Alevi Haber Ajansi

‘Alevilik, egemen mezhebin yükseldiği zemini sarstığı için hedef haline geliyor’-VİDEO

PİRHA- Gazeteci-Yazar Mustafa Kemal Erdemol, Alevilerin, ötekileştirmenin ve giderek artan nefretin hedefi olduğunun altını çizdi. Erdemol, “Alevilik, bir kültürel itiraz tutumudur, siyasal itiraz tutumudur. Bunu bir mezhebin baskısına karşı sürekli yapıyor. Bu itirazı da tabi silahla vb. şekilde yapmıyor, sazıyla sözüyle yapıyor. Bunu yaptığı zaman da tabi egemen inancın hedefi haline geliyor. Çünkü o egemen inancın üzerinde yükselmiş olduğu zemini sarsıyorsunuz. Alevilik bunu yaptı. Özellikle de yapmış değil, anlayışı, inancı bu” dedi. 

Nefret suçu; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi ön yargı doğurabilecek nedenlerden dolayı işlenen, genellikle şiddet içeren suçlardır.

Nefret suçu, insanlığa karşı işlenmiş olarak görülüyor ve uluslararası hukukta karşılığı var. Ancak günlük yaşamda özellikle inancı, kültürü, yaşam biçimi, dili vb. farklı olan toplum ve topluluklar nefret diline, baskısına ve saldırısına maruz kalıyor.

Türkiye’de geçmişten günümüze nefret saldırılarına maruz kalan toplumlardan biri de Aleviler. Alevilere yönelik nefret saldırıları artarak sürüyor. Devlet tarafından inancı ve ibadethanesi kabul edilmeyen Aleviler, okulda, sokakta, işyerinde, hastane, mahallede, yaşadığı apartmanda aşağılanıyor, hor görülüyor, hakarete uğruyor.

Türkiye’de nefret suçları ile ilgili kapsamlı bir yasal düzenlemenin eksikliği sistematik bir biçimde bu saldırıların devam etmesine de zemin hazırlıyor.

Peki nefret suçu kaynağını nereden ve nelerden alıyor? Yargı Alevilere dönük nefret suçuna karşı ne yapıyor? Demokrasiyi ve eşitliği savunan kurum ve kuruluşlar Alevilere dönük nefret suçlarına karşı ne yapıyor? Tüm bu soruları ve daha fazlasını akademisyen, yazar, tarihçi, hukukçu, insan hakları savunucularına sorduk.

Gazeteci-Yazar Mustafa Kemal Erdemol ‘Türkiye’de Alevi Nefreti’ dosyamıza ilişkin sorularımızı yanıtladı.

“NEFRET, SAĞ POPÜLİZMLE İLİŞKİLİ”

PİRHA: Türkiye’de ve dünyada nefret söylemi ve buna bağlı olarak da nefret söyleminin ortaya çıkardığı şiddet artıyor. Nefret diline daha fazla sarılarak ötekileştirdikleri halkları, inanç kimliklerini, sınıfları, kadını düşmanlaştırıyorlar. Yine Ortadoğu’da sonu gelmeyen savaşlar, çatışmalar bunun en belirgin örneklerinden biri. Siz bu nefret söylemini neye bağlıyorsunuz?

MUSTAFA KEMAL ERDEMOL: Tabi bu nefret söyleminin alt başlıkları da var. Yani kültürel nedenleri olan nefret söylemleri var, dinsel nedenleri olan nefret söylemleri, etnik kökenden ötürü geliştirilmiş nefret söylemleri var. Bunları  ayrı ayrı incelemek zaman alır. Ama günümüzde özellikle bu nefretin, sağ popülizm ile ilgisi olduğuna inanıyorum. Çünkü çok uzun ve üzerinde uzun zaman konuşulması gereken alt başlıklar bunlar. Yani sağ popülizm, bir bencillik ideolojisi olan sağcılıkla doğrudan ilgisi var. Bu bencillik başka ulusları ötekileştirerek, kendisini var etme üzerine kurulu bir bencillik. Kültürel zehirlemeden bahsederek bir kültürel ötelemenin var olduğunu söyleyebiliriz. İngiltere’de yaşıyorsanız Hindistanlıyı, Amerika’da yaşıyorsanız İspanyol’u, Meksikalıyı, Koreliyi, son zamanlarda Çinli olduğu düşünülen her çekik gözlüyü kendinize düşman görebilirsiniz. Ama uzun vadede hep var olan nefret, din kaynaklı olan nefret.

