Alevi Haber Ajansi

‘Alevi kurumlarında kadın yoksa, Aleviliği konuşmanın da ciddiyeti yok’

PİRHA – Alevi kadınlarına tarihsel olarak “Yolda kadına biçilen rol nedir?” ve “Bu rol bugün yerine getirilemiyorsa nedenleri nelerdir? Nasıl aşılabilir?” şeklinde sorular sorduk. Dizi yazımızın bu bölümünde sorularımızı Serçeşme Dergisi Editörü ve Yazı İşleri Müdürü Sibel Yalçın yanıtladı. Yalçın, “Alevi kurumlarında kadın yoksa Aleviliği konuşmanın da ciddiyeti bulunmuyor” dedi. 

Cemlerde, sohbetlerde “Yol kadındır, kadın mürşidi kamilullahtır” sözünü çokça duyarız. Yine “Alevilerde kadın erkek eşittir” sözü neredeyse her ortamda övünülerek dile getirilir. “Bizde kadın erkek yoktur herkes candır” sözlerini de çokça duyarız. Çoğunlukla da bu sözleri erkeklerin ağzından duyarız.

Pratik gerçekten öyle midir? Öyleyse Alevi kadınlar neden Alevi örgütlenmeleri içinde belirgin bir noktada değiller? Neden söz ve yetki kademelerinde yer alamıyorlar? Neden renkleri, karakterleri sahaya yansımıyor? Gerçeğe biraz daha yakından bakmak için bu kez mikrofonu Alevi kadınlara bıraktık.

Yazı dizimizin bu bölümünde sorularımızı Serçeşme Dergisi Editörü ve Yazı İşleri Müdürü Sibel Yalçın‘a sorduk.

“KADIN, ALEVİ RİTÜELİNDE HAKK’TIR”

PİRHA- Tarihsel ve toplumsal olarak Alevilikte kadının yeri nedir? Nasıl bir seyir izledi?

Sibel Yalçın: Tarihsel açıdan Alevi pratiği içinde kadının konumu değişmedi elbette ancak, günümüzün kadınları; sosyolojik ve psikolojik baskılar altında ezilmeye devam ettikçe; Alevi kadınları da ister istemez bu toplumun bir parçası olduklarından, inanç ritüeli içinde kendilerini geri çekme savunmasına girmiş durumdalar.
Tarikat içinde (esasen Ocaklar dememiz daha doğru olur) kadınla erkeğin cinsiyet ayrımı olmamakla birlikte, kadının rolü büyüktür zira tarikat içindeki görevlerin en önemlisini ana ve bacılar yürütmektedir: Tarikatta düzenin sağlanması, dargınlıkların ve kırgınlıkların giderilmesi, soğuklukların ortadan kalkması gibi yol içindeki ikili ilişkilerde düzeni sağlarlar. Aslında bir tür nizâm düzenleyicisi, insan ilişkilerini yönetim ve idare görevlerini üstlendiklerini görüyoruz.

Kadın; Alevi ritüelinde Hakk’tır. Kadınlarımız bu bilinci tekrar hatırlamadığı sürece; konu görece Alevilik de olsa; günümüz “erk egemen” toplumu içerisinde kat’iyetle erimeye devam edeceklerdir. Kadınların inanç düzlemi de dâhil olmak üzere; aktif olarak yaşama kendilerini dahil etmeleri gerekir.

“KURUMLARDA ERKEK SAYISI KADIN SAYISINI SİLİP SÜPÜRÜYOR”

Ne oldu da Alevi kadınlar sahneden çekildi? Alevilerin her konuşmasında “Bizde kadın erkek eşittir” denir. Gerçekten eşit midir?

