PİRHA- İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, Kürt sorununun çözümü için yasal değişikliklerin yapılarak meclisin kuracağı bir komisyonla yol haritasının belirlenmesi gerektiğini söyledi. Birdal ayrıca sivil, demokratik, özgürlükçü, toplumsal mutabakatla herkesin kendi kimliği ve inancıyla özgür yaşayabileceği bir Türkiye’nin hedeflenmesi gerektiğini vurguladı.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Heyeti ile birlikte 27 Şubat’ta açıkladığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının üzerinden 1 ay 28 gün geçmesine rağmen çağrının muhataplarından olan devlet ve iktidar kanadı tarafından somut bir adım atılmış değil. Çağrının yankıları devam ederken, sürecin ilerleyebilmesi için ilk adım olarak hasta tutukluların tahliyesi noktasında toplumda büyük bir beklenti söz konusu. Yine kamuoyunda sorunun çözümünü iktidarın zamana yaymadan, adım atmasının sürecin sağlıklı ilerlemesinin önünü açacağı çokça dillendiriliyor.
Sivil, demokratik, özgürlükçü, toplumsal mutabakatla hazırlanan bir anayasayla herkesin kendi diliyle, kimliğiyle, inancıyla, kültürüyle eşit ve özgür yaşayabileceği bir Türkiye’nin hedeflenmesi gerektiğini belirten İnsan Hakları Derneği Onursal Başkanı Akın Birdal, “Ve bu isteklerin demokratik, sivil ve özgürlükçü bir anayasaya bağlı kılınması gerekiyor. Yoksa söz gelip geçer. Hakların ve özgürlüklerin gücü hukukun üstünlüğünden ve adaletten gelir” diye konuştu.
1 EKİM: SAVAŞ TEZKERELERİ VE BARIŞ İÇİN UZATILAN EL
Meclis’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışmasıyla başlayan tartışmalara işaret eden Akın Birdal, 1 Ekim tarihinin önemine dikkat çekerek, “1 Ekim’de başlayan ve sonrasında gelen çağrı kuşkusuz şaşırtıcı ve o denli de heyecan vericiydi. Şaşırtıcı çünkü her yasama dönemi olan 1 Ekim’de bizim savaş tezkeresi diye adlandırdığımız sınır ötesi operasyonlar meclise getirildi. Kürt siyasi hareketi ve müttefiklerinin dışındaki partilen oy birliğiyle bu savaş tezkeresine oy verilirdi. Bu 1 Ekim’de tam tersi barış için uzatılan bir el ile karşılaştık. Kuşkusuz heyecan verici, şaşırtıcı. 23 Ekim’de de 44 aydır süren tecridin kapısının açılmış olması önemliydi. İmralı heyetinin gidişi ve 27 Şubat’taki çağrıyla önemli bir beklentiye karşılık verildi. Barış ve demokratik toplum çağrısı çok önemliydi. O metinde yer almayıp sonradan Sırrı Süreyya Önder’in demokratik ve hukuki zemine çekilmesi çok önemliydi. Burada demokratikleşme ve bu süreci bağlanılması isteniyordu” dedi.
“ÇAĞRIYA KARŞILIK GÜVEN VERİCİ BİR ADIM ATILMADI”
Çağrının muhataplarından olan devlet ve iktidar kanadı tarafından somut bir adımın atılmadığını söyleyen Akın Birdal, “Biz insan hakları savunucuları olarak bu çağrının bir defa arkasındayız. 40 yıllık bu savaşın, çatışanın tanığıyız. Barış bir haktır. İnsan haklarının ve barış hakkının herkesçe kullanılabilirliği yolunda çabalarımız, çalışmalarımız oldu. 27 Şubat’ya yapılan bu samimi, içten çağrıya ne yazık ki güven verici hiçbir karşılık verilmedi, adım atılmadı. Hakikat ve adalet arayıcıları olan Cumartesi Anneleri karanfillerini halen o barikatların üzerinden atıyorlar. Beyoğlu Kaymakamı bir telefonla bile o barikatları kaldırabilir, bu bir niyeti gösterir” diye belirtti.
“GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEDEN NASIL ONURLU BİR BARIŞA EVRİLEBİLİR?”
Akın Birdal, şöyle devam etti:
“Tecridin kapısı demokrasi ve barışa aralanmalıdır. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bu işin birinci muhatabı olduğundan onun konuşulabilir, mesaj verebilir ortamının yaratılması gerekir. Ne yazık ki bu henüz olmadı. Türkiye onurlu bir bir barışa evrilecekse burada konuşulabilinir, tartışabilinir, yazılabilinir ve sorgulanabilinir bir ortamı yaratmak gerekir. Sorgulamadan, geçmişle yüzleşmeden nasıl bir onurlu barışa evrilebilecek? Terörle Mücadele Yasası ve diğer antidemokratik yasalar bir defa kaldırılmalı. Herkes özgürce sözünü söylemeli. Özgürce barış istemini dile getirebilmeli.”
ÖGRENCİLERE İŞKENCE, ALEVİ SOYKIRIMI, KENT UZLAŞISI..
Tüm bu gelişmeler yaşanırken ‘kent uzlaşısı’ üzerinden suç üretilmesini ve Suriye’de Alevilere yönelik soykırım saldırılarına sessiz kalınmasını eleştiren Akın Birdal, “Bir yandan böyle bir süreç işletilirken diğer yanda öğrencilerin kendi geleceklerini inşa etmek için yaptıkları demokratik, barışçıl toplantılar baskı altına alınıyor. Gözaltına alınıyor, işkence görüyor ve tutuklanıyor. Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için bir süreç başlatıldığı söyleniyor öte yandan kent uzlaşısı adı altında Kürtlerin batıda da kendilerini temsil etme olanağını yaratan böyle bir zemini suç unsuru olarak soruşturmaya tabi tutuyor. Tam bir paradoks. Ezidi soykırımından sonra şimdi Alevi soykırımı var. Bu insanlığa karşı işlenen bir suçtur ve buna sessiz kalınıyor. Halkın iradesi, demokrasi, barış, adalet istiyor. Eşit ve özgür bir Türkiye inşa etmek istiyor. Ama yapılanlar ise çelişkili” diye konuştu.
“BİR KOMİSYON VE BU KOMİSYONUN HUKUKU OLUŞTURULMALI”
Sorunun çözümünde asıl adresin Meclis olduğunu söyleyen Akın Birdal, “TBMM’de grubu olan veya olmayan siyasi partilerden derhal bir komisyon oluşmalı ve bu komisyonun hukuku oluşturulmalı. Yol haritası bir an önce belirlenmelidir. Bu komisyon, bu süreci derhal bir hukuka bağlamalı, bir ajanda çıkarmalı ve ne zaman ne yapılacak belirlemeli. Geçmiş müzakere sürecinde böylesi bir komisyon oluşmuştu. Ama geriye dönük olarak geçmişte bu komisyonlarda yer alan insanlar suçlanıyor” şeklinde konuştu.
“DEMOKRATİK, SİVİL VE ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR ANAYASA”
Akın Birdal son olarak sivil, demokratik, özgürlükçü, toplumsal mutabakatla herkesin kendi kimliği ve inancıyla özgür yaşayabileceği bir Türkiye’nin hedeflenmesi gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye halkları barış istiyor. Herkes kendi diliyle, kimliğiyle eşit ve özgür yaşamak istiyor. Ve bu isteklerin demokratik, sivil ve özgürlükçü bir anayasaya bağlı kılınması gerekiyor. Yoksa söz gelip geçer. Hakların ve özgürlüklerin gücü hukukun üstünlüğünden ve adaletten gelir. Şimdi Türkiye’de herkes adalet arıyor. O nedenle adalete giden yollar açılmalı ve herkes kendisini özgürce ifade edebilmeli. Toplum artık yoruldu ve hep birlikte barışa evrilelim” ifadelerini kullandı.
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.