Alevi Haber Ajansi

Suriye’de yapılan Alevi katliamları raporlaştırıldı: Soykırım gerçeği yaşanmakta!

PİRHA – Avrupa Arap Alevileri Federasyonu (AAAF), Suriye’deki Alevilerin durumuna dair rapor yayımladı. Uluslararası kamuoyuna çağrı yapan AAAF, “Esad rejiminin çöküşü ve devlet yapılarının dağılmasından sonra, Alevilerin yok edilmesini hedefleyen sistematik bir zulüm atmosferi oluşmuştur” diye belirtti.

AAAF, Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün, Suriye’de iktidarı ele geçirmesi sonrası yaşananları raporlaştırdı. Aralık 2024 – Ocak 2025 tarihlerini kapsayan raporda “Alarm verici insani kriz” vurgusu yapıldı.

Uluslararası toplumu ve ilgili kurumları, duyarlı olmaya çağıran AAAF, “Mevcut koşullar, özellikle Alevileri hedef alan soykırım niteliğindeki eylemler ve planlı katliamlarla şekillenmiş olup, acil önlemler alınmasını zorunlu kılmaktadır” diye belirtti.

“ALEVİLER VAROLUŞSAL BİR TEHDİT İLE KARŞI KARŞIYADIR”

Suriye’deki Alevi toplumunun, “insani felaketin eşiğinde” olduğunu belirten AAAF, raporda şu ifadelere yer verdi:

“Saygıdeğer hükümet yetkilileri, siyasi partilerin temsilcileri, insan hakları örgütleri, gazeteciler, medya kuruluşları, uluslararası insan hakları uzmanları, bilim insanları, dini ve kültürel kurumlar ile uluslararası kamuoyu; yüzyıllardır Suriye’nin tarihi ve kültürüyle ayrılmaz bir bağa sahip bir halk olarak Aleviler, bugün yalnızca fiziksel varlıklarını değil, aynı zamanda kültürel ve dini kimliklerini yok etmeyi amaçlayan varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıyadır.

Esad rejiminin çöküşü ve devlet yapılarının dağılmasından sonra, Alevilerin yok edilmesini hedefleyen sistematik bir zulüm atmosferi oluşmuştur. Burada bahsedilen, etnik ve dini temizlik amacı taşıyan, bilinçli bir stratejidir ve bu strateji eşi benzeri görülmemiş bir şiddet dalgasıyla kendini göstermektedir. Silahlı gruplar ve milisler, toplu katliamlar, toplu tutuklamalar ve hedefli infazlar yoluyla toplumu parçalamayı amaçlamaktadır. Dini mekanlar kutsallığını yitirmekte, köyler yerle bir edilmekte ve masum siviller – erkekler, kadınlar ve çocuklar – insanlığa karşı işlenmiş vahşet olarak nitelendirilebilecek suçların kurbanı olmaktadır.

Elimize ulaşan raporlar sarsıcıdır: Çocuklarının infazını izlemeye zorlanan anneler. Doğaçlama yapılmış gözaltı kamplarında kaybolan ve geri dönüş ümidi olmayan aileler. Saatler içinde yok edilen köyler. Bu zulmün taktiği açıktır: Korku yoluyla yıkım, terör yoluyla yok etme.

Bu endişe verici gelişmeler uluslararası toplumu kayıtsız bırakmamalıdır. Aleviler yalnızca bir insani kriz değil, aynı zamanda soykırım gerçeği yaşamaktadır ve bunu ne görmezden gelebiliriz ne de küçümseyebiliriz. Uluslararası toplum, bu insanlara yardım etme konusunda ahlaki ve hukuki bir sorumluluğa sahiptir.

Bu rapor yalnızca bir acı belgesi değildir. Aynı zamanda bir haykırış, insanlık ve uluslararası hukukun ilkelerini savunan herkese bir çağrıdır. Alevi toplumunun yaşamını ve onurunu korumak için somut adımlar atmak bizim görevimizdir. Bu vahşetlerin failleri adalete teslim edilmeli, şiddet durdurulmalı ve tehdit altındaki bu toplumun güvenliği sağlanmalıdır.

