PİRHA- Gazeteci Esra Çiftçi ile kadınların Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne etkisini konuştuk. Esra Çiftçi, Alevi kadınların çok katmanlı dışlanmaya maruz kaldığını ve barışın gerçek taşıyıcılarından biri olduklarını söyledi. Çiftçi, “Alevi kadınların hafızası ve sözü bu sürecin asli unsuru olmalı” dedi.
Türkiye’de yeniden konuşulmaya başlanan Barış ve Demokratik Toplum Süreci, yalnızca siyasal değil, toplumsal bir dönüşümü de beraberinde getirme potansiyeli taşıyor. Bu süreç, özellikle yıllardır savaşın görünmeyen yükünü taşıyan kadınlar ve inançlarından ötürü dışlanan Alevi kadınlar için hayati bir öneme sahip.
Gazeteci Esra Çiftçi ile kadınların Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne etkisini konuştuk. Kadınların sadece mağdur değil, aynı zamanda özne olduğunu hatırlatan Çiftçi, barışın gerçek öznesi olacak kadın seslerinin masada yer almadığını vurguladı.
“SAVAŞ SADECE CEPHEDE YAŞANMIYOR”
Savaşın en ağır yükünün sessizce kadınların sırtına bindiğini söyleyen Esra Çiftçi, çatışmalı süreçlerin etkilerinin yalnızca cepheyle sınırlı kalmadığını ifade etti. Kadınların, savaşın gölgesinde güvenlikten çok daha fazlasını talep ettiğini belirten Çiftçi, “Silahlar sustuğunda dahi aslında o travma devam ediyor. Çünkü savaş yalnızca cephede yaşanmıyor. Evin içinde, göç yollarında, kullanılan kız çocuklarında, kimliğini gizlemek zorunda kalan annelerde yaşanıyor. Kadınlar sadece güvenliğe değil, özgürlüğe, görünürlüğe de önem veriyor. Ve söz hakkına tabii ki ihtiyaç duyuyorlar. Ama savaş ortamlarında ne yazık ki bu çok az konuşulan bir şey oluyor” diye konuştu.
Çiftçi, sürecin yalnızca silahların bırakılmasına indirgenmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Gerçek bir barış silahların susması anlamına gelmiyor. Eğer barışta toplumsal bir dönüşüm hedeflenmiyorsa, onun adı barış değil, suskunluk olur. Kadınlar bu süreçlerin en çok etkilenen ama en az dahil edilen kesimleridir. Barışın özneleri de taşıyıcıları da kadınlardır” dedi.
“ALEVİ KADINLAR ÇOK KATMANLI BİR DIŞLANMA YAŞIYOR”
Çatışma süreçlerinin Alevi kadınlar için daha da derin bir dışlanma yarattığına dikkat çeken Çiftçi, hem kadın kimliğinden hem de inanç kimliğinden dolayı iki kat baskıya maruz kalındığını dile getirdi:
“Alevi kadınlar bu süreçte çok daha fazla katmanlı yaşıyor bu durumu. Bir kadın kimliğinden dolayı, ikincisi de inanç kimliğinden dolayı bunu yaşıyorlar. Göç eden Alevi kadınlar inançlarını hep gizlemek ve bastırmak zorunda kalmış. Bu sadece mezhepsel bir durum değil; sosyal dışlanma, mahallede damgalanma, iş ve eğitim alanlarından uzak tutulma gibi çok boyutlu sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Alevi kadınlar konuştuğunda ya anlaşılmaktan korkuyorlar ya da susmak zorunda bırakılıyorlar. Ama son yıllarda bu görünmezlik kırılmaya başladı. Kadınlar artık sadece evde değil, sokakta, derneklerde, meclislerde söz almak istiyor ve bu söz alma hali artık bir direnişten örgütlü bir dönüşüme geçiyor.”
“KOMİSYONDA KADIN TEMSİLİYETİ EKSİK”
Alevi kadınların bu sürece katkısının yalnızca duygu üzerinden değil, hafıza, adalet ve vicdan üzerinden şekillendiğini söyleyen Çiftçi şöyle devam etti:
“Kadınların barış süreçlerinde taşıyacağı ya da aktaracağı tek şey duygu değil. Adalet ve vicdan duygusu da buna eşlik ediyor. Kadınlar bu ülkenin başlıca öznesidir ama geçmişte olduğu gibi barış süreçlerinde çok görmezden gelindiler. Bugün mecliste kurulan komisyon çok önemli ama bir kadın olarak söylüyorum; orada kadın temsiliyetinin olmaması büyük bir eksiklik. Alevileri temsilen de sadece tek bir erkek vekili orada. Kadınların ve Alevi kadınların olmadığı bir masa her zaman eksiktir. O masadan çıkacak kararlar kadınları kapsamaz. Yalnızca birtakım yerlerde temsil olarak değil, içerik de üretmeleri gerekiyor o kadınların. Analar, pirler, dedeler arasında kadınların da eşit temsiliyette olması şart. Yerelde kurulacak komisyonlarda, inanç temelli, dil temelli, eğitim temelli alanlarda kadın hareketiyle ortaklık kurularak aktif olmaları gerektiğine inanıyorum.”
Eren GÜVEN-Fatoş SARIKAYA/PİRHA
Yoruma kapalı.