Çeşitli dinlerin, özellikle kitaplı dinlerin ki bizim konumuz bu. Mezhepler arası, inançlar arası ilişkilerde bu nefret dozunun çok fazla arttığını görüyoruz. Özellikle egemen olanın diğerini az imanlı olmakla suçlamasıyla ilgisi var. Bunun örneklerini bizim ülkemizde de görüyoruz. Genel anlamda sağ popülizmin ötekileştirmesi olgusuyla karşı karşıyayız. Sağın vücut bulduğu, yerleştiği her toplumda var. Bunu Amerika’da da yaşıyoruz, Türkiye’de de yaşıyoruz. Dolayısıyla dediğim gibi bir bencillik ideolojisinin yansımaları bu şekilde oluyor. Kültürel anlamda ötekileştirme bu ve buna bağlı nefret dili bu şekilde ortaya çıkıyor.

“ALEVİLER ÖTEKİLEŞTİRMENİN VE NEFRETİN HEDEFİ OLDU”

Aleviler, Türkiye’de nefret söylemine en çok maruz kalan toplumsal kesimlerden biri. Evleri işaretleniyor. Zorunlu din derslerinde nefret söylemlerine maruz kalıyorlar. Alevi toplumuna dönük bu dil sizce kaynağını nereden alıyor?

Bu yeni bir şey değil. Zaman zaman çok artan, zaman zaman azalan şekilde de olsa Alevi düşmanlığı, nefreti zaman zaman ama öfkesi her zaman sürüyor. Selçuklular’da böyleydi, Osmanlı’da böyleydi, Cumhuriyet döneminde de böyle. Dediğim gibi inişli çıkışlı bir çizgi izliyor, bu ötekileştirme ve nefret. Ama her zaman Alevilerin bu ötekileştirmenin ve giderek nefretin hedefi olduğu çok açık.

Nedeni ne olabilir? sorusu kuşkusuz, çok cevaba muhtaç bir soru. Çeşitli dinlerde egemen olan baskın mezhebin, kendisinden daha az etkili olduğunu düşündüğü inanç üzerinde, onu az imanlı olmakla suçlaması gibi bir durum var. Alevilere yönelik nefrette bunun payı kuşkusuz var. Bu bir suçsa eğer, Alevilerin suçu var. Bana sorarsanız bu olumlu bir suçtur. Şudur: Aleviler verili olanı kolay kabul edebilen bir kültüre sahip değil. Hatta öyle ki İslam Peygamberin ölümünden sonra Kuran’ın değiştirildiğini söyleyerek bir tutum, bir tavır geliştirmiş bir topluluktan bahsediyoruz. Hz. Ali’ye yapılan haksızlığı kendi meselesi haline getirip ve oradan yola çıkarak tüm haksızlıklara karşı bir tutum geliştirmiş bir kesimden söz ediyoruz.

“ALEVİLİK BİR KÜLTÜREL, SİYASAL İTİRAZ TUTUMUDUR”

Dolayısıyla bunlar bir toplumu tasarlama amacı güden, Sünni mezhebinin pek hoşuna giden tutumlar değil. Onlara karşı yapılacak en kolay suçlama da, dinden çıkmış olmaları. Bir Alevi kendini nasıl tanımlar, İslam’ın içindedir, dışındadır, bilemem. Hangi sıfatları kullanacağı, kendisinin verebileceği bir karardır, kendisini ilgilendirir. Ama benim bildiğim Alevilik, bir kültürel itiraz tutumudur, siyasal itiraz tutumudur. Yani aslında bunu bir mezhebin baskısına karşı sürekli yapıyor. Bu itirazı da tabi silahla vb. şekilde yapmıyor, sazıyla sözüyle yapıyor. Bunu yaptığı zaman da tabi egemen mezhebin hedefi haline geliyor. Çünkü o egemen mezhebin üzerinde yükselmiş olduğu zemini sarsıyorsunuz. Alevilik bunu yaptı. Özellikle de yapmış değil, anlayışı, inancı bu.

