PİRHA- PSAKD Yenimahalle Şube Batıkent Cemevi Babası Cemal Şahin, Hakk’a uğurlama erkanının, rızalık meydanı, Hak meydanı ve toprağa sırlanma meydanı gibi üç aşamalı olarak yapıldığını belirterek, “Alevi öğretisinde ölen yok olmamakta, her ölüm yeniden başka bir doğuşu var etmektedir” dedi.
Ankara’da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Yenimahalle Şube Batıkent Cemevi Babası Cemal Şahin, Alevi inancında Hakk’a uğurlamaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Hakk’a uğurlamaların her inanca ve topluma göre değişiklik gösterdiğinin altını çizen Şahin, “Alevi öğretisinde ölen, yok olmamakta, her ölüm yeniden başka bir doğuşu var etmektedir” dedi.
“Alevi öğretisine göre evrende hiçbir şey birden bire var olmaz, her şey birbirini izleyen, art arda gelen olaylar zinciri sonucu oluşur. Her varlaşan, bedenleşen şey ise bir bitime doğru gider ve bu anlamda her şeyde bir bitim vardır. Ancak bu bitim yeni başka nesneleri var eder” ifadelerini kullanan Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“HİÇBİR ŞEY YOKTAN VAR, VARDAN YOK OLMAZ”
“O nedenle ölümden sonra, ölü bedenin üyeleri başka hayatları oluşturmak için başka şeylere dönüşür. Böylece evrende her şey bir döngüsellik içinde ve bir şey bittiğinde bir başka şeyi var eder. Alevi öğretisinde evrenin bu hareketliliği göz önünde bulundurularak ölen insanla ile ilgili uygulamalar buna göre yapılmaktadır. Alevi öğretisinde Hak ile bir olmak, Hak ile Hak olmak ve Hak’tan geldik, Hakk’a gidiyoruz gibi deyimler vardır. O nedenle Alevi geleneğinde o kişi için Hakk’a yürüdü, don değiştirdi gibi deyimler kullanılır. Ayrıca Alevi inancında ne cennete gitme hayali, ne de cehennem ateşinde yanma gibi bir düşünce vardır. Bu konuda yol ulularımız bizlere eşim bana huri, evim bana cennet derler. Ayrıca cehennem nârını ise insanların yaşam süresi içeresinde çektikleri azaplar olarak öğretirler.
“ALEVİLİKTE CENAZE ERKÂNI RIZALIK, HAK VE SIRLANMA MEYDANI ŞEKLİNDE YAPILIR”
Alevilikte Hakk’a yürüme erkanı birbirini tamamlayan üç aşamalı olarak yapılmaktadır. Bunlar sırasıyla rızalık meydanı, Hak meydanı ve toprağa sırlanma meydanı gibi üç aşamalı olarak yapılmaktadır. Ne yazık ki Alevilik tarihi yolculuğunda daima hakim inancın karşısında asimile edilmeye, eritilmeye çalışılmıştır.”
“ALEVİ TOPLUMUNU ASİMİLASYONA TABİİ TUTMAK İÇİN 1926 YILINDA ALEVİ DERGAHLARI KAPATILDI”
Tarihi süreç içeresinde Selçuklu döneminde başlayan asimilasyon faaliyetlerinin Osmanlı’da Yavuz döneminde Alevi kırımlarına kadar vardırıldığına dikkat çeken Şahin, şunları söyledi:
“2. Mahmut dönemi olan 1926 yılında yeniçeri ocağı kapatıldıktan sonra birçok Alevi dergâhları kapatıldı ve Hacı Bektaş Dergâhına, Alevi Bektaşi dede, baba ve dervişlerin yerine Nakşi şeyhleri imam olarak atanmaya başlandı. Bu zatların görevi Alevileri hâkim inanç içerisinde eritmekti. Nitekim 1934 yılında dergâha bir de cami yapılarak asimilasyon sürdürüldü.
“ALEVİ KÖYLERİNDEN İNSANLAR, SÜNNİ İNANCIN ÖĞRETİLERİYLE CENAZE ERKANLARI YÜRÜTMELERİ İÇİN EĞİTİLDİLER”
1925 yılında Tekke ve Zaviyeler bir yasa ile kapatılınca Alevi Bektaşi dergâhları da bu yasa içerisine alınarak kapatılmıştır. Gerek 1927 yılında ve gerekse de 1925 yılında Alevi Bektaşi tekkeleri kapatılınca Alevi Bektaşi köylerinden birçok kişiler alınarak il ve ilçelere götürülmüş ve onlara nasıl ibadet edecekleri, cenazeyi nasıl kaldıracakları hakkında kendi öğretileri üretilmiştir. Ayrıca 1960’lı yıllarda ben bunu gayet iyi hatırlıyorum. Bizim köyden de gidenler oldu. İmam Hatip Takabil kursları adı altında ilçelerde kurslar açıldı. Alevi köylerinde bu işleri yürüten kişiler alınarak o kurslarda eğitildi ve köye döndükten sonra öğretildiği şekilde bizim köyde de cenazeler o şekilde kaldırılmaya başlandı.”
“YÜZYILLARDAN BERİ BASKI VE ZULÜMDEN DOLAYI İNANÇ VE ERKANLARIMIZI GİZLİ YAPMAK ZORUNDA KALDIK”
Alevilerin ibadetlerini gizli yapmak zorunda kaldığını hatırlatan Şahin, “Kültür bir toplumun tarihsel süreç içerisinde ürettiği ve kuşaktan, kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi ödediklerinin ürünüdür. Eğer bir toplum kendisinden önceki kuşaktan aldığı kültürünü çağın koşullarına göre sentezleyerek, bir sonraki kuşaklara aktaramazsa o toplum eninde ve sonunda yok olmaya mahkûmdur. Bizler bu kültürlerin taşıyıcılarıyız. Ama bizleri zor bir görev beklemektedir. Çünkü bu topraklar üzerinde yüzyıllardan beri egemen çevrelerin baskı ve zulümlerinden dolayı inanç ve erkanlarımızı hep gizli yapmak zorunda kaldık” diye konuştu.
“KORKUDAN TAHKİYE YAPARAK EGEMEN ÇEVRELERİN İNANCINI KENDİ İNANCIMIZMIŞ GİBİ YAŞADIK”
Korkudan dolayı birçok yerlerde de takiye yaparak, egemen çevrelerin edep ve erkanını kendi edep ve erkanımızmış gibi uygulamaya başladık” diyen Batıkent Cemevi Babası Cemal Şahin, “Süreç içerisinde de kültürel yönden asimile olup gittik. Zaten görenekler uzun süre uygulandığında gelenekselleşiyor. Eğer bu kültürümüzün yok olmasını istemiyorsak, kendi inancımıza göre erkanlarımızı yapmalıyız” çağrısında bulundu.
Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.