PİRHA-Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ziya Halis, PKK’nin fesih kararının barış için umut verici bir gelişme olduğunu belirterek, “Türkiye’de uzun zamandır gençlerimiz hayatını kaybediyor. Can kaybı var, ekonomik kayıplar var. Türkiye’de insanlarımız huzursuz, analar ağlıyor. Dolayısıyla ekonomik olarak da bundan Türkiye çok ciddi zararlar görüyor. Barış sürecine Türkiye’nin ihtiyacı var” dedi. Halis; demokrasiyle, Kürt sorununun birbiriyle ilişkili meseleler olduğuna da vurgu yaptı.
PKK’nin silah bırakma kararıyla birlikte yeni bir barış sürecinin somut adımları atılırken, Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ziya Halis PİRHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
“TÜRKİYE’NİN BİR BARIŞ SÜRECİNE İHTİYACI VAR”
“İmralı sürecindeki emekleriyle, çalışmalarıyla Sırrı Süreyya Önder’in yaptığı katkıları unutmamak lazım” diyen Ziya Halis, Önder’e saygılarını iletti. Türkiye’nin bir barış sürecine ihtiyacı olduğunu belirten Ziya Halis, süreci şu ifadelerle aktardı:
“Her zaman olduğu gibi böyle bir ihtiyaç her zaman vardı. Barış süreçleri daha önceleri de denendi. Çünkü Türkiye bir problem yaşıyor, çatışmalı bir süreç yaşıyor. 2013 yılında denenen barış süreci maalesef başarısızlıkla sonuçlandı.
Ondan önceki yıllarda da PKK hareketi, Abdullah Öcalan’ın çeşitli basın toplantıları yapmıştı. O zamanın Turgut Özal Cumhurbaşkanıydı. Turgut Özal’ın da barış niyetinin olduğu söyleniyordu. Öcalan’da bir ateşkes ve barış çabası içindeydi bir anlaşma ama onlar da bir şekilde başarısızlığa uğradı. Dolayısıyla Türkiye’de uzun zamandır gençlerimiz hayatını kaybediyor, can kaybı, ekonomik kayıplar var.
Ekonomik kaybı can kaybından daha önemli görmüyorum ama o da bir gerçek. Esas olan on binlerce gencimizin bu süreç içinde hayatını kaybetmiş olması. Türkiye’de insanlarımız huzursuz, analar ağlıyor. Barış sürecine Türkiye’nin ihtiyacı var.
BARIŞ SÜRECİNİ YILLARDIR UMUT EDİYORDUK
Barış sürecinin uzun yıllar çeşitli aşamalarda yeniden denenerek bir noktaya varılması beklenen bir şeydi, umut ediyorduk. Bahçeli’nin bu konuda ön alması, Bahçeli’nin Meclis Genel Kurulu’nda DEM Partil’ilerle görüşmesi, onlara barış elini uzatması ve barışın, Kürt barışı olarak inşa edilmesi noktasındaki tavırları bence önemliydi ve Türkiye toplumu Bahçeli’den bu girişimi çok fazla beklemiyordu, bir şok etkisi yarattığını da söylemek lazım. Ama Bahçeli’nin bu konudaki demeçleriyle ve parlamentoda söylediğim gibi bu konudaki yaptığı o ataklar ve girişimlerle süreç bir anlamda başlamış oldu ve bu sürecin sonunda PKK lideri Abdullah Öcalan’la İmralı Heyeti’nin gidip görüşmeye başlaması olayı başlatmış oldu.
İmralı Heyeti’nin aracılığıyla Abdullah Öcalan’ın çağrısının özü; ‘ben kendime güveniyorum. Bu süreci yönetebilecek güçte ve iradeye sahibim. Dolayısıyla şartlar oluşursa süreci gerçekleştirebilirim’ oldu. Bu çok yankı uyandırdı. Tabii bundan önce Bahçeli bu konularda bazı önerilerde bulundu. ‘Abdullah Öcalan gelsin, DEM Partisi’nin grup toplantısında Meclis’te konuşsun ve PKK’nin kendisini lav ettiğini, silahları bıraktığını ilan etsin bu vesileyle de umut hakkından da yararlansın’ gibi bir konuşması oldu. Bu da kamuoyu tarafından ciddiye alındı ve dikkatle izlendi. Sonuçta Abdullah Öcalan’ın bu çağrılarına Kandil’deki PKK yöneticileri de cevap verdiler, ‘Tamam’ dediler. Ortam yaratıldığında, oluştuğunda biz silahları bırakmaya, Abdullah Öcalan’ın bu konudaki önerisine uyacağını ilan ettiler.”
“BARIŞ SÜRECİ TÜRKİYE, ORTADOĞU HATTA DÜNYA İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR GELİŞME”
Sürecin bu şekilde sonuçlanmasının olumlu bir sonuç olduğunu belirten Halis, “Bu sonucun nasıl yürüyeceği, ne şekilde olacağı detaylarını bilmediğimiz için onunla ilgili bir şey söyleyemeyiz ama PKK’nin bu açıklamayı yapmış olması, kongresini toplamış olması ve silahlara veda edeceğini söylemesi Türkiye açısından ve Ortadoğu açısından, hatta dünya açısından çok önemli bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Bu konuda hükümetimizin hangi adımları atacağı son derece önem arz ediyor. PKK ve Silahlı Kuvvetler’in karşılıklı bir çatışma ortamından uzaklaşıyor olması Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye barışının perçinlenmesi, kalıcı hale gelmesi açısından ve Türk-Kürt beraberliğinin hukuki yanlarının da Meclis tarafından gerçekleştirilmesi çerçevesi içinde bu sürecin doğru bir yola, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir yere evrileceğini tahmin ediyorum” dedi.
“KAYYUM UYGULAMALARI KABUL EDİLEMEZ”
Türkiye’de hem antidemokratik uygulamaların yaşanıyor olması hem de PKK ile barışın olabileceği ile ilgili tereddütlerin olduğunu belirten Ziya Halis, şu ifadeleri kullandı:
“Bugüne kadar yaşadıklarımız benim de çok benimsemediğim hatta karşı olduğum durumlardır. Kayyumların atanması, Kürtlerin kendi seçtikleri belediye başkanlarına, kendi iradelerine kayyum yoluyla el konulması…
Bu sadece 31 Mart’tan sonra seçilenler açısından değil, ondan önce de seçilmiş olan belediye başkanlarına uygulanan, özellikle Doğu Güneydoğu bölgesinde yani Kürt coğrafyasında uygulanan bir kayyum uygulaması son derece yanlış, kabul edilemez. Bir ilin, ilçenin halkı belediye başkanını kendileri seçmişse hükümetin bir şekilde yasal bir boşluktan faydalanarak bunu kullanması ve kayyum atanması gerçekten çok yanlış. Bir kere oradaki iradeye karşı bir saygısızlıktır diye düşünüyorum. Ama son zamanlarda sadece Kürt illerindeki kayyumların dışında Cumhuriyet Halk Partisi’nin de belediye başkanlarına kayyum atandığını maalesef görüyoruz. Türkiye’de hem bu yaşanırken hem de Kürt barışının, PKK ile barışın olabileceği ile ilgili bir tereddüttün olduğunu anlıyorum. Bir endişe var. Bir kaygı var.”
“KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN DEMOKRASİ DE OLMAZ”
Ziya Halis, demokrasi ile Kürt sorununun ilişkili meseleler olduğunu söyleyerek şunları ekledi:
“Kürt sorunu konusunda bir barış, demokratikleşme, bir toplumsal barış inşa ediliyor ama bu arada muhalefet kanadında, özellikle de batı illerinde bir ciddi bir baskı, bir kayyum yaşanıyor. Bunun bir çelişki olduğu görülüyor. Yani bunu ben de tespit edeyim ama belli ki şimdi hükümet bu PKK’nin çatışma sürecini devam ettirmesini Türkiye açısından daha öncelikli, daha tehlikeli görüyor. Bunu muhtemelen uluslararası gelişmelere de bağladığı kanaatindeyim. Dolayısıyla bu endişe, bu kaygı var. Olan bir çözümü, PKK ile olan çözüme karşı durmayı gerektirmiyor. Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşme de zaten olmaz. Demokrasiyle, Kürt sorunu birbiriyle çok ilişkili bir mesele.
Barış olmalı ama bir yandan da Türkiye’nin demokratikleşmesi, toplumsal barışın, hukukun gerçekleşmesi, hasta tutukluların, siyasi tutukluların serbest bırakılması, genel af ilan edilmesi ve birçok yasanın bu konuda değiştirilmesi, demokratikleştirilmesi bence gerekli ve Türkiye’deki muhalefete de bu görev düşüyor. DEM Parti de bu konuda hassasiyet göstermeli, diğer partiler de bu hassasiyeti göstermeli.
Hem protesto haklarımızı desteklemek, içerideki gençlerin dışarı çıkmasını istemek, yargının bağımsız ve tarafsız olması konusunda kararlı bir sivil toplum örgütü mücadelesi yapmak hem de Kürt barışını, çözüm sürecini desteklemek gerekir. İkisini de beraber götürebiliriz yani.”
Buse Nehir DEMİR/ANKARA
Yoruma kapalı.