Bir diğeri Aleviler, Sünni İslam’ın dayattığı yaşam biçimine çok da itibar ediyor değil. Buradan Sünni İslam’ın çok ahlaklı olduğu, Alevilerin çok ahlaksız iş yaptığı anlaşılmasın. Bununla bir ilgisi yok. Tam tersi Alevilerin, dışlanmış ne kadar kesim varsa, bunların arasında dışlanmış cinsiyet olan kadın önemlidir, onu benimsemiş olması olgusu var. Yani Alevilerin kadına verdiği yer, erkekle birlikte değerlendirdikleri bir yerdir. Bu Sünni İslam’da görülmüyor. Sünni İslam, yaradılış gayesine aykırıdır, fıtrata aykırıdır, diyerek kadına bir yer biçiyor. Alevilik ise bir yer biçmiyor, aksine onu erkekle birlikte aynı yerde görüyor.

Müziğe karşı Sünni İslam’ın yaklaşımının ne olduğunu biliriz. Alevinin evinden saz eksik olmaz. Bütün bunlar, egemen Sünni mezhebin kültürel kodlarına da aykırı. Alevilik, doğası gereği bulunduğu zamanın kodlarını benimsemiş bir kültürel tutum olarak ortaya çıktığı için bu değişime karşı olan Sünni egemen kesimin de ya da mezhebin de hedefi haline geliyor. Tabi bunun siyasal açılımları da var.

“HUKUKUN PRATİKTE YANSIMASI YOK”

Hali hazırdaki hukuk sisteminin Alevilerden veya ötekileştirilenlerden yana bir artısından bahsetmek mümkün değil. Hukuksal anlamda nefret söylemine ve eylemine dönük yeterli bir mekanizmanın devrede olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabi ki düşünmüyorum. Hukuka bakarsanız, bütün bunlar hukuken yasak. Yani hukuken kimseyi dışlayamazsınız, hukuken hiçbir etnik topluluğa olumsuz cümle kuramazsınız, söz sarf edemezsiniz vs. Hukukta olumlu anlamda bunların hepsi var. Daha doğrusu, bütün bu olumsuzlukları yasaklar anlamda var. Ama pratikte öyle olmuyor. Tabi kimse pratikte ‘şu Alevidir’ diye onu mahkum ediyor değil. Ya da bir Sünni bir Alevi’ye küfretti, hakaret etti diye onu mahkum ediyor da değil. Pratikte bunların yansımaları yok.

Hukuk her zaman toplumun gerisindedir, bunu biliriz, söyleriz. Çağı da zamanı da yakalayamayabilir. Yapısı gereği öyledir. Yani modern hukuk dediğimiz şey de çok tartışmalı. Bazen toplumun dinamiklerini göz ardı eder, onları pek dikkate almaz. Mesela hukuki ile meşru olma arasında fark var. Bir Sünni, benim inancıma hakaret etti diye bir Alevi’yi öldürse, Sünni hukuken suçludur. Ama toplumsal açıdan yaptığı meşrudur. Dolayısıyla, ‘Adamın dinine küfretmiş, öldürür’ diye toplumsal bir onaylama var. Yani ülkemizde, hukukun yasakladığı ama toplumun meşru kıldığı bir ortam var. Daha açıklayıcı olarak söylersek, bir erkeğin kendisini aldatıyor diye eşini öldürmesi hukuki açıdan suç, fakat toplumda meşru. Toplum o erkeğe haklılık kazandırır. ‘Aldatılmış, öldürmek hakkıdır’ der, meşrudur. Burada meşru olmak ile hukuki olmak arasındaki farkı anlatmaya çalışıyorum.

“ASIL SÜNNİ KESİMİN TAHAMMÜL KÜLTÜRÜNE SAHİP KILINMASI İÇİN BİR ŞEYLER YAPILMALI”

Ceza kanununda çok somut ifadelerle açıklanmış bir şey yok. Öyle olsaydı biz, Sivas Katliamı’nda, Maraş Katliamı’nda sorumluların bu maddeden yargılanmış olmasını görürdük. Böyle bir şey yok. Hukuk kesinlikle önleyici olmuyor. Bu tahammül kültürünün geliştirilmesiyle önlenebilir. Tabi bu tahammül kültürünü de Alevilerden kimse beklememelidir. Zaten Aleviler tahammül etmiyor değil, tahammül etmesin de demiyorum. Burada eşitleyemeyiz. Yani Sünni tutumla Alevi tutumu eşitleyip, ikisi de birbirlerine tahammül etsinler demek de Alevilere karşı büyük haksızlık olur. Çünkü bugüne kadar, yıllarca yakılmış, yıkılmış bu insanlar daha ne kadar tahammül etsinler? Zaten etmeye de devam ediyorlar. Asıl tahammül kültürüne ihtiyaç duyan egemen Sünni mezheptir. Onların en azından bu tahammül kültürüne sahip kılınması için bir şeyler yapılması lazım. Hukuki meselelerle ya da kıstaslarla meselenin çözülemediğini görüyoruz, örnekleri var.

“DEMOKRATİK KURUMLARIN ÇALIŞMALARI NEFRET DİLİNİ BİRAZ KIRIYOR”

Nefret söylemine ve suçuna karşı demokratik kurumlar yeterli refleksi ortaya koyuyor mu?

Tabi demokratik kurumlar derken ayırmak da lazım. Türkiye’de demokratik kurumlar deyince benim aklıma ilerici, çağdaş, solcu gruplar geliyor ve dolayısıyla onlar ellerinden gelen olumlu çabayı gösteriyorlar. Ama toplumun tamamını kapsayan bir sivil toplum, demokratik toplum gibi bir şey kastediliyorsa, öyle bir şey yok. Demokratik kurum, sivil kurum, vs. bunlar sola ait kavramlardır. Yani sağın böyle bir derdi yok. Dolayısıyla bu sorunun ilerici, çağdaş kurumlar için sorulduğunu varsayarak cevaplıyorum, evet olumlu işler yapıyorlar ve etkileri de oluyor.

Örneğin kadın örgütleri, kadın dernekleri müthiş çalışmalar yapıyorlar. Alevi kurumları, sadece kendilerine karşı yapılan ayrımcılığı değil, başka ayrımcılıkların da altını çizerek mücadele veriyorlar. Sadece kendileri için istedikleri bir şey yok. Bunlar çok önemli. Onların varlığı sayesinde kadın derneklerinin, Alevi derneklerinin , LGBTİ kurumlarının kuşkusuz, bütün bunların çalışmaları, nefret dilini biraz kırıyor. Artık kimse kolay kolay LGBTİ bireyini küçümseyemiyor. Söyleyen densizler çıkıyor ama bir Alevi için biçimsiz laflar edilemiyor. Edildiği zaman anında tepki gösterilebiliyor. Yeterli değil ama önemli. Bu tür faaliyetler içinde olan derneklerin olumlu bir işlevi var.

“VERİLEN MÜCADELE İLE ARTIK MEDYANIN ALEVİLERE YÖNELİK DİLİNİN TÖRPÜLENDİĞİ KANISINDAYIM”

Nefret dilinin topluma yayılmasında başta rol oynayan güçlerden biri de medya. Gücü, sermayeyi ve zor aygıtını elinde tutan hegemonik odakların ideolojik zehrini kusuyor, toplumu ideolojik bombardımana tutuyor. Medya bu dili neden kullanıyor, kaynağını nereden alıyor?

Medyanın kamuoyu oluşturucu bir özelliği var ve dolayısıyla medyanın kimin elinde olduğuna bakarak ancak işlevi anlatılabilir. Bizim ülkemizde sermaye medyası var. Can Tv’nin, BirGün’ün, Cumhuriyet’in, Evrensel’in de içinde bulunduğu bir kaç görsel ve yazılı basın var, bütün bunların dışında sermayenin bir medyası oluştu. Tabi sermaye artık nefret dilini eskisi gibi rahat kullanamıyor. Bir önceki soruya bağlı olarak sivil toplum örgütlerinin, demokratik örgütlerin mücadeleleri de etkili oldu. Yani ne kadar öfke duyarlarsa duysunlar, özellikle zaman zaman ağızlarından kaçıranlar oluyor. Yazılarında ya da kalemi sürçenler, bilerek yapanlar oluyor ama onlara tepki ağır oluyor. Medyanın olumsuz bir işlevi hep olagelmiştir, hep olmuştur.

Medya ‘Kızılbaş’ söyleminden daha yeni kurtuldu. Uzun zamandır bunu yapamıyor. Çünkü ne mutlu ki güçlü bir direniş var. Ama en fazla nefret objesi, LGBTİ bireyleri. Onlara nefret hala devam ediyor ve medyaya yansıyor. İslamcı, paçavra bir gazete var. Bunları en amiyane tabiriyle söylüyor. Bir eşcinsel erkekten bahsederken veya LGBTİ bireyi olan bir kadından bahsederken. Medyada onlara yönelik dil hala korkunç. Ama Aleviliği artık bir mezhep olarak hedef alma cesaretini kolay kolay gösteremiyorlar. Hiç bir şey yok demiyorum. Buradan yola çıkarak medyayı akladığım sanılmasın. Sadece verilen mücadelenin artık medyanın da en azından Alevilere yönelik dili törpülediği kanısındayım. Buna biz siyaseten doğruculuk diyoruz. İnanmasa bile, inanmak zorundasın. Yani içinden Alevilere nefret de kussa, bunu dile getirmemek zorunda. Ona bunu yaptıran güç, demokratik mücadelenin ulaştığı seviyedir.

Genel olarak medya, elbette ki birçok konuda olduğu gibi bu konuda da olumsuz rol oynuyor. Bunun bir sürü örneği var. Medyanın özellikle kadınlar üzerinden dili çok kötüdür. Kadının fiziksel özellikleri her zaman bir kalem konusu olabiliyor ama herhangi bir erkeğin güzelliğinden ya da yakışıklılığından bahsedilmez. Bu günümüzde hala var.

“ALEVİLERİN İÇİNDE BULUNDUKLARI DURUMDAN BİR PARÇA KURTULMALARI GEREKİYOR”

Yeni bir siyaset yapma tarzı oluşturmak, geliştirmek, yaratmak gerekiyor; hatta yeni öznelerin sahaya inmesi, oluşturulması, bu sürece müdahale etmesi gerekiyor. Nefret söyleminin ortadan kalkması için ya da en azından azaltılabilmesi için neler yapılmalı?

Yapılması gereken en temel şey tahammül kültürünün geliştirilmesi. Fakat bunu egemenlerden beklememek lazım. Bu tahammül kültürüne en çok bu dili kullananların ihtiyacı var. Onları zorlamak durumundayız. Yani toplumda renkliliğin olduğunu anlamak zorundalar. Bunu benimsememiş olanlara kadınlarla yaşamak zorunda olduklarını, kadınlarla yaşamaya alışmak zorunda olduklarını anlatmak durumundayız. LGBTİ bireylerin, onlar gibi bir yaşam tarzımız olmasa bile, yaşam tarzlarına saygılı olmayı öğretmek durumundayız. Bunları dernek kurarak vs. yapmak kolay değil. Bu bir bilinç devrimiyle ilgili bir şey. İşte burada Alevilik ve benzeri öğretiler çok iyi bir zemin hazırlıyor. Yani Alevi kültüründe aynı sofraya kadın erkek oturup hayatın başka alanlarında aynı şeyleri paylaşıyorsa, bu bir toplum oluşturma için de iyi bir modeldir. Böyle bir zemin var en azından. Bunun geliştirilmesi gerekir. Bunun dünya kadar yolu var. En azından bunun eğitimde öğretimde hal yoluna koyulması lazım. Fakat bu bizi çok ciddi sosyal dönüşüme muhtaç hale getiriyor. Bugün ki mevcut düzen içerisinde bunları yapabilmek pek mümkün değil.

