PİRHA- Levent Çakır yıllardır hem kendi yaşamında, hem de alanlarda mücadele veren LGBTİ+ birey. Şubat ayında HDK-A’nın Avrupa kongresinde tanıştık ilk olarak. Kürsüde kendilerini yok sayan zihniyeti eleştirerek dikkat çekici bir konuşma yaptı. Levent Çakır’da ilk dikkatinizi çeken enerjisi. Pozitif bir elektrik almamak mümkün değil. Çakır ile LGBTİ+ birey olarak örgütlenmenin zorluklarını konuştuk. Çakır LGBTİ+ bireylerin görünür olma ve yaşam alanlarına sahip olma mücadelelerinin öncelikli olduğunu düşünüyor. Toplumun onları yeterince tanımadığını ve bu nedenle halkın kendilerini ön yargılar üzerinden tariflediğine dikkat çekiyor. LGBTİ+ bireyler için ise yaşam alanları oluşturulması gerektiğine vurgu yapıyor.
Levent sizi her zaman bir aktivitede görüyoruz. Etkinlik ajandanız oldukça yoğun. Öncelikle sizi biraz tanıyalım…
Çorum’lu Sünni Türk bir ailenin en küçük çocuğu olarak 1982 yılında Ankara’da doğdum. Lise yıllarından itibaren örgütlü mücadelenin içerisinde yer almaya başladım. Ankara Liseli Öğrenciler Birliği (LÖB), Zonguldak SGD Başkanlığı, Genç-Sen kurucu üyeliği, Adana Çukurova Eşcinsel İnsiyatifi Girişimi çalışmalarında yer aldım. Tabii bu çalışmalarım nedeniyle defalarca gözaltına alındım. 1.5 yıla yakın bir süre cezaevinde kaldım. Hakkımda açılan 23 ceza dosyasının ceza ile sonuçlanmaya başlaması üzerine 2009 yılında yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. Benim için artık ‘sürgün yaşamı’ da bu şekilde başlamış oldu. 2010 yılında İsviçre’nin Basel kentine yerleştim. Politik faaliyetlerimi Avrupa’da da devam ettiriyorum. Şu anda HDK-A Yürütme Kurulu üyesiyim ve AvEG-Kon çalışanıyım. İtalya’da göçmen LGBT+’li bireylerle dayanışma ağının aktif üyesiyim aynı zamanda.
Levent Çakır
Basel’de aynı zamanda bir evlilik yaptınız…
Evet. Basel’de 4 yıldır birlikte olduğum Alessandro Nobili ile resmi olarak evlendim. Evliliğimden bir yıl sonra İtalya’ya taşındım. Eşim Alessandro ile 2010’da Adana’da tanışmıştık. Çukurova Üniversitesi’nde Erasmus programıyla gelen yabancı öğrencilere ve asistanlara Türkçe dersi veriyordum. Daha sonra ben yurt dışına çıkmak zorunda kaldığımda Şam’da karşılaştık. İtalya’ya geçtik. Orada eşcinsel evlilik yasal olmadığından İsviçre’nin Basel kentinde evlendik.
Eşcinsel örgütlenmesinde belli bir mesafa katedildi, fakat bazı sorunlar hala devam ediyor. Peki eşcinsel örgütlenme anlayışı nasıl olmalı sizce?
Öncelikle LGBTİ+ bireylerin sorunlarının doğru tahlil edilmesi gerekiyor. Buradan hareketle uygun örgütlenme modelleri geliştirmeliyiz. Yani şu anda Türkiye, Kürdistan örneğinde ele alacak olursak, LGBTİ+ bireylerin görünür olma ve yaşam alanlarına sahip olma mücadelesi öncelikli olmalıdır. Zira toplumumuz tarafından yeteri kadar tanınmıyoruz. Bu durum halkın bizi ön yargılar üzerinden tariflemesine sebep oluyor. İkincisi LGBTİ+ bireyler için yaşam alanları oluşturmalıyız. LGBTİ+ bireylerin gidebileceği mekanlar yaratmalıyız. Diğer taraftan LGBTİ+ örgütlenmesi için önemli gördüğüm bir nokta. Sistem tarafından dışlanan, ötekileştirilen kadınlar, Aleviler, Kürtler, Ermeniler ve sol sosyalist gruplarla ittifak geliştirmeliyiz. Bu ortak mücadele hattı ile yaratacağımız kazanımlarımızı yasalar ve öz savunma araçları ile güvence altına almayız.
Bir süredir Avrupa’da yaşıyorsunuz. Eşcinsel, biseksüel, trans hareketlerinin Avrupa’daki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz peki?
Avrupa’da bizim coğrafyamıza oranla daha gelişmiş bir Queer (heteroseksüel olmayan ve azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan bir şemsiye terim) hareketinden bahsetmek mümkün. Bize oranla daha örgütlü bir durumları var. Ama sadece evlenme hakkı, çocuk edinme hakkı vs. gibi kendi özgün taleplerine hapsolmuş durumdalar . Diğer toplumsal kesimlerle ittifak geliştirmede maalesef çok ama çok tutuk bir yanları olduğunu belirtmemiz gerekir. Basit bir örnek verecek olursak ; Avrupa’da ırkçılar hem göçmen karşıtı, hem de homofobinin temsilcisidirler. Ama buna rağmen Queer hareketi göçmenlerle bir ortaklaşma zemini yakalayamıyor. Bunda göçmenlerin Queer hareketine olan duyarsızlığının payı da var hiç şüphesiz. Ama en temelinde yerel LGBTİ+ örgütlenmeleri bunu sorun olarak görmüyor. Ve yine bizim coğrafyaya oranla Avrupa’da Queer hareketinin oldukça liberal bir hattan yürüdüğünü de belirtmem gerekir.
Bu zorlu mücadele hattında muhakkak ilginç durumlarla karşılaşıyorsunuzdur…
Çukurova eşcinsel insiyatifi’nin kuruluş sürecinde yer almıştım. İlk defa İstanbul, Ankara, İzmir’in dışında Anadolu’da örgütlenmeye başlamıştık. Her hafta sonu tanışma toplantıları organize ediyorduk. İlk hafta lezbiyen kadınlarla toplantı yapmıştık. Mekanımıza bir kadın gelmişti toplumsal baskı yüzünden hetero bir evlilik yapmak zorunda kalmıştı. 2 çocuk annesi bir kadındı ve bizden yardım istiyordu. Bir kaç defa intihar denemeleri gerçekleştirmiş, son umut bize gelmişti. Ne yapacağımızı bilemiyorduk. Kocası dahi durumunu bilmiyor, onun bu umutsuz haline son derece duyarsız bir şekilde yaklaşıyordu. Sonraki hafta gay erkeklerle toplantı yapmıştık. Yine bu sefer aynı sebeplerle evlilik yapmış iki çocuk babası bir erkek gelmişti. Aynı durumda idi bizden yardım istiyordu. Biraz daha detaylı konuşmaya başladığımızda aslında geçen hafta gelen kadının kocası olduğunu anladığımızda daha büyük bir şok yaşamıştık. Bu bana şunu göstermişti; Korkularımızdan ve üzerimizdeki baskılardan dolayı öylesine saklanıyorduk ki, adeta sırımızda sır oluyor kayboluyorduk. Bu beni çok etkilemişti.
Peki siz unutamayacağınız bir olay yaşadınız mı?
LGBTİ+ bir birey olarak hayatımda karşılaştığım ve herhalde ölene kadar unutamayacağım şey askerlik muayenesinde karşılaştığım uygulamadır. Askerlik ertelemesi için gittiğim askerlik şubesinde 29 yaş sınırını aştığım için beni direk askere almak istediler. Askere gitmemek için orada ilk defa eşcinsel kimliğimi açıklamak zorunda kaldım. Ama beni muayene eden askeri doktor beyanımın yeterli olmayacağını cinsel ilişki esnasından çekilmiş fotoğraflarımı istedi. Ne yapacağımı bilemedim bu onursuz uygulamayı bir türlü gururuma yediremiyordum. Kabul etmedim. Bunun üzerine 2 hafta süre ile askeri hastaneye zorunlu yatışımı yaptılar. Hemde psikoloji kliniğine, bir birinin aynısı sorular ve testlerden oluşan 14 günün sonunda sexsuel kişilik bozukluğu sebebi ile çürük raporu verdiler.
19-25 Haziran Onur Haftası. Hem Türkiye, hem de Avrupa etkinliklerini karşılaştırsak nasıl yorumlarız?
Avrupa’da daha yaygın eylemlilikler söz konusu iken Türkiye’de daha militan bir mücadele hattı olduğunu söyleyebiliriz. Ama toplumsal duyarlılık noktasında Türkiye’den daha geri bir durumda. Ama bana göre Türkiye’deki hareket daha umut verici.
İvana Hoffmann Festivali için Almanya’daydınız. Bu çerçevede atölye çalışmaları da yaptınız. Nasıl geçti, ilgi nasıldı?
Bilmeyenler için kısaca İvana Hoffmann yoldaştan bahsetmeliyim. Almanya’da Afrikalı göçmen bir babanın Alman işçi bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Buda ister istemez onu sistemin sorunlarına daha duyarlı hale getirmiş, küçük yaşta politik faaliyetlerin içinde yerini almasına sebep olmuştu.
Heterosexsit DAİŞ karanlığı Rojava üzerine çöktüğünde açık lezbiyen kimliği ile Rojava’da savaştı. 2015 yılında DAİŞ saldırısında Til Temir’de yaşamını yitirdi. Rojava devriminin açık eşcinsel kimlikli ilk savaşçısıydı. Bu yüzden İvana Hoffmann’ın arkadaşları ve yoldaşları LGBTİ+ Onur Haftası ve anma etkinliklerini birleştirerek bu yıl İvana Hoffmann gökkuşağı LGBTİ+ festivali olarak organize ettiler. Aslında bu Türkiye’li devrimcilerin tarihinde bir ilk idi. Bu açıdan oldukça anlamlıydı. 2 gün süren festival yürüyüşler, konserler, paneller ve atölye çalışmaları ile oldukça zengin bir programa sahipti. Bende HDK-A adına etkinliklere davet edildim. İki konferans verdim. Özellikle Türkiye’li gençlerin katılımı oldukça fazla idi.
Kendi adıma yıllardır hayalini kurduğum yoldaş profili görmekten çok mutlu oldum.
Son olarak LGBTİ+ birey olarak HDK-Avrupa’da yer alıyorsunuz. Neden HDK’yi seçtiniz?
HDK ezilenler tarihinde oldukca özgün bir örgütleme. HDK bileşenlerinin hiç birinin kendi örgütlülüklerini bir kenara bırakmadan stratejilerini terk etmeden, parça bütün ilişkisi içinde özgün ve özerk olması, tüm kimliklere, tüm inanç ve düşüncelere açık olan toplumun sivil demokratik örgütlülüğü olması ve tarihimizde ilk defa sadece kapılarını değil yönetimini bile biz LGBTİ+ bireylere açması, benimde HDK içinde örgütlenmeme sebep oldu. Devrimci LGBTİ+ bir birey olarak Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, LGBT+ bireylerin inkarına dayalı 90 yıllık paradigma ile, Erdoğan ve DAİŞ zihniyetine karşı tüm renklerin ve kimliklerin özgürce eşit bir şekilde yaşayabileceği 3. bir yolun gerçek bir alternatifin adıdır HDK. Biz LGBTİ+ bireyleri hiç utanmadan sıkılmadan ikircikli bir tutum takınmadan mücadele yoldaşı olarak kabul etmesi bizimde HDK içinde yerimizi almamıza sebep oldu.
Elif SONZAMANCI
Yoruma kapalı.