Tarih, bu anlarda nasıl hareket ettiğimizle bizi yargılayacaktır. Alevilerin en karanlık anlarında kendilerini yalnız hissetmelerine izin vermeyelim. Şimdi insanlık, adalet ve yaşam için cesurca hareket etme zamanıdır.”

SURİYE’DEKİ ALEVİ KATLİAMLARININ DETAYLARI!

Raporda, Suriye iç savaşında Alevilere karşı işlenen suçlar da sıralandı. HTŞ ve seleflerin, işlediği suçlara değinen AAAF, 2011 yılı ardından işlenen suçlara dair şu bilgileri paylaştı:

“Bugün Alevi toplumu, HTŞ’nin hakimiyetini pekiştirmesiyle korkunç bir boyuta ulaşan varoluşsal bir tehditle karşı karşıyadır. Bu suçlar, münferit şiddet eylemleri değil, yıllardır sistematik olarak uygulanan, stratejik ve hedefli bir etnik-dini temizlik kampanyasının parçasıdır.

Aşağıdaki kronoloji, HTŞ ve selefleri tarafından Alevi toplumuna karşı işlenen en ağır suçları gözler önüne sermekte ve bu tehdidin günümüze kadar devam ettiğini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, uluslararası toplumun derhal harekete geçerek daha fazla katliamı veya olası bir soykırımı önlemesi gerektiğini vurgulamaktadır.

▪ Akrab Katliamı (11 Aralık 2012):

Hama vilayetinde yer alan karışık nüfuslu Akrab kasabasında, çoğu Alevi olmak üzere 125 ila 300 kişi öldürüldü veya yaralandı. Olayın detayları ve failleri tartışmalı olsa da birçok rapor muhalif güçlere işaret etmektedir. (HTŞ’nin selefi olan Jabhat al-Nusra’nın olası katılımı)

▪ Lazkiye Bölgesindeki Alevi Köylerine Saldırılar (Ağustos 2013):

İslamcı isyancılar, aralarında Jabhat al-Nusra’nın da bulunduğu gruplarla Lazkiye bölgesindeki birçok Alevi köyüne saldırdı. Bu saldırılarda en az 190 sivil öldürüldü ve çok sayıda kadın ve çocuk kaçırıldı. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)

▪ Maan Katliamı (9 Şubat 2014):

İslamcı Jund el-Aksa grubu, Hama vilayetindeki Alevi köyü Maan’a saldırdı ve aralarında kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere en az 21 sivili öldürdü. Ayrıca 20 hükümet yanlısı milis öldürüldü. (Jund el-Aksa, HTŞ ile doğrudan bağlantısı yoktur ancak Jabhat al-Nusra ile iş birliği yapmıştır)

▪ İştebrak Katliamı (25 Nisan 2015):

Cisr el-Şuğur’un isyancılar tarafından ele geçirilmesinin ardından Jabhat al-Nusra militanları, Alevi köyü İştebrak’a girdi. Burada çoğu vahşice olmak üzere 200’den fazla Alevi öldürüldü. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)

▪ Zara’a’ya Saldırı (12 Mayıs 2016):

Jabhat al-Nusra ve Ahrar el-Şam liderliğindeki isyancılar, Hama vilayetindeki Alevi köyü Zara’a’ya saldırdı. En az 19 sivil öldürüldü ve aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu 70 kişi kaçırıldı. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)

▪ Ceble ve Tartus’ta Bombalı Saldırılar (23 Mayıs 2016):

Çoğunluğu Alevi olan Ceble ve Tartus şehirlerinde gerçekleşen bir dizi bombalı saldırıda en az 184 kişi hayatını kaybetti. Saldırılar, DEAŞ’a (IŞİD) atfedilmiştir. (IŞİD`in, daha sonra bazı üyeleri HTŞ’ye katılmıştır)

“VAHŞİ BİR STRATEJİ”

AAAF raporunda “İnsanlığa Karşı Suçlar” başlığı da yer aldı. Alevilerin, Suriye’de yıllardır sistematik şiddet ve baskının hedefi olduğu vurgusu yapılan raporda şu bilgiler paylaşıldı:

“Bu suçlar yalnızca fiziksel varlıklarını tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda kültürel ve dini kimliklerini yok etmeyi amaçlamaktadır. Aşağıdaki özet, Aralık 2024 ile Ocak 2025 (Son durum: 9 Ocak 2025) arasında bu savunmasız topluluğa karşı işlenen belgelenmiş insanlığa karşı suçları derlemekte ve yaşanan acının ve adaletsizliğin çarpıcı boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Alevi toplumuna yönelik katliamlar ne yazık ki, zulümlerinin acımasız bir simgesi haline gelmiştir. Birçok vakada, tüm köyler baskına uğramış, sakinleri toplu şekilde katledilmiş ve yerleşimler tamamen yok edilmiştir – fiziksel ve psikolojik yok etme amacı güden vahşi bir strateji.