Bir altüst oluş olmadan, bir sosyal değişim yaşamadan bunları yapabilmek kolay değil. Ama belki o sosyal dönüşümün ille olması gerekmiyor. Koşulları uygun değildir, toplum buna hazır değildir vs. En azından o zamana kadar da anlama ve anlatma kültürünün gelişmesi gerekiyor. Bu arada Alevilerin de birbirlerini anlamaları lazım. Sadece Alevilerin anlaşılması değil, kendilerinin de birbirlerini anlamaları lazım.

“EĞER KABUL EDERLERSE KENDİMİ KÜLTÜREL VE SİYASAL OLARAK ALEVİ GÖREN BİRİYİM”

Ben bir Alevi değilim. Eğer kabul ederlerse kendisini kültürel ve siyasal olarak Alevi gören birisiyim. Alevilerin içinde bulundukları durumdan bir parça kurtulmaları gerekiyor. Manipüleye çok açık bir kesim gibi duruyor. Soldan uzaklaşmak gibi bir eğilim de var ve bu eğilimi geliştiren egemen bir takım araçlar var. Ben bir Sosyalistim ama kimsenin Sosyalist olması gerekmiyor. Fakat Aleviler doğal olarak eşitlikçi bir kültür üzerine oturuyorlar. Bu eşitlikçi kültürden sağcılık çıkmaz, çıkmamalıdır. Çünkü sağcılık bir bencillik ideolojisidir ve Alevi bencil değildir, olamıyor. Ben Alevilik zemini üzerinde yükselmiş bir takım anlayışların bu ülkenin geleceğinde çok önemli bir rol oynayacağına inandığım için Alevi kültürüne sempati duyuyor ve onlardan beslenmeye çalışıyorum.

Diren KESER-Diren SATI/PİRHA

İlgili Haberler

1-Akademisyen Kaya: Alevilere yönelik nefret çok derinlerde, eskiye dayanıyor-VİDEO
2-Avukat Eren Keskin: Alevilerin hakları birçok kez ihlal edildi-VİDEO
3-Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın: Nefret suçu doğrudan rejimle bağlantılıdır-VİDEO
4-‘Alevi örgütleri nefret saldırılarına karşı ortak tavır geliştirmeli’-VİDEO
5-‘Aleviler, tarih boyunca nefret suçuna maruz kaldı’-VİDEO
6-‘Alevi düşmanlığı bu toplumun genlerinde var; iflah olmaz’-VİDEO
7-‘Aleviler kuşatmayı ve tecridi yaşıyor; nefret dili ile düşmanlaştırılıyor’- VİDEO
8-‘Hak temelli bir anayasal düzenleme yapmadan nefret söylemi azalmaz’-VİDEO
9-‘Nefrete karşı demokrat Sünniler, Aleviler, Ermeniler bir araya gelebilmeli’-VİDEO
10-‘Nefret dilinden kurtulmanın tek yolu eşit vatandaşlıktan geçiyor’-VİDEO
11-‘Nefret dilinin kayda geçmeyen yüzünde Alevi kadınlar var’-VİDEO
12-CHP’li Başarır: Alevilere yönelik nefrete karşı hukuksal mekanizma işletilmiyor-VİDEO
13-Orhan Aydın: Nefret söyleminden sevgiyle ve aşkla birlikte çıkacağız-VİDEO
14-‘Aleviler her türlü ayrımcılığa maruz kalıyor, ötekileştiriliyor’-VİDEO
15-‘Aleviler her yerde mağdur oluyor, Türkiye’de öteki olarak yaşıyorlar ‘-VİDEO

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak