PİRHA – 8. Hızırşah etkinlikleri kapsamında ‘Alevilikte semboller, söylemler ve simgeler’ konulu panel düzenlendi. Etkinlikte Alevilikte yer alan simge ve sembollerin yöreden yöreye değiştiği, Aleviliğin sembollerin sırlarını çözmek olduğu, dolayısıyla Aleviliğin sır olduğu, günümüzde kentlerde yaşayıp da Aleviliğin içinde doğmayanların Aleviliği sonradan öğrenmesinin çok zor olduğu vurgulandı.
Haberin Videosu
Muğla’nın Datça ilçesinde yapılan Hızırşah etkinliklerinin bu yıl 8’incisi düzenlendi. Etkinlik kapsamında Datça’nın ilk ve tek cemevi olan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) Datça Şubesi Cemevi’nin açılışı geçtiğimiz gün gerçekleştirilmişti. Cemevi açılışının ardından ‘Alevilikte semboller, söylemler ve simgeler’ konulu panel düzenlendi.
“ALEVİLER YETİM BİR TOPLULUK”
Moderatörlüğünü HBVAKV Çekmeköy Şube Başkanı Muzaffer Akkol’un yaptığı panelde ilk olarak Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yaman söz aldı.
Ali Yaman Alevilerin devletten eşit muamele görme noktasında ‘yetim bir topluluk’ olarak kaldığını söyledi. Koşulların çok zor olduğu eskilerde bile insanların yolu yürüttüklerini belirten Yaman, şimdinin koşullarının eskiye nazaran daha iyi olduğunu, ancak yolun yürütülemediğini vurguladı. Her bir inancın kendi kurum, kural, simge, sembol gibi detayları olduğunu ifade eden Yaman, “Bütün inançlarda bunlar o inancı belirleyen farklardır. Aleviler ‘Allah Allah’ diyor, sünni anlamıyor, Hıristiyan anlamıyor. Bir de Türkçedeki allah allah var. ‘Ya öyle mi falan.’ Ama bizim Allah Allah o allah allah değil. Bunu anlamak çok zor. Dolayısıyla bu tür toplulukların iç anlamlarını çözmek, onları anlamak, ne yaptıklarını kavramak onun sembollerine, simgelerine hakim olmaktan geçer. Biz Aleviler olarak bile bazen bunları anlamayabiliyoruz” dedi.
“SÖYLEMLER VE SİMGELER YÖREDEN YÖREYE FARKLILIK GÖSTERİYOR”
Söylem ve simgelerin yöreden yöreye bile anlam olarak farklılık gösterdiğini belirten Yaman, simgelerin ve söylemlerin detaylı olarak incelenmesi gerektiğinin altını çizdi. Semahtan örnek veren Yaman şunları söyledi:
“Semah on iki hizmetin, ibadetin içinde bir parçadır. Eskiden semahın zamanı geldiğinde miraçlama söylenirken hemen insanlar kalkıyordu semaha duruyordu. Fakat şimdi insanlara eğitim veriyorlar. Şu, şu demek, bu, bu demek gibi bir takım anlamlar geliştiriyorlar ve onu öğretiyorlar.”
Alevilerin geldikleri yeri küçümsememeleri gerektiğini söyleyen Yaman, Alevi toplumun teknolojik düzeyi, yapısı itibariyle 40, 50 yılda aldığı mesafeden daha hızlı mesafe kat edemeyeceğini belirtti. Herkesin kendi yöresine göre Aleviliği anlamaya çalıştığını ifade eden Yaman, “Halbuki Alevilik çok büyük bir coğrafyayı etkilemiş, Ali odaklı anlayış oralara da gitmiş.” dedi.
“ALEVİLİK SEMBOLLERİN SIRLARINI ÇÖZMEKTİR”
Ali Yaman’ın ardından söz alan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedriye Poyraz da, Alevilikte sembol meselesinin çok önemli olduğunu “Alevilik nedir? diye bir soru sorulduğu zaman ‘Alevilik sembollerdir, Alevilik sembollerin sırlarını çözmektir’ diyebiliriz. Alevilik sırdır, Alevilik sırra ermektir. Bu sırrı ancak sembollerle anlayabiliriz, anlama çabası içine girebiliriz” sözleriyle anlatmaya çalıştı.
“ALEVİLİĞİN SEMBOLLERİ VE SIRLARI GİBİ KÜRSÜLER OLUŞTURULMALI”
Alevilikte semboller konusuyla ilgili aslında akademide konferanslar düzenlenmesi gerektiğini söyleyen Poyraz, Alevilikle ilgili çalışmalar olursa Aleviliğin sembolleri ve sırları gibi kürsülerin oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.
“ALEVİLİĞİ İÇİNDE ÖĞRENİYORDUK”
Aleviler önceden Aleviliğin içinde doğup büyüdükleri için Aleviliği ana dilleri gibi bildiklerini, sonradan Aleviliği öğrenmek gibi bir çaba içerisine girmeye gerek kalmadığını belirten Poyraz, “Biz bir çocuk olarak ‘Teberik ne demektir?’ diye sormazdık. Ama şimdi bir cana söylesem ‘O ne?’ diye şaşırır. Dolayısıyla biz Aleviliği içinde öğreniyorduk” dedi.
“KENTLERDE HERKES ALEVİLİĞİNİ BİR KENARDA BIRAKMAK ZORUNDA KALDI”
Kentlere göç ettikten sonra Alevi yolunun sürdürülmesinde sıkıntılar olduğunu dile getiren Poyraz şunları ifade etti:
“Kentlerde ayakta kalma mücadelesi, hayata tutunma mücadelesi verdik. O mücadele esnasında herkes Aleviliğini unutmak zorunda kaldı. Daha doğrusu herkes Aleviliğini bir kenarda bırakmak zorunda kaldı. Çünkü büyük bir baskı vardı, çok korkuyorduk, katliamlardan geçmişiz ve ancak kendimizi saklayarak ve de Aleviliğimizi unutarak ancak ayakta durabilirdik. Ama bir süre sonra baktık ki biz unutsak ta onlar unutmuyorlar, katletmeye devam ediyorlar. Sivas Katliamı bununla ilgili bir şeydi. Dolayısıyla sonra tekrar yetişkin olarak Aleviliği öğrenmeye çalıştık. Artık kentlerde doğan, büyüyen insanlar olarak Alevliği öğrenmeye çalıştık ve ne yazık ki bu çok zor.”
ALEVİLİĞİ SONRADAN ÖĞRENMEK ÇOK ZOR
Aleviliği sonradan öğrenmek için çok fazla semboller, gösterge bilim, anlamlar, okumalar olduğunu vurgulayan Poyraz, okumaya, anlamaya çalıştıkça okuma yazma bilmeyen insanların bunu nasıl kavradığına, anladığına şaşırdığını ve bunu test etmek için de babasına sürekli sorular sorduğunu ve her sorduğunda da şahane cevaplar aldığını kaydetti. Babasının okuma yazması olmamasına rağmen Aleviliği çok iyi bildiğini belirten Poyraz “Nesini biliyor? Sembolleri ve sırları biliyor. Daha doğrusu Aleviliğin bir sır olduğunu ve o sırra ulaşmanın da çok okunup yazılan ya da çok kısa yoldan bir günlük, iki günlük eğitimle öğrenilecek bir şey olmadığını biliyor. Onun için sebat etmek gerektiğini, çile çekmek gerektiğini, sabırlı olmak gerektiğini, iyi olmak gerektiğini biliyor” şeklinde ifade etti.
“EŞİK BEŞİK BİRDİR”
Mimar Sevilay Miser ise, Alevilik için her şeyden önce insanın geldiğini, ibadethanedeki en önemli yerin Dar-ı Mansur’un bulunduğu yer olduğunu, her şeyin Enel hak (Hak bende) diyen insanda olduğunu ve ölçünün insan olduğunu vurguladı. Alevilikte kadın, erkek olmadığını belirten Miser “Eşik beşik birdir. Eşik beşik derken eşikteki ile beşikteki ve ayrıca döşekteki pir olan hepsi o mekanda yatay hiyerarşi içerisinde yer alırlar. Ama kimse yukarıda değildir. O mekanda biriz, bütünüz, iriyiz, diriyiz. Bizden istenen de budur” diye konuştu.
“İNANCIMIZ ‘BENİ YAŞA’ DİYE DUYURU YAPIYOR”
Birlik olma fikrinin kentte çok kaybedildiğini söyleyen Miser, “Zihinlerimiz çok kirli, davranışlarımız çok kirli. Kutsallarımız öteki. Çocuklarımız bunları hiçbir yerde öğrenemiyor. Aileler artık söylese de duymuyorlar. Herkes bir telefon esiri, başka bir dünyayı yaşıyoruz. Ama inancımız bize ‘Beni yaşa’ diye bir duyuru yapıyor. Çünkü insanlığın evrensel bilgisi inancımızda var.
“ALEVİLİK KENDİNİ TEVİL YOLUYLA HİSSETTİRİYOR”
Alevi inancının kendini tevil yoluyla insanlara hissettirdiğini vurgulayan Miser, müzik, nefes ve inancın icrası olduğunu ancak diğer taraftan sünnilik, Hristiyanlık gibi inançlarda inanılmaz enlerin olduğunu, devasa mabetleri olduğunu, bu devasa mabetlerin insandan çok çok aşkın olduğunu, insanı ezdiğini, onun üzerinde gücünü hissettirdiğini ve buralarda ibadet eden insanların tanrının ne kadar yukarıda, ne kadar olaya hakim olduğunu düşündürdüğünü ama Alevinin tanrısının Hakkın Allah olarak Enel hakta buluşmasının insanın olduğu her yerde olduğunu vurguladı.
“ADI BÜYÜK EVDİR, ÖNÜNDE KÜÇÜK EV VARDIR”
Alevilerin kutsalının, olmadığı söylenen bir mekanla başladığını belirten Miser, Alevilerin ibadethanesinin resmi olarak olmadığının altını çizdi. Ayrıca Miser şunları dile getirdi:
“Dedelerin evlerinin bütününün bir kesiminde bizim ibadethanelerimiz vardı. Eğer o evde büyürseniz ya da o evde doğarsanız bilirsiniz. Adı büyük evdir. Önünde küçük ev vardır. Sizi bir koridor toplar dışarıdan içeri götürür uzun bir koridor. Sonra sizi bir sağa çevirir, muhakkak sağa dönmek zorundasınız. Bir anda kapının karşısında bir ocak, üstünde yedi iklim çar köşesiyle bir mekan gelir. Bu mekan üstünden muhakkak ışık alır. Yedi kat semayı anlatan bu yapı aslında hiç dışarıdan anlaşılmayan sıradan bir köy evinin üzerinde ardıçlarla ya da çamlarla bölgedeki bulunan malzemeye göre seçilen yapı elemanlarıyla düzenlenir. Pir Sultan der ki ‘Dünya dört direk üstünde duruyor. Bunu çocukluğumda ilk duyduğumda çok acayip gelmişti. Bu dört direk üstünde durmak ne demek? Meğerse dünya bir kare şeklinde anlatılırmış geçmişten bugüne. O kare öyle bir kare ki dört kapınızı da anlatıyor sizin şeriat, tarikat, marifet, hakikat diye; dört unsurunuzu da anlatıyor: Anasırı ervayı hava, su, toprak ve ateş. Şimdi bunların hepsi bizim cemlerimizde yaşanır. Anasırı ervadaki her şey vardır. Ocak ateşi, nefesimizi okuduğumuz deyişler havayı, secdeye geldiğimizi yer zemin toprağı, müzikse havayı anlatır.”
Panelin ardından etkinlik Datça Amfi Tiyatrosu’nda ücretsiz halk müziği konserleriyle devam etti. Etkinlikte sanatçılar Ekrem Ataer, Leyla Ünver, Udi Yervant sahneye çıktı.
Suay ABAK
Yoruma kapalı.