kadınlar az” diyor.
“KAFA AYNIYSA ŞEHRİN ÖNEMİ YOK”
Britanya Alevi Federasyonu’na bağlı Britanya Alevi Kadınlar Birliği’nde ise analara cem tutturulduğunu ve kadınların çalışmalarda aktif katılım sağladığını dile getiren Aktaş, “Orada feminist bir Alevi örgütlenmesi sağlamaya çalışıyorlar. Ama cemevine aktif katılım sağlayan kadınları incelediğinizde, evet biz Alevilikte eşitiz ama gel de toplumu gör. Hatta 65 yaşında bir teyze şöyle demişti; ben Maraş’ta eşimden bunu gördüm, Londra’ya geldim hala bunu görüyorum. Kafa aynıysa şehrin bir önemi yok” diyor.
Sevim KAHRAMAN
İSTANBUL
Yoruma kapalı.