PİRHA- Narlıdere Cemevi’nde düzenlenen “Aleviler ve Sosyalistler, Sosyalistler ve Aleviler” sempozyumunun ikinci gününde devam ediyor. İkinci günün oturumunda, “Alevilerin Sosyalizminin Alevi Sorunu” başlığı tartışıldı.
Haberin Videosu
Narlıdere Cemevi ve Munzur Akademi Kültür Sanat ve Turizm Derneği’nin, “Aleviler ve Sosyalistler” temasıyla düzenlediği sempozyum ikinci gününde devam ediyor. Başkanlığını Cemal Salman’ın yaptığı oturumda Öğretim Görevlisi Seçil Arslan, “Alevilik ve Sol Sarmalında”, Doktorant Menekşe, “Spinoza Taşıyla Din Karşısında Alevilik ve Sosyalizm”, Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, “Alevinin Sosyalizmi, Sosyalistin Aleviliği: Kimi Yöntemsel Sorunlar” konularını ele aldılar.
İlk olarak konuşmasını yapan Öğretim Görevlisi Seçil Arslan, kimliklerin doğuştan gelen bir şey olmadığını belirterek, “Bireyin içerisinde büyüdüğü toplum içerisinde kimliği belirgin oluyor” dedi.
Sünniliğin devletle çok ilişkili olduğunu ve devlet aklını yöneten bir din olmasına rağmen onu dinden çıkarmadığını kaydeden Arslan, Aleviliğin sol ile olan ilişkisinin onu Aleviliğinden çıkarıyor anlayışının olduğunu ifade etti.
“İKTİDAR DİNİ HEP KULLANAN NOKTADAYDI”
Arslan, konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Dinin nasıl olması, nasıl yaşanması gerektiği gibi soruların cevabını da iktidar vermiş oluyor. İktidar belirleyici aktör ve dine de müdahil oluyor. Aleviliğin hiç bir zaman iktidar dini olmadığı ve mesafeli olduğu ortaya çıkıyor. 1980;’li ve 90’lı yıllarda din kamusal alana girdi. Ama iktidar ile ilişkisi hiç bitmemişti. İktidar dini hep kullanan noktadaydı. Hakim dinsellik siyaset rolü üstlenirken, siyasi iktidar dini sürdürülebilirlik adına kullanıyor. Din bir araç haline gelmektedir.
“DİYANETİN ALEVİLİĞİN ATEİST OLDUĞUNU ÖNE SÜRMEK İÇİN KULLANDIĞI YAYINLAR VAR”
Alevilik iktidar açısından işlevsel olmadığı için, hep mesafeli kalmıştır. Diyanetin Aleviliğin ateist olduğunu öne sürmek için kullandığı yayınlar vardı. Diyanet işleri Sekreteri Abdülkadir Sezgin’in 1992’deki Alevilik tanımı, ‘Kendi yanlışlarını din veya mezhep sanmaktadırlar. Mesele budur’ olmaktadır. Alevilerin Marksistlerin oyununa geldiği söylenmektedir. İktidarın din söyleminde Alevilik dinsel ve mezhepsel olarak ayrışmakta. Devlet Aleviliği makbul Aleviliğin dışına çıkararak din dışına atmaktır.”
SPİNOZA VE ALEVİLİĞİN ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞI
Arslan’ın ardından Doktorant Menekşe Aykan konuşmasını yaptı. Filozof Baruch Spinoza’dan yola çıkarak sözlerine başlayan Aykan, “Spinoza henüz 24 yaşında iken cemaat dışına atılıyor, dışlanıyor. O günkü ortam özgür düşüncenin sağlandığı bir ortam. 1670 yılında yayınladığı eser çok tehlikeli ve şeytani bulunuyor. Aslında bir şekilde dinsizliği ön plana çıkıyor. Kitabın başlangıcında derdinin hurafelerle olduğunu bildiriyor. İnsanın dinin kısıtlamalarından çıkıp özgürleşmesi gerektiğini savunuyor. Spinoza’nın dini karşı direnişle din savunuculuğu yaptığını görüyoruz. İnsanın özgürlüğü bu yasaların bilincine göre hareket etmekten geçer. Spinoza’da bir yaratılış düşüncesi ile karşılaşmayız. Spinoza bir inancı tapınmayı sistemleştirmenin dışında tarif ettiğini görüyoruz. Hurafeden ve batıldan aklını arındırabilmeyi hedefliyor. Siyasi bir otorite ortaya din olarak ortaya koyanlara tavır geliştiriyor. Rasyonel düşüncede doğayı, aklı belirlemeyi arzu eder. Arzu iyi olan eylemi. İnancı pekiştiren şey davranış biçimleridir. İnancın ve felsefesinin beslendiği alanlara bir sınır koyuyor” diye konuştu.
“Spinoza dinlerin ve tanrısal yasanın belirdiği itaati yasa olarak görmez. İtaati doğa ile ilişkide olan özgür insan ilan eder” diyen Aykan, Alevilikteki özgürlük anlayışına vurgu yaparak şunları söyledi:
“Alevilikte tanrısal yasanın evrenselliği ilgimizi çekiyor. Din denince bir kutsal kitap ve ritüellerden bahsederiz. Alevilikte özgürlük anlayışı ile Spinoza’nın özgürlük anlayışı belli bir düzeye itti beni. Evrensel nitelikli bir anlayışın yüceltildiği bir anlayış Alevilik. Aleviliğin dışlandığı bir sınır var. Ezilmek illa ki baskı görmek olmuyor. Bir mazlumun yanında olma hali oluyor”
“ALEVİLİK SOSYALİZMİ KENDİ İÇERİSİNDEN ORTAYA ÇIKARIYOR”
Devletin bireylerin çıkarları ile ortaya çıktığına ve Diyanetin de bu minvalde bir kurum olduğuna dikkat çeken Aykan, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Diyanet işleri laikliğin gereği olarak ortaya çıkan bir kurum ama laikliğin tam da işlendiği hedefini görmüyoruz. Kamusal yararın bireyin çıkarı öncesinde olması gereken bir yer. Laiklik dinin kendisinin din olmasına izin veren bir yerde. Alevilik din ile kavranamayacak bir yerde. Kuramsallaşmış bir din bunlara izin vermez. Camii-cemevi projesi Tuzluçayır’da tamamlanması öngörülen bir projeydi. Sözde dini hoşgürü projesi haline gelecekti. Aleviler bu yapıya çok sert karşı çıktı. Birçok protesto, bildiri yayınlandı. Bu konuda Aleviler ve sosyalistlerin ortaklaşmasının altında bu taleplerin Alevilerin demokratik talebi olmadığı yatıyor. Bu bir asimilasyon projesi olarak algılandı. Alevilik için ne cami ne de bir cemevinin bir ibadethane olmadığı görülmelidir. Aleviliğin dinselliği çok ciddi bir siyasallık oluşturuyor. Alevilik kendi içerisinde sosyalizmi gerekli olarak ortaya çıkarıyor.
“ALEVİLİK VE SOSYALİZM AYNI OLGUNUN FARKLI YÜZLERİ”
Arkasından söz alan Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya ise Alevilik ve sosyalistler arasında bir muhteva ortaklığı olduğunu ifade ederek “Alevilerin rıza şehrinin hiç bir yanı yok. Bunu önce platon yazmıştı. Aleviliğin değerlerinin özgün olmadığını iddia etmiyoruz. Kadim köklere sahip. Sürekli kendini beslemeye çalışan bir inanç. Alevilik diğer dinler gibi bir şeyin çocuğudur. Demokratik kandaş kardeşliğin bir çocuğudur. Alevilik ile sosyalizm aynı olgunun farklı yüzlerinden ibarettir. Bu ikisini birbirine kırdırıyoruz” diye konuştu.
Yalçınkaya, konuşmasının devamında şunları belirtti:
“Sünni iseniz Müslümansınız, değilseniz Müslüman değilsiniz. Alevilerin elinden ciddi bir silahı alıyoruz. Yani ciddi bir hırsızlık yapıyoruz. Bunu Alevi olduğunu söyleyen Aleviler ve sosyalistler yapıyor. Hem sosyalistlerin hem de Alevilerin cephesinden din konusuna yönelmek gerekiyor. Ancak gerek Alevilerin gerek sosyalistlerin düşmanları Aleviliği bunların kirlettiğini söylüyor. Sosyalistler hala Kemalizmden kopuşları gerçekleştirmeden sosyalizm alfabesine girişiyor. Aleviler ve sosyalistlerin yaşadıkları yanlışlıklar silsilesi üst üste geldi. Aleviler ve sosyalistler dinin ne olduğunu görmüyor. Devletin ne olduğunu görmüyor. Aleviler de sosyalistler de sosyal örgütün ne olduğunu bilmiyor. Alevilerin ve sosyalistlerin ilgisini çeken tarihtir. Din bir inanç değil sosyal örgütün ta kendisidir. Devlet dediğimiz topluluğun tüm ortak değerlerini gasp eden bir aygıttır. Sosyalizmde dayanışmayı görmüyoruz. Sosyalizmi bir ham madde olarak görürsek bu değerler sisteminin kadim olduğunu görürsünüz. Sosyalizm bambaşka örgütsel bir formun adıdır.”
PİRHA/İZMİR
Yoruma kapalı.