Alevi Haber Ajansi

‘Alevi enstitüleri kurularak inançtaki resmi ideolojinin yarattığı deformasyonlar ayıklanmalıdır’- VİDEO

PİRHA- “Asimilasyona, Alevi inancına saldırılara karşı Aleviler ne ne yapmalı?” başlıklı dosyamızın bugünkü konuğu Alevi hak mücadelesinde yer alan Dr. Serpil Deniz Şahin. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na ülkücü kimliğiyle bilinen Ali Rıza Özdemir’in getirilmesinin Alevi katliamlarını yapanların devamlılığı açısından gözdağı olduğunu belirten Şahin, “Alevi enstitüleri kurularak inançtaki resmî ideolojinin yarattığı deformasyonlar ayıklanmaya çalışılabilir, sempozyumlar ve bilimsel çalışmalarla alandaki bilgiler zenginleştirilebilir ve yeni kuşağa daha doğru aktarım yapılabilir” dedi.  

Türkiye’de Alevi inancının hala devlet tarafından tanınmadığı bir süreç yaşanıyor. Alevi toplumunun temel talepleri var. Bunlar; zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevine ibadethane statüsü verilmesi, eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması, Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması ve nefret suçlarının önüne geçilmesi için hukuki tedbirlerin alınması, Alevilere karşı yapılmış kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi, gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması.

Bu talepler hükümet tarafından yerine getirilmiyor, Alevilerin açtığı davalarda lehte verilmiş mahkeme kararları dahi tanınmıyor. AKP, Alevilere rağmen Alevi inancını tanımlıyor, Alevi örgütlerini muhatap almıyor.

9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve yönetimi, Alevi inancından uzak bir bakış açısına sahip. Bu başkanlık da aynı hükümet gibi Alevi örgütlerini yok sayan bir yerde duruyor.

Alevi Diyaneti olarak adlandırılan başkanlığı Alevi örgütleri kesin bir dille reddediyor. AKP hükümeti Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlamak için de Sünni akademisyenler ve ilahiyatçılardan oluşan kadro kurdu.

Alevi toplumunu en çok rahatsız eden sorunlardan biri de eğitim-öğretim sisteminin dinselleştirilmesi, okullarda tarikatların, dinci vakıfların etkili olması.

Alevilerin temel sorunlarının çözümü konusunda ve eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı, Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli?

Alevi hak mücadelesinde yer alan Dr. Serpil Deniz Şahin sorularımızı yanıtladı.

TÜRK- İSLAMLAŞTIRMA VE TOPLUMSAL HAFIZANIN YOK EDİLMESİ

PİRHA: AKP hükümeti, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurdu. Bu başkanlık temsilcileri pek çok ilde birçok Cemevine gidip görüşmeler yaptı/yapıyor. Görüşmelerde hala Cemevinin ihtiyaçları soruluyor ve başkanlığı tanımaları isteniyor. Alevilerin temel talepleri ve asıl sorunları konuşulmuyor, bir çözüm üretilmiyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

SERPİL DENİZ ŞAHİN: AKP Hükümeti Kültür Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurma amacını iki başlıkta ele almak istiyorum.

Birincisi kesintisiz olarak devam eden Anadolu’nun Türkleştirme ve İslamlaştırma projesinin bir sonuç olarak, diğeri de de toplumsal hafızamızı yok etmek için yeni bir tarih yazımına girişmek ve böylelikle toplumsal bilincimizi engellemek amaçlı. Demokratik Alevi örgütlenmesini yok sayıp, ‘kendi Alevisini’ yaratarak, onları muhatap alma girişiminin altında, bizleri örgütsüz, ışıksız ve çıkışsız bırakmak yatmaktadır.

Tarih boyu görüyoruz ki bilinçlenmemizi engellemek için Devlet katliam, kıyımla yetinmemiş, eğitim, hukuk gibi tüm kurumlarıyla baskı ve sindirmeyi denemiş, yetmedi bu hamlesiyle asimilasyon hızından ve iştahından vazgeçmediğini kanıtlamıştır.

Aslında görmemiz gereken; Türkiye de ideolojik ve siyasi olarak Anadolu’nun İslamlaştırılması ve Türkleştirilmesi projesinin Selçukludan Osmanlı’ya oradan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar sistematik olarak, her dönemde kesintisiz devam ettiği gerçeğidir. Sanki bu Cumhuriyet döneminde kesintiye uğramış gibi algılandığından atılan adımlar ve sonuçları tam değerlendirilemiyor diye düşünüyorum. Osmanlı’da padişahı öven tarih yazıcıları, Cumhuriyette de yeni ideolojiyi pekiştirme görevi yaptılar. Burada toplumsal olayları sınıf mücadelesi çerçevesinden bakamamamın sancısını çekiyoruz. Bu döneme ışık tutması gereken Aydınlar; halklar ve ezilenlerin yarattığı kültürü, kültürleşmeyi incelemek ve kayda geçirmek yerine, onların sırtına kambur olan devletlerin resmi ideolojisi lehine refleksler verdiler. Sol-Sosyalist birkaç aydın tüm acılara rağmen sözünü sakınmamıştır. Bu da siyasi bir körleşmeyi beraberinde getirdiğinden, toplum hafızamız ya hiç oluşmuyor ya da derin yaralar alıyor.

“AKP-MHP ASİMİLASYON VE KATLİAM BAYRAĞINI TARİHSEL DEVAMLILIKLA SÜRDÜRÜYOR”

Şimdi nefes alamadığımız, en demokratik haklarımızın budandığı bu duruma adım adım gelindi. Bu sebeple diyebiliriz ki Alevi kimliği dahil birçok kültür ve kimliğe karşı bilinçli bir körlük, sağırlık söz konusu. Türkiye siyasi tarihinde Alevilerle birlikte sol sosyalistlerin ürettikleri her şeyden korkanlar, siyasi darbeler ve acılarla halkı sindirmeyi hep denediler. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’ye ‘OHAL devleti’ ya da ‘darbeler cumhuriyeti’ diyebiliriz. Kuruluş paradigmasında farklılıkları bir zenginlik olarak görmek yerine hep peşinen potansiyel suçlu ilan etmiş ve yok etmeye çalışmıştır. Kah Ermeniler, kah gayri müslümler, kah Aleviler, kah Kürtler hedef seçildi. En son Hakkâri’ye kayyım atamalarında  görüyoruz ki Kürtleri susturmak için apartheid (ırksal üstünlük) yöntemleriyle adeta toplama kampı zihniyeti ile yönetmek istemekteler. En son 1980’de ABD patentli, uluslararası sermaye ve egemenlerinin yeşil kuşak projesinin 12 Eylül mahsulü siyasal İslamcıların önündeki tüm engeller tıraşlanarak, Alevilerin, Kürtlerin, sol sosyalist tüm yapıların, emekçilerin üzerinde sopa gibi dikta bir rejime dönüştürüldü. Öyle ki Egemenler çıkarları için kan ve gözyaşıyla dizayn ettikleri yeni düzende; kıyım ve katliam, işkence, baskı, sindirme yaşayanların gözünün içine baka baka gerçekleri ters düz ederek mağduriyet edebiyatı üretebildiler. Bu iklimden nemalanan siyasal İslamcıların eliyle özgürlük ve demokrasi getireceği iddiası bazı aydınlarda destek buldu. Böylelikle tek adam rejimi giderek daha da güçlendirildi. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra İslami faşist yapıya bürünen AKP-MHP bloku saray rejimini inşa ederek, tüm muhalif yapıları sindirme, baskılama, ortadan kaldırma aşamasına geldi.

Asimilasyon, katliam, kıyım bayrağını tarihsel devamlılıkla sürdüren AKP- MHP bloku kendi kodlarında bulunan gerici, ırkçı, tekçi, emek düşmanı politikaları Aleviler üzerinde kullanarak, onları Türk İslam sentezi içinde eritmeyi, tarih sahnesinde onu farklı kodlayarak özgürlükçü, eşit paylaşımcı, demokratik, laik yapısını budamak istiyor iştahla. Böylelikle farklı ırk, kültür ve inançlarını insanlığın ortak mirası olarak gören, damlaların derya olduğu ,zalimin karşısında boyun eğmeden özgürce bir arada yaşamın tohumlarının atıp, aşure gibi herkesin kendi tadında kendi renginde bir arada kardeşçe, barış  içinde bir yaşama umudunu da yok etmek için sahnedeler.

“ALEVİLERİ, DİKENSİZ GÜL BAHÇESİ YARATMAK ADINA HEDEFLERİNE KOYDULAR”

Osmanlı’da oyun çok derler ya şimdi ‘Alevi’ kelimesine bile tahammül edemeyen bu zihniyete karşı dişimizle, tırnağımızla, zorlu bir mücadelelerle oluşturduğumuz demokratik Alevi hareketini yok saymaya, dedelerimizin, analarımızın, pirlerimizin zora direnerek bugünlere getirdiği kadim inancımızın içini boşaltmaya çalışıyorlar. Biz tarihsel olarak onları çok iyi biliyoruz. Onlar da tarihten bizleri çok iyi tanıyorlar. Osmanlı ve Cumhuriyet’in egemenleri bu düzenini sürdürebilmelerinin önündeki en büyük engellerden biri olarak gördükleri biz Alevileri; dikensiz gül bahçesi yaratmak adına toplum mühendisliği planlarının hedefine koydular ve hep gizli bir ajandaları oldu. Osmanlı ve Cumhuriyet egemenleri milyonların canını aldı, yetmedi onları ışıksız, örgütsüz ve çıkışsız bırakmak için de bu yapay örgütlenmeleri, paralel yapıları kurmayı hep denediler. Artık sağır sultanın duyduğu taleplerimizi duymayanlar sadece cemevlerinin ihtiyaçlarını gidermek için anladıkları tek dil olan betonlaştırmayla, devletin kaynaklarını kullanarak onları satın almaya çalışıyor. Bu girişimler samimi olmadığı gibi art niyetlidir. Alevilerin içine Truva atı sokma girişimidir. Bizlerin’’ Eşit Yurttaşlık’’ gibi haklı taleplerimizi görmezden gelenler, bir lütuf gibi ‘cemevlerinin ihtiyaçlarını gideriyoruz’ yalanlarıyla her türlü manipülasyonu denemekten geri kalmıyorlar.

“ALEVİ KİMLİK MÜCADELESİ HEDEF ALINIYOR”

Milyonlarca Alevinin onurunu kırmak amaçlı tepeden bakarak ‘Alevileri siz temsil etmiyorsunuz’ şeklinde üstenci, saldırgan, alevifobik, ötekileştirici nefret dilini kullanarak bu örgütlenmeleri Alevi tabanından koparmaya, marjinalleştirmeye, hatta şeytanlaştırmaya çalışıyor. Cemevlerine cümbüş evi diyen zihniyet, örgütlülük karşısında geri adım atıp, değiştiremediğini dönüştürüp, kendine bağlayarak ‘devletin Alevi’si ’yaratma çalışmalarında epey yol kat ettiğini artık görmemiz lazım. Cemevlerini Kültür Bakanlığına bağlama cüreti enerjimizi yanlış adreslerde harcamaya, bölüp, parçalamaya, her zaman ki gibi sorunu çözüyor gibi yapıp, örgütlenmeyi baltalamaya ve Alevi kimlik mücadelesinin içini boşaltmayı açıkça hedeflemektedir.

“ALEVİLER EGEMENLERİN YÜZÜNE TÜKÜRME CESARETİNİ GÖSTERDİLER”

Toplumsal hafıza ve toplumsal bilinç arasında kopmaz bir bağ olduğunu bildiklerinden tarihi yeniden yazarak neyin hatırlanıp neyin kayda geçeceğini belirlemek istiyorlar. İşte yeniden tarih yazımıyla karartma çabasının altında Alevilerin ayak izlerini silinmesi çabası yatar. Çünkü tarih sahnesinde onun ürettiği değerlerden ölesiye korkuyorlar. Dağınık parçalı da olsa milyonları bulan Alevi toplumunun asimilasyon cenderesinden çıkarak örgütlenmesi, kendi sözünü ve siyasetini üretmesi demokrasi, özgürlük, eşitlik, laiklik, emek düşmanı olan egemenlerin ve onların taşeronluğunu yapan AKP-MHP’nin korkulu rüyasıdır. İzlediğim bir filimde ABD’de köleliğin olduğu bir dönemde sürekli kaçan bir köleyi sahipleri yakalayıp halkın önünde aşağılayıp kaçmasın diye döverler. Köle de efendisinin yüzüne tükürür ve anında öldürülür. Bunun üzerine arkadaşları öleceğini bile bile neden böyle yaptı diye mırıldanırken biri şöyle haykırır: Arkadaki küçük çocuğu göstererek, ‘o efendisinin yüzüne tükürülebileceğini göstererek gelecek kuşaklara cesaret tohumu ekti’ der. İşte Aleviler de tarih boyunca kendi gibi ezilip yok sayılanlarla birlikte tarihte egemenlerin yüzüne tükürme cesareti gösterdiler. İşte katlimize sebep suçumuz!

(Neşet Ertaş pirimizden değiştirip alıntılayarak) Aleviler madımak gibidir. Üzerinde tepinip yok sayarsın tam kurudu derken bir yağmur görmeye görsün. Tekrar başlarını kaldırıp filizlenir güçlenirler. Bu korku, ülkeye barış demokrasi özgürlük fikirlerinin filizlenme korkusudur.

“ALEVİLER ANCAK TÜRKLÜK VE İSLAM ÇERÇEVESİNDE KABUL EDİLEBİLİR KILINDI”

-MHP destekli AKP hükümeti, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurarken Alevi örgütlülüğünü muhatap almadı. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı da bu ciddiyetsizliği, dışlamayı devam ettiriyor. Başkanlığın başındaki Alirıza Özdemir ülkücü-MHP geleneğinden geliyor. Hiçbir şekilde Alevi örgütleriyle iletişim kurmadı. Zaten kurumlar da bu başkanlığı asimilasyon merkezi olduğunu beyan ederek tanımadıklarını ilan etmişti başından beri. Dolayısıyla Alevilerin temel sorunları bu şekilde çözülebilir mi? Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Aslında tarih bugün yaşadığımız olaylar dizisi hakkındadır. Bizim nasıl biz olduğumuzun öyküsüdür aslında. Onu anlamak içinde yaşadığımız dünyayı da değiştirmenin anahtarıdır. Totaliter tüm yapılar ‘geçmişi kontrol eden geleceğide kontrol eder’ demişlerdir. Binlerce yıl önce Çin imparatoru bugünü eleştirmek için geçmişi kullananları öldürmüştü. Astekler Meksika vadisini fethedince tüm her şeyi yakıp yıktılar. İspanyollar da tüm asteklerin belgelerini yok ettiler. İskenderiye kütüphanesi yakıldı, Naziler ilk kitaplardan başladılar yakmaya, 12 Eylül de insanlar, kitaplar, geleceğe ait tüm umutlar yakılıp, yıkıldı, yok edildi.

Tarihi iyi okumayanlar tekrar tekrar bu acıları yaşamak zorunda kalacağı gerçeğinden hareketle bu alanları boş bırakmamamız gerekir. Bu           çalışmaların amacı Aleviliğin muhalif, özgürlükçü eşitlikçi, paylaşımcı yönünü budayıp, adeta folklorik bir hale dönüştürmektir.

Bizleri sanki hep devlet hiyerarşisiyle yaşamışız gibi inandırmak istiyorlar. Oysa insanlık tarihi yıllarca devlete ihtiyaç olmadan yaşadı, rızalık toplumları yarattı. Bu sistemin en büyük başarısı tüm insanları alternatifsiz olduğuna inandırarak, çıkışsız ve ışıksız bırakmaktır. Böylelikle egemenler, büyük bir  değişim ve dönüşüm aktörlerinden olan Alevileri sanki tarihte hiç yaşamamış gibi yaparak, onların ortak yaşam ve kominal paylaşımlarını da yok sayarak, aktarılmasını engelleyerek, çarpıtarak karartmalar yapıyorlar. 1920’lerde Fuat Köprülü tarafından oluşturulan Orta Asyacı paradigma etrafında kurgulanıp şekillendirilen Türkçü, Turancı tarih yazımını güncelleyip 1980’lerde tekrar popüler hale getirip Kürt hareketini karşı sisteme yedeklemeyi denediler. Yani  açıkça milliyetçiliği inşa etmek adına tarihin yeniden yazımı söz konusudur. Böylelikle Alevi Bektaşi Kızılbaşlar olarak bizler bir yandan eksik İslamları giderilip eğitilecek, siyaseten de zararsızlaştırılıp, yola getirilmesi gerekenler olarak kodlandık. Aleviler ancak İslam ve Türklük çerçevesinde kabul edilebilir kılındı.