HUMUS KATLİAMI

Humus’ta gerçekleşen en sarsıcı olaylardan biri, 5 Ocak 2025’e kadar 90’dan fazla kişinin hayatını kaybettiği katliamdır. Ölenler arasında birçok kadın ve çocuk bulunmaktaydı. Ağır savaş teçhizatına sahip silahlı gruplar, yalnızca ateşli silahlar kullanmakla kalmamış, aynı zamanda patlayıcılar ve yangın silahlarıyla kurbanları en acımasız yöntemlerle işkence ederek yok etmişlerdir. Toplu aileler evlerinde mahsur bırakılmış ve canlı canlı yakılmış, saldırganlar hiç kimsenin kaçamamasını sağlamak için sistematik bir şekilde hareket etmiştir.

Görgü tanıkları, saldırının planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini bildirmiştir: İlk olarak kaçış yolları kapatılmış, ardından evler patlayıcılarla yıkılmış ve hayatta kalanlar ateşli silahlar ve alev makineleriyle hedef alınmıştır. Saldırganlar, erkek, kadın ya da çocuk arasında ayrım yapmamış; topluluğun tamamen yok edilmesi, bariz bir şekilde nihai hedef olarak belirlenmiştir.

HAMA BÖLGESİNDEKİ ALEVİ KÖYLERİNE YAPILAN SALDIRI

7 Aralık 2024’te, silahlı gruplar Hama bölgesindeki birkaç Alevi köyüne büyük ölçekli bir saldırı gerçekleştirerek, Rabiah ve Zaghbah da dahil olmak üzere birçok köyü hedef aldı. Kaçmak için zaman bulamayan çok sayıda köylü, acımasızca yakalanıp işkenceye tabi tutuldu ve en vahşi biçimde öldürüldü. Tanıkların ifadelerine göre, bu cinayetler sistematik bir şekilde işlenmişti. Yüzlerce ev yakıldı ve Alevi toplumu, bu bölgeleri kalıcı olarak terk etmek zorunda kaldı. Bu trajik olaylar, etnik ve dini temele dayalı bir sürgün stratejisinin açık bir göstergesidir.

8 Ocak 2025’te, Lazkiye ilinin Ain Sharqia köyünde, aralarında bir çocuğun da bulunduğu üç Alevi çiftçi, yeni Suriye yönetimiyle ittifak kurmuş yabancı İslamcı militanlar tarafından öldürüldü. Tüm mağdurlar aynı aileden olup, saldırı sırasında tarlalarında çalışıyorlardı.

TOPLU GÖZALTILAR, İŞKENCE VE HEDEFLİ CİNAYETLER

Aralık 2024’ten itibaren şiddetin zirve yaptığına vurgu yapan AAAF, Suriye raporunda şu bilgileri paylaştı:

“Aralık 2024 ile Ocak 2025 arasında zulmün özellikle şiddetlendiği bildirilmiştir. Homs şehrinde, nüfusunun yaklaşık %15’inin Alevi olduğu bölgede, HTŞ ve diğer silahlı gruplar tarafından yaklaşık 3.000 genç Alevi erkeğinin kaçırılıp gizli hapishanelere sürüklendiği iddia edilmektedir. Bu erkeklerin çoğu, görgü tanıklarına göre, ağır işkenceler sırasında veya sonrasında öldürülmüştür.

İşkence protokollerinde akıl almaz zulümlere dair bilgiler bulunmaktadır: Elektrik şokları, tırnakların sökülmesi, kemiklerin kırılması ve diğer insanlık dışı yöntemler. Bazı hayatta kalanlar, yeterli yiyecek ve su verilmeden sorgulandıklarını da belirtmişlerdir. Bu suçlar sadece şiddet eylemleri değil – aynı zamanda etnik ve dini temizlik için kasıtlı bir araçtır.

Amaç, Alevi topluluğunu fiziksel, psikolojik ve kültürel olarak yok etmektir. Süregeldiği belirtilen katliamlar, toplu tutuklamalar, işkenceler ve hedefli öldürmeler, bu etnik-dini zulmün gerçek boyutlarını ortaya koymaktadır.”

DİNİ VE KÜLTÜREL ALANLARIN YIKIMI

Raporda, Suriye’deki Alevilere yönelik kutsal mekanlar ve kültürel alanların da sistematik olarak yok edildiğine değinildi. Raporda devamla şu ifadeler yer aldı:

“Bu saldırılar, Alevileri sadece fiziksel olarak sürmeyi değil, aynı zamanda kimliklerini ve tarihlerini silmeyi amaçlamaktadır. Dini alanlar sadece inanç yerleri değil, aynı zamanda Alevi kültürü ve kimliğinin temel taşlarıdır. Bu yerlerin kaybı, maddi zararın ötesinde derin bir manevi ve kültürel yaradır.

Özellikle yıkıcı bir olay, Kasım 2024 sonunda gerçekleşti; Halep’teki Al-Khasibi Türbesi, Alevilerin en kutsal dini merkezlerinden biri, Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) ile ideolojik olarak bağlantılı olan, islamist-cihatçı bir grup tarafından baskın yapıldı. Saldırganlar, türbeyi ateşe verdiler ve kutsal binaları korumaya çalışan beş silahsız gönüllü bekçiyi öldürdüler. Bu korkunç suç, sosyal medyada yayılarak Alevilerin dini sembollerini halka açık şekilde kirletmeye ve toplumu aşağılamaya yönelik bir mesaj olarak kullanıldı.

Lazkiye bölgesinde, Alevi kültürünün tarihi kalesi olan bölgede de çok sayıda dini ve kültürel alan tahrip edildi. Bunlar arasında türbeler, tarihi kütüphaneler ve Alevilerin kimliği ve yüzyıllara dayanan gelenekleri için merkezi öneme sahip diğer yapılar yer alıyordu.”

BARIŞÇIL PROTESTOLARA KARŞI ŞİDDET

28 Aralık 2024 tarihinde, Homs, Lazkiye ve Tartus gibi birçok şehirde Aleviler, topluluklarına yönelik işlenen şiddet eylemlerine karşı protesto etmek için eylemlere başladı. Protestolara yönelik cinayetler de raporda sıralandı. “Silahlı grupların tepkisi acımasız ve zalimce oldu” denilen raporda şöyle devam edildi:

“Lazkiye ve Homs’ta şiddet özellikle büyük bir ölçekte tırmandı. Görgü tanıkları, protestoculara yönelik keskin nişancı ateşi ve ağır mühimmat kullanılarak gerçekleştirilen doğrudan saldırılardan söz etti. Bu şiddet olaylarında 30’dan fazla protestocu hayatını kaybetti, çok sayıda kişi ağır yaralandı. Gözaltına alınan protestocuların birçoğu ağır işkencelere maruz kaldı ve bazıları bu kötü muamele sonucu herhangi bir yargı sürecine ulaşamadan hayatını kaybetti.

Şiddet sahneleri yalnızca yerel ölçekte yıkıcı olmakla kalmadı, aynı zamanda uluslararası alanda da yankı uyandırdı. Sosyal medyada ve uluslararası haberlerde yayılan videolar ve raporlar, bu vahşetin boyutunu gözler önüne serdi. Bu görüntüler, yalnızca ölümcül şiddeti değil, aynı zamanda adalet ve duyulma umuduyla mücadele eden bir topluluğun sistematik baskı altına alınmasını da belgeledi.”

CEZAEVLERİNDE İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE

Silahlı gruplar ve milisler tarafından Alevi mahkûmlara yönelik sistematik işkence yapıldığı da vurgulandı. Raporun devamında şu bilgilere yer verildi:

“Gizli cezaevlerinde tutulan kadın ve erkekler, insanlıklarını tamamen yok etmeyi amaçlayan vahşi kötü muamelelere maruz kalmaktadır. Sayısız görgü tanığı ifadesi ve video kaydı, Alevilerin tutulduğu cezaevlerindeki insanlık dışı koşulları belgelemektedir. Mahkûmlar, diğer tutukluların önünde soyunmaya zorlanarak aşağılanmış, bu uygulamalar sadece fiziksel şiddet aracı olarak değil, aynı zamanda kurbanları psikolojik olarak çökertmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Özellikle utanç verici olan bir diğer rapor, mahkûmların hayvan sesleri çıkarmaya zorlanarak aşağılayıcı cezalara maruz kaldıklarını ortaya koymaktadır – bu, insanlıktan çıkarma amacını güden korkunç bir zulmün derinliklerini göstermektedir.”

ALEVİ KADINLARA DÖNÜK SALDIRILAR!

AAAF raporunda “Alevi Kadınlara Yönelik Şiddet” başlığı da yer aldı. Alevi kadınların, yalnızca fiziksel saldırılara maruz kalmadığına değinilerek şu bilgiler paylaşıldı:

“Alevi kadınlar birçok durumda savaş şiddetinin bir “ganimeti” olarak istismar edilmekte ve bu durum fiziksel acıyı psikolojik yıkımla birleştiren acımasız bir araç olarak kullanılmaktadır.

Bu saldırılar sırasında kadınlar sistematik olarak tecavüze uğramakta, köleleştirilmekte ve çoğu zaman saldırganlarının önünde soyunmaya zorlanmaktadır. Bu tür cinsel aşağılamalar, yalnızca bireysel baskı aracı olarak kullanılmamakta, aynı zamanda Alevi toplumunun psikolojik istikrarını ve kültürel kimliğini yok etmeyi amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçası olmaktadır.

Bu şiddetin en sarsıcı örneklerinden biri Lazkiye bölgesinde yaşanmıştır. Milisler, hedefli baskınlar sırasında Alevi kadınları ve kız çocuklarını kaçırarak istismar etmişlerdir. Bu saldırılar, savaşın tesadüfi bir yan ürünü olmaktan çok uzaktır; toplumu psikolojik olarak yıkmak ve kurbanları kamuoyunda aşağılamak için bilinçli bir şekilde kullanılan yöntemlerdir. Bu durum, saldırıların sembolik etkisini daha da artırmaktadır.

HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi milislerin kontrolü altındaki bölgelerde, cinsel şiddet Alevi kimliğini yok etmek için kasıtlı bir şekilde kullanılmaktadır. Kadınlar ve kız çocukları burada sadece siviller olarak saldırıya uğramamakta, aynı zamanda topluluklarının birer sembolü olarak istismar edilmektedir. Onların maruz kaldığı bu şiddet, Alevi toplumunun tamamını psikolojik, kültürel ve sosyal açıdan aşağılamayı ve istikrarsızlaştırmayı amaçlamaktadır.

KATLİAMLARIN ÖNLENMESİ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER!

Raporda soykırımın önlenmesi için acil müdahale yapılması gerektiğinin altı çizildi. Birleşmiş Milletler ve diğer ilgili uluslararası kuruluşların, Alevilerin varlığını korumak için ivedilikle önlem alması gerektiğine değinilerek şöyle devam edildi:

Barış Misyonları: Alevi nüfusun kendi bölgelerinde korunmasını sağlamak için barış güçlerinin konuşlandırılması.

Koruma Güçleri: Katliam, işkence ve zorla yerinden etme eylemlerinden sorumlu silahlı gruplara karşı müdahale edecek özel güçlerin oluşturulması.

Güvenli Bölgeler: Alevilerin zulümden korunabileceği, temel ihtiyaçlarına erişim sağlayabileceği güvenli alanların oluşturulması.

Dünya toplumu sessiz kalmaya devam ederek bu topluluğun yok edilmesine göz yummamalıdır.

Temel Yardımlar Sağlamalı: Tıbbi yardım, gıda ve diğer yaşamsal ihtiyaçları karşılayarak hayatta kalmalarını sağlamalıdır.

Uluslararası Yardımı Kolaylaştırmalı: İnsan haklarını korumak ve Alevilerin temel haklarını güvence altına almak için bir destek kanalı işlevi görmelidir.”

(HABER MERKEZİ)

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak