PİRHA – Sinemilli Ocağı’na mensup Pir Mehmet Yüksel uzun yıllardır Alevi çocuklarına AİHM kararlarına rağmen zorla öğretilen din dersini ve hükümetin eğitim müfredatına ilişkin yeni girişimlerini değerlendirdi. Yüksel “Günümüzde şeriata dayalı bir eğitim sisteminin, yapı taşları döşeniyor” dedi.
Yeni bir eğitim öğretim yılına girmemize haftalar kaldı. Tekçi eğitim sisteminin yarattığı toplumsal sorunlar her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Bu toplumsal kesimlerden biri de onyıllardır inancını özgürce yaşamayan ve çocuklarına inancını öğretemeyen Alevilerdir. Asimilasyonun daha çabuk sonuç alması için dayatılan zorunlu din dersi Alevi toplumunun bütün itirazlarına ve AİHM kararlarına rağmen devam ediyor.
“ÇOK TEHLİKELİ BİR DÖNEMEÇTEYİZ”
Aynı zamanda bir akademisyen olan Pir Mehmet Yüksel “Günümüzde şeriata dönük yeni uygulamaları baz aldığımızda çok tehlikeli bir dönemece girdiğimiz anlaşılıyor. Bu sürecin arka planına, daha önceden yaşanan tarihsel geçmişe baktığımızda aslında çok kökleşerek gelen bir gericileşme vardır eğitim sisteminde” diyerek şunlara dikkat çekti.
İmam Hatip okullarının aşama aşama geliştirilmesi, İlahiyat Fakültelerinin çok etkili yerler haline getirilmesi, Diyanet üzerinden üniversitelere hakimiyet, cemaatler eliyle vakıfların kurulması, Kur’an kursları üzerinden çocukların, bütün toplumun bu sürece tabi tutulması, şehirlerde okuyan özellikle Anadolu’dan gelen hali vakti yerinde olmayan insanlarımızın, canlarımızın, gençlerimizin bunlar -içerisinde büyük oranda Alevi çocukları da var- gerek kaldıkları yurtlarda gerekse okudukları okullarda dinci bir eğitime, dinci bir ortama ve atmosfere zaten uzun bir zamandır maruz kaldıklarını biliyoruz. Bu günümüzdekinin belki de zaten son 10-15 yıllık AKP öncesine baktığımızda ANAP zamanından bu yana gelen 12 Eylül uygulamalarında da açığa çıkmıştı.
“BÜTÜN OKULLAR AŞAMA AŞAMA İMAM HATİPLERE ÇEVRİLDİ”
Darwin’in evrim teorisinin müfredattan çıkarılması tartışmalarının geçmiş hükümetler döneminde de yaşandığını belirten Pir yüksel “din eğitiminin zorunlu hale getirilmesi üzerine kurgulanmış olan bir dini referansın ANAP iktidarları döneminde de hatırlıyoruz. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda aslında bir sürecin son halkasından bahsediyoruz. Bunun bir önceki en önemli aşaması da 4+4+4 eğitim sistemiyle o dönemeç dönülmüş ve bugünlerin, bu dönemin zemini yaratılmıştı. O zaman zaten özellikle Alevi çocuklarının başta olmak üzere bütün memleketteki çocukların temel zorunlu olan eğitiminin 4 yıllığa sınırlandırılması ve 4 yılın hemen arefesinde zaten ondan hemen önce de dikkat ederseniz okula başlama yaşı çok küçük tutulmuştu, 5-6 yaşlarında…. Ve daha inanç kimlikleri oluşmamış, asimilasyona çok açık olan çocuklara peygamberin hayatı adı altında verilen birtakım din dersiyle özellikle Alevi çocuklarının kafaları bulandırılacak. Çünkü sistem ilk dörtten sonraki 2. dörtte bütün okulları aşama aşama imam hatiplere çevirdi. Gerici bir müfredat dayatıldı. Onun akabinde de başta Alevi çocuklar olmak üzere herkes aslında bu sistemde belki birer çırak olabilecek” dedi.
“ALEVİ TOPLUMU GÜÇSÜZ BİR TOPLUM DEĞİL FAKAT ÖRGÜTSÜZ”
Pir Yüksel adım adım geliştirilen bu politikalara karşı ne yapılabilir sorusunun cevabını ise şöyle veriyor:
Günümüzde yapılan bu son uygulamayla da artık bence ismi kondu, artık tamamen şeriata dayalı bir eğitim sisteminin yapı taşları döşeniyor. Ne yapılabilir, ne edilebilir? İşte Dersim ormanlarımızın yakılması üzerine bazı faaliyetlerimizde aslında daha önceki bütün başımıza gelen felaketleri saydığımızda kaderine sahip çıkmaktan başlıyor bütün mesele. Bir kere Alevi toplumu güçsüz bir toplum değil, ama dağınık bir toplum. Kendi kaderini, kendi geleceğini, kendi eğitimini, kendi eğitim kurumlarını oluşturmadan olup bitene seyirci kaldığı müddetçe biz bununla karşı karşıya geleceğiz. Yani bunların alternatifleri yapılmalı. Aleviler özellikle gerek yurtiçinde gerek yurtdışında son derece varsıl durumda olan Alevi iş-adamları, Alevi kesimlerinin eğitime el atmasının bir şekilde ortamı yaratılmalı ya da insanı bu konuda ikna etmelidirler diye düşünüyorum. Bütün demokratik muhalefetle birlikte bir güç birliği oluşturarak başta eğitim meselesi onun da öncesinde Türkiye’de hukuk ve demokrasi mücadelesi, ve Türkiye’deki bütün kimliklerin baskı ve tehditle sindirilme meselesinde mücadelenin bir güç birliği zemini yaratılarak bu uygulamalara karşı çıkmaktan geçtiğini düşünüyorum. Aksi takdirde şu anda tek başına zaten bir karşı çıkış mümkün görünmüyor. İşte akademik kadroya yapılanları görüyoruz, başta üniversiteler olmak üzere bütün kurumların bilimsel anlamda içini boşalttılar. Bu kurumlardan bu saaten sonra başta hukuk ve demokrasi alanında ve eğitim alanında herhangi bir şeyin çıkmayacağı aşikar.
Elif TABAK/ İNGİLTERE
Yoruma kapalı.