Alevi Haber Ajansi

‘Alevi kurumlarının bünyelerinde siyasi birimler oluşturulmalı, ortak akılla hareket edilmeli’

PİRHA- Alevilerin temel sorunlarının çözümü konusunda ve eğitim sistemindeki gericileşmeye, asimilasyona karşı, Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli? Bugünkü dosyamızın konuşmacısı Akademisyen/Alevilerin Sesi Dergisi Genel Koordinatörü Zeliha Altuntaş. Alevi kurumlarının bünyelerinde siyasi birimler oluşturması, kısa ve uzun vadeli yerel ve merkezi bir duruş politikası ile hareket etmesi gerektiğini söyleyen Altuntaş, “Günü birlik alelacele basın açıklamaları ile çözülemeyecek kadar dağ gibi birikmiş sorunlar için bir ortak akıl ile hareket edilmelidir” dedi.

Türkiye’de Alevi inancının hala devlet tarafından tanınmadığı bir süreç yaşanıyor. Alevi toplumunun temel talepleri var. Bunlar; zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevine ibadethane statüsü verilmesi, eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması, Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması ve nefret suçlarının önüne geçilmesi için hukuki tedbirlerin alınması, Alevilere karşı yapılmış kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi, gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması.

Bu talepler hükümet tarafından yerine getirilmiyor, Alevilerin açtığı davalarda lehte verilmiş mahkeme kararları dahi tanınmıyor. AKP, Alevilere rağmen Alevi inancını tanımlıyor, Alevi örgütlerini muhatap almıyor.

9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve yönetimi, Alevi inancından uzak bir bakış açısına sahip. Bu başkanlık da hükümet gibi Alevi örgütlerini yok sayan bir yerde duruyor.

Alevi Diyaneti olarak adlandırılan başkanlığı Alevi örgütleri de kesin bir dille reddediyor. Ayrıca AKP hükümeti Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlamak için de Sünni akademisyenler ve ilahiyatçılardan oluşan kadro kurdu.

Alevi toplumunu en çok rahatsız eden sorunlardan biri de eğitim-öğretim sisteminin dinselleştirilmesi, okullarda tarikatların, cemaatlerin, dinci vakıfların etkili olması!

Alevilerin temel sorunlarının çözümü konusunda ve eğitim sistemindeki bu gericileşmeye, asimilasyona karşı, Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli?

Akademisyen/Alevilerin Sesi Dergisi Genel Koordinatörü Zeliha Altuntaş sorularımızı yanıtladı.

“ALEVİ BEKTAŞİ KÜLTÜR VE CEMEVİ BAŞKANLIĞI’NIN KURULUŞU RESMİ İDEOLOJİYE HİZMETTİR”

PİRHA- AKP hükümeti, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurdu. Bu başkanlık temsilcileri pek çok ilde birçok cemevine gidip görüşmeler yapıyor. Görüşmelerde hala cemevinin ihtiyaçları soruluyor ve başkanlığı tanımaları isteniyor. Alevilerin temel talepleri ve asıl sorunları konuşulmuyor, bir çözüm üretilmiyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

ZELİHA ALTUNTAŞ: Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, AKP-MHP zihniyeti tarafından kendi ideolojilerini besleyecek ve yeniden ve yeniden üretecek şekilde asimilasyon amaçlı kuruldu. Bu kuruluş Alevi toplumunun tüm itirazlarına rağmen emrivaki ve dayatmacı bir şekilde gerçekleşti. Çözüm gibi sunulmak istenen bu simülasyonun çözümsüzlük olduğunu Alevi toplumu kollektif bilinciyle haykırsa da devlet bu sese sağır kaldı. Devletlerin bir inancı tanımlamak gibi bir görevi olamaz. Din ve vicdan özgürlüğünün devlete yüklediği en temel görev, inançları olduğu gibi tanımasıdır, tanımlaması değil. Kaldı ki mensubu olmadığın bir inancı yaşamadıkça nasıl tanımlayabilirsin, asıl özneleri dururken! İlk ve son söz bu inanca mensup bireylere aittir.Türkiye’de din özgürlüğü denince nedense akla sadece bir kesimin din özgürlüğü gelmekte, zira toplumsal sözleşme İslam-Türk-erkek ve heteronormativ ahlak yapısı üzerine temellenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi “tüm insanlar özgür, değer ve hak bakımından eşit olarak doğarlar” dese de sorun, insan kategorisine kimlerin dahil, kimlerin dahil edilmek istenmediği meselesidir. Tek taraflı siyaha karşı beyazın hakkı, doğuluya karşı batılının hakkı, proletere karşı burjuva hakkı, Alevilere karşı Sünnilerin hakkı; azınlıklara karşı çoğunluğun hakları, kadınlara karşı erkeklerin hakkını savunan “İnsan hakları“ sorunun kaynağıdır.
Bu nedenledir ki asıl sorunun çözümü herkes için inanma veya inanmama özgürlüğünün eşitlikçi-çoğulcu bir şekilde uygulanması, kurumsallaşması ve güvence altına alınmasıdır.
Devletin ne dini olur ne de ideolojik dayatmaları, aksi takdirde bu sözleşmenin dışında kalanlar devletsizdirler, çünkü öyle hissettirilir. Siyasi iktidarın kurumu olan ve Sünni inanç sistemine göre oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı devasa bütçesi ile devlet bürokrasisinin önemli bir kurumu olarak tek bir dini ve resmi ideolojiyi temsil etmektedir. Türkiye’de laiklik ilkesi, evrensel din özgürlüğü anlayışı çerçevesinde değildir. Hiç de olmamıştır.
Din özgürlüğünün önündeki en büyük engel resmi ideolojidir. Devletin, bir dinî öğretmek ya da propagandasını yapmak şeklinde bir duruşu olamaz. Diyanet yayınlarında ve din dersi kitaplarında resmî İslam’ın dışındaki inanç ve anlayışlar, nefret söylemleri ile hedef gösterilmekte, düşman yaratılmaktadır. Özcesi, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kuruluş gayesi ne Alevilere ne de Aleviliğe hizmettir, tam tersi bu tekçi zihniyetin ideolojisine hizmettir.

“BİR ALEVİNİN AKP-MHP ZİHNİYETİYLE ÇÖZÜMSÜZLÜK MASASINA OTURMAMASI ONURLU OLANIDIR”

MASAYA -MHP destekli AKP hükümeti, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurarken Alevi örgütlülüğünü muhatap almadı. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı da bu ciddiyetsizliği, dışlamayı devam ettiriyor. Başkanlığın başındaki Alirıza Özdemir ülkücü-MHP geleneğinden geliyor. Hiçbir şekilde Alevi örgütleriyle iletişim kurmadı. Zaten kurumlar da bu başkanlığı asimilasyon merkezi olduğunu beyan ederek tanımadıklarını ilan etmişti başından beri. Dolayısıyla Alevilerin temel sorunları bu şekilde çözülebilir mi? Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

“Adalet aritmetik değil geometriktir” der Platon.

Adalet, hakkınızı aldığınızı düşünürken başkasının hakkını da düşünmektir, fakat çözüm değil de çözümsüzlük üzerinden varolan bir ideolojinin temsilcileri iseniz gayeniz ne hak arayışı olur ne de çözüm…Varoluşunuzun devamlılığı için de sorunu çözmek değil büyütmek olur… Oysa ki kolay ve anlaşılır olan bir inancı olduğu gibi tanımaktır. Ekonomik kriz, iklim krizleri, savaşlar gibi otoriterleşmeyi tetikleyen çoklu krizlerin gelir eşitsizliklerini ve derin yoksulluğu artırdığı bu süreçte sosyal istikrarsızlığın baş göstermesi kaçınılmazdır. Egemenlerin bu krizlerden kendilerini var ettiklerini düşünürsek her zaman için düşman bir cepheye, kutuplaşmaya ihtiyaç duyulacaktır. Dolayısıyla da farklı kültürel, etnik, inanca dayalı ve cinsel kimlikler arasındaki çatışmayı da büyüten politikalar üretilecek, çözüm değil, çözümsüzlük çözüm gibi dayatılacaktır. Bir Alevinin AKP-MHP zihniyeti ile çözümsüzlük masasına oturmaması onurlu olanıdır. Bu bağlamda da kurumlar gerekli duruşu bu konuda göstermişler ve Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın Aleviler için yok hükmünde olduğunu beyan etmişlerdir.

“ALEVİ KURUMLARI BÜNYESİNDE BİR ‘ALEVİ BİLİM KURULU’ OLUŞTURULMALI”

-Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, aralarında bir iki kendi belirledikleri Alevi olsa da ağırlıklı olarak İslamcı akademisyenlere ve ilahiyatçılara Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlatıyor. Buna Alevi örgütleri yazılı bir açıklamayla tepki verdi. Sizce Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli bu çalışmaya karşı?

Alevilik yasaklı bir inanç, yasaklı bir kültür, yasaklı bir öğreti olarak kapalı toplumsal yapı içinde varlığını sürdürmüş ve kamusal alanda da kimliğini gizlemek zorunda bırakılmıştır. Alevi inancı bugünlere sözlü aktarım araçları ile taşınmıştır. Aleviliğin tarihi, ritüelleri, inancı çoğunlukla da asimilasyon amaçlı ideolojik olarak gerçekleştirilen çalışmaların nesnesi olmuş, egemenlerin tarih yazıcılığının gaspına uğramıştır.

Sözlü kültür merkezli Alevilik inancının bilginin depolanması ve doğru aktarımı için yazı ile de barışması gerekmektedir, bu alanı egemenlerin tarih yazıcılığına bırakamayız. Fuat Köprülü’nün paradigma haline gelen savı hiç sorgulanmadan veri olarak kabul edilmiş bunun üzerinden de Alevilik şekillendirilmek istenmiştir. Bu inancın öznesi olarak kendi inancımızı kirli bilgilerden arındırmalıyız. Zamana-mekana uygun olarak ve özünü koruyarak yeniden gönül ve akıl sentez birlikteliği ile yorumlamalıyız. Alevilik öğretisinin simgesel bir dili vardır. Dolayısıyla bu sözlü söylencelerin analizi doğru yapılmalı ve Alevi terminolojisi Aleviler tarafından oluşturulmalıdır. Eril ve ideolojik tarih yazıcılığı asimilasyon araçlarının en büyük damarını oluşturmaktadır. Egemen olan inançlar, kültürler iktidarın sunmuş olduğu tüm araçları kullanarak tarihi
yeniden dizayn ederek ve yasaklı inançları bu süreçte eriterek kendi tarihlerini yazmışlardır. Bu nedenledir ki tarihsel, inançsal, politik ve kültürel açılardan Alevi kimliği ve Alevilik üzerine yapılan yayınların çoğalması bir elzemdir. Aleviler arasında varolan sınırlı sayıda yazılı eser bulunmaktadır. Alevi kurumları bu bağlamda Alevilik üzerine akademik çalışmaları desteklemeli ve bünyesinde bir Alevi Bilim Kurulu oluşturmalıdır. Bu bilim kurulu tarafından kitap listeleri oluşturularak doğru kaynaktan bilgiye ulaşım desteklenmelidir. Hacı Bektaş Veli Dergahı bu bağlamda kaynak niteliğinde kitap çalışmaları yapmaktadır.
Alevi kurumları içeriğinde bilim-hukuk-eğitim-sanat- ekoloiji ve toplumsal cinsiyet birimleri oluşturarak bilgiyi üretme moduna geçmelidir.

“EĞİTİMİN TÜM ALANLARI SİYASAL İSLAMCI ZİHNİYET TARAFINDAN ZAPTEDİLMİŞTİR

-Okullarda “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında imamlar, müftüler ders vermeye başladı. Çocuklar camilere götürülüyor. Ayrıca okullarda mescitler açılıyor. Dini faaliyetler anaokullarına kadar indi. Dinci vakıflarla ve cemaatlerle yasa dışı şekilde protokoller imzalanıyor ve öğrenciler kontrolsüz bir şekilde dini faaliyetlere götürülüyor. Laik eğitim öğretim tamamen yok edilmiş durumda. Alevi çocukların ve ailelerinin pek çok zorluğu yaşadığını biliyoruz. Ancak Alevi kurumları bu konuda bir tepkiyi örgütleyemedi. Eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı neler yapılabilir, önerileriniz nelerdir?

İdeolojik devletler, siyasi ve dini varlıklarını sürdürebilmek ve yeniden mayalayarak üretmek ve bunu halka empoze etmek için devletin baskı ve ideolojik araçlarını kullanırlar. Totaliter- Otoriter ideolojik devletler, toplumu kendi ideolojileri şeklinde biçimlenmesi için eğitim kurumlarını yani okulları bir araç olarak kullanılırlar. Louis Althusser, eğitimi, devletin bir ideolojik aygıtı olarak betimlerken, okulları da egemen ideolojilerin çocuklara empoze edildiği mekanlar olarak görür. Normları, siyasi değerleri, dini inançları, mevcut ideolojiyle özdeşleştirerek okul öncesi ve okul sonrası müfredatı kendi siyasi ideolojileri doğrultusunda oluşturmaktadırlar.
Siyasal-islamcı otoriter rejim tarafından asimilasyon ve biat etme politikaları ile düşünmeyen, sorgulamayan, eylemeyen, özcesi koşulsuz biat eden kindar ve dindar bir nesil hedefliyorlar. Bilimsel kodları ve dini kodları sürekli üreterek siyasal islam ideolojisine uygun olarak toplumu inşa etmek için devletin tüm araçlarından faydalanan bu zihniyet ‘din dersi eğitimi‘ adı altında geleceğimiz olan beyinleri karartıyor. ‘Din dersi eğitimi’ diye bir kavram yanlış, ölmüş, eskimiş bir kavramdır. Dinin eğitimi olmaz, din ancak bilgi anlamında öğrenilir, dinler bilgisi perspektifiyle. İnanç ise her bireyin kendi vicdanında beslediği ve yaşattığı değerlerdir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, bu coğrafyada sadece tek bir inanca ait bireyler yaşamamaktadır. Bu topraklarda kadim zamanlardan gelen Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Ezidiler ve hiç bir inanca kendini ait hissetmeyen bireyler yaşamaktadır.

“ALEVİ KURUMLARI ÇOCUKLARA, GENÇLERE; EDEBİYAT, SANAT, EKOLOJİ, TOPLUMSAL CİNSİYET PROGRAMLARI SUNMALI”

Genel olarak tüm eğitim sistemini ele alacak olursak nepotizm ve mobbing ile eğitimin tüm alanları siyasal-islamcı zihniyet tarafından kadrolaşarak zaptedilmiştir.
Üniversiteler ölü bilgilerin, normatif -ahlak sisteminin dayattığı, anlamsızlaşmış bir çok kavramlar etrafında depolanmıştır. Ölü bilgiler mezarlığı gibi! Eğitim sisteminin amacının endüstrileşmenin ihtiyacını kurgulamak üzere de dizayn edildiği aşikar.
Eğitim hakkı ilkesine uygun olarak hukuk devleti çerçevesinde yeniden bir Pedagojik Eğitim Sistemi düzenlenmesi için Alevi kurumları kendi bünyelerinde bir birim oluşturarak kısa ve uzun vadeli çalışmalar yapmalı, devlet politikalarına karşı günü birlik acilen basın açıklamaları dışında demokrasinin tüm araçlarını kullanarak stratejik bir yol oluşturmalıdır. Kısa ve uzun vadeli eğitim konusunda diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte çalıştaylar düzenlenmeli bir yazılı konsept oluşturulmalıdır. Alevi kurumları da örnek teşkil edecek şekilde çocuklara, gençlere bilinç düzeyini yükseltecek edebiyat, sanat, felsefe, ekoloji, toplumsal cinsiyet çalışma programları sunmalı ki itiraz ettiğimiz konulardaki çözüm önerileri niteliğindeki atölye çalışmalarımız örnek teşkil edebilsin.

“SİVİL İTAATSİZLİK YÖNTEMLERİ KULLANILMALI”

-Aleviler yıllardır çocuklarının zorunlu din dersine girmemesi için mücadele ediyor. Mahkemelere taşındı. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidildi ve davalar kazanıldı. Hükümet kararları uygulamadı. Öte yandan, zorunlu din dersi mücadelesini boşa düşürecek bir sorun var. Bazı cemevlerinde yıllardır Kuran kursu veriliyor. Bunlardan biri Kartal Cemevi. Ne yazık ki hem mahkeme kararlarının uygulanması için hem de Kuran kursu veren cemevi/derneklere yeterli baskı, tepki, örgütlenme yapılamadı. Cemevlerinde Kuran kursu verilmesinin önüne nasıl geçilebilir?

Demokrasilerde sivil toplumun yasaları ve hükümet politikalarını etkileyerek siyasete yön vermek gibi bir sorumluluğu vardır.
Tüm yasal yollar denendikten sonra kendi özgünlüğü çerçevesinde sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirilebilir. Ortak adalet anlayışının ihlali bizzat devlet aracılığıyla gerçekleştirilmekte din ve vicdan özgürlüğü anayasa ile güvence altına alınmasına rağmen hükümet tarafından bir hak ihlali yaşanmaktadır. Eşit özgürlükler ve eşit şans ilkeleri ihlal ediliyor Alevi toplumunun taleplerine ve itirazlarına rağmen hukuk kuralları bizzat devletin ta kendisi tarafından ihlal ediliyorsa demokrasinin tüm ögeleri ile birlikte seri şekilde sivil itaatsizlik yöntemleri kullanılmalıdır. Toplumsal hafızanın ve kollektif bilincin-tavrın büyümesi için kamuoyu oluşturmak gerekmektedir. Thorea, adaletsizlikler karşısında bireysel-toplumsal sorumluluk almanın önemini, özgürlüklerin devlet üzerindeki önceliğini ve insan haklarının zamanaşımına uğramazlığı adına bireysel ve toplumsal bilincin örgütlülüğüne vurgu yapar. Bu bağlamda örgütlü gücümüzü bilinç ile çoğaltmalıyız, aksi takdirde sadece ivmesiz bir kalabalığa dönüşürüz, hiçliği değil, bilinci örgütlemek gibi bir gayemiz olmalı. Bu gaye tüm muhalif güçlerin derdi olmalı. Çokluk siyasal eylemin gerçekleştirilmesinin şartı görüşünü savunur, Negri ve Hard.

“ALEVİ KURUMLARI AKP-MHP ZİHNİYETİNE KARŞI BÜNYELERİNDE SİYASİ BİRİMLER OLUŞTURMALI”

-Alevi nefretinin, Alevi asimilasyonunun yükseldiği bir dönem yaşıyoruz. Kurumların geleceğe dair projeler üretmesi, kalıcı hukuk komisyonları kurulması, kararların çabuk alınması, hızlı refleks gösterilmesi, cemevlerinin ibadetin yanında birer okula çevrilmesi, asimilasyonun önüne geçilmesi gibi pek çok konuda toplum Alevi örgütlülüğünden çok şey bekliyor. Kurumlara neler önerirsiniz? Önermekle kalmayıp birlikte neler yapılabilir?

Evet, küreselleşme ile birlikte, 1980 sonrası Türkiye’de önemli bir siyasal ve toplumsal dönüşüm yaşandı. Türkiye iç siyaseti açısından değerlendirmek
gerekirse Türk-İslam sentezinin bir resmi ideoloji olarak dikte edilmesine karşı Alevi örgütlenmesi doğmuştur. 1990 yılından itibaren de Alevilere yönelik şiddet, baskı ve katliamların artması sonucu Alevilik örgütlenmesi ivme kazandı. Sivas Madımak Otelinde tam 33 canın diri diri yakılması ve bu katliama tüm devlet erkinin de seyirci kalması Alevilerin birlikte örgütlenmesi gerçeğini yaşama geçirdi. Alevi kurumları 34-35 senedir örgütlü bir şekilde faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.

II. Beyazıd dönemi ile birlikte, müftülerin fetvaları ile daha yoğun olarak atılan nefret tohumları günümüze kadar uzanmıştır. Orwell “Düşünce dili çürütürse, dilde düşünceyi çürütür” der. Zira söylem aracılığıyla zihinler kontrol altında tutulmak istenir. Söylemler özellikle ideoloji, ırkçılık, etnik, inançsal, cinsiyetçi aslında kendi gibi olmayan tüm ötekileştirilen muhalif kesim için kullanılır. İnanç Özgürlüğü Girişimi, “Türkiye’de Din veya İnanç Temelli Nefret Suçları” raporuna göre tespit edilebilen nefret suçlarının yarıdan fazlasında Aleviler hedef alındı. Nefret suçu ile mücadele ve bu suçları önleme bir lütuf değil, devletlerin hukuki yükümlülüğü. Fakat, Alevilere yönelik nefret suçları bizzat devlet eliyle yapılınca kanıt üretme imkanlarını kullanma yöntemleri üzerine sivil topluma büyük sorumluluklar düşmektedir.

Alevi kurumları örgütlü gücünü AKP-MHP zihniyetinin asimilasyon politikalarına karşı kullanmak için bünyelerinde siyasi birimler oluşturmalı kısa ve uzun vadeli yerel ve merkezi bir duruş politikası ile hareket etmelidir. Günü birlik alelacele basın açıklamaları ile çözülemeyecek kadar dağ gibi birikmiş sorunlar için bir ortak akıl ile hareket edilmelidir. Kurumların bünyesinde siyasi, ekonomik, ekolojik, hukuk, eğitim, sanat ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi özel birimler oluşturularak kendi alanlarındaki sorunlara çözüm üreten devlet politikalarına karşı atakta bulunan dinamik fikir üreten ve eyleyen bir yapıya dönüşebilirse asimilasyon politikalarına karşı etkin olabilir.

“ÖZÜNE UYGUN, BİZE AİT ANMALAR DÜZENLEYEBİLİRİZ”

Bugünlerde tartışılan bir konu da Hacı Bektaş Veli anmalarına müdahil olmak isteyen Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı üzerine. Hacı Bektaş Veli anmalarının başlangıç noktasına gelirsek sorunun asıl kaynağını da görebiliriz. Alevilere ait olan dergahların devlet tarafından gasp edilerek müze haline getirilip giriş ücreti de talep edilerek halka açılması. Ve müze olarak açılış tarihinde de Hacı Bektaş Veli anmaları şeklinde bizlere lütuf gibi sunulması. Asıl soru, biz Aleviler bu anmaların neresinde olmalıyız? Olmalı mıyız?
Bize ait olan dergahlarımızın gaspına hizmet etmek, onay vermek değil midir, bu anmalara dahil olmak? Bu sorular üzerinden belki de yeni çözüm yolları oluşturmalıyız.

Etik olan bu anmaların gerek merkezi gerek yerel siyasetten arındırılarak devletin görünen ve görünmeyen elinin çekilerek tamamıyla sivil olması ve içeriğinin de devlet protokolünden arındırılması olmalıdır. Bir gönül ve bilim okulu niteliğinde olan dergahlarımızın içeriğine uygun olarak bilim, sanat, edebiyat, felsefe çalıştayıları şeklinde özüne uygun bize ait anmalar düzenleyebiliriz.

PİRHA/İSTANBUL

İLGİLİ HABERLER:

1- ‘İktidar manevralar yapıyor; bir duruşumuz olmalı, belirleyici olmamız gerekiyor-VİDEO
2-‘Alevi örgütleri mücadeleyi toplumsallaştırmalı, Alevi ailelerle ortaklaşılmalı’- VİDEO
3- ‘Alevi kurumları ortaklaşa bir enstitü kurabilirler; bir hukuk birimi kurulabilir’ – VİDEO
4-‘Mutlaka hukuk komisyonu kurulmalı, sorunlara çözüm üreten bir örgütlülük olmalı’-VİDEO
5-‘Alevilerin sorunu siyasetle, hukuk mücadelesiyle çözülür; ciddi çalışmalara başlanmalı’
6- ‘Cemevlerini ibadetin yanında sosyal, kültürel merkeze dönüştürmeliyiz, insana dokunmalıyız-VİDEO
7-‘Sünni ulema zihniyetinin inancımızı bize anlatması mücadele etmemiz gereken bir durum’- VİDEO

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak