PİRHA-Avrupa Alevi Kadınlar Birliği’nin Kurucu Başkanı ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Nevin Kamilağaoğlu, fiziksel olarak bir şiddet uygulanmasa da Alevilerin psikolojik bir baskı altında kaldığını ifade ederek, “Aleviler Türkiye toplumunda öteki olarak yaşıyor, Aleviler her yerde mağdur oluyor” dedi.
Nefret suçu; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi ön yargı doğurabilecek nedenlerden dolayı işlenen, genellikle şiddet içeren suçlardır.
Nefret suçu, insanlığa karşı işlenmiş olarak görülüyor ve uluslararası hukukta karşılığı var. Ancak günlük yaşamda özellikle inancı, kültürü, yaşam biçimi, dili vb. farklı olan toplum ve topluluklar nefret diline, baskısına ve saldırısına maruz kalıyor.
Türkiye’de geçmişten günümüze nefret saldırılarına maruz kalan toplumlardan biri de Aleviler. Alevilere yönelik nefret saldırıları artarak sürüyor. Devlet tarafından inancı ve ibadethanesi kabul edilmeyen Aleviler, okulda, sokakta, işyerinde, hastane, mahallede, yaşadığı apartmanda aşağılanıyor, hor görülüyor, hakarete uğruyor.
Türkiye’de nefret suçları ile ilgili kapsamlı bir yasal düzenlemenin eksikliği sistematik bir biçimde bu saldırıların devam etmesine de zemin hazırlıyor.
Peki nefret suçu kaynağını nereden ve nelerden alıyor? Yargı Alevilere dönük nefret suçuna karşı ne yapıyor? Demokrasiyi ve eşitliği savunan kurum ve kuruluşlar Alevilere dönük nefret suçlarına karşı ne yapıyor? Tüm bu soruları ve daha fazlasını akademisyen, yazar, tarihçi, hukukçu, insan hakları savunucularına sorduk.
Avrupa Alevi Kadınlar Birliği’nin Kurucu Başkanı ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun Eşit Başkanı Nevin Kamilağaoğlu sorularımızı yanıtladı.
“IRKÇILIK KADINLARIN, ÇOCUKLARIN ÖLMESİNE NEDEN OLDU”
PİRHA: Türkiye’de ve dünyada nefret söylemi ve buna bağlı olarak da nefret söyleminin ortaya çıkardığı şiddet artıyor. Nefret diline daha fazla sarılarak ötekileştirdikleri halkları, inanç kimliklerini, sınıfları, kadını düşmanlaştırıyor. Yine Ortadoğu’da sonu gelmeyen savaşlar bunun en belirgin örneklerinden biri. Siz bu nefret söylemini neye bağlıyorsunuz?
NEVİN KAMİLAĞAOĞLU: Biz inancı ve kimliklerinden dolayı ötekileştirilen bir toplumun çocuklarıyız, kadınlarıyız. Ortadoğu’daki savaşların en büyük nedenlerinden birisi doğal olarak mezhep savaşıydı. Yani İslam’ın kendi içerisinde Sünni İslam ile Şii arasında bir savaş ve gerçekten de uzun yıllar aldı. Bu savaş herkesi etkiledi. Bunun nedeni zaten tekleştirmeyi, ötekileştirmeyi hakim kılmaktı. Ama hırs, ama hakim olmak, özellikle Müslüman kardeş zihniyetinin Ortadoğu’da hakim olması için son derece öngörüsüz söylemler, toplumlarda çok ciddi yaralar açtı. Bizde de açtı, Türkiye’de de açtı. Suriye Savaşı’nın yansımaları özellikle Hatay’da çok fazla hissedildi. Hatay, kadim kimliklerin, kadim inançların şehri. Orada çok fazla Arap Alevisi var, orada Hristiyanlar var. Herkes harmonik bir şekilde yaşarken bu savaş, tam da o hatlar arasında, binlerce yıldır kardeş kardeş yaşamış insanlar arsında bir bomba etkisi yarattı. Etkiledi, komşuluk ilişkilerini etkiledi. İnsanların devletle olan ilişkilerini çok ciddi bir şekilde etkiledi. Yani herkesi etkiledi.
Irkçılık, gerici zihniyet, savaşlar, savaşların mağdurları, kimlik mücadelesi veren, inanç mücadelesi veren tüm insanları buna bağlı olarak da kadınları etkiledi, çocukları etkiledi. Daha çok kadınların, çocukların ölmesine neden oldu. Biz Ezidi kadınların İŞİD zihniyetiyle nasıl pazarlarda satıldığını çok iyi biliyoruz. Kürt kadınların yine aynı şekilde pazarlarda nasıl satıldığını biliyoruz. Irkçılık, tekçilik, toplumlar için felaket demek.
“ALEVİLER HER YERDE MAĞDUR OLUYOR”
Aleviler, Türkiye’de nefret söylemine en çok maruz kalan toplumsal kesimlerden biri. Evleri işaretleniyor. Zorunlu din derslerinde nefret söylemlerine maruz kalıyorlar. Alevi toplumuna dönük bu dil sizce kaynağını nereden alıyor?
Gerçekten de Aleviler Türkiye toplumunda öteki olarak yaşıyorlar. Aleviler her yerde mağdur oluyor. Bu mağdurlardan biri de benim. Önce Alevi çocukların okullardaki mağduriyeti son derece ciddi. Özellikle yatılı okullarda okuyan Alevi çocukların nasıl asimile olduklarını ben çok çok iyi biliyorum. Ben Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Lisesi’nde okudum. Bizim din dersi öğretmeni yakın köylümüzdü. Bizim Alevi olduğumuzu bildiği için din derslerinde sürekli bizi tahtaya kaldırırdı ve sınıfa hitaben konuşurdu ve şöyle derdi, ‘Çocuklar biliyor musunuz, Nevin din dersinde sureler ezberleme konusunda çok çok becerikli.’ O din dersi öğretmeni bizi sürekli tahtaya kaldırıp bize o soruları sorardı, biz çok mahçup olurduk. Hele ben çok mahcup olurdum. Çocuk aklıyla günlerce ağladığımı biliyorum. Din derslerinde çok fazla gizli gizli ağlardım. Çünkü bilemezdim, beceremezdim.
O zamanlar anlamadık. Bizim okullarda yaşadığımız travmanın, mobbingin ne kadar ciddi bir sorun olduğunu, çocuk aklımızla o zaman değerlendiremedik. Ama insan yetişkin dönemde değerlendirdiği zaman bunun ne büyük bir kabus olduğunu o zaman hissediyor ve bunun üzerinden okullarda gerçekten Alevi çocukların karşılaştığı sıkıntıyı o kadar derinden hissediyorum ki. Yani bugün 70’lerde Alevi çocuklarının karşılaştığı bu ötekileştirme, bu aşağılanma, bu mobbing eminim günümüzde kat kat daha fazla. Sıkıntılı bir durum. Alevi çocuklarına zorunlu din dersini sınıflarda uygulamaları, namazlar, bunları hepsi gerçekten bizde ve tüm çocuklarımızda travma yaratıyor. Bununla da yetinmiyor. Bizim çocuklarımız, orta öğretim veya lise olsun, hatta üniversite de dahi Alevi oldukları için çok ciddi sıkıntılar çekiyor. Arkadaş edinemiyorsun. Arkadaşlarına Alevi olduğunu söylediğin zaman o arkadaşların seni bırakıyor. Onların kendileriyle birlikte, aileleriyle birlikte çok yanlış algılarını ben kendim yaşadım. Alevilerin pis olduğu, Alevilerin kuyruklarının olduğu, yemeklerinin yenmediği gibi söylemler çok açık bir şekilde dile getiriliyor. Bunlar bitmiyor yani. Çocuklar, gençler, üniversitede de bu tür ötekileştirme söylemleriyle karşılaşıyor. Kaldı ki eğer öğretmenler de Alevi çocuklarının Alevi olduğunu bilirlerse onların uygulamaları da öğrencilerden farklı değil. Onlar da ötekileştiriyor, aşağılıyor.
Sünni İslam’ın bu kültürü karşımızda kim olursa olsun, eğitim seviyesi ne olursa olsun, Alevilere karşı değişmiyor. Bunu çok somut bir şekilde söyleyebiliriz. Diğer yandan Aleviler, Alevi toplumu çok ciddi bir şekilde kendi yerleşkelerinde, köylerinde yaşıyor. İçinden geldiğimiz Alevi köylerine hizmet gitmiyor. Bunu çok iyi biliyorum, kendi köyümden biliyorum. Sağlık hizmetlerinden Aleviler, çok yakın bir şekilde ulaşamıyorlar. Köylerinde yol yok. Dört beş tane köyün ortak bir okulu oluyor. Bunların hepsi o çocukları, o toplumu etkileyen çok önemli nedenler.
“ALEVİLERİN TARİHİNİ SÜNNİLER YAZIYOR”
Şehirleşmeyle birlikte Alevilerin, Alevi ailelerin, mahallelerde yaşadığı sıkıntılar, kendi apartmanında yaşadığı sıkıntılar. Özellikle Ramazan ayları bazı ailelerde çok büyük sıkıntılar yaratıyor. Örneğin apartmanlarda korkunç bir ötekileştirme var, baskı var. Geli kapıyı çalıp ‘Biz Kuran kursuna gidiyoruz, siz ne yapıyorsunuz?’ ve Anneme söyledikleri gibi, ‘Yaşlı başlı kadınsın. Neden namaz kılmıyorsun, yaşından başından utanmıyor musun?’ gibi söylemler kullanıyorlar. Onlar hakaret edecekler, yaşına, başına, saçına hakaret edecekler. Bunlar gerçekten çok sıkıntılı durumlar. Bu son dönem, AKP iktidarı süresi içinde biz, kentsel dönüşümlerle birlikte, Alevilerin yoğun olduğu mahallelerdeki ciddi bir doku değişikliğine de şahit olduk.
Yine Alevlerin, iş yerlerinde karşılaştıkları sıkıntıları çok iyi biliyoruz. Mesela çoğu zaman iş yerlerinde Ramazan ayı sürecince, yemekhanelerde yemek çıkmadığını, su olmadığını biliyoruz. O iş yerindeki Alevi insanlara karşı gerçekten de ötekileştirme, uzun vade de ötekileştirmeden, rencide etmeden dolayı insanın kaldıramayacağı kadar büyük bir yük. Fiziksel olarak şiddet uygulamalarına gerek yok. Yani tüm insanlar, tüm Aleviler psikolojik bir baskı altında kalıyor. Bu sıkıntılı, hepimizin yaşamını etkiliyor ve biliyoruz ki Türkiye’de bunlar eğitimle oluyor, bu Alevilere karşı nefretle, ötekileştirmeyle, kinle oluyor.
Aleviliği sapık bir inanç olarak gördükleri için Alevileri de söylenebilecek en kötü şeylerle yargılıyorlar. Bu son derece üzücü, son derece sıkıntılı bir durum. Bunun değişeceğini zannetmiyorum. Çünkü Alevilerin tarihini Sünniler yazıyor. Okullarda da öyle, okullarda öğrencilere okutulan kitaplarda Alevilerle ilgili son derece rencide edici hakaretler var. Yani bir gün Aleviler kendi tarihini yazarsa Sünni İslam’a bunu bırakmazlarsa, kendi tarihimizi kendimiz anlatırsak, o zaman hiç olmazsa yobazların dışında daha bir seküler kesim, bu işin böyle olmadığını aileden başlayarak kendi çocuklarına anlatırlar.
“TÜRKİYE’NİN BÜYÜK BİR HUKUK SORUNU VAR”
Hali hazırdaki hukuk sisteminin Alevilerden veya ötekileştirilenlerden yana bir artısından bahsetmek mümkün değil. Hukuksal anlamda nefret söylemine ve eylemine dönük yeterli bir mekanizmanın devrede olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünmüyorum. AKP Hükümeti geldikten sonra önce hukuku ele aldı. Aslında Seyfi Oktay diye Alevi kökenli bir hukukçu vardı. Erdoğan’ın ilk söylemi, ‘Hukuku dedelerden temizleyeceğiz’di. Erdoğan’ın ilk yaptığı şey, hukukta ne kadar Alevi kökenli insan hizmet ettiyse, savcısı, hakimi, avukatı vardıysa bunları temizlemekti ve açık açık söyledi. Sonra da AKP kendi hukukunu yarattı. AKP kendi hukukunu yarattığı zaman boşalttı ve kendi zihniyetinde hukukçuları yerleştirdi. Savcılar öyle, hakimler öyle.
Çünkü AKP için hukuk önemliydi. Hukuk AKP’nin yapmak istediği, döşemek istediği yolları kolaylaştırıcı bir fonksiyon yükledi. Bunu da gerçekleştirdiler. Bugün kendi hakim kendi savcıları aracılığıyla Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, Türkiye’de insan hakları mücadelesi veren herkes bugün hapishanelerde rehin tutuluyor. Hukuk diye bir şey olmadığı için de siyasileri orada rehin tutuyor ve her seferinde, bu son dönemdeki İnsan Hakları Mahkemesini, özellikle Selahattin Demirtaş hakkında verdiği, derhal serbest bırakılması kararı olsun, yine Alevilerle ilgili zorunlu derslerle ilgili verdiği kararlarda da olsun Erdoğan ve hukukçuları tahliye etme yerine, İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamak yerine farklı uyduruk suçlar bularak insanların uzun süre içerde kalmasına neden oluyor.
Türkiye’nin gerçekten büyük bir hukuk sorunu var, demokrasi sorunu var. Türkiye’de bir Kürt sorunu, bir Alevi sorunu var, kadınların sorunu var, eğitim sorunu var. Türkiye, sorunlarının hiç birini çözmüş değil. Bir ülke bu kadar kötü mü yönetilir. Bu ülkede şu anda elle tutabileceğimiz hiçbir kurum yok. Yani tam anlamıyla dışarıdan görünen, şu an Türkiye’de açık tek adam diktatörlüğü ve açık bir faşizm var. Bunun kabul edilebilir hiç bir yanı yok.
“KURUMLAR, BAZI ORTAK İLKELER ETRAFINDA KESİNLİKLE BİRLEŞMEK ZORUNDALAR”
Nefret söylemine ve suçuna karşı demokratik kurumlar yeterli refleksi ortaya koyuyor mu?
Maalesef koymuyorlar. Herkes kendi bahçesiyle uğraşıyor. Yani benim bahçem temiz olsun. Türkiye şu anda öyle bir duruma geldi ki, gerek siyasi partiler, gerek sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri, ciddi bir şekilde bazı ilkeler etrafında birleşmeli. Önemli ilkeler nedir, demokrasidir, hukuktur, basın özgürlüğüdür. Yani kadınlar dışarı çıkıyor, coplanıyor. Üstelik kadınların dışarı çıkmaması için de para cezası veriyor. İnsanları susturuyor, insanları baskı altına alıyor. Bugün hiç öne çıkmayan, son yıllarda yüzlerce işçi hayatını kaybetti. Hiç kimse bu sorunlarla ilgili ciddi bir mücadele vermiyor. İşçi ve sendikalar mücadele verse bile onlar da sönük kalıyor.
Türkiye’deki Siyasi Partiler, Sivil Toplum Örgütleri ve herkes ama herkes ortak bazı ilkeler etrafında kesinlikle birleşmek zorundalar. Yoksa artık bu gidişatın sorumluluğunu herkesin yüklenmesi gerekecek. Eğer belli ilkeler doğrultusunda anlaşamayacaklarsa gün gelecek iş işten geçmiş olacak. Ki bu da bizler için, Türkiye’de yaşayan insanlar için, farklı kimlikler için, farklı inançlar için büyük bir felaket demek.
“MEDYA, NEFES ALAMAZ DURUMDA”
Nefret dilinin topluma yayılmasında başta rol oynayan güçlerden biri de medya. Gücü, sermayeyi ve zor aygıtını elinde tutan hegemonik odakların ideolojik zehrini kusuyor, toplumu ideolojik bombardımana tutuyor. Medya bu dili neden kullanıyor, kaynağını nereden alıyor?
Bugün medyanın %95’i iktidarın güdümünde bir medya. Medya, basın nefes alamaz durumda. Son dönem, sosyal medya üzeri insanlar düşüncelerini ifade etmeye, anlatmaya çalışıyorlar. Bizim seyredebileceğimiz çok az bir iki televizyonun dışında hiçbir şey kalmadı gibi. Biz bunu geçmişte de çok iyi görüyoruz. Hükümetler önemli olan medya gücünü kendi kanalına taşımak. Yani kendilerinin tahakküm edebileceği bir medya yaratmak. Bu tüm iktidarlarda böyle. Geçmişte de böyleydi ama günümüzde katmerli bir şekilde var.
Geçmişte belki medyanın %50’sine iktidarlar hükmedebiliyordu, elinde tutabiliyordu. Bugün % 95’ini elinde tutuyor ve AKP hükümetine bağlı medyada her şey yazılıyor. İftira atılıyor, yalan haberler yazılıyor, insanlar ötekileştiriliyor, insanlar hedef gösteriliyor. Bunu çok açık bir şekilde biz de gözlemliyoruz, biz de biliyoruz. Yalan haber geçmişte olduğu gibi mesela, özellikle hapishanelerde hayata dönüş operasyonları döneminde iktidarın spikerlerin eline verdiği notlardan biliyoruz. Bugün daha katmerli bir şekilde medya. Irkçı bir dil kullanıyor, medya çok tehlikeli bir dil kullanıyor. Medyanın hedef gösterdiği insanlar içerde. Bunu biz Tahir Elçi’den çok iyi biliyoruz, Bunu yine biz Hrant Dink’ten çok iyi biliyoruz. Medya tetikçilere hedef gösteriyor ve polisin işini kolaylaştırıyor, derin devletin işini kolaylaştırıyor. Onun için çok çok tehlikeli.
İnsanlar, halk gerçeği öğrenemiyor. Hep algılar var medyada. Haber gerçek anlamıyla yayımlanmıyor. Bu son pandemi döneminde de böyle. Yani devletin, Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilerle Türkiye Tabipler Odası’nın verdiği bilgiler arasında dağlar kadar fark var. Ya da bu araştırma şirketlerinin verdiği bilgiler birbiriyle gerçekten uyuşmuyor. Yani medya, Türkiye’de ne olduğu belli olmayan bir döngü içerisinde ve biz tehlikeli görüyoruz. İnsanlar artık bazı değerli gazetecilerin sosyal medya üzerindeki paylaşımlarına ya da onların canlı yayınlarına yöneldi. Bugün diğer medyayı izleyen çok az insan var.
“MÜCADELEYİ ORTAKLAŞTIRMAMIZ, BÜYÜTMEMİZ GEREKİYOR”
Yeni bir siyaset yapma tarzı oluşturmak, geliştirmek, yaratmak gerekiyor; hatta yeni öznelerin sahaya inmesi, oluşturulması, bu sürece müdahale etmesi gerekiyor. Nefret söyleminin ortadan kalkması için ya da en azından azaltılabilmesi için neler yapılmalı?
Bugün dışarıdan bakıldığı zaman Türkiye HDP eksenli verilen bir mücadele var. Yani Kürtler mücadele veriyor, bir de kadınlar mücadele veriyor. Yani dışarıdan görünen bu. İkisi de son derece kıymetli. Kesinlikle bu iki grubun mücadelesini öne taşımak, yanında olmak, desteklemek, birlikte olmak lazım. Tüm kadın örgütleri ciddi mücadele veriyor. Diğer yandan da Kürt halkının verdiği mücadele sorunsuz, koşulsuz desteklenmeli.
Birleşmek lazım. İnsanlar güçlerini birleştirirlerse ses gelir. Yoksa da tek tek siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin vereceği mücadele ortaklaşmazsa hiçbir anlam taşımıyor. Mücadeleyi ortaklaştırmamız gerekiyor, büyütmemiz gerekiyor. Zaten düşman ortak. Onun için de bu rejimin bir an önce iktidardan uzaklaştırılması gerekiyor.
Şu anda Alevilerin şöyle bir çıkmazı var. Türkiye’deki Aleviler, aslında Avrupa’da da öyle iki siyasi partiye oy veriyorlar. Yani Alevilerin örgütsel tabanını iki siyasi parti oluşturuyor. HDP ve CHP’ye oy veriyorlar. Tüm Alevi örgütleri, biz Avrupa’da da zaman zaman siyasi partilerle toplantı yaptığımızda açık açık söylüyoruz, siyasi parti temsilcilerine. Yakın zamanda yaptığımız bir toplantıda HDP’den de bir temsilci vardı, CHP’den de bir temsilci vardı. Biz şöyle bir zorlama getirdik. Sizin açık tavrınız Alevilerin işini de kolaylaştıracak. Yani HDP ile CHP arasında bir işbirliği, utangaç olmayan bir iş birliği, gizli kapılar arkasında olmayan bir işbirliği ya da ortak mücadeleyi dillendirmeleri Alevilerin işini çok kolaylaştıracak. Geçmişte belediye seçimlerinde olduğu gibi İstanbul’da, İzmir’de diğer büyükşehirlerdeki belediye seçimlerinde öyle bir geçişkenlik yaşandı. Bu da çok olumlu.
“DEMOKRASİ OLURSA ALEVİLER, İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YAŞARLAR”
Aleviler, Alevi örgütleri, Alevi kitlesi binlerce yıldır mağdurdan yana tavır almışız. HDP zor durumda kaldığında CHP içerisinde, ailelerde de öyle. CHP’li ailelerin dört tane oyu varsa bunların iki tanesi HDP’ye gidiyor, ikisi CHP’ye geliyor. Hep öyle yaşandı. Geçmişte HDP mutlaka barajın üzerine çıkmalı ve Aleviler asılıyor aslında. Bu deneyimlerin hepsi Alevilerin ısrarla bir partide bulunma gibi kemikleşmiş bir yapısı yok. Aleviler kim mağduriyet yaşıyorsa geçişken olarak o kişinin, o grubun, o toplumun, o partinin mağduriyetini ayağa kaldırmak için geçişken olarak hemen destekliyor.
Alevilerin sorunu, bizim sorunumuz demokrasi sorunu, insan hakları, hak, hukuk. Bunların olmadığı bir ülkede biz de nefes alamıyoruz. Yani diğer insanlar gibi Aleviler de nefes almaz. Demokrasi olursa Aleviler, inanç özgürlüğünü yaşarlar. Demokrasi olursa, o anlamda eğitimde bir yenileşme, iyileşme gündeme gelir. Yani her şey eğitimle başlıyor.
Diren KESER-Diren SATI/PİRHA
İlgili Haberler
1-Akademisyen Kaya: Alevilere yönelik nefret çok derinlerde, eskiye dayanıyor-VİDEO
2-Avukat Eren Keskin: Alevilerin hakları birçok kez ihlal edildi-VİDEO
3-Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın: Nefret suçu doğrudan rejimle bağlantılıdır-VİDEO
4-‘Alevi örgütleri nefret saldırılarına karşı ortak tavır geliştirmeli’-VİDEO
5-‘Aleviler, tarih boyunca nefret suçuna maruz kaldı’-VİDEO
6-‘Alevi düşmanlığı bu toplumun genlerinde var; iflah olmaz’-VİDEO
7-‘Aleviler kuşatmayı ve tecridi yaşıyor; nefret dili ile düşmanlaştırılıyor’- VİDEO
8-‘Hak temelli bir anayasal düzenleme yapmadan nefret söylemi azalmaz’-VİDEO
9-‘Nefrete karşı demokrat Sünniler, Aleviler, Ermeniler bir araya gelebilmeli’-VİDEO
10-‘Nefret dilinden kurtulmanın tek yolu eşit vatandaşlıktan geçiyor’-VİDEO
11-‘Nefret dilinin kayda geçmeyen yüzünde Alevi kadınlar var’-VİDEO
12-CHP’li Başarır: Alevilere yönelik nefrete karşı hukuksal mekanizma işletilmiyor-VİDEO
13-Orhan Aydın: Nefret söyleminden sevgiyle ve aşkla birlikte çıkacağız-VİDEO
14-‘Aleviler her türlü ayrımcılığa maruz kalıyor, ötekileştiriliyor’-VİDEO
Yoruma kapalı.