PİRHA – Aleviler günümüzde geniş bir örgütlenme ağına sahip. Bu örgütlerin toplumsal karşılığının olup olmadığı ise bir soru işareti olarak duruyor. Mevcut örgütlenme düzeyinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap verip vermediğini, veremiyorsa çözüm önerilerinin ne olduğunu tartışmaya açtığımız yazı dizisinin üçüncü bölümünde Güvenç Abdal Ocağı Dedesi Sefa Öztürk’ün görüşlerine yer verdik.
HABERİN VİDEOSU
İnancın ruhuna uygun bir örgütlenme modeli olan Ocaklar ve Dergahlar sistemi üzerinden yüzyıllarca kendi kendisine yeten ve bu anlamda demokratik, çoğulcu karakterini koruyup günümüze kadar getiren Alevi toplumu kent kültürüyle birlikte yeni sorunlar ve bu sorunların doğurduğu ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldı.
Buna cevap üretmek için özellikle 1990’lardan itibaren günümüze kadar çok sayıda dernek, vakıf, cemevi, dergah, federasyon kurarak inancıyla birlikte toplumsal varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak artan asimilasyon ve tekçi politikaların yoğunluğu da dikkate alındığında hem Alevi toplumunun ihtiyaçlarına hem de ülkemizin genel sorunlarına cevap olmada yetersiz kaldığı da bir gerçek.
Bu bilgiler ışığında aynayı kendi yüzümüze yani Alevi örgütlenmesine tutarak mikrofonu Alevi pirlerine, kadınlarına, kurum temsilcilerine ve bilinen isimlerine sorduk.
Bu bölümde görüşlerini bizimle paylaşan Güvenç Abdal Ocağı’na mensup Pir Sefa Öztürk, mevcut örgütlenme anlayışının Alevi toplumuna dişe dokunur bir katkıda bulunmadığını hatta irtifa kaybettirdiğini belirtiyor. Öztürk mevcut kurumların kariyer için birer sıçrama tahtası olarak kullanıldığına da dikkat çekerek “Aleviler hayatın içinden tecrit ediliyor” tespitinde bulunuyor.
Pir Sefa Öztürk’ün sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
“ALEVİ KURUMLARI KARİYER İÇİN SIÇRAMA TAHTASINA DÖNMÜŞ”
Mevcut Alevi örgütlenmesine genel anlamda baktığımızda tabloyu nasıl görüyorsunuz? Yeterli görmüyorsanız çözüm önerileriniz nelerdir?
Baştan bir şeyi vurgulamakta fayda var. Alevi örgütlülüğü 1990 sonrası çok fazla Avrupa’dan da etkilenerek yaygınlaştı. Sorun şudur Alevi örgütlülüğünden daha ziyade bu Aleviliği hangi noktaya taşımıştır ve Alevi örgütlülüğü olmadan önce Alevilik ne durumdaydı? Şimdi ne konumda?
Size çok çarpıcı bir istatistik sunacağım. Alevilik 90’lar öncesi Türkiye genelinde yüzde 25 ile yüzde 20 arası kendisini ifade ederken, bugün kendisini Alevi olarak ifade edenlerin oranı yüzde 22 ile 16 arasına düşmüş durumda.
Alevi bilincini, Alevi mücadelesini, Alevi faaliyetlerini düşündüğümüzde bu sayının çok daha aşağılarda olduğunu görebiliyoruz. Dolayısıyla derneklerin ve örgütlerin çok fazla olmasıyla birlikte Aleviliğin çoğalmadığını görüyoruz.
“ALEVİLİK KENDİSİNE HAKİKAT DİYEN TEK ANLAYIŞTIR”
Şimdi biz objektivizmin dışında kendimizi zorlayarak sübjektif cümleler kurarak, hayatın gerçeklerini ihmal ederek, -gerçekler var çünkü- Aleviliği biz tarif ederken nasıl tarif ediyoruz; Alevilik kendisine hakikat diyen tek anlayıştır. Hakikat gerçek demektir. Gerçekleri inkar ettiğiniz andan itibaren Aleviliği inkar etmiş olursunuz.
Dolayısıyla tarihe geri gidersek bugün Alevilik 1970’ler, 80’lerdeki Alevilikten daha mı ileri bir noktadadır? Peki sorularımıza devam edelim, 1980’li yıllarda total bir Alevilik varken bugün Alevilik belirli bir temsiliyetin durumuna düşmüştür. Yani kurallar, mürşitler ya da şahıslar belirli bir yeri temsil ediyor. Yani karşınızda birbirinden koparılmış, birbirini bölük-parça gören bir toplulukla karşı karşıyayız.
“ALEVİ HAREKETİ İRTİFA KAYBEDİYOR”
Eğer şöyle olsaydı, sorunun cevabı şu olurdu. 1980’li yıllardan başlayarak Alevi mücadelesini Alevi örgütleri daha yukarı bir bilince taşımıştır. Siyasi, hukuksal ve kültürel mücadelede birçok hak kazanmıştır. Durum böyle mi, hayır. Çok hak kaybetmiştir. Çok açık ortada bir durumdur bu; her gün irtifa kaybediyor. Ve aşağılanıyor, aşağılanıyoru şunun için söylüyorum; Kenan Evren’in dahi cesaret edemediği, o faşist diktatörlüğün açık yaşandığı süreçte dahi cihat müfredata girememiştir. Bugün cihat müfredata girerken Alevilik nerede? Bırakın örgütlülüğü, Alevilik nerede, tepkisi nerede? Kaç tane Alevi çocuğu din dersine katılmıyor? Zorunlu din dersi eğitimi almıyor? Sorular çok açık, çok net. Bizim yanıtlamamıza bile gerek yok. Hayatın gerçekleri maalesef acı.
Bugünkü Alevi örgütlülüğü Aleviliği patinaja düşürmüştür. Siyasal olarak da patinaja düşürmüştür. Alevi örgütlerinde birçok insan belediye meclis üyeleri olmuş, muhtar olmuşlar, aza olmuşlar, milletvekili olmuşlar ve sanki Alevi kurumları şahısların bir sıçrama, bir basamak noktası kendi kariyerlerinde gibi durmuştur.
“HANGİ SORUNUMUZ ÇÖZÜM BULDU?”
Alevilik evrensel, geniş bir kavramdır. Alevilik dediğimiz sadece insanlardan ibaret değildir. Alevilik bir felsefe bir tasavvuftur. Bu bağlı bulunduğu coğrafyanın jeopolitik durumunu dahi kapsar. Alevilerin yaşadığı bölge, Alevilerin yaşadığı bölgedeki ağaçlar, Alevilerin yaşadığı bölgelerdeki binalar, sular, oralara yapılan haksızlıklar, yakılan ormanlar, ranta açılan araziler, ellerinden alınan dergahlar, soruyorum; hangisini çözdüler?
“MÜCADELE GELENEĞİ OLMAYAN TOPLULUKLAR ZAAFA UĞRAR”
Çözüm önerileri noktasında ise Sefa Dede “Her şeyden önce Alevilikten sapmayacaksınız. Alevilik Ortadoğu coğrafyasında en fazla direniş örgütleyen bir anlayıştır” diyerek başlıyor.
Öztürk şöyle devam ediyor:
Yani bir mücadele geleneği olmayan, kavga geleneği olmayan, direniş geleneği olmayan topluluklar çok fazla zaafa uğrar hatta yok olur. Fakat bu topluluk çok büyük travmalardan geçerek gelmiştir. Onun yaşadığı deneyim hayatı nasıl kuracağına dair bir öğretidir. Yani boşuna yaşamamıştır hiçbir acıyı, hiçbir katliamı, yani Şeyh Bedrettinler, Pir Sultanlar boşu boşuna asılmamış. Baba İlyas, Baba İshak yani tarihte Menteşler, Kalender Çelebiler boşu boşuna katledilmemiştir. Şimdi böyle bir direniş geleneği olan bir topluluk aciz içinde olamaz. Yani acizi reddediyorum. Senin en büyük silahın kendi kültüründe gösterebileceğin ısrarlı direniştir. İnat direnişler.
“EYLEMİNİZ YAŞAM BİÇİMİNİZDİR”
Direniş şu değil sokağa çıkmak değil-elbette sokağa çıkacağız, sokak bizim- iki tane slogan atmak demek değildir. Hayatın bütününü, çocuklarınla, eşinle, dostunla, komşularınla birlikte yaşamın içine katmaktır. Örneğin bir basın açıklamasında özgürlük için slogan atmak değildir. ‘Özgürlük istiyoruz’ bir slogan değildir. Slogan yaptığınız andan itibaren onun içeriğini boşaltmış olursunuz. Özgürlük istemek bir eylem biçimidir. Bir pratiktir. Bunu göstereceksiniz. Eğer sloganla olsaydı bütün dünya özgür olurdu. İstediğinizi göstereceksiniz, yaşamınıza yansıyacak. Yaşamınızın pratiğinde sizin özgürlükten yana tavır aldığınız görülecek. Cemevlerinizi istediğinizi, kültürünüzü istediğinizi, Diyanetin lağvedilmesini istediğinizi, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istediğinizi, eşit yurttaşlık istediğinizi bütün dinamiklerinizle hissettireceksiniz.
Bu dernek başkanı işi midir? Yani iki tane yönetici işi midir? Elbette herkes olacak. Çocuklarımız bu işin içinde olacak. O on yaşında beynine örümcek ağı ile düşünceleri ve inancı saptırılmaya çalışılan çocuklarımız, geleceğimiz bu mücadelemiz içinde öznemiz olacak. Onlar kirletilmeye çalışılıyor. Ebeveynler işin içinde olacak. Anneler, babalar kardeşler, bir toplum bu işin içinde olacak. Dedesi, talibi, mürşidiyle…
“ALEVİLER HAYATIN İÇİNDEN TECRİT EDİLİYOR”
Bugün ciddi anlamda hak ihlalleri yaşanıyor. Aleviler rahat davranıyor ama belki de Osmanlı tarihinden bu yana en korkunç hak ihlallerinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
Alevilere yaşam hakkı tanınmıyor. Alevi öğretim üyeleri, Alevi öğretmenler, Alevi memurlar hayatın içerisinden tecrit ediliyorlar. Alevi mahallelerinde Aleviler sökülüp atılmak isteniyor. Hayatın dışına, yani varoşları biraz daha dışarıya taşırmak istiyorlar. Alevi köylerine zorla camiler yapılıyor. Zorla camiler yapılırken de Sünni imamlar atanıyor ve Sünni imamlara oralarda korkunç yetkiler veriliyor. Şimdi bütün bunlar gözümüzün önünde gelişiyor ve biz çok rahatız. Hak ve hukukumuzu esas almakta ısrarlı olacağız.
“ALEVİNİN TOPRAĞI DA ALEVİDİR”
Alevilik bir kurumdan ibaret değil. Tekrar altını çizmek istiyorum. Alevilik totaldir yani büyüktür. Vahdetti mevcuttur. Ondan dolayı söylüyorum; Alevinin toprağı da Alevidir. İmece usulü çalışılmıştır bu topraklarda. Kültür yapılırken bu topraklarda Alevice ürünler üretilmiştir. Hilesiz, hurdasız. Bu topraklarda Alevice sofralar kurulmuştur, paylaşımlar yaşanmıştır. Dolayısıyla işin sırrı dünyayı yeniden keşfetmek değil. Aleviliğin kendi öz değerlerine yeniden dönüştür.
Alevi toplumunun eşit yurttaşlık, inanç, ibadet, eğitim özgürlüğü ve demokratik toplum gibi temel talepleri var ve bu uğurda yıllardır verilen bir mücadele söz konusu. Bu mücadeleyi yeterli görüyor musunuz? Daha güçlü sonuç almak için bu konuda neler yapılabilir? Demokrasi mücadelesi yürüten diğer toplumsal kesimler ile birlikte nasıl hareket edilebilir?
Ben dünyayı hala çok iyi tahlil edemediğimiz düşüncesindeyim. Onun da temel sebeplerinden bir tanesi ciddi anlamda –bu birçok yeri yaralayacak ama- asıl derdi Alevilik olan insanlardan değil de işte hak mücadelesi, özgürlük mücadelesi, siyasi mücadele veren insanları biraz daha Alevilik mücadelesinin önüne çıkardık. Halbuki Alevilik kendisi olan bir anlayış olmalıdır.
“KENDİSİ OLUNMADAN İTTİFAK OLUNMAZ”
Elbette ki ittifakları olacak, müsahipleri olacak, yoldaşları olacak, yol arkadaşları olacak, bütün ötekilerle birlikte de iş yapacak fakat öznesi kendisi olacak. Kendisi de şudur: Bu bir dede, bir talip, bir dernek yöneticisi, bir parti yöneticisi veya milletvekili, bir siyasetçi anlamında topyekun çocuklarında dahil olduğu bu dava Alevilerin davasıdır. Zorunlu din dersi davası bir derneğin meselesi değil. Evet Türkiye’nin demokratikleşme meselesinde bir sorundur. Türkiye’nin sorunudur. Ama bu daha çok Alevileri etkileyen bir sorundur.
“KARŞIYIM DİYENLERİN ÇOCUKLARI ZORUNLU DİN DERSİNDE”
Alevi çocukları ile ebeveynlerinin, anne babalarının kültürünü karşı karşıya getiren bir anlayıştır. O zaman daha çok sorumluluk, daha çok mücadele ‘ben Aleviyim’ diye kendisini tanımlayanlara düşmektedir. O zaman meseleyi ‘ben Aleviyim’ diyenlere dayatacaksınız. ‘Ben Aleviyim’ diyen insanlar kim ise bu çocuklarını din dersine göndermeyeceğiz. Burada Semih ile Nuriye’yi burada minnetle anıyorum, onların mücadelelerine saygı duyuyorum. Gerekirse bakın bir topluluk zorunlu din dersine tabi tutulmaya son verilene kadar etkin bir mücadele yöntemi bulacak. Etkin. O kadar pasif ki şimdi. ‘Ben zorunlu din dersine karşıyım, çocuklarınızı göndermeyin’ diyenlerin çoğunun çocukları din dersindeler, bugün cihat öğreniyorlar.
“BAŞKASINA ÖZENEN CEMEVLERİNİ TEKTİPLEŞTİRİYOR”
Şimdi burada birkaç tane temel çelişkiyi ortaya koyabilirim. Okulların hemen hemen hepsi imam hatipleşti. Hayatın kendisi muhafazakarlaştı, gericileşti. Fakat Alevilerin cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması mücadelesi benim çok anladığım bir sorun değil. Aklım da açıkçası almadı. Bir topluluk kendi meşruiyetini kendi yaratır. Sen meşru musun? Meşru isen sorun o değil. Sorun cemevlerinin nasıl kullanıldığı sorunudur. Bugünkü bütün cemevleri devletin istediği biçimde kullanılıyor. Oralar eğitim alanına çevrilemedi. Aleviliğin bütün değerleriyle yaşatıldığı alana çevrilemedi. Çok net görüyorum; giderek de erkekleşen bir Alevilikle birlikte daha tek tip ve kötü bir biçimde yanıbaşındaki komşularına öykünen bir din anlayışı hepimizi sarıyor. Bakın nerden nereye geldik.
“DÖRT DUVAR ARASINA HAPSEDİLEN İNANÇ DEĞERLERİNDEN KOPAR”
Çok göz önünde bir şey var. O cemevlerinde Alevilik maalesef gelişmiyor. Alevilik beş on kişiden oluşmuyor. Çok net ifade etmek gerekirse; anladım ki sokakları terk ediyoruz. Kendimizi odaların içerisine hapsederek Alevilik yaşadığımızı zannediyoruz. Bütün inançların din haline getirilme sürecini hepimiz iyi kötü inceledik, baktık, bir fikrimiz var. Ne zaman ki dört duvar arasına bir inanç hapsedilmiş, o zaman bütün değerlerinden koparılmış. Bugün Aleviliği dört duvar arasına hapsetme durumuyla karşı karşıyayız. Alevilik bu zamana kadar kendisini tarif ederken ‘gök kubbenin olduğu her yerde Alevilik vardır’ diye tarif etmiş. Bakın gök kubbe güneşin doğduğu, ışığın ulaştığı her yerde, hayatın olduğu her yerde Alevilik vardır ve haktır demiş.
“ELEŞTİRDİĞİMİZ GÜÇLERE DÖNÜŞMEMELİYİZ”
Bir şeyle karşı karşıyayız. Bir tehlikeyi hep birlikte hissediyoruz. Tekçi bir anlayış giderek bize çok daha fazla dayatılıyor. Tek dil, tek bayrak, tek millet, tek tek tek tek tip elbise, tek tarafa bakmamızı, tek taraftan bütün dünyayı yorumlamamızı istiyorlar.
Neden Alevilerin sol pencereden bakması engellenmeye çalışılıyor? Sağ pencereden bakınca tamam, rahat, meşru da, soldan bakış açısı neden karartılmak isteniyor? Bu benim kafama takılan bir soru. Fakat Aleviler de ‘bizim mücadelemiz, tek biz’ falan derse aynen bu zamana kadar eleştirdiklerine dönüşmüş olur. Alevilerin bu ülkede kendisi konumunda olanlarla ötekilerle mutlaka kesin kes işbirliği içinde olması gerekir. Bu işbirliği şu değil; birlikte bir mitingde buluşmak falan değil. Birlikte demokratik Türkiye’yi yaratmak.
“SÜNNİLER DE İNANCINI YAŞAYAMIYOR”
Şimdi demokratik eşit yurttaşlığa dayalı demokratik Türkiye’nin yaratılması, aynı zamanda karşısında olanlara da bir iyiliktir. Bugün Sünniler salt Alevi inancından dolayı Sünniliğini yaşayamıyor. Niye? Aleviliğe düşman bir nesil yetiştirmek için kendi mecrasından, inancından çıkarılarak, farklı bir biçime çevrilmeye, düşmanlarına göre bir inanç biçimi oluşturulmaya çalışılıyor. Özgür değil. Diğeri de özgür değil, diğeri de. Egemenin özgürleşmesi için ezilenin özgürleşmesi lazım.
Kimseyle ittifak yapmak zorunda değiller. Kimseye kendilerini ifade etmek, ispat etmek zorunda değiller. Ama birbirlerine karşı omuz omuza, yan yana gelmek ve birbirlerinin haklarına saygı duymak ve korumak zorundalar.
“İLKESEL BİRLİKTELİKLER ALEVİLİĞİ YOK ETMEZ”
İlkesel birliktelikler Aleviliği yok etmez. İlkesel birliktelik Aleviliği daha güçlü konuma getirir. İlkeleriyle yaşayan topluluklar, ilkesiz topluluklardan çok daha güçlü, çok daha fazla hayata müdahale eden anlayış olurlar.
“ALEVİ İNANCININ KENDİSİ ÖNCÜDÜR”
İlkesel duruşa kim öncülük edecek? Bir defa Alevi inancının, ideolojisinin kendisi zaten öncüdür. Aleviliğin kendisi zaten 72 millete bir nazarla bakar. ‘Masumdan ve mazlumdan yana ol’ diyen şiarı çok açık ve net.
“İNANÇ ÖNDERLİĞİNDEN DİN ADAMINA DÖNME VAR”
Şimdi burada asıl temel sorun -zaten bunu söylerken de bazıları üstüne alıyorlar, kişilerle sorunum yok- mürşitlerimiz artık maalesef bir din adamıdır. Gericileştiler, dinselleştiler, soyut bir anlayışa doğru evrildiler, cennet ve cehennem pazarlayan insanlar oldular. Herkese ‘mekanın cennet olsun’ denir mi? Gülbanklara bakıyorum, artık statik, cami hocalarından hırsızlanmış dualar. ‘Allah mekanını cennet etsin’, ‘Allah işinizi rast getirsin’, Allah sana şöyle para versin, böyle para versin’, ‘büyük müdür ol’ falan filan. Toplumsallığı yok.
“İNANÇ ÖNDERLERİ HAYATIN İÇİNE DÖNMELİ”
Şimdi öyle ise yani bir toplumsal anlayış tekrar kendi mecrasına dönmeli diye özellikle dikkat çekmeye çalıştığım budur. Evrensel değerleriyle bir kere buluşmak barışmak zorunda. Değerlerine yabancı. Giderek o köşede oturmak ona kutsal gelmiş ve kendisini kutsuyor. Buna kendisi de inanmış. Allah’ın kendi emir ve komutasında olduğunu düşünüyor. ‘Benim dua ettiğim adam zengin olur, etmediğim adamda ölür’ noktasına gelmiş. İnanç önderliğinden din adamlığına dönüşmüş. Biz bu inanç önderliğini tekrar hayatsal pratiğine geçirmek ve onu özgürleştirmek zorundayız. Az önce söylediklerimi de ancak özgür inanç önderleri yapabilir. Biz inanç önderlerimizi tekrar hayatın içerisine sokacağız ve inanç önderlerimiz olduğunda birçok sorun kendiliğinden çözülecektir. O Aleviliğe hükmeden, kendisini Aleviliğin sahibi sanan kurumlar, kuruluşlar, dernekler o iddialarından vazgeçecek, böyle olmadığını göreceklerdir.
“CEMEVLERİNDEKİ RANT PAYLAŞIMINI PARÇALAMAK LAZIM”
Cemevlerine, dergahlara bakıyorum, dede, başkan, yönetim kurulu. Kendi aralarında bir ahbap çavuş ilişkisi. Bu Aleviliğe sığmaz. Alevilik bunu kaldıramaz. Öyle bir yanı yok. Yani talan kültürünün sonucudur bu. Bir rantın paylaşımı oluşturulmuş ise o rantta ittifaklar vardır.
O ittifaklarınızla birlikte birbirinize iki şey yaparsınız.
Bir: İdeolojik olarak alt yapısını oluşturursunuz.
İki: Maddi ilişkilerde mal paylaşımına gidersiniz. Dolayısıyla bu rant ilişkisini paramparça etmek gerekiyor. Aleviliğin rant ürettiği noktayı yok etmek gerekiyor. Tabii ki Aleviliğin rantı olacak ama bu toplumsal olarak topluma geri dönecek. Toplumun kendisinin olacak. Yani dede, derviş, dernek başkanı, milletvekili, bilmem ne böyle tüzel kişilikler yaratamaz Alevilik. Mücadelenin ve kavganın içinden çıkar adam.
Turabi KİŞİN/PİRHA
YARIN: DOSYA-4
Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Başkanı Gani Kaplan değerlendiriyor.
İlgili Haberler:
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-1
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-2
Yoruma kapalı.