PİRHA – 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı’nın 25’inci yıl dönümü dolayısıyla Madımak Oteli önünde anma gerçekleşti.
2 Temmuz Sivas Madımak Katliamı’nın yıldönümü dolayısıyla yurdun dört bir yanından katılımla yaşamını yitirenler anıldı.
Sivas’ta toplanan binlerce kişi, 2 otel çalışanı olmak üzere 35 kişinin yakılarak katledildiği Madımak Oteli’ne yürüdü. Otel önünde toplanan binler otelin ‘utanç müzesi’ne çevrilmesini isteyerek, adalet talep etti.
Yürüyüş, Ali Baba Mahallesi’nden saat 10.30 civarlarında başladı. Yürüyüş kortejinin en önünde katliamda yaşamını yitirenlerin aileleri yürüyor. Aileler, yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Yürüyüşte matem tutan ve siyah giyinen kadınlar dikkat çekerken, birçok kişi bağlama taşıdı ve “Türküler yanmaz” mesajı verdi. Yürüyüş boyunca Alevi ezgileri çalınırken, “Hak, hukuk, adalet” sloganları atıldı.
Anmaya, HDP ve CHP milletvekilleri, sol-sosyalist çevreler, dernekler, Alevi dedeleri, kurum başkanları katıldı.
Ortak basın metnini okuyan ABF Başkanı Pir Hüseyin Güzelgül şunları kaydetti:
“Hü canlar,
Sizleri; İmam Hüseyin, Pir Sultan gibi direnen; Hacı Bektaş, Yunus Emre gibi bilim ve sevgi öğreten; Fatma Ana, Zeynep Ana, Kadıncık Ana gibi yoluna sahip çıkan ulularımızın, pirlerimizin, mürşitlerimizin bize ulaştırdığı delilin narındaki ışıkla, aşkla selamlıyorum.
Cümlenize aşkı niyaz ederim.
Canlar,
Yıllardır bu kente, bu sokağa, bu alana geliyoruz. Canımız, canlarımız burada insanlık dışı, bir saldırı ile can verdiler. Aradan geçen 25 yıla rağmen Burada bu sokakta yaşanan Sivas katliamında yitirdiğimiz 33. canımızın ateşi hala yanıyor.
“Birilerinin” söylediği gibi ne bir kaza idi; ne bir münferit olay… Kerbela’dan bu yana, yaşadığımız her katliamda olduğu gibi, birilerinin planladığı, birilerinin uyguladığı ve binlerce insanın seyrettiği bir katliamı yaşadı canlarımız bu sokakta… Canlarımız yandı… Canımız yandı.
İnsanlık tarihine kara bir sayfa daha geçti geçmesine de… Yapanlar, yaptıranlar utandılar mı /küçücük bir an bile?.. Var mı, bir pişmanlıkları?.. Yaptıklarını ar edindiler mi?..
O günden bugüne yaşananlara baktığımızda, Azıcık suçluluk hissi bile yok…
Utanmadılar… Utanmıyorlar…
Bu süreç, bugün aynı mantıkla hala devam etmektedir…
Dün Sivas’ta katliam yaptıranlar bugün Suruç’ta, Ankara’da katliam yaptıranlarla aynı kişiler, aynı güç odaklarıdır.
Toplumda insanlığa, barışa, demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe doğru bir talep yükseldiğinde, egemen güçler buna katliamla karşılık vermekte; sonrada bunu unutmamızı istemektedirler.
Unutmamızı istiyorlar ki, yenilerini rahatça yapabilsinler. Toplumu korku, baskı ve sindirme yöntemi ile yönetebilsinler.
Unutmayacağız, unutturamayacaksınız!
Dünyanın gözleri önünde, televizyonlar canlı yayını yaparken, on binlerce kişinin yapmış olduğu katliamın yaraları aradan geçen 25 yıla rağmen hala sarılabilmiş değildir.
On yıllarca devam eden dava süreçleri, tutuklamalar, gözaltılar, serbest bırakılanlar, yakalanamayanlar, aranıyorken askerlik yapanlar, katliamın yapıldığı yere 100 metre mesafede yaşadığı ölünce ortaya çıkanlar sanıklar…
“KATİLLERİN AVUKATLARI TERFİ ETTİ”
Katillerin avukatlığını yapıp, sonrada buradan milletvekilliğine, bakanlığa terfi eden siyasiler…
Ve zaman aşımı…
Madımak katliamından bu yana 25 yıl böyle geçti…
Türkiye halklarının katliamlar ve direnişlerle dolu tarihine bir yenisi daha eklenmiş oldu.
Gerici güruhun ağızlarından salya aka aka ellerinde ateşlerle oteli yaktıkları anlarda kahrolsun laiklik diye bağırmaları hala kulaklarımızda çınlıyor.
“25 YIL ÖNCE SANATA, BİLİME, GELECEĞİMİZE SALDIRDILAR”
25 yıl önce yapılan Sivas katliamı, bilime, sanata, gençliğe ve geleceğimize yapılan bir saldırı niteliği taşımakta olduğu bilinmelidir.
Aradan geçen bunca zamana rağmen mevcut iktidarların tutumunun değişmediğini, asimilasyoncu ve ötekileştirici politikalara devam ederek bu saldırıyı her alanda ve her boyutta devam ettirdiğini gördük.
Laikliğe ve cumhuriyete saldırmalarının, yaşam alanlarımıza müdahale etmelerinin yolunun eğitim başta olmak üzere toplumu gericileştirmekten geçtiğini bilen egemenler, zorunlu din dersleri dayatmasını ve bütün okullarımızın imam hatibe çevrilmesi projelerini uygulamayı sürdürüyorlar.
Zorunlu din dersi dayatmasına karşı yıllardır vermiş olduğumuz mücadelenin görmezden gelindiği yetmiyormuş gibi, çocuklarımızı imam hatipleri tercih etme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakıyorlar.
Asimilasyoncu ve gerici anlayışı anaokullarına kadar indirme pervasızlığında bulunabiliyorlar.
Hükümetin kendisi AİHM kararını uygulamadığı gibi, cilalanmış asimilasyon ve yok sayma yöntemleri ile yeni bir balon uçurulmaya, Alevi toplumu kaotik tartışmaların içine çekilmeye çalışılmaktadır.
Her seçim döneminde cemevlerine statü vereceğiz söylemi, bir yandan, Alevilerin görüşü alınmadan, bilgisi olmadan nasıl bir statü olacağı sorusu ortada duruyorken, /bu söylenen yalanlar bile hızlıca unutuluyor! Unutturuluyor!…
Özlemini duyduğumuz çağdaş, bilimsel, demokratik değerlerin yaşam bulduğu, kimsenin ezilip sömürülmediği bir ülke yerine, her gün kan akıtılan, savaş rüzgârlarının estirildiği, emeğin sömürülüp emekçinin köleleştirildiği, kadına yönelik şiddetin ve şiddet dilinin arttığı, ırkçılığın ve gericiliğin hız kazandırıldığı bir süreç yaşamaktayız
Diğer yandan OHAL ortamında güvensiz yapılan seçimler… Ülkede yaşanan savaş politikaları… Ayrımcılık ve kutuplaştırmanın hat safhaya yükselmesi… Adaletsiz, antidemokratik politikalar… Adalete olan güvenin azalması… Alevi toplumunun da kaygılarını artırmaktadır.
Değerli canlar,
Bütün bu olumsuzluklara karşı, ezilen Alevilerin, yok sayılan Kürtlerin, ezilen-sömürülen emekçilerin bir araya gelmesinden, ortak mücadele hattı oluşturmasından başkaca bir yol yoktur.
Aleviler bugüne kadar yaşadıkları bunca zulme rağmen, Yezid’e karşı dik durmayı başarmışlardır.
Ancak şimdi dik durmak yeterli değildir. Yezid zihniyetini alt edebilecek bir mücadeleyi örmek, bunun yöntemini bulmak zorundayız.
Yezit zihniyeti kazandığı sürece, mazlumların çilesi, zalimlerin devri sürüp gidecektir.
Ancak bu devran böyle gitmez. Bu devrana dur diyebilmek için; ülkenin tüm ezilen kesimleri, tüm halkları ile omuz omuza mücadele ile zalime karşı Zülfikar olmayı başarabilmeliyiz.
Tarihimiz yok ediliyor. İnancımız yok ediliyor. Alevi Kaynakları yok ediliyor. Gözümüzün içine baka baka yalanlar söyleniyor. Ve Yezid’in istediği bellek, bir Alevi belleği olarak yerleştiriliyor.
Artık çocuklarımıza Sünnilik öğretilmekle yetinilmiyor! Çocuklarımızın, yani geleceğimizin kimliği, belleği değiştirilmeye çalışılıyor.
Aleviler, zaten yeterince yer almadıkları kamudan tümüyle tasfiye ediliyor. Kamunun tüm alanından, üniversitelere kadar kimliği ile inancı ile yer alması mümkün olmadığı gibi, tüm bunları öne çıkarmayanlara dahi sırf Alevi oldukları için görev verilmiyor.
Diğer yandan; Bize Alevilikle alakası olmayan bir inanç zorla dayatılıyor, kabul ettirilmeye çalışılıyor. Şu bilinmeli ki; Kendi inancımızın sınırlarını, ilkelerini, yolunu, süreğini biz belirleriz. Cemevlerimizi, inanç kurullarımıza hiç kimsenin müdahale etmesine, yön vermesine izin vermeyiz.
Devlet sahte dernekler ve asimile edilmiş dedelerle Alevileri muhatap alamaz. Alevilerin temsilcileri buradadır. Devlet Alevilerin gerçek temsilcilerini muhatap almak zorundadır.
Devlet ve iktidar barış dilini kullanmayı, toplumsal barışı kurmayı birinci önceliği olarak önüne koymalıdır. Devlet samimice bu dili kurmadan, bizim sessiz kalmamızı bekleyemez.
Bununla birlikte bizlere de büyük sorumluluklar düşmektedir. Öncelikle Alevi toplumu olarak en geniş birliği/ cemi toplamak zorundayız. Kendi inancımızı kendi doğrularımızla çocuklarımıza öğretmek zorundayız. Çocuklarımızı iyi yetiştirmek dünden daha önemlidir.
Kadimden bugüne taşıdığımız çerağı, o aydınlığı, o ışığı gelecek kuşaklarımıza taşımak zorundayız. Ancak o zaman deyişlerimiz söylenmeye, semahlarımız dönülmeye devam eder. Ancak o zaman zalimin karşısında baş eğemeyen çocuklarımız bu yolu sürdürür.
Madımak’ın utanç müzesi yapılmasına izin vermeyen, otele katillerin ismini yazan bir anlayış bu ülkenin geleceği olamaz.
Bizler buradan ilan ediyoruz ki;
Bu dava sizin mahkemelerinizde adil yargılanamamıştır!
Bu davayı bizler göreceğiz ve bizim vicdanımızda, / bizim dar’ımızda karar bellidir.
– Devlet resmi olarak özür dilemelidir
– Sorumlular yargılanmalıdır
– Madımak oteli Alevilerin talep ettiği şekli ile bir utanç müzesine dönüştürülmelidir
Madımak utanç müzesi yapılmadan biz her gün yanmaya devam edeceğiz.
Yanan 33 canımızın daha özgür, daha eşit, halkların kardeşliğinde, demokratik, laik bir dünya düşü, bizim düşümüz, bizim hedefimiz olmaya devam edecektir.
Zaman aşımını tanımıyoruz, Sivas’ın ışığı sonsuza kadar sönmeyecek.
Aşkı niyazlarımla”
PİRHA/SİVAS
Yoruma kapalı.