Sibel Yalçın: Alevi kadınların “sahneden” çekilmesi söz konusu olamaz, ancak potansiyel olarak erkeklerin nüfusunun bu alanda da baskın ve yoğunlukta olması, kadın nüfusunu da zaten azaltmış oluyor istatiksel olarak. Günümüzde şehirleşme, merkezileşme politikaları ve erk egemen aklın toplumlara sirâyet etmesiyle; Aleviler de tıpkı içinde yer aldıkları büyük toplulukların girdabına kapılarak kadınları ikinci plana atıyorlar. Alevi toplumunun içinde ikinci plana itilen kadınlar; bir de içinde yaşadıkları büyük topluluklarda Alevi olmalarından dolayı “öteki” kimliğini taşımaya da mecbur bırakılınca, üzerlerindeki yük ister istemez daha da artıyor. Bu yük; var olma savaşıyla da pekişince kadın; toplumda, eril tahakkümün bir neticesi olarak öncelikli hedef olma konumuna paçalarını sıvayarak ilerliyor.
Alevi kurum başkanlarının bir zaman evvelinde (epey zamandır katliam anmaları dışında Alevi mitingi de yapılmıyor fark ettiyseniz) kürsülerden on binlere “eşitlik” veya “bizde kadın erkek sorulmaz” gibi söylemlerle göğüs kabarttıkları özlü-sözler; şehirleşmekte ve erilleşmekte olan Alevi toplumunda ve dolayısıyla kurumlarında bir yalan belgesi olarak yer tutmaktadır zira; eşit yurttaşlığı savunan Alevi kurumları, yurttaşlıkta eşitliği aramadan önce, kendi bünyesinde eşitliği sağlayabildi mi, öncelikle bu sorunun cevabına bir bakmamız, incelememiz, araştırmamız ve üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Alevilik, Aleviler ve Alevi kurumları arasındaki “yüksek bocalama” sürecine gelirsek: Öncelikli olarak “Alevi kurumları ile Alevilik arasında eşitlik bakımından bir uçurum var mı?” sorusu akıllara takılıyor. Bunun için çeşitli istatistikler yapılmış bugüne kadar ve bütün istatistikler son derece tutarlı olmakla birlikte; tüm isatistiklerde; kurumlarda kadın sayısının erkek çalışan sayısı kadar yüksek olmadığı ve hatta son yıllarda erkek sayısının kadın sayısını silip süpürdüğü gözlemleniyor.

“KADINA SÖZ HAKKI VERİLMİYOR; BU KONUDA ÖZEL ÇABA HARCANIYOR”

Aleviler kendi hanelerinde eşitliği sağlayamamışken; hangi ulvi amaçla “eşit yurttaşlığı” savunuyorlar ve bu kimlik mücadelesinde herhangi bir tutarlılık arayacaksak, bu tutarlılığı nereden yakalamalıyız?

Sibel Yalçın: Aleviliği kendi alanımda tartıştırmam; ancak, genel olarak toplumu gözlemlediğimizde kişisel gözlemim ve elbette detaylara baktığımızda da gördüğümüz önemli sonuç: Alevi örgütlerinde kadınlar ve erkekler ne yazık ki eşit değiller. Boğazı sıkılmış horoz gibi kürsüde “inancında eşitlik” olduğunu ve inancın tarihinden üstünkörü ezberlenen bir iki kelâmla bu eşitliği de bizzat yaşadığını iddia eden eril sözcü; kürsüden inip evine döndüğünde türlü türlü sebeplerden dolayı “eşitini” doğduğuna pişman edebiliyor.
Kadına, en eşitlikçi olması gereken meydanda bile herhangi bir söz hakkı verilmiyor ve bu konuda da çok özel bir çaba harcanıyor; aklıyla, fikirleriyle, öz-eleştirileriyle ve hemcinslerine göre cesurca sarf ettiği kallavi sözleriyle bir adım öne çıkan kadınlara da (eğer tabir-i caizse yırtık ve mücadeleci bir kişiliğe sahip değilse) türlü türlü iftiralar ve eril zorbalıklar vasıtasıyla “alandan uzaklaştırma” cezaları kesiliyor.

Kadın, zamanla “hadi canım!” deyince yerine gönderilen ve yalnızca ihtiyaç halinde makyaj amaçlı olarak görsel alanda kullanılan bir varlık haline geliyor günümüzdeki “örgütler” bünyesinde: Dolayısıyla erilleşen ve gün geçtikçe “tahakküm üretim merkezi” haline gelen Alevi örgütlerinin “yatay örgütlenme” modelinde varlığını yüceltmesi gereken kadının, aslında bahsettiğimiz bu düzlemde hiç var olamaması, öncelikli olarak kadınların esas sorunu haline gelmelidir. Eril düzenin kuralları dahilinde kadının hiçbir zaman var olarak görünmeyeceği, cümlesine âşikârdır.

“KURUMLARDA KADIN YOKSA, ALEVİLİĞİ KONUŞMANIN DA CİDDİYETİ BULUNMUYOR”

Peki Alevi kurumlarında ve örgütlerinde kadının yer alması neden önemlidir?

Sibel Yalçın: Eğer ki “Aleviliği” konuşacaksak; Aleviliğin içindeki “cinsiyetsizlik” kalıbını da çok iyi anlamamız ve buna göre de yaşamlarımıza uyarlamamız gerekiyor. Bu uyarlama ise cinslerin cins olarak görülmediği bir bakış açısıyla ancak mümkün olabiliyor.
Eğer ki “Alevi kadın olmaklığı” konuşacaksak; hepimizin de bildiği üzere; Alevilikte can olmak, İnsan-ı Kâmil mertebesine erişmek; Hak ile Hakk olmaktır ve can olanın cinsiyeti tartışılmaz ve elbette ki inanç bünyesinde de tartıştırılmaz. Tartıştırılmaz çünkü hakikatin makâmı “birlik” üzerinedir. Bütünlük üzerinedir. Bütünün içinde bütüne ait parçaları aramak, bütünün varlığını görece ortadan kaldırır.

Kadınların var olma ceremeleri; yüzyıllardır çeşitli akademisyenler, hocalar, yazarlar tarafından veya akademik makaleler düzleminde sürekli tartışılıyor, şöyle başlıklarla:
“Kadının Toplumdaki Yeri”, “Kadının Çalışma Hayatındaki Yeri”, “Kadının Siyasetteki Yeri”
“Toplumcu Cinsiyet Söyleminde Kadın”, “Cinsiyet ve Kadın” vb… Ancak daha da ilginç ve ayıp olan da şu ki Aleviler de artık kadınları tartışıyorlar. Başlıkları ise: “Kadının Alevilikteki Yeri”.

Bu tartışmalar sizce de çok vahim değil mi?

Nasıl ki ettiğimiz niyazda, meydanda kurduğumuz cemlerde, durduğumuz darda, gördüğümüz didarda, verdiğimiz rızalıklarda, yaptığımız hizmette ve döndüğümüz semahta herhangi bir cinsiyet yoksa ve dolayısıyla aranmıyorsa; Aleviliğin bütününde cinsiyet aramaya ve Alevilik içinde kadınla erkeği ayrı gözle görene ve bu gözle sorgulayana da kuşkuyla yaklaşmak gerekir; neden kuşkuyla yaklaşmak gerekir? Kadın ve erkek bedenlerini, fiziksel farklılıkları nedeniyle birbirinden üstün tutmak, üstün kılmak veya birini diğerinden aşağı görmek üzerinden Alevilerde adalet anlayışının günümüz lisanlarında sorgulanması, Yolumuzun tümüyle dışında olduğundan ve bu tür yaklaşımların da “eşitsizliğin üstünü örtme” amacı olduğundan; bu konuya kuşkuyla yaklaşmak gerekir.

Günümüzdeki Alevi olduğunu iddia eden kurumlara ve kurdukları başkanlıklarına bakacak olursak da zaten “Alevilerdeki Kadın Sorunu”nun yaklaşık olarak dörtte birini çözümlemiş oluruz, çok bir emek sarf etmeden; yalnızca şöyle bir üstün körü bakmamız yeterli.
İçeride ne kadar kadın emekçi var, yönetim kademesinde söz sahibi kaç kadın var; hoş; üç-beş oranında var olanlar da vitrinde olmak / yer bulmak / muktedirlere eklemlenmek dışında ne kadar ve hangi ölçülerde söz sahibi oluyorlar, gibi konuların irdelenmesi için öncelikle bu işlere el atan kadınların yüksek oranda çaba sarf etmesi gerekiyor. Öncelikle, “Biz ne için varız?” diye samimiyetle sorarak başlanması gerekiyor. Sonra o soru ister istemez “Onlar ne için var?”a doğru evrilerek sorgulamalar ve görüler sayesinde esaslı bir adalet düzlemine ulaşılacaktır; inanç kurumları içinde; elbette ve bilhassa, eğer “Alevilik” sözkonusu ise.

 Alevi kurum ve örgütlerinde (ki eğer tabelasında “Alevi” ismini taşıyorsa o kurum; kadının o kurum bünyesinde yer almaması veya temsiliyetinin toplum normları içinde hiçliği gibi bir durum söz konusu olamaz) kadın yoksa orada Aleviliği konuşmanın çok da bir ehemmiyeti ve ciddiyeti bulunmuyor. Bu ciddiyetsizliğini kurum tüzüğüne “kadın kotası” koymakla taçlandıran kurumlar da yok değil içimizde ancak ve ne yazık ki bu ciddiyetsizlik, beraberinde tutarsızlığı da getiriyor. Şekilcilikle kendi dünyasını kurtaran “anti-kahraman” bile görülmemiştir ki; siz şöyle bırakın “kahraman” oluvermeyi. Hangi yöntemlerle neyin ve kimlerin “kahramanlarını” yaratıyorsunuz, sahi?

Alevi kadınların özgün bir örgütlenme modelini yaratarak mücadele etmesi gerektiğine ihtiyaç olduğuna inanıyor musunuz? Öyleyse nasıl bir model öneriniz var?

Sibel Yalçın: Çeşitli şekillerde dillere pelesenk olmuş “hepimiz canız, hepimiz eşitiz…” gibi cici söylemler, gözle görülen bir takım eşitsizliklerin üzerini örtmekten öteye gidememektedir. Bu duruma ek olarak getireceğim bir diğer eleştiri de; “Kırklar Cemi’nde on yedi kadın vardı, diğerleri erkekti” söylemi üzerine olacaktır. Şahsen, bu söylemin son derece tehlikeli olduğunu düşünüyorum zira direkt olarak eril bir bakış açısını işaret etmekle kalmıyor; Hak ile Hakk olma bütünselliğine kendi mülkiyetinin gözüyle bakma çabası içine giriyor. Bu tavır, ardına düştümüz inanç içinde “ikiliği” doğurur; ikilik ise Yola külliyen zarardır.
Kronik bir hastalıkla “Erilleşmiş Alevi Örgütleri”nin “eşitsizlik” meselesini ve bu tartışmayı kadını/erkeği çok fark etmez; farklı gruplar üzerinden sürdürmek bizi günden güne daralan kalıplara mahkûm eder ve hatalara sürükler. Bu mesele, alt yapısı itibari ile “yapısal” bir sorun teşkil etmektedir. Özetle; Yolumuzun “cinsiyet eşitsizliği” üzerinden tartışma konusu yapılması, yolumuzu da dar bir kalıbın içerisine sokarak, Yola ciddi zararlar verecektir.

Toprağa ayak basarken; bir şekilde görünür kılınan semâdaki döngüyü eleştirmek; hem toprağa ayak basanlara, hem de tüm kimliklerden ve mülkiyetlerden ayrışarak cemde semâha duranlara eziyettir. Cemdeki cinsiyeti, kendi mülkiyetine ayna marifetiyle bakarak (yansımasında bizatihi kendini görerek) edepten uzak; velhasıl uzaktan sorgulayan kişi, zaten var olan ömrü boyunca cemi uzaktan seyretmeye de mahkûm olarak kalacaktır; siz şöyle bırakın Kırklar’a karışmayı.

Alevi kadınları öncelikle herzevekil-vâri ben değeri tiryakiliği ve “erilleşmiş feminizm” sosuyla sarf ettikleri sözlerle Kırklar Cemi’ndeki kadın sayısını kendi bakışlarıyla ayrıştırmak ve orada bulunan erenleri ebcet hesabıyla cinsiyete bulayıp, parmaklarıyla saymaktan vazgeçip; eşitlik, adalet ve “cinsiyetsizlik” zemini üzerinden kendi çalışmalarına yön vermelidirler. Kendisini çalışma alanında kadın gibi görmek veya hadi onu da geçtim; “erkekleşmeden” ve eril zihniyetin zehirli düşünce ağlarına takılmadan soyut bir biçimde varlığını korumaya ve güçlendirmeye yönelmelidirler. Zira eril kalıbın beslendiği en önemli toplardamar, “cinsiyetlerin varlığı” üzerine yerleştirdiği erkek iktidarı siyasetiyle varlığını bizatihi kadınlık üzerinde yücelterek çağlatma amacını gütmektedir. Ütopik bir yaklaşım gibi görünse de; yaklaşık bir samimiyetle cinsiyet varlığını tamamen ortadan kaldırdığınızda; hûlasa ne kadın ne de erkek aradığınızda ve “insan” olmaya odaklandığınızda, aslında ulaşılması güç gibi görünen hedef için de yolu bir anlamda yarılamış olacaksınız: İnsan-ı Kâmil olma çabası… Hatırladınız mı, neydi İnsan-ı Kâmil?

Alevilikte İnsan-ı Kâmil olma yoluna ilk adım, insan olma hevesinin tüm eziyetlerden azâde olarak taçlandırılmasıdır ve bu özgünlük hâli; esâsen inancımızın tam da merkezinde bulunmaktadır. Bu sebeple “Yeni yol/model aramak” gibi bir çıkarsamaya gerek duymak yerinde olmaz; çözümümüz tam da önümüzde dururken ve gün gibi aydınlık, aşikâr bir hânede kayıtlıyken, o hâneyi göremiyorsak; önümüzde duran esası kaldırıp yeni bir model koymanın da hiç bir anlamı olmayacaktır zira zaten o yeni vaat edilen model bile, daha en başından kendi içindeki tutarsızlığı da hak ederek kendi etkisizliğini kanıtlamış olacaktır. Tüm çözümler ve iç müzâkereler; Güruh-u Naci’den bu yana var olagelmiş hâneyi içtenlikle görmeye bakar. Göremeyenle gidilecek olan Yol ise zaten karanlığın en pespaye dibi olacaktır. Gidene de “uğurlar olsun” demek düşer.

“EŞBAŞKANLIK SİSTEMİ, DESTEKLENMESİ GEREKEN BİR ÇALIŞMA YÖNTEMİ”

adınların “yok olmama mücadelesine” güç sağlaması açısından

“Alevi Kadın Meclisleri” tartışmaları var… Kurum ve örgütlerde “eş başkanlık” tartışmaları var bu konularda ne söylemek istersiniz?

Günümüz şartlarında, kadınların “kadın” olarak var olduğu her alanda kendilerini kendi içlerinde ve yontup bileyerek, kendi sorunlarını dillendirip, eril düzen ve tahakküm içerisinde yaşadıkları ve erkekleşmiş ve kadına kök söktüren yaşam koşullarına karşı ortak paydada yaşadıkları tüm “hezeyanları” ortaya koyarak ve bu ölçüde birbirlerini eğitip geliştirerek var olmaya sıkı sıkıya tutunacakları aşikârdır. Günümüz dünya düzeni içerisinde kadın problemi eğer varsa, ki var; bu yalnızca kadınların ortak hareketiyle bir çözüme ulaşacaktır ve kadınlar özgürleşmeyi öğrendikleri ve yaşamlarında bu özgürlüklerini uygulayabildikleri ölçüde de ancak “adil bir eşitlikten” söz etme şansımız olacaktır.

Sanıyorum ki 2017 yılında Alevi Kadınlar ve Arap Alevi Kadınlar başlıkları altında bir takım kırılmalar ve hareketlilikler meclisler bazında yaşandı ancak totalde “Alevi Kadınlar” ana başlığında ve bünyesinde şu an bu meclisler var mı, varsa nerede toplanıyorlar, toplanıyorlarsa da ne tür kararlar alıyorlar; haydi karar almaları şöyle dursun; alınmış olabileceğini varsaydığımız ve düşündüğümüz kararları uygulama için nasıl bir proje ve çalışma yöntemi izliyorlar; çalışma yöntemleri varsa ve uyguluyorlarsa da bu çalışma ve projelerin nasıl sonuçları doğuyor gibi sorularda somut cevaplar zannederim ki henüz net olarak yok: Az evvel de lisana getirmeye çalıştığım gibi; kadınların kadın olarak var olduğu alanlar bu meclisler olacaksa eğer; kadınlar burada mutlaka bir-araya gelmeli, herhangi bir tartışma gerekmeksizin ve her türlü tartışmayı bertaraf ederek, varlıklarını somut olarak ve net bir şekilde ortaya koymalıdır.

Kadınlar günlük yaşamlarında evlerindeki dört duvar arasında veya “hizmetlisi” oldukları dört duvarlar içerisinde kendi kendilerine konuşmaya velhâsıl kendi kendilerine düşünmeye devam ettikleri sürece, yaşanılan eril dünyada herhangi bir varlıklarının olmayacağı konusunda kesin bir yargıya varabilmeliler, en azından yaşadıkları ölümcül tecrübelerden bu neticeleri bugün okuyor olmaları gereklidir. Önce kendileri var olmayı dileyecekler, sonra biraraya gelecekler, sonra konuşacaklar ve birlikte uygulamaya geçecekler ki ancak bu şekilde zincirlerinden ayrılabilirler.

Kadın meclislerine yönelik DAD ve Arap Alevilerin somut bir iki çalışması dışında (ki belirli dönemlerde basın açıklamaları hazırlayıp yayınlamalarından bu sonuca erişiyorum) bütünü kapsayan bir çalışmayı ben göremedim, varsa bir bilgi eksikliğim bu konuda affola; ancak bütüne yaymadan, esas başlığı doldurmadan veya doldurmaya çabalamadan çeşitli başlıklar altında “Alevi” kimliğinin üzerine çeşitli şapkalar takılması konusuna şahsen çok ılımlı yaklaşmadığımı da belirtmem gerekir: Alevilik konusunda kimlikçilik yapılacaksa eğer, bu kimlikçi politikalar “Alevi Olmaklık” kimliği üzerinden yapılmalıdır: Bizatihi kimlik sahipleri tarafından.

Örneğin Arap Alevi Kadın Meclisi’nin 2016 yılında çekimlerine başladığı “Arap Alevi Emekçi Kadın Belgeseli” projesi vardı, Youtube gibi çeşitli sosyal mecralarda fragmanlarını izlemiştik ancak bu belgeselin tamamlanıp bittiğine dair bir bilgiye rastlamamakla birlikte; belgeselin yayınlandığı bir mecraya da tüm aramalarıma rağmen şahsen ulaşamadım. Fikirler yaratıcı bir şekilde meydana seriliyorlar kimi zaman evet, güzel, ancak bu örnekten azâde; fikirlerin elbette ki üzerine sünger çekilmeden pratikte yoğunlukla yer bulmalarını şahsen önemsiyorum.

Çeşitli ırk ve soylara bölünmüşlük üzerinde inşa edilen ve hele ki zaten “öteki” ana kimliğiyle yaşamaya mahkûm edilen kadınların bu farklı çatılar altında bir-araya toparlanma çabaları; kadınların toplumdaki bütünleşik olmayan dağınık yapısı göz önüne alındığında; tümden şemsiyesizken sağanak bir yağmura tutulmak örneğine benzer bir hale bürünecektir. Özetle, az evvel de belirtmeye çalıştığım gibi, altını önemle çizmek gerekirse; “Alevi Olmaklık” kimliği üzerinden yol yürünmelidir. Farklı kimliklere bürünmüş Alevi olmaklık hâli, başındaki “Alevi” tümcesini bu var oluş mücadelesi içinde zora sokacaktır.

“Alevi Kadın Meclisi” mi olunmalıdır veya sadece “Kadın Meclisi” mi olunmalıdır, hangisi reelde uygulanmalıdır ve bu uygulama çabaları içinde mevcut sisteme, sistemin gün gün eksilttiği eşitlik ve adalet ister ve ihtiyaçlarına uygun düşen, hızla sonuç alınacak olan çaba hangi oluşumu sağlıkla ve “kimliğin var ettiği değerleri yok etmeden” beslemektedir, gibi soruların ciddiyetle düşünülmesi gereklidir.

Sonuca bağlarken; her ne kadar Doğu Perinçek bir yazısında eş başkanlık konusunu “BOP Eş Başkanlığı Projesi” olarak ortaya çıkarılmış ve “siyasal bir rejim” olarak kabul etmiş ve bunu iddia etmiş olsa da; Türkiye pratiğinde kurum ve örgütler bazında, siyasal pratik içinde daha çok HDP pratiği ile duymaya ve görmeye başladığımız bir çalışma yöntemi oldu eş başkanlık sistemi ve kadınların günümüzde pozitif ayrımcılığı hak ettiği kadar; kadınların “yok olmama mücadelesine” güç sağlaması açısından da son derece güçlü ve desteklenmesi gereken bir çalışma yöntemi olduğunu düşünüyorum. Zaten pek çok sivil toplum kuruluşunda da artık eş başkanlık sistemi işlerliğini sürdürmektedir: Yürütenlere ne mutlu.

(HABER MERKEZİ)

İlgili Haberler:
1-Menşure Doğan Ana: Kadın İtikadı Sürdürendir-VİDEO
2-‘Pratikte Erkekle Eşit Değiliz’-VİDEO
3-‘Kadın, Hem Yol’un Sonu Hem De Başıdır’-VİDEO
4-‘Erkekleri Yol’a Verdikleri İkrarı Tutmaya Davet Ediyorum’-VİDEO
5-‘Sıra Posta Oturmaya Gelince Kadının Yeri Yok; Kurumlar Erkek Egemen-VİDEO
6-‘Biz Alevi Kadınlar Eşitsizliği Kabul Etmiyoruz’-VİDEO
7-‘Alevi Kadının Kurtuluşu Aleviliğin Kurtuluşudur; Çünkü Yol Anadır’
8-‘Kurumlarda Canla Başla Çalışan Kadınlarımız Yönetimlerde Yok’-VİDEO
9-‘Kadının Bir Eli Beşik, Diğer Eli Dünyayı Sallar’-VİDEO
10-‘Alevi Kurumlarında Kadın Yoksa, Aleviliği Konuşmanın Da Ciddiyeti Yok’
11-‘Talip Kadınlar Da Ana’yı Aramaz Oldu’-11-VİDEO
12-‘Kadınlar Aktif Olup “Ben De Varım” Desinler’
13-‘Meydanda Gönül Birlemeye Gelenler Hep Kadınlar’-13 VİDEO
14-‘Karar Alıcıların Erkeklerden Oluşması Alevilik Için Büyük Tehlike’-VİDEO
15-‘Dedelerimiz Bencil Davranıyor; Anaları Ceme Çağırmalılar’-VİDEO
16-‘Alevi Kurumlarındaki Yapı Kadınları Çok Dışlıyor’-VİDEO
17-‘Alevi Kadınların Sahnesi Erkeklerce Işgal Edildi’-VİDEO

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak