PİRHA – PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe, Alevi kurumları olarak Faruk Çelik ve Ali Arif Özzeybek ile yapılan görüşmelerin detaylarını paylaştı. Erçe, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle birlikte hükümetin, Alevi sorununa yaklaşımını eleştirerek “Bizim müstakil sorunlarımız var. Hükümetle görüşürüz ama ilkelerimizden taviz vermeden; hele ki Aleviliğin müzakere edilecek bir yanı yoktur. Bu bizim haddimiz de değildir. Alevilik müzakere edilecek bir inanç değildir” dedi.
Kürt sorununun çözümü konusunda başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle birlikte Alevi sorunu da gündemdeki yerini koruyor. Kürt hareketi, gelinen aşamayı bir bütün olarak “Demokratikleşme süreci” olarak yorumlarken AKP-MHP hükümeti ise Mecliste yürütülen komisyon çalışmalarından bağımsız şekilde kendilerine yakın Alevi kurumlarıyla temaslarını sürdürüyor.
Hükümete yakın duran Alevi kurumalarının, geçtiğimiz haftalarda hazırladıkları bir raporu Cumhurbaşkanlığına iletmesi ardından, 2011-2017 yılları arasında bakanlık yapan ve Alevi Çalıştayları’nda da yer alan Faruk Çelik de demokratik Alevi kurumlarıyla temasta bulundu. Söz konusu görüşme, Alevi Bektaşi Federasyonu’nda basına kapalı şekilde yapıldı. Bu toplantının akabinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı Kurucu Başkanı olup şu anda ise Cumhurbaşkanlığı Sosyal ve Gençlik Politikaları Kurulu Üyesi Ali Arif Özzeybek’ten bir görüşme talebi geldi.
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Alevi Kültür Dernekleri (AKD) ve Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) Genel Başkanlarının katıldığı toplantıda, Alevi kurumları taleplerin içinde yer aldığı bir rapor sundu.
PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe söz konusu görüşmelere dair ajansımıza konuştu.
“Hükümet, yeni bir ‘Alevi Açılımı’na mı gidiyor?” sorusunun detaylarını Erçe’den dinledik.
“GÖRÜŞME FARUK ÇELİK’İN RANDEVU TALEBİ ÜZERİNE GERÇEKLEŞTİ”
Cuma Erçe, iktidarları adım attırmaya zorlayan bir döneme gelindiğini ifade ederek “Hükümet sahiplerinin, halkların temel talepleri üzerinden bir geri adım atma ya da ileriye sıçrama gibi dertleri olmaz. Esas itibariyle iktidarlar, öncelikle kendi çıkarlarını düşünürler. Ancak güçlü bir basınç, güçlü bir direnişle iktidarlar geri adım atarlar. Ya da iktidarları geri adım attırmaya zorlayan dönemsel konjonktürel çıkarları ya da endişeleridir” dedi.
Cuma Erçe, günümüzde Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın yeniden şekillendiğinin altını çizerek şu açıklamayı yaptı:
“Suriye’de yaşanan gelişmeler Türkiye’deki iktidar sahiplerini de birtakım yönelimlere götürdü. Tabii şunu söylemekte yarar var; yıllardır süren bir mücadele yadsınamaz; hem Kürt halkının mücadelesi hem de Alevilerin uzun yıllardır ortaya koydukları mücadele, bu sürecin belirlenmesinde çok önemli etki yarattı. Yani atıl, işlevsiz, edilgen halklardan bahsetmiyorum. İki temel halktan bahsediyorum. Biri Kürt halkı, diğer tarafta da Aleviler olmak üzere sürekli sokakta olan, taleplerini dillendiren, Türkiye siyasetine yön veren, aslında Türkiye’nin ekonomik yapısına da yön verecek pozisyonda olan bir yapılanmadan bahsediyorum.
Bu haliyle daha fazla çatışmalı ortamın devam edemeyeceği, etmesi halinde Suriye’deki gelişmelerin bir benzerinin Türkiye’de olma ihtimali, Kürtlerin Suriye’de kazandıkları bölge açısından bakıldığında, devamının Irak, İran ve Türkiye’ye de sıçrayabileceği ihtimalleri iktidar sahiplerini harekete geçiriyor.
Aleviler açısından bakıldığında esasında niyetin şu olduğunu çok net biliyoruz; Alevilerle ilgili yol alınacaksa bunun mümkün mertebe kendi güdümlerinde olan kurumlarla bu işi yapmayı isteyecekleri bellidir. Bunu Kürtler için de denediler! Hizbullah ve benzeri örgütleri güçlendirmeyi düşündüler ama gelinen aşamada amaçlarına ulaşamadılar. Bizim açımızdan bakıldığında da aynı şekilde içimizden yarattıkları işbirlikçi bir takım kurumlarla bu işi yapmak istediler. Ama bunların Alevi dünyasında bir karşılığının olmadığı gerçeğinden yola çıkarak yeniden Alevilerin gerçek temsilcisi olan kurumlara yönelmeye başladılar. Bir taraftan acaba yeniden işte Hacıbektaş örneğinde olduğu gibi yeniden ‘Horasan Erenleri Federasyonu üzerinden bunu yapabilir miyiz?’ denemelerini yapıyorlar. Ama karşılık görmüyorlar. Karşılık görmemelerinin test edildiği en önemli yerin de Hacıbektaş’ta ortaya koydukları korsan etkinlik olduğunu düşünüyorum. Devletin bütün imkanlarını arkalarına almalarını rağmen başarısız geçti. Bu haliyle elbette ki bize doğru bir kanalize oluş; ama bunu yaparken de kendilerinin karlı çıkacağı, alabildiğine meseleleri sulandırarak bu süreçten çıkmak istedikleri belli. Bu anlamda, geçmiş dönemde görev alan bakanlardan Faruk Çelik bizle bir görüşme yaptı. Bu görüşme kendisinin randevu talebi üzerine gerçekleşti.”
“SULANDIRILMIŞ RAPOR!”
Cuma Erçe, Ali Arif Özzeybek’in de görüşme talebinde bulunduğunu, bunun üzerine ABF öncülüğünde bir toplantı yaptıklarını söyledi. Erçe, bu toplantıda kimi kurumlar tarafından Cumhurbaşkanlığına iletilen ‘Alevi raporu’na olan itirazlarını ilettiklerini vurguladı. Erçe şu cümlelerle açıklamasına devam etti:
“O rapora dair kaygılarımızı, kabul etmeyeceğimiz noktaları kendisiyle paylaşıp yazılı olarak sunduk. Örneğin ısrarla ‘utanç müzesi olsun’ dediğimiz Madımak Oteli’nin İnsan Hakları Müzesi’ne çevrilebileceğine dair bir ifade var. Onlara, İnsan Hakları Müzesi’nin bu ülkede ihtiyaç olduğunu ama bunun yerinin Madımak olmadığını, ‘İnsan Hakları Müzesi yapmak istiyorsanız, İstanbul Taksim’de, Ankara’da Kızılay’da yapın’ dedik. Ki Ankara’da Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtına tahammül edemeyen bir devletle karşı karşıyayız!
‘Zorunlu din dersleri kaldırılsın’ talebimize karşılık ‘Alevilik, seçmeli dersi konulsun’ gibi bir sulandırma içerisinde olduklarını gördük. Cemevlerinin, anayasal statüye kavuşturulması noktasında, cemevlerinin ibadethane sayılması yerine ‘inanç merkezi’ gibi bir tabirle adlandırılmak istendiğini gördük. Bunun gibi sulandırılmış kamuoyuna yansıyan maddelere karşı çıktık.”
“HÜKÜMETLE GÖRÜŞÜRÜZ AMA İLKELERİMİZDEN TAVİZ VERMEDEN”
Söz konusu görüşmede Meclis’te süren komisyon çalışmalarının da gündeme geldiğini söyleyen Cuma Erçe, şöyle devam etti:
“Hem beklentilerimizi hem de oraya nasıl baktığımıza dair de düşüncelerimizi de paylaştık. Faruk Çelik’in açıkçası hükümet adına ya da Cumhurbaşkanlığı adına bu görüşmeye geldiğine dair bir ifade geçmedi. Bunu kendisine sorduk. Tabii bir politikacı kıvraklığıyla yanıt verdi. Yani ne kabul etti, ne inkar etti. ‘Daha önce de Alevi çalıştaylarında görev yapmış bir bakanım. Dolayısıyla kurumları dolaşırım. Sık sık bunu yaparım’ biçiminde bir cevap verdi. Onunla da bir taraftan demokratikleşme ve barış sürecinin konuşulduğu noktada ülkedeki anti-demokratik uygulamalardaki artışı, gözaltıları, tutuklamaları, Madımak katillerinin serbest bırakılmasını, Sivas Davası’nın zaman aşımına uğratılması meselesi gibi konuları konuştuk.
Bundan sonraki süreçlerde ‘hükümetle asla görüşmeyiz’ gibi bir tavrımızın olmadığını, böyle bir algının yayılmak istendiğini, bunu reddettiğimizi belirttik. Hükümetle görüşürüz ama ilkelerimizden taviz vermeden; hele ki Aleviliğin müzakere edilecek bir yanı yoktur. Bu bizim haddimiz de değildir. Alevilik müzakere edilecek bir inanç değildir.
“BİZİM MÜSTAKİL SORUNLARIMIZ VAR”
Bugün mevcut Meclis’te kurulu olan masayı reddettiğimiz gibi bir algıya da tanık olduk. Böyle bir niyette olmadığımızı tekrar sizin aracılığınızla söyleyeyim. Biz bu mevcut masada Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmeye hazırız. Yalnız bu masanın kuruluş amaçlarının farkındayız. Gerçek manada Türkiye’nin demokratikleşmesine ve barışına hizmet etmek isteriz. Devasa bir Kürt sorunu kadar devasa bir Alevi sorununun o masanın bir köşesine indirgeyerek bir gedik açma gibi derdimiz yok. Bizim müstakil sorunlarımız var. Dolayısıyla bu sorunları devletle birebir görüşmek isteriz. Masanın küçük bir parçası durumuna düşmeyiz ama o masayı önemsiyoruz. O masada Türkiye’nin demokratikleşmesini konuşmak istiyoruz. Çünkü devletin, bir taraftan sanki bir barış ortamı varmış algısını yaratıp diğer taraftan da alabildiğine anti-demokratik uygulamalarını arttırdığına tanığız. Bu anlamıyla da kaygılarımızı dostlarımızla paylaşıyoruz.”
“DEVLETİN BİR SAMİMİYETİNİ GÖRMEDİK!”
Cuma Erçe, Alevi kurumları olarak ‘Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na iletmek üzere bir rapor hazırlığı içerisinde olduklarını da söyledi. “Ne talep edeceksek, ne konuşacaksak halkımızla paylaşacağız” diyen Erçe, sözlerine şu cümlelerle devam etti:
“CHP ve DEM Parti’nin, komisyona önerdiği kurumlar arasındayız. Bugüne kadar söylediklerimiz ortada. Yeni şeyler tarif etmenin bir anlamı yok. Yani Aleviler olarak bu ülkede yaşadıklarımız ve talep ettiğimiz ne varsa yıllardır her gün defalarca kamuoyuyla paylaştığımız şeyler. Ama komisyondan esas istediğimiz şey şu; Kürtlerin de talebi bu yönde, tümüyle demokratik bir süreci yürütmek, taraflardan birinin samimiyetine karşılık devletin de samimi adımlar atması gerektiğine yönelik söylemlerimiz olacak. Örneğin, hala köylerimize, ziyaretgâhlarımıza, türbelerimize zorla inşa edilen maden ocakları için anayasa değişikliğine gerek yok. Kutsalımız olan Munzur Baba’ya mescit koyup, o mescidin kapatılması için bir anayasa değişikliğine gerek yok. Hukuksuz biçimde aylardır tutuklu bulunan canlarımızın serbest bırakılmasına yönelik bir anayasa değişikliğine ihtiyaç yok. Madımak Oteli’nin ‘Utanç Müzesi’ yapılmasına yönelik bir anayasa değişikliğine ihtiyaç yok. Bunların her biri küçücük kararnamelerle yapılabilecek şeylerken bir direnç olduğunu görüyoruz. Devletin bu anlamda, silahların yakıldığı bu süreçte buna karşılık gelebilecek bir samimiyetini görmedik, görmek istiyoruz. Bunun için de bu masada bizim daha çok demokratikleşmeye ve barışa dair söylemlerimizin öne çıkacağını söylemek isterim.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.