“MHP’Lİ ALİRIZA ÖZDEMİR, ÇORUM VE MARAŞ’TAKİ KATLİAMININ DEVAMLILIĞI AÇISINDAN ÖZELLİKLE SEÇİLMİŞTİR”

Aslanlar kendi tarihini yazmadıkça avcılar hep kahraman olarak yazılacaktır’ gerçeğinden hareketle bizlerin unutmaması gereken tarihteki bu karartma, Alevileri yok sayarak yapılan tarih yazıcılığı bizim belleğimizi yok edip zehirlemekte, sahici bir Alevi tarihi yazımını da engellendiğinden bu da at izini it izine karıştırmaktadır. Belleği olmayan Alevi toplumunun kimlik mücadelesi de mitolojide Penelope’nin dokuması gibi her gün örülse de sökülüp duracaktır. Oysa toplumsal hafızamız Simurg misali küllerimizden yeniden yaratılıp, kendi özgür gökyüzümüzde uçma cesaretini gösteren kanatlarımızdır. İşte tüm çalışmalar onu budama telaşıdır.

Selçukludan Osmanlı’ya yakıp yıkan, katleden, sürgüne gönderenler yetmedi inanç merkezlerine el koyanlar, yazılı birçok kaynağı yok edenler, 38 Dersim Tertelesi’nde tarihte görülmemiş acılara imza atanlar, Ortaca’da, Çorum’da Maraş’ta ortaçağı yaşatanlar, Sivas’ta yakanlar, Gazi’de, Gezi’de öldürenler, şimdi de bizleri tek merkezden istedikleri kalıba sokma hevesindeler. Bir Ali Cengiz Oyunu olan bu girişiminin MHP kökenli biri tarafından yönetilmesi Alevilere yönelik Çorum’da Maraş’ta katliam yapanların devamlılığı açısından korkutmak ve sindirmek, gözdağı vermek amaçlıdır ve bilinçli seçilmiştir. Ve her cemevinin yanına bir de mescit yapılacağını söylemesi, açıkça bizlerin talepleriyle alay etmektir. Bizleri milliyetçi, ırkçı ögelerle İslam’ın içine alınmakta ısrar edenlere cevabımız, Alevi öğretisinin ırkların değil kırkların yolu olduğudur.

“ÖZGÜVENLİ BİR SİYASET HATTI VE MÜCADELE EDEREK MUHATAPLIK GÜCÜ KAZANABİLİRİZ”

-Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, aralarında bir iki kendi belirledikleri Alevi olsa da ağırlıklı olarak İslamcı akademisyenlere ve ilahiyatçılara Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlatıyor. Buna Alevi örgütleri yazılı bir açıklamayla tepki verdi. Sizce Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli bu çalışmaya karşı?

Sadece iktidar karşıtlığı kimseyi düzen sınırlarının dışına çıkarmaz. Alevi siyaseti, en başta amaç ve vizyonuyla ama aynı zamanda örgütlenmesi ve eylemiyle kendisini kurulu düzenin dışında tanımlamalı.

Bizim özgüvenli bir siyasi hat örmemiz, kapitalizmin tüm kültürleri yağmalama ve yabancılaşmasına alternatif üretmemize bağlıdır. Alevi kurumları olarak bizler bu topyekûn devasa saldırılara karşı sadece basın açıklaması kınama ve salon toplantıları yaparak alan açamayız. Sorunlarımıza bilinçli bir körlük ve sağırlık içindeki devlete ‘bizi muhatap al ‘yakarışı yerine özgüvenli bir siyasi hattı örerek, mücadele ederek muhataplık gücünü kazanabiliriz.

“BİZLER YANİ ALEVİ ÖRGÜTLERİ ÇUVALDIZI KENDİNE BATIRMALI”

Çuvaldızı kendimize iğneyi başkasına batıralım. Geminin su aldığını görmekle başlayalım. Örgütlerdeki bu tıkanıklıkları aşmanın yolunu bulmak, bulunduğunuz her toplumsal alanı, sokağı nasıl Alevi’ce yaşayacağımız, kendi felsefe ve yolumuza uygun nasıl davranacağımız, hayatı nasıl yaşayıp, şekillendireceğimiz, birbirleriyle nasıl ilişkilendiğimizi, mücadeleyi, örgütlenmeyi eylemleri hangi değer ve ilkelere göre yürüteceğimizle çok yakından ilgilidir. Alevilerin ibadethanesi dört duvar arası hiç olmamıştır. Alevilerin cem erkanları sosyal dayanışmadır, eğitimdir, felsefedir, arınmadır. Bunun için samimiyetle özveriyle bu yola turap olma mütevazılığı ile yönümüzü  geçmişimize çevireceğiz. Kendi özgürleşmemizin birebir başkasının özgürleşmesine bağlı olduğu bilerek, diğer demokratik güçlerle dayanışma içinde birlikte mücadele etmemiz tarihi sorumluluğumuzdur. Bunu yaparken kendi dilimizi kurmalıyız. Aleviliğin binlerce yıldır kendisini ifade ve yaşattığı bir dil varken, onun yerine Sünni inancın dilini kullandığımızda, onun penceresinden baktığımızda kendimizi sınırladığımızı görmeliyiz.  Savunmacı ve açıklayıcı dil kullanmaktan bir an önce vazgeçmeliyiz. Bizler inancımızın farklı inanç ve ritüelleri olduğunu özgüvenle ve cesaretle savunabilmeliyiz.

Yol ulularımız bunu, ‘Bu yol demirden leblebi ateşten gömlektir ayağını seven gelmesin’ diye ne güzel demişler. Özgüvenli bir siyasetin ilk adımı olarak, bütünü kaçıran, enerjimizi boşa  harcayarak bizleri kutuplaştıran  köken tartışmalarını bir kenara bırakmamız gerekir. Onun yerine enerjimizi  Balkanlar’dan Asya’ya Anadolu’dan, Afrika’ya kadar devlet baskısına rağmen aynı felsefe ve  ritüellerle nasıl hayat bulduğuna odaklayabiliriz.

Aleviliğin kendini nasıl var ettiğine, ocak sistemi dâhil hangi sistemleri kullandığını, birliğini dirliğini, felsefesini, toplumsallığını nasıl sağladığına, yaşadığı bölgelerde nasıl bir değişime ve dönüşüme sebep olduğunu araştırmalıyız. Telli kuran diyerek zakirlerimizin cemlerimizde söylediği deyişlerin, sözlerin bu geniş coğrafyada nasıl hiç değişmeden hep bir ağızdan söylendiği, kimler tarafından bu kültürün taşıyıcılığının yapıldığı, altındaki felsefesi, verdiği mesajlarını bir an önce öğrenme gayreti içinde olmalıyız. Özgürlük mücadelesinin ‘hiç bitmeyen bir mücadele olduğunu bilerek, sürekli ve birleşik bir mücadele ağı örmeye çalışmalıyız.

Örgütlü bir toplumu hiçbir kuvvetin yenemeyeceği bilinciyle ister İslam içine alınmaya çalışılsın, ister ansiklopediler hazırlansınlar. Gezi’deki gibi, depremdeki gibi devletin dışında farklı dayanışma hatları örmeyi başardığımızda ve süreklilik sağladığımızda özgüvenli bir örgütlenmeyi başardığımızda tüm bu saldırılar püskürtülecektir.

“AKP, DEMOKRATİK DEĞERLERE SALDIRARAK, KUTUPLAŞTIRMA SİYASETİ İLE ÜLKEYİ YÖNETİYOR”

-Okullarda “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında imamlar, müftüler ders vermeye başladı. Çocuklar camilere götürülüyor. Ayrıca okullarda mescitler açılıyor. Dini faaliyetler anaokullarına kadar indi. Dinci vakıflarla ve cemaatlerle yasa dışı şekilde protokoller imzalanıyor ve öğrenciler kontrolsüz bir şekilde dini faaliyetlere götürülüyor. Laik eğitim öğretim tamamen yok edilmiş durumda. Alevi çocukların ve ailelerinin pek çok zorluğu yaşadığını biliyoruz. Ancak Alevi kurumları bu konuda bir tepkiyi örgütleyemedi. Eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı neler yapılabilir, önerileriniz nelerdir?

Bugün bizler tarikat-mafya-sermaye-iktidar ilişkilerinin hâkim olduğu, demokratik hak ve özgürlüklerin, laik kazanımların, barış içinde bir arada yaşama umudunun yok edilerek, ülkenin taşının, toprağının yağmalandığı, türlü hak ihlallerine maruz bırakıldı bir ülke manzarasıyla yüz yüzeyiz.
AKP kindar ve dindar nesil yetiştirme projesi ile 22 yıldır tüm demokratik değerlere saldırarak, rıza üretmek için insanları kutuplaştırıp gerilim siyasetiyle ülkeyi yönetmeyi başardı. Bu sebeple tek adam rejimini korumak için önündeki en büyük engel gördüğü eğitime el atarak dindar ve kindar ve itaatkâr bir gençlik yaratmak için tüm gücüyle çalışmakta.

22 yıllık iktidarlarında en çok eğitim sisteminde değişiklik yapıldı. 4+4+4 eğitim sistemi, ÇEDES ile tarikat ve cemaatlere protokollerin imzalayarak hem sermayeyi oraya akıttı hem de çocukları tarikatların kucağına bıraktı. Eğitim sisteminde muhafazakarlık ve dinselleştirme adına her çalışmayı yaptı yapıyor. Kuran kursları, Okullara mescit, Ana okullarına kadar inen bir karanlık ile karşı karşıyayız. Çocukların bir öğün yemeği bile kaldırılırken, itibardan tasarruf olmaz deniyor ve Dev bütçeler ayırdığı diyanetiyle bu toplumu itaatkâr şükürcü yapmak için her fırsatı değerlendiriliyor. Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını için AİHM’de kazanımımızı boşa çıkarmak için okullara Kuranı Kerim, Hz. Muhammed’in hayatı, İslam bilim tarihi, İslam kültür ve medeniyet tarihi, temel dini bilimler gibi dersler ilave edildi. Tüm okullar imam hatipleştirilmeye çalışılıyor. Akıllarında eğitimin tüm kurumlarını medreseleştirme girişimi var. Bir yandan da MESEM gibi uygulamalarla çıraklık adı altında çocuklar sermayenin sömürüsüne sunuluyor.

“IRKÇI, ASİMİLASYONCU EĞİTİME DEĞİL, FARKLILIKLARI ZENGİN GÖREN DEMOKRATİK EĞİTİME İHTİYACIMIZ VAR”

Bilimden, demokrasi, insan hakları ve laiklikten uzak milli ve manevi değerler altında eğitim dinci gerici kuşatması söz konusu. Âdeta muz cumhuriyetini de aratarak Anayasanın birçok maddesini rafa kaldırıp, 42. maddesi olan çağdaş eğitim hakkının açıkça ihlal etmekte. Bu model minik çocuklara ölü yıkamayı, cin çarpmayı öğreterek, onların soyut şeyleri algılama yaşı görmezden gelerek tamiri zor yaralar açmakta. Laik bilimsel demokratik ve Anadilde eğitim amaçlanacağına piyasacı gerici dinci ve çocukların pedagojik gelişimini ters düz edecek uygulamalar açıkça cinayettir. Biz Aleviler açısından eğitim hep sorunlu olmuştur. Ciddi bir eğitim reformuna ihtiyaç vardır. Bizim ihtiyacımız olan ırkçı, bireyci, piyasacı asimilasyoncu bir eğitim değil, değil farklılıkları zenginlik olduğu, pozitif değerlere sahip çıkan bir eğitim sistemidir.

“AKP İKTİDARI, GELECEĞE DAİR UMUTLARIN DA HIRSIZI”

Müfredat eğitimin anayasasıdır. Demokratik, modern, çağdaş bir yaşamı kucaklayan, savaşın değil barışçıl bir dünyayı kurmak için gençlerin fırsat eşitliğinin olduğu, kamucu demokratik, laik, bilimsel bir eğitime ihtiyacı vardır. Bu da ancak eğitimcilerle, sendikaların, bilim insanlarının, veli derneklerinin, pedagogların fikri alınarak ortak yapılacak uzun soluklu çalışmalarla başarılabilir. AKP iktidarı sadece biz Alevilerin değil tüm gençlerin çocukların eğitim hakkını çaldığı gibi, geleceğe dair umutların da hırsızıdır. Bu alanda uzun soluklu hak alıcı birleşik bir mücadele hattı örülmeli. Velileri sürekli bilgilendirerek eğitim hakkımız için mücadele hattı örmeyi başarmalıyız. Ekmek kadar su kadar ihtiyacımız olan demokrasi, özgürlük ve laiklik sadece Alevilerin sorunu değildir. Kurtuluşumuz ortak mücadele ile atılan adımların hayat bulmasındadır.

“RADİKAL KARARLAR SAYISAL KOPUŞLAR YAŞATSA DA KARANLIĞI AYDINLATIR”

-Aleviler yıllardır çocuklarının zorunlu din dersine girmemesi için mücadele ediyor. Mahkemelere taşındı. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidildi ve davalar kazanıldı. Hükümet kararları uygulamadı. Öte yandan, zorunlu din dersi mücadelesini boşa düşürecek bir sorun var. Bazı cemevlerinde yıllardır Kuran kursu veriliyor. Bunlardan biri Kartal Cemevi. Ne yazık ki hem mahkeme kararlarının uygulanması için hem de Kuran kursu veren cemevi/derneklere yeterli baskı, tepki, örgütlenme yapılamadı. Cemevlerinde Kuran kursu verilmesinin önüne nasıl geçilebilir?

2007 yılında AİHM tarafından karara bağlanan zorunlu din derslerinin kaldırılması kararına rağmen geçen 14 yıl içinde tam tersi ders sayısı artırıldı. Bu koyu karanlığı yaymak için pilavdaki beyaz taşları, içimizdeki Hızır paşaları kullanmaktan geri durmadılar. Kartal Cemevi de buna kuran kursu vererek hizmet etmekte.

Alevilik bir kişinin ya da sınıfın kurduğu bir tarikat, mezhep veya cemaat değil bugüne kadar dara çekilmiş, derisi yüzülmüş, kuyulara atılmış bazılarının adını sanını bile bilmediğimiz Yol erenlerinin sürdüğü ilimin rehberliği ve sevginin ışığı ile gidilen bir Yoldur. Kendine imtiyazlı haklar kazanmaya çalışan kurumların, kişilerin, cesaretle bu yapılardan arındırılması gerekir. Bir yerlerle Alevilik adına pazarlıklar yapanlar, oluşturulacak bir divanda dara çekilerek, asimilasyona hizmet eden kişilere ve kuruluşlara Yolumuzun hukuk kuralları içinde en ağır şekilde gerekli olan ceza verilmeli. Bunların topluma açık bir şekilde müşkül oldukları anlatılmalı, kurumsal bağlar koparılmalı. Orada hizmet yürüten asimilasyoncular seminerlerde, cemlerde, muhabbetlerde teşhir edilmeli. Bunları yapmaz isek bu kirliliği durduramayız. Radikal kararlar sayısal kopuşlar yaşatsa da karanlıkları aydınlatır.

“TALİPLERİ YOL İLE BULUŞTURABİLMEK GÖREVİMİZ OLMALI”

– Alevi nefretinin, Alevi asimilasyonunun yükseldiği bir dönem yaşıyoruz. Kurumların geleceğe dair projeler üretmesi, kalıcı hukuk komisyonları kurulması, kararların çabuk alınması, hızlı refleks gösterilmesi, cemevlerinin ibadetin yanında birer okula çevrilmesi, asimilasyonun önüne geçilmesi gibi pek çok konuda toplum Alevi örgütlülüğünden çok şey bekliyor. Kurumlara neler önerirsiniz? Önermekle kalmayıp birlikte neler yapılabilir?

AKP-MHP inşa ettiği saray rejimiyle ırkçı, şovenist ve faşist, alevifobik, nefret dili söylemleriyle güvercin tedirginliğinde yaşamaya zorlanıyoruz. Sadece egemenlerin değil bu ülkede yazarından, çizerine, kültürel yapısından, eğitimine medyasına, el cümle Alevifobik kodlarıyla, gün geçmiyor ki kadın erkek ibadetteki ısrarımız sebebiyle her türlü karalama, aşağılamaya boğuşuyoruz. Murat Belge gibi bilinen bir entelektüel bile Adam yayınlarından yaptığı bir çeviride ‘ensest’ kelimesini ‘kızılbaş’ diye çevirme cüreti gösteriyor. Bu iktidar da devletin tüm yapılarından Alevileri temizlenmeye çalışıyor. Yapılan sözlü sınavlarda çocuklarımız eleniyor, ayrımcılığa uğruyor.

İnsanın insan olma yolculuğunda yarattığı etik değerler çok önemlidir. İnsan, hak, doğa eksenli inancımız tarihsel yolculuğunda eşitlik, özgürlük, adalet kavramlarını toplumsal yaşamda rızalık ilkesiyle birleştirip, kurdun kuşun hakkını gözeten bir noktadan bakarak, içindeki beni öldürerek bizi koyan, sevginin paylaşımın, aklın kutsandığı bir inanca dönüştürmüştür. Özgürleştirmeyi savunan bir felsefeyle, yarattığı toplumsal arınmayla, ahlakıyla dünyayı cennetleştirmeye çalışan bir toplum hedeflemiştir. Hürrem dinliler, Karmatiler, Babekler, Baba İlyaslar, Şeyh Bedrettinler Yol süreğinde binlerce yıldır komünal yaşamı hayata geçirdiler. Bu inanç bir anlamda da insanlık mirasıdır. İşte yarattığı bu değerlerle insanlığa ışık tutan bu inanç egemenlerin hep hedefi olmuştur. Bizler tarihimizden biliyoruz ki bu topraklar, bu kadim dünya katliamlara, savaşlara tanık olduğu gibi mücadele edenlere de tanıktır. Hiçbir baskıcı karanlık zihniyet, köklerini sevinç ve acılarından alan güzellikler karşısında yaşamaz. Bu topraklara eşitlik özgürlük hümanizm mayasını atmak için ağır bedeller ödeyen pirlerimiz, taliplerimiz, analarımız, dedelerimizin bize bıraktıklarına güvenerek yola koyulmalıyız. Yolun sahibi olma vasfı atfedilen, biz kadınların öncülüğünde kurumlarımızdaki her bir üyemizi ‘’talip’ olarak görerek, talipleri Yol ile buluşturabilmek gibi bir görevimiz olmalı.

“RIZALIK ALAN YATAY ÖRGÜTLENMELER İLE SÜRECİ ŞEFFAF VE DEMOKRATİK YÜRÜTEBİLİRİZ”

Kurumlarımızı belli etkinliklerle çekim merkezi haline getirmek için çok emek verilmesi gerektiğini, ilk başta kadınlarımız olmak üzere tüm taliplerin temel gereksinimlerinin ne olduğunun tespitine başlamalıyız. Bu yanıyla anasız, kadınsız kalmış bir Aleviliğin hakikatsiz bırakılmış bir Alevilik olduğunu unutmamak gerekir. Kadınlar bu inancı besleyen yeraltı kaynakları, akarsular gibi kılcal damarlarımızdır. Özellikle kadınların temsiliyeti ve karar mekanizmalarında bulunduğu, yetki aldığı yapıların oluşturulması, kişilerin tekelinde görüntü veren Alevi siyasetini tekrar toplumuyla buluşturacaktır. Herkesin birbirine can eli olmaya birbirinin Hızır’ı olmaya ihtiyacı var. Bunun için ateşin yeniden keşfedilmesine gerek yok. İlk bakmamız gereken, hiyerarşi ve iktidarların reddedildiği, binlerce yıllık geçmişiyle yürütülen cemal-cemale muhabbetlerde; toplumsal sorunların, konuşulup çözüm üretildiği doğrudan doğruya demokrasinin de hayat bulduğu yerler olan cem erkanlarımızdır. Tekrar toplumla bağımızı kurmak için, pir –mürşit- talip ilişkisini güncelleyerek, herkesin söz söyleyebileceği muhabbetleri, buluşmaları çoğaltarak, birbirimizi denetleyen, rızalık alan yatay örgütlenmelerle süreci şeffaf ve demokratik olarak yürütebiliriz.

“ALEVİ ÖRGÜTLERİ MECLİSLEŞMELERLE ORTAK PROGRAM ETRAFINDA TOPLANMALI”

ABF bağlı kurumlar ve alandaki Alevi örgütlenmeleri bu meclisleşmelerle Alevi düsturuyla ortak bir program etrafında toplanmalı. Bu meclisten seçilecek üst kurullarda, gelişen olumsuzluklarda yapılacakları kararlaştırabilir, böylelikle kendi denetlememizi kurarak alanda ki kirlenmelere bir duruş sergileyebiliriz. Cemlerimizde ‘Ölü giren diri çıkar’ şeklindeki arınmanın tekrar gerçekleşebilmesi inancın folklorik halden çıkarılmasıyla mümkündür.

“CEMEVLERİNİ BİRER SANAT, KÜLTÜR, EDEBİYAT, BİLİM MERKEZİNE DÖNÜŞTÜREBİLİRİZ”

Cemevlerinin binalarının kutsayarak beton yığınlarına anlam yüklememek gerekir. Alevi kurumlarında cemlerin otantik yapıları korunarak birer sanat, kültür, edebiyat, bilim merkezlerine dönüştürebiliriz. Kurumlarımız Alevi tarihini yol erkanını anlatan eğitimler vererek gençlere ulaşmanın yolları bulunmalı.  Bunu sağlayacak ışık tutacak eğitimleri kurumlarımızda yapmamız gerekiyor. Bunlar belli günlerde halk günü şeklinde seminer şeklindeki cemal cemale sohbetler olabilir. Kinden, kibirden arınmış samimi dost sohbetlerinin etrafında BİZ olmalıyız. Tek başına düşünebilen, fikir üretebilen söz söyleyen, yaşamın içinde üreten, eyleyen, dönüştüren, özgür düşünceli bireyler olarak sağlıklı BİZLER yaratabiliriz.

Haklarımıza saldırılar karşısında kurumlarımızınım her biri insan hakları, ekolojik kriz, ekonomik eşitsizlik, toplumsal cinsiyet rolleri ve eşitsizliği, kadın hakları, sağlık ve eğitim hakları konusunda çözüm üreten, söz söyleyen, ve bu konuda Hak ihlallerine uğrayanlara yol gösteren dinamik yapılara dönüştürmeliyiz.

Alevi meclislerinde çıkan sonuçlar bilgi havuzunda toparlanabilir, bir akademi gibi çalışılıp kültürel ve sosyal bir aydınlanmayla büyük bir sinerji yaratılabilir. Demokrasi, şeffaflık ve hesap verilebilirliği kendi kurumlarımızda hayata geçirip, demokrasiyi ete kemiğe büründürebilirsek, ondan sonra  ülkemizdeki  demokrasi ikliminden bahsedebiliriz. Tüm bu rejime karşı yeni, özgür, katılımcı toplumun filizlenmesi böyle sağlanacaktır.

“ALEVİ İNANCININ KÖK SALDIĞI PİLOT BÖLGELERDE ÇALIŞMALAR YÜRÜTELEBİLİR”

Alevi enstitüleri kurularak inançtaki resmî ideolojinin yarattığı deformasyonlar ayıklanmaya çalışılabilir, sempozyumlar ve bilimsel çalışmalarla alandaki bilgiler zenginleştirilebilir ve yeni kuşağa daha doğru aktarım yapılabilir. Alevi inancının kök saldığı bölgelerde pilot bölge seçilip yoğun çalışmalar yürütülebilir. Karaburun da Şeyh Bedrettin’in izleri, Amasya Tokat ve Karadeniz de Baba İshak, Balkanlar’da alevi tarihi açısından tekrar kökleriyle buluşması için çalışma yürütülebilir.

“ASİMİLE EDİLEN BÖLGELERİN, KÖYLERİN HARİTALARI ÇIKARILMALI”

Önümüze ciddi çalışmalar koymalıyız. Günümüzde Alevi sayısının bile tam olarak bilinmemesi ciddi bir sorun ve ilk etapta bu sorunu gidermek için çalışmalar yapılmalı. Alevi halkının nerelerde yaşadığı, kendini Alevi olarak kaç kişinin ifade ettiği, popülasyonunun sosyo-ekonomik haritası çıkarılabilir. Asimile edilen köy veya yerleşkelerin, bölgelerin haritaları çıkarılmalı ve ona göre kısa ve uzun vadede çalışma planları yapılmalı. Dergâhlar ve kutsal mekânlarımız inanç merkezlerimiz haline getirilmelidir. Dergâhlarımız ve inanç merkezlerimizin Alevilere teslim edilmeleri için çalışmalar yürütülmeli. Buralarda büyük buluşmalar, cemler organize edilebilmeli.

“EŞİT YURTTAŞLIK TALEBİMİZ DEMOKRATİK, ÖZGÜR BİR YAPININ OLUŞMASI İLE GERÇEKLEŞEBİLİR”

Eşit yurttaşlık talebimiz eşitlikçi katılımcı, paylaşımcı, demokratik özgür laik bir yapının oluşması ile gerçekleşeceğinin bilincinde olmalıyız. Dünyadaki kadın sorununu Alevi kadın sorunuyla birleştirerek, ‘rıza şehri ‘ütopyamızı emek mücadelesiyle birleştirerek, doğa merkezli inancımızı ekolojik ve iklim krizlerinin engellenmesi mücadelelerini birleştirerek, Can kavramını tüm ezilen, yok sayılan, ötekileştirilenlerin kimlik mücadelesiyle birleştirerek yol alabiliriz. Baskıcı, asimilasyoncu ve tekçi iktidarlara alternatif yeni, özgür, katılımcı, paylaşımcı, toplumun filizlenmesi böyle sağlanabilir.

“KATLİAMLARIN ARAŞTIRILMASI İÇİN ULUSLARARASI KAMUOYUNUN GÜNDEMİNE GETİRMELİYİZ”

Avrupa’daki Alevilerin mücadelelerine ve kazanımlarına sahip çıkılan birleşik bir mücadeleyle bu örgütlerle de bütünlük içinde çalışmalıyız. Avrupa’da bir Alevi diasporası kurup tüm Avrupa parlamentolarında siyasal alanda kendimizi var edip, tüm katliamların sorumlularının açığa çıkarılması ve devletin bu katliamlardaki rolünü deşifre edip uluslararası bir baskının oluşturulmasını sağlamak için birleşik bir mücadele ağı örülmeli. Bu katliamların bir daha yaşanmaması için devletin özür dilemesi sağlanmalıdır. Şili’deki Pinoche örneği gibi katliam sorumluları diktatörler yıllar geçse de uluslararası kamuoyuyla yargılanabildiler. Bizler de başta Dersim, Çorum, Sivas katliamlarının araştırılması için komisyonlar kurup bu konuyu uluslararası kamuyu gündemine getirebilmeliyiz.”

Ersin ÖZGÜL/İZMİR

İLGİLİ HABERLER:

1- ‘İktidar manevralar yapıyor; bir duruşumuz olmalı, belirleyici olmamız gerekiyor-VİDEO
2-‘Alevi örgütleri mücadeleyi toplumsallaştırmalı, Alevi ailelerle ortaklaşılmalı’- VİDEO
3- ‘Alevi kurumları ortaklaşa bir enstitü kurabilirler; bir hukuk birimi kurulabilir’ – VİDEO
4-‘Mutlaka hukuk komisyonu kurulmalı, sorunlara çözüm üreten bir örgütlülük olmalı’-VİDEO
5-‘Alevilerin sorunu siyasetle, hukuk mücadelesiyle çözülür; ciddi çalışmalara başlanmalı’
6- ‘Cemevlerini ibadetin yanında sosyal, kültürel merkeze dönüştürmeliyiz, insana dokunmalıyız-VİDEO
7-‘Sünni ulema zihniyetinin inancımızı bize anlatması mücadele etmemiz gereken bir durum’- VİDEO

8- ‘Alevi kurumlarının bünyelerinde siyasi birimler oluşturulmalı, ortak akılla hareket edilmeli’
9-‘Aleviler sokakta, hukuksal alanda mücadele etmeli ve sivil itaatsizlik örgütlenmelidir’

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak